• Sonuç bulunamadı

Bir Soruya Cevaben Söylenen Sözlerin Umumu

B. Umum Ġddiası Mümkün Olan ve Olmayan Sigaların Birbirinden Temyizi

2. Bir Soruya Cevaben Söylenen Sözlerin Umumu

İmam Şâfiî ile Şâfiî usûlcüler kanun koyucunun herhangi bir soru veya olay olmaksızın doğrudan açıklayarak gündeme getirdiği hususların umuma hamledilmesi gerektiğini bir ilke olarak benimsemektedir. Ayrıca şâriin soruya cevap olarak zikrettiği şeylerin, doğrudan bir kelama başlar gibi müstakil lafızlardan oluşması halinde bu söz de onlara göre âmm olur.177

174

Gazzâlî, el-Mustasfa, II, 86-87; Sem‟ânî, Kavâtıu‟l-Edille, I,175-177; Şîrâzî, Şerhu‟l-Luma„, I, 344; Zerkeşî, el-Bahru‟l-Muhît, II, 408.

175

Talak, 9/5.

176

Hz. Peygamber, köle satın alıp, onu çalıştıran ve akabinde ayıbına vakıf olan adamın durumuna ilişkin soruya; “Gelir, ödeme sorumluluğunu taşıyan kimseye aittir.”178

cevabını vermiştir.

Hz. Peygamber, ariyye satışıyla ilgili bir soruya yapılabileceğine dair onay vermiştir.179

178

Ebu Davud, Buyu 71; Tirmizi, Buyu 53; Nesai, Buyu 15; İbn Mace, Ticarat 43.

İmam Şâfiî, bu prensibi kıyas yoluyla başka meseleler hakkında uygulayarak şu şekilde çıkarımlarda bulunmuştur:

a. Ben bir köle satın alsam ve ondan bir gelir elde etsem, sonra da onun ayıplı olduğunu görsem, benim o köleyi iade etme hakkım olur. Köle benim mülkiyetimde iken elde ettiğim gelirin iki özelliği vardır; birisi, köle satıcının mülkiyetinde değildir, bedelinin bir kısmı onun sağladığı gelirin karşılığı değildir. Diğeri de, söz konusu gelir benim mülkiyetimde ve kölenin, satıcının sorumluluğundan çıktığı ve benim sorumluluğuma girdiği bir zamanda meydana gelmiştir. Köle bu arada ölseydi benim malım olarak ve benim mülkiyetimde iken ölecekti. İstesem ben onu ayıbı ile birlikte alıkoyardım. Gelir de bu sebeple böylece bana aittir.

b. Satın aldığım bir bahçenin meyvesi yine satın aldığım bir cariye veya davarın yavrusu gelir hükmündedir. Çünkü bunlar, alıcının mülkiyetinde meydana gelmiştir, satıcının mülkiyetinde meydana gelmemiştir.

c. Kocasının ölüm haberini alan bir kadın, iddetini bekledikten sonra evlense ve yeni kocası onunla zifafa girse, (bu arada eski kocası da sağ olarak çıkıp gelse) bu kadının ikinci kocasından mehir hakkı olduğu gibi, iddet beklemesi de gerekir. Bu evlilik sonucu doğan çocuk ikinci babaya aittir. Her ikisine de hadd cezası gerekmez. Birbirinden ayrılırlar ve biri diğerine mirascı olamaz. Bu ayırma, talaksız olarak nikâhın feshedilmesi demektir.

Zikri geçen hükümler (mehir, iddet, çocuğun babasına ait olması, hadd cezasının gerekmemesi) zahirde meşru olan bir hükmün mevcudiyetinden kaynaklanmaktadır. İddeti bitmeden evlenen kadının durumu da aynıdır. (Şâfiî, er-Risale, 277-278, No. 1659, 1660, 1668, 1669, 1670.)

179

Sem‟ânî, Kavâtıu‟l-Edille, I, 194.

Konuyla ilgili haber şöyledir; Mâlîk b. Enes, bize el-Esved b. Süfyân‟ın azatlısı Abdullah b. Yezid vasıtasıyla haber verdiğine göre Ebu Ayyaş Zeyd‟e, Sa‟d b. Ebi Vakkas şöyle demiştir: “Hz. Peygamber‟e kuru hurmanın taze hurma karşılığında satın alınması hakkında bir sual soruldu. Hz. Peygamber de, „taze hurma kuruyunca azalır mı?‟ diye sordu. „Evet‟ dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, ondan nehyetti.” (Buhârî, Buyu 82, 83; Müslim, Buyu 62; Ebu Davud, Buyu 19; İbn Mace, Ticarat 55.)

Hz. Peygamber taze hurmanın kuruduğu zaman azaldığını hesaba katmış ve bu tür bir satışı yasaklamıştır. Ancak ihtiyaca binaen hurmanın hurma ile mübadelesini eşit ölçekli olması şartına bağlayarak ruhsat vermiştir.

Hz. Peygamber‟in suallere ilişkin verdiği bu cevaplar umum olarak kabul edilmektedir. Hz. Peygamber‟in kendisine yöneltilen soruya ilişkin cevabı ilave bir açıklama ihtiva ediyorsa bu durumda da cevap umum üzere hamledilir. Şöyle ki; Hz. Peygamber‟in deniz suyuyla ilgili bir soruya; “Denizin suyu temiz, ölüsü de helaldir”180 sözü gibi.

Sem‟ânî, özel bir sualin dışında kalan tüm lafızların umum üzere bırakılmasının gerekliliğini benimser. Şeriatin hükmü, şâriin sözüyle sabit olur. Bu nedenle şâriin âmm ve hâss lafızlarına itibar edilir.181

İmam Şâfiî‟ye göre, taze hurmanın kuru hurma karşılığında satılması, Hz. Peygamber‟in nehyine dayalı olarak yasaklanmıştır. Çünkü Hz. Peygamber, taze hurmanın kuruduğu zaman azaldığını hesaba kattığından bu tür bir satışı yasaklamış ve hurmanın hurma ile mübadelesini ancak misli misline olması halinde serbest bırakmıştır. Ayrıca kuruma sonucu meydana gelecek eksiklik belli değildir. İmam Şâfiî, ariyye satışına verilen onayı genel manada bir yasağın tahsisi olarak değerlendirmiştir. (Şâfiî, er-Risale, 185, No. 915; Şâfiî, el-Ümm, X, 264.)

Sem‟ânî, ariyye satışına verilen ruhsatın taze hurma satın almaya gücü yetmeyen fakirler için verildiği, ancak cevabın hem fakirleri hem zenginleri kapsaması yönüyle âmm olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatindedir. (Sem‟ânî, Kavâtıu‟l-Edille, I, 194.)

Kanaatimizce İmam Şâfiî‟nin şu ifadesinden hareketle; “Zahirde âmm olan mücmelin özel bir anlamının kastedildiğini gösteren sabit bir hadis bulunana kadar, anlaşılan manası ve umumîliği üzeredir.” (Şâfiî, er- Risale, 186, No. 923.) bu yasak ortaya çıkmaktadır. Bu işlem ise âmm olan nehyin tahsisi kabilindendir.

Ayrıca İmam Şâfiî‟nin ariyye satışına ilişkin değerlendirmesi, Sem‟ânî‟nin yorumuna oranla daha tutarlıdır. Zira Hz. Peygamber‟e sorulan soru ariyye satışının mahiyeti hakkında olup bu satışı gerçekleştireceklerle ilgili değildir. Dolayısıyla bu satışa ilişkin ruhsatın hem fakirleri hem de zenginleri içine alması nedeniyle umum manaya hamli isabetli gözükmemektedir. Genel bir yasağın içinde bulunan bu satışa, ruhsat verildiği iddiası ise daha tutarlı gözükmektedir.

İmam Şâfiî, ariyye satışıyla, Hz. Peygamber‟in “Delil iddia sahibine, yemin de inkâr edene aittir.” (Müslim, Akdiye 1) haberi arasında bir ilişki kurar. Bu haber, yemin edenin suçsuz, iddia edenin de delil getirme zorunluluğunu ihtiva eder. Ancak Hz. Ömer‟in, Kasame olayında, bir bölgede ölü bulunan kimse için, o bölgede yaşayanlara yemin ettirip, ardından lehte delil getirmeyenlerin diyet vermeleri gerektiğine dair sözü, “Delil iddia sahibine aittir” haberini tahsis ettiğini gösterir. İmam Şâfiî, Hz. Ömer‟in Hz. Peygamber‟in sözüne aykırı davranmayacağından onun bu konuya ilişkin başka bir habere muttali olduğunu gösterdiğini belirtir. (Şâfiî, el-Ümm, X, 267.)

180

Sual şahsa özelse cevabın genelliğinden söz edilemez. Hz. Peygamber‟in Abdurrahman b. Avf‟a “İpek giy” demesi, Ebu Burde b. Neyyar‟a kurbanlık hususunda “Sana bir oğlak yeter” sözü, Ureynelilere develerin sidiklerini içmeleri hususunda izin vermesi, Hz. Ömer‟e “Söyle oğluna, karısına dönsün” demesi gibi sözlerin hiçbirinin umumu yoktur. Bunların umumîleştirilmesi kıyas veya daha farklı bir delile ihtiyaç gösterir. Sual lafzı âmm ise, bu lafzın umumîliği, şâriin lafzının umum olması mesabesindedir. Biri, Hz. Peygamber‟e Ramazan gündüzünde iftar eden birinin durumunu sorsa, Hz. Peygamber de “Bir köle azad eder” dese, bu söz “Ramazan gündüzünde oruç bozan kişi, bir köle azad eder”182 demesi gibidir.183

Hülasa; soru âmm, cevap hâss ise hâss olan cevap kabul edilir. Aynı şekilde soru hâss, cevap âmm ise bu takdirde umum olan cevaba itibar edilir. Sorunun özel oluşuna itibar edilseydi, sadece soruyu soranın cevabın kapsamına girmesi, başkalarının girmemesi gerekirdi. 184