• Sonuç bulunamadı

2.2. R EFİK H ALİD ’ İN P EYAM S ABAH G AZETESİNDEKİ Y AZILARI

2.2.5. Savaş ve Savaşın Getirdikleri

Kurtuluş Savaşı’nın yaşandığı bir dönem olan 1920-1921 yılları savaşla beraber birçok sorunu da beraberinde getirir. Refik Halid, savaşın yansıyan yüzünü askerî ve toplumsal açıdan ele alır ve sütunlarına taşır.

“Şan ve Şeref Bahsi” başlıklı yazısında Refik Halid Türk ordusunun Eskişehir ve civarını terk etmesini ele alır. Yunan gazetelerinde şanlı ve şerefli bir hareket olarak yazılan bu hususa ağır eleştiriler getirir:

Yunan tebliğine nazaran ordu Bursa’ya “şan ve şerefle” dönmüş… Zahir Yunanlılar şan ve şerefin manasını pek iyi bilmiyorlar; böyle dönüşler için bizde şan ve şerefle değil, “süt dökmüş kedi gibi”, “süklüm püklüm”, “tırs pırs” tabirleri kullanılır. “Öyle bir dönüp kaçtı ki arkasından sapan taşı yetişmedi” derler. […] Öyle cennet gibi yerlerden adam isteğiyle çıkamaz, ancak zora gelmeli… Döndüğünüze biz inanalım, “şan ve şeref”ine siz inanınız.440

“Oğlumun Oyunları” başlıklı makalesinde oğlunun eline aldığı aletlerle savaş oyunu oymasını anlatır ve etrafı kırıp döktüğünü hatta kendinden geçer gibi olup zarar gördüğüne de değinir. Yazar, oğlunun bu hallerini Millî Mücadele ile ilişkili olarak ele alır ve Kurtuluş Savaşı’na ince bir eleştiri getirir:

Fakat ben, zahir babalık yüreği, keyfini bozmayayım diye geçip karşısına seyrediyorum, hatta, hoşuna gitsin diye de fazla olarak el çırpıyor, alkışlıyorum: “Benim kahraman yavrum!” diye alnından bile öpüyorum. O da şımardıkça şımarıyor. Ha çocuğun aklı, ha benim aklım. Kimin kime ne demeye hakkı var? O oyuncu, ben seyirci…441

439 “Köprü Belası”, Peyam-Sabah, 18 Kanunuevvel 1921.

440 “Şan ve Şeref Bahsi”, Peyam-Sabah, 20 Kanunusani 1921.

“Bir Hikâye Daha” başlıklı makalesinde Refik Halid İnönü muzafferiyetini konu edinir. Makalesine baştan sona ince bir alayla yazan sanatçı İzmir, Arabistan ve Rumeli kayıplarının olduğu bir zaman zarfında nasıl bir muzafferiyetten bahsedilebildiğini tartışır. Bu husustaki düşüncelerini ise şöyle özetler: “Muzafferiyet, ama kayıplarla dolu.”442

“Mehtap Altında” başlıklı yazısında Haziran gecesini andıran bembeyaz bir gecenin güzelliğinden bahsederken birden savaşın en kanlı anlarını hatırına getirir. Yazısına İstanbul’daki manzaranın güzelliğini tasvirle başlayan yazar daha sonra sözü vatan toprakları için can veren askerlere ve Anadolu’ya getirir:

Burada yollar eğlenen insanlarla doluydu, orada yerler ölenlerle… Ve işte şu ay, şu ta karşımdaki lakayt ay, beni ışıklarının sükûn-bahş köpükleriyle yıkayan ay, orada aydınlığını kanlı yaralar üstüne döküyordu… Burada aşk fısıltılarına kulak veren bu ay, orada ölüm inlemelerini dinliyordu. Harp! Daima harp! […] Zavallı memleketimi yüreğim sızlaya sızlaya düşünüyor ve insana aşk, zevk ve hayat vermesi lazım gelen bu pür şaşaa- yı mehtap altında, başımı ellerimle sıkmış, etraftan taşan neşeli seslere lakayt, hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum!443

Refik Halid “İnsaf” başlıklı yazısında Anadolu’daki savaşın tüm şiddetiyle devam ettiği üzerinde durur. Anadolu topraklarında kan gövdeyi götürürken İstanbul’daki vatandaşların kumar ve kadın eğlencesinde olmalarını eleştiren sanatçı, bu hususu ülke adına bir talihsizlik olarak görür:

Bilmem ki şu esnada, Anadolu kan ve ateş içinde çabalanır ve çarpışırken Divan yolu Kıraathanelerinden birine oturup önünde rakı şişesi, karşısında Rus madamı, kulağı sazda ve gözü kızda tombala oynamak için bir adamın ne derece yüzü pek ve nefsi hakir olmalıdır… […] Milletin talihi Anadolu dağlarında kan ve can pahasına, top ve tüfekle oynarken burada aynı millet efradının mey, saz ve nigar arasında talih oyunlarıyla vakit geçirmesi memleket ve İstanbul namına ne mahuf bir talihsizliktir.444

442 “Bir Hikâye Daha”, Peyam-Sabah, 10 Şubat 1921.

443 “Mehtap Altında”, Peyam-Sabah, 27 Mart 1921.

“Dönüş” başlıklı makalesinde Yunan ordusu hakkında konuşur. Yunan gazetelerinin tebliğlerine bakıldığında yenilgiye dair tek bir ifadenin olmayışını belirten sanatçı, gazetelerin “şan ve şeref”, “mağrurane”, “plan dahilinde” gibi ifadelerle galibane sıyrıldıklarını dile getirir. Yazar, bu konuda Papulas hakkın şöyle bir yorumda bulunur: “Papulas’ın askerî planları pek sönük şeyler ama tebliğindeki maharetine hiç diyecek yok? Planı kötü fakat yalanı yaman!”445

Refik Halid’in Yunan ordusuna ve Yunan Kralı hakkında yazdığı makalelerden biri de “Denecek Söz” başlıklı yazısıdır. Yunan ordusunun Anadolu topraklarındaki yenilgisini ele alan sanatçı Yunan Kralı’nın her taarruzda ordusunu ıslah edeceğini belirtmesine karşılık düşüncelerini şöyle ifade eder: “Bana kalırsa ordusunu ıslah ile uğraşacağına -mümkünse- baştan bir yenisini yapsa veya serdarlıktan vazgeçse daha iyi olur… O çürük yüreklerin ıslah kabul eder yerini ben görmüyorum.”446

“Talihsizlik” başlıklı makalesinde Yunanlıların Uzak Doğu’dan dönen Türk esirlerine reva gördükleri muameleden yakınır. İzmir’in işgali yüzünden evlerine dönemeyen bu askerlerin Boğazı geçememeleri ve Pire’de mahsur kalmalarından bahseder: “Yine esirsiniz! Bu sefer de Pire’de, deniz üstünde, kim bilir ne kadar, kaç hafta, kaç ay sallanıp duracak, yeni bir mütareke, yeni bir sulh bekleyeceksiniz! Ne diyeyim, inşallah bu defa, artık hayırlısıyla arızasız, hal-i harpsiz boğazdan girmek bu talihsizlere nasip olur!”447

Refik Halid 9 Eylül 1921 tarihinde kaleme aldığı “Zavallı Boğaziçi” başlıklı yazısında harp sonucu Boğaziçi’nin eski neşesinden eser kalmadığını ve tükenmiş olduğunu dile getirir:

Kalender bomboş… Yeniköy ile Büyükdere arası tenha… Gazinolar uykuda… Rumeli kıyısı eski Anadolu yakasına dönmüş! Artık Anadolu sahilini kıyas ediniz… O tarafta umran eli, umumî harpten beri, belki de daha evvelinden, bir çivi kakmamış, bir taş koymamış bir fırça sürmemiş! […] Boğaziçi, o sahillere boğulmuş cesetler gibi vurmuş dağınık yalıları, dağlarında yarasalar gibi asılmış köşkleri ve baykuşlar gibi gâh bu tarafta,

445 “Dönüş”, Peyam-Sabah, 14 Nisan 1921.

446 “Denecek Söz”, Peyam-Sabah, 23 Haziran 1921.

gâh karşıda öten vapurları ile bir hüzün ülkesi olmuş… Boğaziçi bitmiş, harp Boğaziçini bitirmiş!448

Refik Halid “Yardım” başlıklı yazısında İstanbul halkının Anadolu’ya gereken yardımı yapmamasını eleştirir ve bu eleştiriyi özellikle kadınlar üzerinden verir:

Fakat bunu zaten kışa ürke ürke, korka korka yarı çıplak girenlerden, daha doğrusu erkeklerden ziyade hanımlarımız, şık, müzeyyen, zengin hanımlarımız düşünmelidirler. Bunlar bilmelidirler ki şimdi erkeklerin gözleri yolda üzerlerine iliştiği zaman: “Şu manto veya şu kürk bedeline acaba kaç yüz nefere kışlık yün çamaşır alınabilirdi?!” diyorlar, böyle soruyorlar. Gönül arzu eder ki bu kış hanımlarımız altışar yüz liralık yeni mantolarını giydikleri vakit yakalarına hilâliahmerin bir makbuzunu iliştirmiş olsunlar ve bizler de orada, uzaktan şöyle okumuş ve şöyle dua etmiş olalım: “Altı yüz çift yün çamaşır! Pek âlâ! Güle güle giyinsin! Güle güle eskitsin!”449

Benzer Belgeler