• Sonuç bulunamadı

5. DİNÎ ÇATIŞMALAR: KADIZÂDELİLER VE SİVÂSÎLER

1.7. MESLEK SAHİPLERİ VE SOSYAL HAYAT İÇİNDEKİ DİĞER KİMLİKLER KİMLİKLER

1.7.43. Sarraf / Zerger / Savatçı

Sarraf ve zerger kuyumcu manasında kullanılan iki tabirdir. Zergerlerin halk dilindeki adları savatçıdır. Zergerlerin kuyumculardan farklı olarak ayrı bir maharet gerektiren altın, bakır, gümüş gibi değerli takıları süslemeyle uğraşmaktadırlar. Takılara süslemeyi toz haline getirdikleri altın gümüş parçalarını ateşle bir takım işlemlerden geçirdikten sonra yapmaktadırlar.138

Şair, sarrafların değerli madenlerin kıymetinden anlamaları yönüyle feleği bir sarrafa benzetir. Böylece felek şairin kımetini anlamış ve onu iltifatlarla beslemiştir:

İtmezdi böyle cîb-i nevâzişle perverîş

Sarrâf-ı dehr anlamasa kıymetüm benüm G 516/3

Bir başka beyitte de satrançla tavlayı karşılaştırır ve satrançtaki ceng yanında tavlanın, sarrafık etmek gibi olduğunu söyler. Sarraftaki taşlar ceng eden askerler ve tavlada toplanan pullar şekil açısından altınlar olarak düşünülmüştür:

Sarrâflık itmek gibidür ceng yanında

Bâzîçe-i satranca göre bâzî-i nerrâd G 49/9

Şair, en son olarak da sözlerini sarraf dükkânına benzetir ve kaleminin güçlü olduğunu vurgular:

Benüm sarrâf-ı şehr-i râz dükkânum dehânumdur

Devâtum kîse tahtam safha engüştüm zebânumdur G 64/1

Zerger de şiirde işlenen motiflerdendir. Zergerler, yüzük gibi takılara gümüş vb. cevherlerden süslemeler yapmaktadırlar. Zergerlere halk ağzındasavatçı denir:

138

Rû-nümâ olmadıysa sana eger Cem ü fark-ı mezâhir-i 'âlem Turma yapmakda zerger-i takdîr

Hurde-i sîm sırmadan hâtem Kt 63

Şair kalemini, sanat dükkânının zergerine, kaleminden dökülen sanatlı ifadeleri de toz haline getirilerek takılara süs yapılan cevherlere benzetir:

Sukâta-i kalem-i zerger-i dükânçe-i sun

Terâşe-i güher-i çâr-sûy-ı istiğna Trc 1/1-7

Diğer bir beyitte ise aşk, bir zerger’e benzetilir. Burada ayarı düşük altınların, aşk zergerinin elinde işlemden geçmedikçe değerinin tam olamayacağına değinilmiştir:

Olmaz 'ıyârun ey zer-i nâkıs senün tamâm

Tâ düşmeyince zerger-i 'aşkun ocagına G 742/4

Sevgilinin yüzünde çıkan ayva tüyleri, gümüş üzerindeki savata benzemektedir:

Hat-âver olmagıla dil geçer mi dil-berden

1.7.44. Sâzende

Sazende saz çalan, mutrip yerine kullanılan tabirdir.139 Nâbî, sâzendelerin rütbelerinin her ne kadar alçak olsa da, remmal ve müneccimler kadar olmadığını söyler:

Sâzende dahi rütbe-i zilletdedür amma

Remmâl ü müneccim gibi menhus degüldür G 167/10

1.7.45. Şu’arâ

Şairler ve şiir sanatı söz konusu olduğunda; şuarâ, erbâb-ı sühan, kâfile-i nazm ve şiir, kıssa-hân tabirlerinin beyitlerde kullanıldığı görülmektedir. Nâbî, şiirden anlamayan kişileri cahil olarak nitelemekte ve bu kişilerin haline ağlamak gerektiğini eleştirel ve iğneleyici bir üslupla dile getirmektedir. Ayrıca şair, mana hırsızlığı yapanları da eleştirmekte ve bu durumu kara hırsızlık olarak değerlendirmektedir. Bir beyitte ise şairlerin mütevazi olmaları gerektiğini söyler ve bu durumu her harfe baş eğen bir kalemle ilişkilendirir:

Hâline giryeler etmek gerek ol nâ-dânun

K'ola ma'nâ-yı hayâl-i şu'arâdan mahrûm G 515/2

Her harfe ser-efgendelik itse n'ola hâme

Erbâb-ı suhan ekser olurlar mütevâzi' G 371/4

Düzd-i ma'nâ kara hırsuz gibidür ey Nâbî

El-hazer kâfile-i nazma sunan reh-zenden G 586/9

Beyitlerden yeni yazılan şiirlerin hediye olarak verildiğini de öğreniyoruz. Hediye, insan ve toplumlar için birer sevgi ve saygı göstergesi

139

olduğu kadar, muaşeret kurallarından da biridir. Bu bakımdan hediye ve onu verme geleneği insanlıkla yaşıttır.140 Aşağıda iki beyitte hediye olarak şiir gönderme geleneğine ilişkin hususlar ele alınmıştır. İlk beyitte; sevgili hediyelerin yerine ulaştırılmasını isteyince, şair de hediye olarak sevgilisine yeni yazdığı şiirini göndermiştir. Diğer beyitte ise şair, sevgilinin ağzından yeni bir tarzda söylediği gazelini, diğer şairlere hediye olarak göndermektedir:

Hedâyânun vüsûlın eylemiş i'lâm ey Nâbî

'Aliyy-i haste bu şi'r-i teri cânâne göndermiş G 340/5

Dil-ber deheninden bu nev-âyîn gazel olsun

Nâbî yine yârâna hediyye suhanumdan G 631/7

Halepte kaldığı yıllarda pek şiir yazmadığı bilinen şair141; muhtemelen bu şiirini hala güzel şiir yazdığını kanıtlarcasına Halep’in şairlerine göndermede de bulunarak onlara okuduğunu, böylelikle Halepli şairlerin kendisine gıbta ile bakmaları gerektiğini vurgulamaktadır:

Nev-nüvişte gazelün Nâbî idüp dest-âvîz

Şu'arâ-yı Halebe söyle ki ma'zûr olsun G 620/7

Aşağıdaki beyitte de, destan okuyan kişiler olan kıssahanlar konu edilmiştir. Şair aynı destanları dinlemekten usandığını söylemektedir. Çünkü şairler orijinal bir hayali yakalamak için çabalayan kişilerdir:

Kalıblu sözler ile şekve kıssa-hânlardan

Kelâl geldi dile köhne dâstânlardan G 639/1

140

Ahmet Mermer, Neslihan Koç Keskin, “Divan Şiirinde Hediye ve Hediye Verme Geleneği”,

Hediye Kitabı, haz. Emine Gürsoy Naskali-Aylin Koç, İstanbul 2007, s.447-465.

141

1.7.46. Tabîb

Divan şiirinde tabip aşk derdine ilaç bulamayan bir kişilik olarak ele alınır. Âşık tabibin bulduğu ilacı istemez çünkü onun gönül derdine en iyi doktor sevgilinin kendisidir. Sevgilinin aşkı, âşık için hem bir dert hem de bir devadır. Tabipler yaraları iyi eder, yanlarında ilaç taşır ve bazen de tavsiyede bulunurlardı. 142

Divanda doktorlarla ilgili tespit ettiğimiz beyitlerden ilkinde doktorların hastalarına tavsiyelerde bulunması söz konusu edilmiştir. Bir başka beyitte ise doktorların nabız tutarak, hastalarının durumunu anlamaya çalışmaları dile getirilmiştir. Zira eskiden tabipler dengesizliğin ne olduğunu anlamak için nabzı kontrol ederlerdi143:

Zımnında olmasa eğer ümmid-i âfiyet

Hazm eylemezdi vaz'-ı etibbâyı hasteler G 83/4

Tutdukça nabzumuz gelür efgâna târ-ı rek

Sâzende-i mizâc-ı devâdur tabîbümüz G 293/3

Tedavi amaçlı hastaya verilen ilaçlardan, hastalar acı oldukları için genellikle hoşlanmazlar ve bu ilaçları içmek hastaya işkence gibi gelir.144 Şair, doktorun verdiği ilacın tadı acı da olsa korkmadan içilmesi gerektiğini söyler:

Gelû-gîr-i selâmetdür tereddüd hükm-i takdîre

Hakîmün şerbet-i nâ-hoş-güvârın bî-mühâbâ çek G 404/8

Ayrıca Nâbî, ay yüzlü sevgiliyi yabancı bir doktora benzetir. Sevgiliden hastalığına ilaç olarak, onun macuna benzettiği kırmızı dudaklarını

142

Pala, a.g.e., s. 448; Tolasa, a.g.e., s. 260.

143

Emine Yeniterzi, “Divan Şiirinde Sağlık ve Hastalıklarla İlgili Bazı Hususlar”, ( Erişim) http://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20%20EDEBIYATI/yeniterzi_08.pdf; 24.12.2009

144

Yeniterzi,a.g.m.,(Erişim)http://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20%20EDEBIYATI/yeniterzi_ 08.pdf,

istemektedir. Beyitlerde doktorlarla ilgili yer alan bir diğer hususta, tabiplerin aşk hastalığının devasını bilmedikleridir:

Ma'cûn kırmızı lebüni itmesün dirîg

Nâbî o mâh-rûy Frengî tabîb ise G 675/5

Hâl-i dil-i bîmârunı 'arz eyle hakîme

Sen derdüni gör yohsa devâsın ne bilürsin G 566/7

Benzer Belgeler