DAVRANIŞ VE UYGULAMALAR
4.1. VÜCUDA GİYİLEN
4.2.2. Mûze / Çizme
Mûze, çizme demektir. Nâbî, aşağıdaki beyitte kanaatimizce kalemi, mürekkebinin renginden dolayı, yeryüzünü dolaşan siyah çizme giymiş bir tacire benzetmektedir.
Bir siyeh mûzeli sûdâger-i bahr u berdür
4.2.3. Na’lçe
Eskiden ayakkabı ökçelerine çakılan nal şeklindeki demire na’lçe denirdi. Ayrıca şairler na’lçeyi aya, çivilerini ise yıldıza benzettikleri hayaller oluşturmuşlardır.227
Aşağıdaki rubaide eğri / kötü huylu kimseler; şeklinden dolayı na’lçe’ye benzetilmiş, na’lçe’nin ayakkabının altına takılıp ezilmesi gibi kötü karakterli insanların yeri de ayaklar altıdır:
Mânend-i zîrâ' elden ele devreyler Her kim ki olur ise müsakîmü'l-ahvâl Ammâ ki olan na'lçeveş kec-tıynet
Olmaz da n'olur zîr-i kademde pâ-mâl Rb 137
4.3. BAŞA GİYİLENLER 4.3.1. Destar
Destâr, başa giyilen takke ve fes gibi şeyler üzerine sarılan sarık demektir. Destar sarılması sultan 1. Ahmet zamanında bir takım usullere tabi oldu ve destar; kafesî destar, örfî destar gibi muhtelif isimler aldı.228 Destarlar sarılışına göre değişik görünüm arz ederlerdi. Hatta sarılışlarından kişinin tarikattaki derecesi bile anlaşılabilirdi.229 Destâr’ın sarılması, kenarına çiçek takmak ( bkz. 2. Bölüm),destarın renkleri gibi bir takım özellikler beyitlerde söz konusu edilmiştir.
Nâbî, destâr renginin mensup olunan inançla ilgili olduğunu söylemiş ve Sünnî Müslümanların tek renk / beyaz destâr taktıklarını belirtmiştir:
Ser-i sünnîdeki destâr gibi yek-reng ol
Yüri terk eyle dü-reng olmagı mendîl gibi G 848/4
227
Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Haz. Cemal Kurnaz, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 1993, s. 310.
228
Pakalın, a.g.e., C.I., s.431-432.
229
Aşağıdaki beyitde ise, “gecelik destâr” ifadesi geçmektedir. Beyitte, mum bir insana, başındaki fitil de gecelik destâra benzetilirken, âşığın ah ateşinden neredeyse mumun destarının yanacağı belirtilmiştir:
Meclise oldı bu şeb âteş-i âhum sârî
Şem'-i bezmün yanayazdı gicelik destârı Mt 54
Nâbî, destarın sarılmasını, her yere sarabilen kabak bitkisiyle ilişkilendirir. Destâr tülbentinin, kubbeyi andırır şekilde fazlaca sarılması, kişinin yüksek rütbeli olmasına işarettir. Fakat bu dünyaya ne kadar rağbet edilir, dünyada ne kadar yüksek bir makam elde edililirse de sonunda bunların hepsi geçicidir:
Vechi var buldugı eşcâra tefevvuk itse
Çünki destâr-ı mükevverle zuhûr itdi kedû G 657/8
Bu devlet-i fânîye bu ragbet çokdur Bu çihre-i ikbâle bu nahvet çokdur Başunda bu kubbe denlü destâr nedür
Virân olacak kasra bu zînet çokdur Rb 58
4.3.2. Külah
Külah, başa takılan, keçeden yapılma, ucu sivri giyeceğin adıdır.230 Mevlevilerin giydikleri külaha sikke denmekteydi. Bu külahlar devetüyü renginde otuz, otuz beş santim uzunluğundaydı.231 Mevleviler bu külahları başlarına tekbirle giyerlerdi:
230
Pakalın, a.g.e., C.II., s. 338; Tolasa, a.g.e., s.529.
231
Bî-ezân-ı subh tâc-ı âftâb olmaz bedîd
Mevlevî eyler külâhın zîb-i ser tekbîr ile G 664/3
Aşağıdaki beyitte de şair başa takılan külahı bir nişan tahtasına benzetir:
Bir pûteye benzer seri üstinde külâhı
Kim rîhtedür sîmveş ol gerden-i sâde G 786/2
4.4. KUMAŞ ÇEŞİTLERİ 4.4.1. Alaca
Alaca, çok dayanıklı, fes rengi ve lacivert zemin üzerine sarı çizgili bir tür pamuklu kumaşın adıdır.232 Nâbî, alaca’nın “karışık renkli” anlamına gelmesinden de hareketle; toprağı, baharda alaca kumaşı giyen bir pire benzetir:
Hâk-i siyeh ne turfe heveskâr pîrdür
Kim her bahar giydügi taze alacadur G 160/4
Aşağıdaki rubaide de şair, sevgilinin dudağının yansıması gözümü Cem’in kadehi, yanağının parlaklığı ise, yüzsuyumu çiğ tanesi yaptı. Sevgilinin alaca giyinmiş servi boyunun seyri bakışımı, Rüstemin yayının süsleri haline getirdi demektedir:
Aks-i lebi itdi çeşmümi kâse-i Cem Tâb-ı ruhı itdi âb-ı rûyum şeb-nem Ol serv-kad-i alaca pûşun seyri
İtdi nigehüm nakş-ı kemân-ı Rüstem Rb 145
232
4.4.2. Atlas
Atlas, ince ipekten genellikle kırmızı renkte dokunan bir çeşit kumaştır. Atlasın incesinden kadınlara, kalınından ise erkeklere şalvar yapılırdı. Ayrıca zenginler atlastan; bohça, kese vb. eşyalar da yaparlardı.233 Nâbî’nin şiirinde atlasın genellikle değerli bir kumaş olarak ele alındığını görmekteyiz.
Nâbî, elverişli halde olup da giydikleri elbiseleriyle yani zenginlikleriyle övünen kişilerin durumlarını, önemsiz bir yaprağa benzetir. Dünyanın geçiciliğine binaen bu yaprağın kişilere atlas olarak göründüğünü söyleyerek, onlara gözlerini açmalarını tavsiye eder:
Ey iden câme-i atlasla tefâhür gözün aç
Sana atlas görinür berg-i hakir-i fursâd K 2/18
İpekli bir başka kumaş da dibâdır. Nâbî aşağıdaki beytinde, Yaptığı her işi sanatkârca yapan Allah’ın, ipek böceklerinede dut yaprağı yedirerek ipek yaptırmasını, bu ipekten de hükümdarların iftihar elbisesi olarak giydikleri atlas ve dibâ denilen ipekli kumaşların dokunduğunu anlatmıştır:
Zihî Sâni ki eyler berg-i tut u kirm-i bed-bûdan
Libâs-ı iftihâr-ı şehriyârân atlas u dibâ K1/17
4.4.3. Dülbend
Tülbent, pamuklu bir dokumadır. İnce seyrek dokularıyla yumuşaktırlar.234 Erkekler tülbenti sarıklarında kullanır, kadınlar ise dışarı çıkarken başlarına taktıkları hotozların üzerine işlemeli iki parça tülbent örterek yüzlerini kapatırlardı:235 Bir beyitte tülbent, ince seyrek ve yumuşak dokulu olmasından dolayı buluta benzetilir. Burada şair hilal, eserlerimizin
233
Pakalın, a.g.e., C.I., s. 111.
234
KESKİN, Neslihan İlknur, Sosyal Hayatın 17. Yüzyıl Divan Edebiyatına Yansımaları ve
Anlam Çerçeveleri, GÜSBE, Doktora Tezi, Ankara 2009, s. 859.
235
Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla, İstanbul 2002, s.123-125
sayfalarının mıstar çekeni olmadığndan, bulut tülbendini boşuna parmağına sarmasın demektedir:
Dülbend-i ebri barmagına sarmasın hilâl
Mıstar-keş-i sâhîfe-i âsârumuz degül G 486/8
4.4.4. Kâlâ
Kâlâ, bir çeşit kumaş ve giyim eşyasıdır. Nâbîde kâlâ, genellikle istek ve arzuya benzetilir. Aşağıda ise, sevgilinin siteminin, kabul edilmeyen âşığa teveccüh etmemesi, satın alınmadığı için herhangi bir işlemden geçmemiş kumaşların iğnenin cefasını çekmemeleriyle ilişkilendirilir:
Her nâ-kabûle itmez zahm-ı sitem teveccüh
Görmez cefâ-yı sûzen kâlâ-yı nâ-harîde G 703/3
Ayrıca kişi, eline dünya malı geçmedi diye hayıflanmamalıdır. Çünkü dünya kumaşı, iç geçirerek bakmaya değmez:
Kâlâ-yı cihân germ-nigâh itmege degmez
El irmedi hayfâ diyü âh itmege degmez G 272/1