5. DİNÎ ÇATIŞMALAR: KADIZÂDELİLER VE SİVÂSÎLER
1.7. MESLEK SAHİPLERİ VE SOSYAL HAYAT İÇİNDEKİ DİĞER KİMLİKLER KİMLİKLER
1.7.1. Âhenger / Haddâd
Demirci, demiri işleyen anlamına gelen Ahenger / Haddâd beyitlerde; demiri ateşte işleyip suyla soğutarak çelikleştirmeleri ve demirden çeşitli zanaat ürünleri (ok, kılıç, zincir vb.) yapmaları yönüyle ele alınmıştır:
Tahmîn-i nisâl itdügün âhenleri hasma
Saymaz âhenger-i bâzâr-ı hüner cevherdâr
Çıkmasa âbdan ateş saçarak âhenümüz G 289/4
Ol cevher ile âb-nümâlıkları tîgun
Darbet-horî-i kûre-i haddâdına degmez G 273/3
1.7.2. Attar
Güzel koku satan kişi demek olan attar; şiirlerde genellikle bûy, anber, misk gibi güzel kokularla tevriyeli olarak geçmektedir.115 Nabi, gamının numunesi olarak, attarın hokkasına yapışmış halde bulunan sinedeki dağını göstermektedir:
Sînemdeki dâgum ki nümûdâr-ı gamumdur
Bir yâftedür hokka-i 'attâre yapışmış G 349/4
1.7.3. Âyinedar
Eski zamanlarda büyük adamların giyindikleri ve süslendikleri zaman aynalarını tutanlar hakkında kullanılan bir tabir olan ayinedar, ayrıca hamamlarda müşteriler giyinirken ayna tutan adamlar ve eskiden ayna karşısında müşterilerini tıraş etmeyip tıraş bittikten sonra müşteriye ayna veren berberler içinde kullanılmıştır.116
Nâbî, âyinedarsız aynaya kimsenin bakmayacağı gibi, sevgilinin elinden olmayan kadehin de makbul olmayacağını söyler. Şair diğer bir beyitte ise ayın ışığını güneşten alması ve bu sayede parlaklık kazanması durumundan hareketle sevgiliyi, güneşe; ayı, aynaya; kendisini ise bu aynayı tutan ayinedara benzetir:
Neyleyüm sâgarı zîb-i kef-i yâr olmayıcak
Kim bakar âyîneye âyînedâr olmayıcak G 390/1
115
Pala, a.g.e., s.41-42
116
Sen gerçi evc-i hüsne hurşîdsin velî
Mânend-i mâh âyinedârun benüm senün G 443/2
1.7.4. Bakkal
Şair; bir beyitte kişilerin hırsları sebiyle ettikleri tövbeyi bakkalların eskiden işleri gereği giydikleri gömlekle ilişkilendirmiştir. Bu tövbe, hırs duygusunun kişilerde kalıcı olmasından dolayı bakkal gömlekleri üzerlerindeki kalıcı kirlere benzetilmiştir:
Düşmez âlûdelere dâ'iye-i istiğfar
Çıkmaz ol çirk ki pîrâhen-i bakkâldadur G 145/5
1.7.5. Berber
Berberler, işleri gereği saç ve sakal kesmeleriyle şiirde söz konusu edilirler. Nâbî; ayna karşısında çok fazla vakit geçiren güzellerin, bir haftada iki defa berbere gitme ihtiyacı duyacaklarını söyler:
Ayînedeki aksine nâz eyleyen âfet
Bir haftada eyler iki kez berbere minnet G 30/6
Şair, her zaman gidilen berberin dışında başka bir berbere gitmenin ayıp karşılandığını ama berber konusunda bu inanışın pek de tastiklenecek bir inanış olmadığını dile getirir:
Egerçi 'aybdur teslîm-i dest-i dîgere rîşin
1.7.6. Canbâz
Canbaz, “Canıyla oynayan canını tehlikeye atan demektir. Divan şiirinde âşık bazen canbazlık özelliği taşır.” 117 Beyitlerde, ince ve yüksek bir ip üzerinde korkusuzca oynayan cambaz tasviri görülür.118 Bu tasvirlerde canbazın elinde mızrâb tuttuğu ve ipten ipe sıçradığı anlatılmıştır:
Bâlâ-yı rismânda cân-bâza kıl nazar
Havf ü recânun eyle temâşâ temessülin G 637/2
Rîsman-bâzlık eyler gibi Nâbî mızrâb
Sıçrar âvâze-i sâz ile resenden resene G 758/5
1.7.7. Casus
Şair; yeni mana haberine vasıl olmak için, kaleminin düşünce aleminde casus misali dolanmasını istemektedir. Düşünce âleminde casus olmaktan kasıt, yeni hayallere, manalara ulaşmak ve onları bulmaya çalışmak olsa gerektir:
Nâbiyâ ister isen tâze peyâm-ı ma'nâ
Kalemün 'âlem-i endîşede câsûs olsun G 594/5
1.7.8. Çengî
Çengî, kadın oyuculara denirdi. divanşiirinde erkek oyucu olan köçeklere de çengî özellikleri yakıştırılırdı. Çengiler özel eğlencelerde veya düğünlerde kadın seyirciler önünde oynarlardı.119
117
Pala, a.g.e., s.94.
118
Harun Tolasa, Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara 1973, s. 91.
119
Nâbî’nin aşağıdaki beyitinden hareketle, bu dönemde çengilerin hoş karşılanmadığını söyleyebiliriz. Beyitte şair, gazelin bir makam ile sesli okunmasını, genç ve güzel kadınları çengî şekline sokmaya benzetir:
Gazeli savt u makâmât ile teşhîr itmek
Çengîler şekline sokmak gibidür tâzeleri G 867/7
1.7.9. Deliler
Divan şiirinde delinin davranışlarıyla âşığın hal ve tavırları örtüşür. Divaneler, ne yaptıklarını bilmeyen, yaptıkları işin sonunu düşünmeyen, dağınık ve perişan halleriyle şiirin dünyasında yerlerini almışlardır.120 Deliler, yırtık elbiseleriyle perişan bir vaziyette dolaşmaları ve akıllanana kadar boyunlarına bağlı zincirle kalmaları gibi unsurlarla söz konusu edilmişlerdir:
Erbâb-ı fenâ pîrahen-i sabrı ider çâk
Mecnûn-ı melâmet zededür câmeye sıgmaz G 307/4
Sîmden pîrâye-i dûş u giribân-ı ‘abâ
Farkı yokdur gerden-i dîvânede zincirden G 644/3
1.7.10. Dihkân
Dihkan, köy kethüdası anlamında kullanılan bir tabirdir. Köy kethüdası ise hükümetle köylü arasındaki vasıtayı oluşturan kişidir. Sonradan muhtar denilmiştir. Aşağıdaki beyitte dünya bir dihkana benzetilmiş, bu haliyle ihtiyacı duyulan bir dane için bin tuzak kurulsa dahi dihkanın bir dane bile vermeyeceği söylenmiştir:
120
Bir dâne virmez dihkân-ı gerdûn
Her dâne içün bin dâm kursak G 396/5
1.7.11. Ferrâş
Cami, mescit, imaret gibi müesseselerin temizliğini sağlayan ve halı kilim gibi eşyaları yaymakla vazifeli görevlilere ferraş denirdi. Ayrıca yeniçeri teşkilatında bu işi yapanlarla Ka’beyi temizleyenler hakkında da bu tabir kullanılmıştır.121
Şair, sabah rüzgarını çimenleri süpüren ferraş’a benzetir. Bahçe duvarının yakınında bulunan bir serviyi de bahçeyi süpürerek işini bitiren bir ferrâşın duvara dayalı süpürgesine benzetir:
Ferrâş-ı subh sildi süpürdi çemenleri
Gülşende istirâhatin itdi hevâ heves G 335/2
Serv sanman süpürüp gülşeni ferrâş-ı sabâ
Tayamış bâğçe dîvârına cârûbları G 827/2
1.7.12. Fassad
Kan alıcı, cerrah manalarına gelen fassad, beyitte hastaya şifa vermesi için onlardan iğne yoluyla kan alması yönüyle konu edilmiştir:
Derdmend-i günehe hâr-ı rehün nâfi‘dür
Ne kadar nâfi‘ ise hastaya nîş-i fassâd K 2/120
121