• Sonuç bulunamadı

1. MEHMET EMİN YURDAKUL

1.3. SANATSAL ÖZELLİKLERİ VE HAKKINDAKİ ÇALIŞMALAR

Mehmet Emin Yurdakul fikir adamı veya felsefeci değildir. O ülkücüdür, sanat adamıdır. Meşrutiyet zamınında yaygınlaşan ve yeteri kadar destekleyici kitlesi olan Türkçülük, İslamcılık ve Asrilik akımlarının hiçbirine Mehmet Emin uymamış, şöyle ki, sadece birini savunmak yerine hepsini bir yerde toplamayı düşünmüştür. Yurdakul, Meşrutiyetin ilanına kadar tarih sayfalarında bir Turancı olarak görünse de, Meşrutiyetten sonra yazdığı şiirlerinde Turancı fikir yapısına sahip olduğunu anlamaktayız. Fakat, bütün bunların Kurtuluş Savaşından sonra terkeden şair, Türkiye Milliyeçiliği davasına sarılmış ve asıl fikir yapısına kavuşmuştur. Zamanın ünlü şairleri Ziya Gökalp ve Mehmet Akif`in de, aynı kopmalarla, Mehmet Emin`in son fikir yapısına paralel oldukları, aynı noktada birleştikleri anlaşılmaktadır. Ayrıca, yoksul Anadolu halkının acı türküsünü söyleyerek, sosyal uygarlık düzeninin gerektiğini de bağırmıştır. Böylece Türk ırkının, kendi ruhsal yapısına özgü bir ideoloji kurmuştur.

Mehmet Emin, aynı zamanda, toplumcu ve memleketçi bir ozandır; ama o, şiiri daha başka türlü ikiye ayırıyor: Güzellik için – İyilik için.. Ülkücü ozan diyor ki: “Bana göre şiir, güzellik için olmakla beraber iyilik içindir de... Yaradılışın, terbiyem, çevrem, zamanım beni ikincisine yöneltmiştir..” (Eşref R, 1918(a))

“Mademki bütün diller anlamak ve anlatmak için vasıtadır; Türkçemizin de bu gayeye göre halk tarafından anlaşılacak bir surette arınması gerekiyordu. Şu halde bu dilin içinde sürüp giden yabancı kurallar yıkılmalıydı. İşte biz, dilimizi Arap ve Acem

35

tamlamalarının zincirinden kurtararak hür yapmak istedik; şiirlerimizi bu millî ve hür dille yazdık..” (Eşref R, 1918(b))

O dönemlerde dil sadeleşmesine karşı olanlar Tevfik Fikret, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Fuat Köprülü olmuştur.

Mehmet Emin 7, 8, 11 ve 14 heceli kalıplara bağlı kalmayarak hece vezninin çeşitli kalıplarını kullanmıştır. O, şiirlerinde Servet-i Fünuncuların edebiyatımıza Batı`dan getirdiği sone denilen nazım şekline de yer vermiştir. Onun şiirlerinde Tevfik Fikret`in ve Mehmet Akif`in şiirlerinde görülen diyaloglara rastlamaktayız:

- Altın, altın...

- Hayır kardeş, sen bu fikri değiştir;

- Altın devri çoktan geçti, şimdi demir devridir. (Türk Sazı`ndan Çiftçilik) “Zavallılar, Anadolu, Ahretlik” halkın hayatını halkın diliyle terennüm ettiği şiirleri içerisinde yer alır. Halkçılık bakımından karakteristik şiirleri ise “Demir, Demirci, Çiftçi”dir.

Şair 1938’deki bir konuşmasında da “Milliyetçiliğe gelince, eskiden Osmancılık ve İslâmcılık vardı. Biz millî ruhu vermeğe çalıştık ve bunu bütün hayatımızda da en esaslı gaye bildik.” demektedir.

İzmir`in Yunanlılar tarafından işgali üzerine 1919 yılı Mayıs ayında Sultan Ahmed Meydanı`nda Mehmet Emin Yurdakul`un yaptığı konuşma Türk tarihinin en samimi konuşması sırasına dahil edilmiştir. Mitingte ilk söz alan hatib, Milli Şair Mehmed Emin Bey olmuştur. Kemal Arıburnu`nun belirttiğine göre, bu miting gözyaşları içinde son bulmuştur. (Arıburnu, 1951: s.37-40)

36

Mehmet Emin Yurdakul`un yaptıkları, Türklüğü terennüm etmesi ve herkes tarafından sevilmesi, bu konuda halka olan etkisi özellikle yerli komünistleri rahatsız ediyordu. Şöyle ki, yerli komünistler 1929 Haziranında “Putları Yıkıyoruz!” sloganlı bir kampanya açmışlardı. “Resimli Ay” dergisinde Nâzım Himet ve Sadri Ertem`in yönettikleri bu yıkıcı kampanya, özellikle üniversite gençliği arasında nefretle karşılanmış ve tepki yaratmıştı. Yurdakul için şunu da yazıyorlardı: “Yıkmak istediğiniz ikinci put Şair Mehmet Emin Bey`in kendisine boşu boşuna verilen (Milli Şairlik, Türk Şairliği) sıfatıdır. (Resimli Ay, 1929: 20-21 ve 38). Bu yazılanlar ve yapılanyıkıcı çalışmalar, Yurdakul`un şiirlerinin güzelliğini ve etkisini hiç eksiltmemiştir.

Mehmet Emin`in ideali şu idi: Yaralı bir vatanın dertlerini terennüm etmek ve bunu yaparken konuda, söyleyişte, vezinde tamamen yerli olmak, halkın zevine hitap etmek. O yüzden hece vezniyle, sade bir dille yazdığı ilk şiirleri hayret ve biraz da alay ile karşılanmıştır. Şiirlerine kronolojik açıdan dikkat edersek, “Vatan” kavramı onda aşamalar kaydetmiştir. İlk manzumelerinde:

Düşmanımı vatanıma saldırtmam

Meşrutiyet devriminden sonra yazdığı “10 Temmuz” şiirinde bile:

Bundan sonra her Osmanlı şu Türkiye toprağında Mabediyle, mektebiyle, her şeyiyle hür olacak

Sonraları, diğer dönem yazarlarında olduğu gibi Mehmet Emin`de bu kavram genişledi. “Ey Türk Uyan” şiirinde şunları söyledi:

Ey milletim, yüz milyon yine senin neslindir; Saf Kafkas`la Arcıyas

37

Hiçbir vakit Türkleri kardeşlikten ayırmaz: Bu mübarek dağlar da senin birer ilindir.

* * *

Ana vatan: Çuvaş`ı, Azeri`yi, Başkurt`u,

Sart`ı, Fin`i, Kalmuk`u aynı kanla yoğurdu, Bu saf kanı taşıyan

Her bir insan, aşiret, Türk diliyle konuşan Her bir şehir, memleket

Senin birer evladın, senin birer oymağın; Senin yurdun, bucağın...

... Milyonlarca o asil, o ateşli kalplerin

Hepsi Türk`ün aşkıyla tek kalp gibi çarpacak. (Yurdakul, 1969(ç): s.21-22)

Mehmet Emin, arasıra, İslamlıktan önceki çağları hatırlayarak, “Allah” yerine “Gök Tanrı” dediği, kımız sunan Altay bakirelerinden bahsetmiştir. Lakin bunlar sadece uzak geçmişi dile getirerek tarihi anılara değinmek içindir.

A.Ferhan Oğuzkan`a göre, Mehmet Emin`in dilinde bir ahenksizlik, vardır. O bunun sebebini hecenin 4-4-4-3 veya 7-8 gibi monoton kalıplarını tercih etmesiyle açıklıyor. Oğuzkan, Mehmet Emin`in nesir halindeki yazılarının da genel olarak manzumelerindeki vasıfları taşıdığını belirtiyor: “Yalnız dil, bu türlü yazılarında, vezin ve kafiye kaygısı olmadığından, daha tabiî, daha akıcıdır. Hattâ şiirlerine nazaran sayılı bulunan bu mensur parçalar, sadelik ve duruluk gibi meziyetleriyle, bugünkü nesir dilimizi hayli gölgede bırakır.” (Oğuzkan, 1969(ç): s.12)

38

Mehmed Emin Yurdakul`un şiirleri öz ve ruh bakımından şu üç ilkeyi yansıtırlar: Halkçılık, Milliyetçilik ve bunların ikisini de kavrayan, şairin rüyalarını gerçek yapmak için yolunda yürüdüğü İnkılapçılık. Şair bu konuda şunları söylemektedir: “Halkçılık: Bu ideali ben halk çocukları olan anamın, babamın beni dünyaya getirdikleri mütevazi bir çatının altında, halk ruhundan ve halk hayatından aldım ki, bu bana hiçbir alimin yazmayı başaramadığı en engin ve en acıklı gerçeklerin mukaddes kitabını okutmuştur. Milliyetçilik: Bu ideali de, yine bir halk kızı olan karımla birlikte yıllarca gezip dolaştığım Anadolu`nun şeref ve hatıralarla dolu dağlarıyla, ırmaklarında buldum ki, bunlar da bana hiçbir şairin terennüm etmediği büyük destanları ve şanlı hikayeleri dinletmiştir.” (Tevetoğlu, 1988(c): s.75)

Servet-i Funûn şâirlerinden en çok Tevfik Fikret`i ve Sis manzûmesini, yenilerden Fâzıl Ahmed Aykaç`ın latîfelerini, Yahya Kemal Beyatlı`nın sanattaki titizliğini beğenen Emin Bey`e göre, “Şiir, güzellik için olmakla berâber iyilik içindir de..”; bu sebepledir ki o, mevzûlarını memleketinin hayatında bulmuş, hislerini halkın kalbinden almış ve Türk`ün sazıyla, Türk`ün rûhunu terennüm etmiştir.” (Eşref , 1934: s.158 ve 162)

Mehmet Emin Yurdakul, Sonnet (Sone), Terzarima, Rime-Croise (Çapraz- kafiye), Mesnevı veya Batı Edebiyatından bildiğimiz, Couplet (Kuplet), Serbest Müstezad, Serbest Kafiyeli şekillerini şiirlerinde kullanmıştır.

Yurdakul`un “Cenge Giderken, Ah Analık, Tırhala Kalasına Bayrak Diktikten Sonra, Ahretlik, Hasta Bakıcı Hanımlar, Ninni, Ey İğnem Dik, Sabah” adlı manzumelerine şarkı bestelenmiştir. (Tansel, 1989(e): s.LII-LV)

Mehmet Emin Yurdakul`un eserleri yabancı araştırmacılar tarafından ilgi görmüş, hatta bazı şiirleri daha basılmadan farklı dillere çevrilmiştir. Herşeyi ile Türk`ün olan ve Türk`ü yaşatan bu şiirlerin birçoğu, Türk Sazı`nda henüz basılmadan

39

önce, mecmua ve gazetelerde neşrinden sonra yabancı dillere çevrildi: “Beşiğin Önünde” şiiri Theodor Menzel tarafından önce Alman daha sonra Arap harfleriyle verilmiş, mevcut bilgiye binaen Almanca`ya tercümesi yayımlanmıştır.”1 Anadolu adlı şiirinin güzel bir tahlilini yapan Dr.Schrader, birçok mısrâlarını da Almanca`ya çevirmiştir.

Mehmet Emin Yurdakul`un bazı şiirleri Friedrich Giese tarafından bazı kelimelerin ve tabirlerin izahı ile, nazım şeklinde Almanca`ya çevrilerek yayınlanmıştır. Giese 1903 yılında Yurdakul`la görüşmüş, onun daha neşr edilmeyen şiirlerini kopyalamıştır. Müsteşrik Mehmet Emin`den aldığı şiirlerin “Yeni Haberler” başlıklı makalesinde önce Türkçe`sine yer vermiş, daha sonra aynı şiirleri nazım şeklinde Almanca`ya çevirmiştir. Bahsi geçen şiirler şunlardır: Kesildi mi Ellerin, Kur`a Neferi, On Para Ver, Sakın Kesme. Arap harfleriyle şiirlerinin asıllarını vererek, nazım şeklinde Almanca`ya tercüme ettiği şiirlerinin tamamı ise şöyledir: Çiftcilik, İlk Yara, Bir Delikanlı`ya, Çocuklar, Demirci`nin Öğüdü, Bırak Yapma, Bahtıyarlık, Zavallılar, Kaynana ile Dâmad, Ana ile Kızı, Sürücü, Demir, Yavrumun Mezarında, Ölü Kafası, Ey Genç Çiftci, Yavrumuzu Çoğaltalım, Sebep Ne ki Doğurmasın, Ömür Yolunda-yâhud-Yolcu (Yolcu), Sokak Kapısı Önünde (Ya

Ölürsem Ne Yaparlar), Çekic Altında, Benim Şiirlerim, Günahkâr, Kıristof Kolomb, Jan (Johann) Gutenberg, Marten Luther. Friedrich Giese göre, Yurdakul`un en önemli özelliği şudur: “En büyük meziyyeti, Türkler arasında şâir olarak, halkın anlayabileceği sâde ve asil bir üslûb yaratmağa çalışmasıdır.” (Tansel, 1989(d): s.

XXXVI)

1 Şiirin adı Türk Sazı`nda görüldüğü üzre Beşiğin Önünde değildir; Çocuk Bağçesi

neşrindeki Oğlum Doğduğu Gece`dir.

40

Yurdakul`un “Ey Türk Uyan” şiiri vezin ve nazım şekline bağlı kalınarak Dr.Arthur tarafından “Heda, Türke, Wach Auf” adı ile Almanca`ya çevrilmiştir.