• Sonuç bulunamadı

1.1.3. Nitelikli Beğeni ile Niteliksiz Beğeni Ayrımı

1.1.3.1. Sanat Yapıtı Ve Kiç

1.1.3.1.1. Sanat Yapıtını Okumak

Bir sanat yapıtı çok katmanlı bir dizgedir. Sanat yapıtının alımlayıcı üzerindeki etkilerini incelemek için önce onu katmanlarına ayırarak çözümlemek gerekir.

Sanat yapıtının çözümlenmesi ve ondan haz alınması, doğru okunmasına ve doğru anlaşılmasına bağlıdır. “Algının temel ilkesi, her zaman için, belli bir sanatın, görüntüsel göstergelerle konuştuğu sistemi anlamaktan geçer.” (Kagan, 1993:453). Sanat yapıtının görsel sistemin anlaşılması için, önce alımlayıcının hazır olması gerekir. “Sanatsal tavrın özü, varoluşsal nitelikte bir kontemplation’dur (Seyirdir)” (Geiger, 1985:125). Öncellikle “…resme bakma edimi, bakan kişinin mevcudiyeti, yani kişinin bakma edimi sırasında buradayım diye hissetmesi ile resmin kendisinin mevcudiyeti arasında bir tür uzlaşı gerektirir.” (Bolla, 2001:34). Bu uzlaşı,

alımlayıcının sanat yapıtındaki varlık katmanlarını ayırt edebilmesini, onu okuyabilmesini gerektirir.

Sanat yapıtı, maddî varlık olan reel yapı ve manevi varlık olan irreel yapı katmanlarından oluşur. Sanat yapıtı her şeyden önce maddi bir varlıktır. Maddi varlık, yapıtın somutlaşmasını sağlayan araç-gereçtir. Maddî varlık olmadan yapıt ortaya çıkmaz. Bir heykel her şeyden önce, taş, mermer, kil, alçı, ahşap, demir gibi maddelerden oluşur. Resim, tuval, boya, bez, kağıt gibi malzemelerden oluşur. Bu malzemeler tek başına bir anlam taşımaz. Sanatçının elinde, onun psişesinin taşıyıcısı olarak önem kazanır. Önem kazanmasını sağlayan onun irreel ya da manevi yapısıdır. Đreeal yapı, biçim ve içerik olarak iki katmandan oluşur. Biçim, figüratif ya da naturalist resimde tasvir edilen figür, nesne ve mekan olarak ya da soyut resimde sadece soyut biçimler aracılığıyla renk, çizgi, leke gibi elemanlar olarak karşımıza çıkar. Biçim, resimsel ilkelere göre düzenlenir. Kompozisyon, güzellik algısına göre bir araya getirilir. Yüzyıllar boyunca deneme ve yanılmadan geçerek, insanın algısına en güzel şekilde uyan kurallar dizgesi olan plastik unsurlar, bu ilkeleri oluşturur. Ya da sanatçının yaratıcılığına göre tüm bir plastik unsurlara meydan okuyarak, bütün kuralları alt üst eden yeni, farklı ve hatta daha etkili bir biçim sistemi ya da anlayışıyla karşımıza çıkabilir. Read, güzelliği, biçim, yüzey ve kütlenin belli ölçülere göre düzenlenmesi olarak tanımlar, düzen eksikliğinin sıkıntı ve tiksinti verdiğini savunur ve eşyanın biçiminin farkında olmayanı henüz gelişmemiş sayar. (1974:18).

Demek ki ilk önce sanat yapıtı estetik olarak biçim yanıyla algılanır. Biçim aracılığıyla içerik yanına ulaşılır. Bazı Post-modern sanat anlayışına ve bazı eleştirmenlere göre sanat yapıtı biçimden oluşur ve sanatçının iletmek istediği tek şeyin biçimin estetik yanı olduğu savunulur. Buna karşılık yine Kavramsal sanat gibi bazı Post-modern sanat ve toplumsal gerçekçilik anlayışında içerik ön plana çıkmaktadır. Ancak estetik açıdan yetkin, çok katmanlı, hem duygusal, hem düşünsel yönden doyum sağlayan ve içerik-biçim bütünlüğünün eşsiz uyumu, sanat yapıtını benzersiz kılan önemli özelliklerindendir. Kagan, “...biçim kendi başına varolan bir nesne olmayıp, öbür yanı içerik olan somut bir bütünün bir yanı’dır…Tüm

nesnelerin, olayların ve süreçlerin somut varoluşu içinde biçim içerikten ayrılmaz; bu içeriğin biçimleşmiş varlığı’dır” diyerek, biçimin içerikten yoksun olamayacağını belirtir. “Sanat yapıtında ruhsal içerik, konuda, sanat yapıtının nesnesinde saklıdır, sanatçının görüşünün ruhsal içeriği olarak tasvirin tarzında kendisini açığa çıkarır.” (Geiger, 1985:109). Đçerik; konu, tema ve insana-insanın iç dünyasına özgü evrensel gerçekliğin yansıması olarak karşımıza çıkar.

Sanatsal içerik, biçimce maddileştirilmesi süreci, derinden yüzeye doğru hareketle karşılaştırılabilir. Sanat yapıtının algılanışı tam tersine doğrudan doğruya gözle görüp için önce dış biçimini kavrarız. Duyusal olarak algılayabileceğimiz imgesel anlamı, renkler, tonlar gibi resimsel bağıntılardan anlarız; sonra yapıtın derinliklerine bütün gücümüzle girip içi biçimin anlamını kavramaya çalışırız. Sonuçta yaşantı anlayışımız sanatsal içeriğin tüm doluluğuyla örtüşür. (Kagan, 1993:445).

Sanatçı, ifade etmek istediği duygu, düşünce ve değerleri en iyi şekilde yansıtacak araçları konuyu ve biçimi seçer. Sanatçı belli kuralları uyarak, belli bir düzen ölçüsünde özgürce yaratma çabası içindedir. Duygu, düşünce ya da belli bir mesajı yani içeriği aktarmak, somutlaştırmak için belli biçimlerden faydalanır. “Bir başka deyişle biçim, sanatçının dünyayı şiirsel olarak algılayışında barınan soyut anlamı taşıdığı kadar, insanlığa da sanatçının söylemek istediği bildirimi iletmelidir.” (Kagan, 1993:442). Sanatçı, seçtiği araçla kendisini görsel, işitsel ya da tercih ettiği herhangi başka bir dil ve ifade araçlarıyla estetik somut biçimlere dönüştürür. Bu duygu, düşünce ve değerler, sanat yapıtının içeriğini oluşturur. “Bir yapıtın içeriği, kendi biçiminin anlamıdır, onu oluşturan gösterge sisteminin anlam yüküdür, yapıtın tüm görüntüsel dokusu içinde barınan ve oradan çıkan manevi bildirimidir.”(Kagan, 1993:428). Đçerik, konu ve tema olarak iki tabakadan oluşur. Konu, sanat yapıtında görülen olay ve eylemlerdir. Tema ise, konunun, olayların ve eylemlerin arkasında kavradığımız anlamdır. Tema, konunun görünen eylem ve olaylarından yola çıkılarak, toplumsal ve kişisel yaşantı sürecinde öğrenilen değerlere göre anlamlandırılır.

Sanat yapıtlarını kısaca yüzeysel ve derin olarak değerlendirmek gerekebilir. Tunalı, sanat yapıtının farklı modları(tarz, hal, düzey) olduğunu savunur; irreal tabakanın ağır bastığı soyut sanat yapıtlarını derin ve yüce, real tabakanın ağır bastığı duyusal-natüralist yapıtlarını da derinlikten yoksun niteleyerek, bunların hoş

olduğunu belirtir. Ancak hepsinin de estetik obje olarak güzel olduğunu belirtir. “Demek oluyor ki, burada iki çeşitten san’at eseri ile karşılaşıyoruz: Birincisi çeşitten olanlar, çok tabakalı ve derin; ikinci çeşitten olanlar, az tabakalı ve sığ.” (Tunalı, 1983:24-25).

Real ön-yapı sferinde arka-yapının bütün tabakaları ile görünüşe ulaştığı eserler, varlığımızı çok derinden kavrarlar, M.Geiger’in deyimiyle bize mutluluk verirler. Ötekilere, real’de arka-yapının bütün tabakaları ile görünüşe çıkmadığı eserlere gelince; bunlar sadece hoşumuza giderler, içine aldığı tabakalar bakımından zengin olmayıp, daima sığ bir tesir yaparlar. (Tunalı, 1983:24).

Yüzeysel olanlar da kendi aralarında sanatsal olan ve kiç olarak ayrılabilir. Ancak kiç, hem biçimsel olarak estetikten ve yaratıcılıktan, özgünlükten yoksun, hem de içerik olarak ağır duygusallık yüklü, klişe ve yüzeysel yanıyla estetik beğeniye hitap etmez. Sanat yapıtının estetik yanı, düşünsellikle beslendikçe zenginleşir. Sanat yapıtında öz’ün ya da biçimin öne çıkması, sanat yapıtının niteliğini düşürür. Öz ve biçim dengeli ve uyumlu bir şekilde yansıtıldığında yetkinleşir. Biçimin estetik olarak yetkin düzenlenişi ile onu besleyen arka-yapı tabakalarının tema ve anlam içeriğiyle beslenmesi, sanat eserinin derinliğini meydana getirir. Sanat yapıtının öz-biçim ilişkisi, duygu ve düşünsellik ilişkisiyle ilintilidir ve onunla benzerlik gösterir. Dolayısıyla sanatta estetik kaygıları, biçimi öne çıkaran ve konunun etkileriyle uyandırılan duygular ile yapıtın temasını oluşturan düşünsellik olgusunun dengesi ve uyumu sanat yapıtının niteliğini belirler ve sanat yapıtının kavranması bu iki düzeyde gerçekleşir.

Söz konusu olan, ille de duygudan arınmış bir düşünsellik ile, düşünceden arınmış bir duygusallık karşıtından birinde karar kılmak değildir. Bu ikisi arasında üçüncü bir olasılık var: Sanat değerlerinin duyarak kavranması…Gerçek sanat yaşamı, salt bir duygusallık ile salt bir düşünsellik ortasında yer alır. (Geiger, 1985:50).

Başka bir deyişle sanat yapıtının “estetik algılanışı soyut mantıksal alanda kavranır…Bir yapıtın anlam kapsamının gerçekten özümlenişi, düşünsel ve coşkusal mekanizmalarda aynı anda ve aynı ölçüde harekete geçen bir sezgisel bilgi işlemidir.” (Kagan, 1993:446-454). Sanat yapıtının derin-yüzeysel özelliği dışında, sanat yapıtının derin ya da yüzeysel algılanmasını etkileyen diğer bir faktör de alımlayıcının sahip olduğu kültürel, duygusal, düşünsel birikimi, ufku ve sezgileridir. Alımlayıcının algılama düzeyi de sanat yapıtının niteliği kadar önemlidir. Bu nedenle

hem sanat yapıtı ya da estetik obje, hem de alımlayıcının algısının nitelikli olması şarttır. Đkisinden biri estetik nitelikten yoksun ise estetik beğeni oluşmaz. Obje’nin estetik nitelikten yoksun oluşu objenin niteliksizliği, estetik süje tarafından algılanabilir; ancak estetik bir obje, estetik beğeniden yoksun süje tarafından algılanmaz. Đkisinin de estetik değerlerden ve algıdan yoksun olması ise estetik kültürün yozlaşması demektir.

Sanatın ve sanat yapıtını doğru okumanın biricik amacı, estetik deneyimin yaşanmasıdır. Ancak sanat yapıtı doğru okunabilinirse, estetik deneyim yaşanabilir. Sanat eğitiminin temel amaçlarından birisi de, öğrenciye estetik deneyimi yaşama hazzını öğretmektir. Öğrenci bu hazzı öğrendikten sonra, sanat sevgisi geliştirecek, Anasanat Atölye dersine ve sanatla ilgili diğer derslerine karşı olumlu bir tutum takınacak, sanat yapıtlarına ve sanat etkinliklerine karşı ilgi duymaya başlayacak, sonuç olarak öğrencinin başarısı yükselecek ve estetik beğenisi de nitelikli yapıtlardan beslenmeye başlayacaktır.