• Sonuç bulunamadı

1.1.3. Nitelikli Beğeni ile Niteliksiz Beğeni Ayrımı

1.1.3.2. Beğeni Niteliği ve Kiç

Şimdiye kadar estetik obje olarak sanat yapıtının niteliği ve alımlayıcı üzerindeki etkileri ele alındı. Bu bölümde estetik bir obje nitelikleri taşımayan, sanat objesinin olumlu niteliklerinden yoksun olan kitsch, camp, gadget, pastiche, retro, rüküş, banal ve arabesk gibi düşük bir beğeniye hitap eden ürünlerin nitelikleri ve alımlayıcı üzerindeki etkileri ile buna tepki veren beğeni niteliği ele alınmaktadır.

Beğeninin göreceliği olgusuna dayanan beğeninin tartışılamayacağı savı, beğeninin niteliği söz konusu olduğunda geçerliğini yitirir. Beğeni bir oranda görecelidir. Nitelikli olan arasında beğeni farkları söz konusu olabilir. Nihayetinde

tezimizde beğeninin hem öznel hem nesnel olabileceği ortaya koymaya çalışılmaktadır. Ancak, estetik beğeninin öznel ya da nesnelliğinden söz edebilmek için önce beğeninin niteliği ve niteliksizliği açıkça belirlenmelidir. Estetik eğitimin amacı, beğeninin gelişmesini sağlayarak, nitelikli bir beğeni düzeyi oluşturmaktır. Bu nedenle nitelikli olan ile niteliksiz olan arasındaki ayırım da bundan önceki bölümlerde tartışıldı. Nitelikli olan, genel olarak sanat yapıtı başlığı altında verilmeye çalışıldı. Ayrıca “Sanat Yapıtını Okumak” ve “Estetik Deneyim” başlıkları altında derin ve yüzeysel olanın ayrımı verilmeye çalışırken, nitelikli olan ile niteliksiz olan arasındaki ayrım da açıklanmaya çalışıldı. Bu bölümde ise kiç olarak niteliksiz olanın özellikleri ortaya koyulmaya ve nitelikli olan ile arasındaki farka dikkat çekilmeye çalışılmaktadır.

Niteliksiz olanın farklı kültürlerde farklı şekillerde adlandırıldığı görülmektedir. Bunlardan en yaygını kiç (kitsch)tir. Gadget, eğlendirici, oyuncak anlamında tüketim toplumuna hitap eden nesneler için Baudrillard’ın kullandığı bir terimdir. Camp, Susan Sontag tarafından genellikle ironik olarak kiçle yakın olarak kötü beğeni anlamında kullanılan bir sözcüktür. Pastiş (pastiche), TDK sözlüğünde, “başka sanatçıların eserlerini taklit yoluyla meydana getirilen sanat eseri” olarak tanımlanır. Retro, kültürel beğeni nesnelerinde yaşanan geriye dönüşler, “yeni”den sıkılma, eskiye duyulan özlem anlamına gelmektedir. Bütün bu terimler, kiç’in ayrı versiyonları olarak görülebilir. Türkiye’de arabesk, rüküş ve banal gibi sözcükler benzer anlamda kullanılsa da, tam olarak kiç’in karşılığını vermemekte, bu nedenle kiç sözcüğü Türkçede olduğu gibi kullanılmaktadır.

Kiç kavramı köken olarak, genellikle Almanya'da 19. Yüzyılın ikinci yarısına dayandığı ve Almanca'da "kitschen" olarak geçen kavramın, acele, kabaca, eğreti, uydurma bir iş yapmak vb. anlamına geldiği bilinmektedir. Morreall ve Loy, 1860’larda Münih’te sanatçılar ve tüccarlar arasında ucuz, el altından satılan sanatsal eşyalar için kullanılan kiç’in, günümüzde ev eşyaları ve ev dizaynı, resim, manzara, heykel ve televizyon programları için de kullanılmaya başlandığını yazarlar. (1989).

Bir estetik stil ve tüketim toplumunun genel bir eğilimi olarak kitsch kavramının teorileştirilmesi ise Moles'e dayanmaktadır. Moles; yaptığı araştırmalarda

kiçin burjuva ve tüketim toplumunun zevklerinin temel eğilimi olduğunu farketmiştir. Refah düzeyi hızla artan savaş sonrası Avrupa'sının temel bir tüketim özelliğini ifade etmektedir. Bu bakış açısıyla kitsch, sanatsal bir akım olmaktan öte toplumsal ve ekonomik bir olgu olma niteliği taşımaktadır. Zira kitsch, burjuva uygarlığının yükselişine paralel olarak gelişmiş bir kavramdır ve güzel ile konformizm arası bir alana yerleşmektedir. (http://www.privatesozluk.com/show.asp?m=%40+32551&page=2, Son erişim:2 Kasım 2009).

Ancak, Lukacs’a göre, “Đngilizce ‘sketch’ (taslak) sözcüğünün bozulmuşudur kiç. Münih’te Đngiliz ve Amerikalı alıcılar için piyasaya sürülen ucuz resimleri gösterirdi. Genel olarak sanatsal değeri olmayan, ucuza satın alınabilen genel beğeni düzeyine uydurulmuş nesneleri dile getirir” (1988:204, Demir, 2009 s:18’deki alıntı). Köken ne olursa olsun hepsinde de kiç, ucuz, yüzeysel, aslının öz ve derinliğinden yoksun taklidi gibi niteliksiz ve yavan obje, eylem ve olayları tanımlar. Kiçi yavan yapan nedenlerden birisi onun klişe olmasıdır. Öz ve derinliğe sahip aslının, öz ve derinlikten yoksun taklidi olmasıdır. “Kitsch söylemdeki ‘klişenin’ eşdeğerlisidir…Kitsch, en kısa tanımıyla, herhangi bir nesnenin mutlak işlevini aşıp, öylece ona iliştirilmiş olan bir eklenti, daha doğrusu bir fazlalıktır, esasen.”(Matara, 1998:255-257). Amaç bellidir; günümüzde yaygınlaşan, emek sarf etmeden, kolay yoldan para kazanma, rahat etme eğilimi gibi, kiçte de entelektüel hiçbir zahmete girmeden, sanattan alınan estetik zevkin taklidini almaya çalışmaktır.

Sanatın yerini tutacak, kolayca sindirilebilir bir şey olarak Kitsch, öyle uzun boylu çaba gösterme gereğini duymaksızın güzelliği anlamak ve tatmak isteyen tembel bir okuyucu kitlesi için ideal bir yeygidir… Walter Killy’e göre, kitsch geniş ölçüde bir küçük burjuva işidir; gerçek imgelerin sadece birincil gücünün ikincil bir öykünmesini değerlendirebildikleri halde, özgün bir dünya tasarımından zevk alabileceğini sanan, bir halk kitlesinin kültür iddiasıdır. (Kurdak, 1999:207).

“Kitsch’in ardında yatan en masum isteklerden biri, yaşamdan alınan estetik doyumu arttırma zevkidir, özlemidir.”(Matara, 1998:255). Kiç nesneyi tanımak zor değildir. Kahve köşelerinde görülen manzara resimleri tipik bir örnektir. TRT 2’de yayınlanan ‘Resim Sevinci’ programında bir çırpıda yapılan tek düze, yaratıcılıktan uzak, özden yoksun birbirinin kopyası resimler, Türkiye’de çok geniş bir kitleyi etkilemiştir. Yanağından gözyaşı süzülen çocuk portresi de tipik bir kiç örneğidir. Bu tür resimlerin dışında, “Kitsch-nesne genel olarak yalancı mermerden yapılmış, tüm taklit nesneler, aksesuarlar, folklorik biblolar, ‘anı eşyaları’, zencilerin yaptığı abajur ya da maskeler yığını, her yerde, özellikle tatil ve eğlence yerlerinde

hızla çoğalan tüm tecim malları” (Matara, 1998:257) gibi örneklerini çevremizde çok sayıda görebileceğimiz nesnelerdir. Genellikle bir hediye niteliğine bürünmüş ya da günlük hayatta kullanılan bir eşya olarak günlük yaşamımıza girebilmektedir. Hatta görsel sanatlar eğitimi veren fakülte ve liselerde bile örneklerine rastlayabileceğimiz fantastik konular, kartpostal tarzı çalışmalar, yeterince görsel belleği nitelikli resimlerle donatılmamış, sadece uygulama ağırlıklı eğitim anlayışı ya da ortamlarda da kiç kültürü tuzağına düşülebilmektedir. Kiç, çoğu zaman bir tuzak niteliğine bürünebilmektedir.

Kitsch her yerde, büyük bir bütünün planında olduğu gibi bir nesnenin ayrıntısında, foto-romanda olduğu gibi yapay bir çiçekte de olabilir. Tercihen sözde-nesne olarak, gerçek anlamlandırma yoksulluğu ve gösterge, alegorik gönderme, uyumsuz yan anlam bolluğu olarak, ayrıntının yüceltilmesi ve ayrıntılar aracılığıyla doygunluk olarak tanımlanacak. (Matara, 1998:257).

Özellikle sanayinin gelişmesi, seri üretim ve Post-modernizmin gelişmesi, pop-sanatın, geniş halk kitlelerinin kültürüne ve beğenisine hitap etmesiyle kiç’in ortaya çıkması için zemin hazırlanmıştır.

Sanayileşmiş bir ekonominin sonucu olarak ortaya çıkan kiç; genel beğeni düzeyine indirgenmiş, ‘ucuza’, ‘satın alınabilen’ , ‘popüler’, sanatsal bir yapıya sahip olmak yerine - olabilirlik koşulları belki de olanaksızlık içerdiğinden ya da ‘bir uğraş gerektireceğinden’- ‘sanatsal’ bir etkileme yolu ile üretilmiş ve buna göre biçimlendirilmiş, kolay üretilip tüketilen, yüzeysel bir algılanmaya sahip, üretimi ticari kaygı ile yapılan ürünleri tanımlayabilmek için kullanılmaktadır. (Demir, 2009:14-15).

Kiç, var olan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Bu terim ayrıca, kibirli ve bayağı bir tada sahip şeylere ve ticarî kaygılarla üretilmiş olan banal ve sıkıcı ürünlere gönderme yaparken de kullanılır.

Kitsch estetiğinde güzel olanın taklidine dayalı bir estetik arayışı söz konusudur. Sonsuz röprodüksiyon ve kopya, hatta zevksizlikle karışan bir sanat anlayışının temsilidir. Burada kopya ve taklit aslında mutluluğun bir anti-sanatı niteliğinde sayılmaktadır. Vasatlıkla dolu bir refah, gelişigüzel satın alma/biriktirmeye dayalı bir konfor durumu, herkesin fikir birliğinde olduğu bir zevk fikri karşısında estetik güzelliğin gerileyişi, yabancılaşma söz konusudur. Kitsch bir sanat değil, sanata paralel bir anti-sanat, tüketim toplumunun kolaya kaçışının yol açtığı bir bayağılık, bir vülgarizasyonun temsilidir. Toplumsal anlamda ise, insanın şeylerle ilişkisinin bir tarzıdır, kitle kültürünün hemen her alanında bulunabilir. (http://www.privatesozluk.com/show. asp?m=%40+32551&page=2, Son erişim:2 Kasım 2009).

Kiç, göstermelik değerlerin ve sahici olmayanın yükseldiği günümüz toplumunda bir yaşam tarzını ifade etmektedir. Kolayca alınıp tüketilen, biriktirilen ve model alınarak kopyalandığı, gerçeğinin kötü bir taklidinden ötesi olamayan yaşam biçimlerinin kavramsallaştırılmasıdır. Genel anlamıyla, yüzeysellik, ucuzluk, gösterişçilik, kendini olduğundan daha değerli ya da önemli gösterme hali, kendi var etmediği bir hayatı yaşama sevdasına kapılan Türkiye, kiç'in birçok özelliğini barındırmaktadır.

Kiç olarak adlandırılan beğeni anlayışı, salt sanatsal üretimde belirginleşmemekte; kullanılan giysilerden davranış biçimine, dekorasyonda kullanım eşyalarına kadar çok geniş bir zincir içinde görülmektedir. Bütün bu olgulardan hareketle kiç için, sadece bir sanatsal sonuç değil, ‘bir dünyaya ve yaşama bakış’, ‘bir dünyayı ve yaşamı algılayış tarzı’dır demek hiç de hatalı olmasa gerek. (Demir, 2009:15).

Ergüven, kiç’i tanımlarken ve günlük yaşamımızın içine giren kiç ürünlere şöyle örnekler vermektedir:

Eklentiye dönüşmüş biçim ile varlığını sürdüren içerik, kitsch'in önkoşuludur; üçüncü Reich'ın propagandasında tanık olduğumuz bir Führer kartı, ister genç sevgililerin yazışmasına aracılık eden çiçekli pembe zarf olsun, sonuç değişmez: biçim, kitsch'e teslim olduğu andan itibaren sözümona kendisiyle dile gelen şeyde eğreti durmaya mahkûm bir fazlalıktır. Dile duyulan güvensizlik, sonuçta düzmece bir ihtiyaç haline getirir onu; çay tepsisinde kır manzarası, sadece çay ikramıyla yetinmeyen ev sahibinin misafirperverliğini bir kez daha güvenceye alır. Tıpkı müzikli şeker kutusundaki dans eden balerin gibi. (1998:19).

Kiç niteliksiz bir beğeniyi temsil eder ve niteliksiz beğeni de, alımlayıcının sanata yaklaşımında ve bakış açısında kendini gösterir. Daha önce nitelikli olan ve niteliksiz olanın ayrımını, derin olan-derin algılanan ve yüzeysel olan-yüzeysel algılanan olduğunu belirtmiştik. Niteliksiz olan bir beğeni, sanatı yapıtını ya da dış dünyayı yüzeysel olarak algılayan, dar, dogmatik ve gelişmemiş bir beğeniyi niteler. “Dar, dogmatik, gelişmemiş bir beğeni ise, o kişinin, kendi algısının değişebilmesine karşı koyuşunda; yalnızca ciddi ya da yalnızca neşeli sanata, yalnızca derin bir ortak yaşantıya ya da yalnızca hoşbeşe yönelik, tek bir algı gücüyle sınırlanmış oluşunda kendini belli eder.” (Kagan, 1993:449). Sözgelimi sanat yapıtına konu olarak yaklaşmak, sanat yapıtı ne anlatmak istemektedir gibi sorular ya da yapıtta, gerçeklikle benzerliğini arayan bakışlar gibi sanatı basitleştirmeye yönelik, yüzeysel yaklaşımlar da kiç beğeni olarak nitelendirilebilir.

Kiç, kötüyü, özelliksizi ve değersizi içinde barındırır ve bu ürünlerin en büyük özelliği yoğun bir duygusallıkla yüklü olmalarıdır. Duygusallık izleyene dolaylı olarak değil doğrudan iletilir. Kiç’in sanatsal üretiminden en büyük farkı dünyaya yeni bir açıdan bakmamıza olanak vermemesidir…Sanat tarihinin aslında biçimler tarihi olduğu düşünülürse “nasıl” sorusunun “ne” sorusundan daha önemli olduğu da rahatça anlaşılabilecektir. Kiç de ne anlatıldığı önemlidir. Bu bazen ağlayan çocuktur, bazen sözüm ona şirin bir manzara resmidir. Önemli olansa derinliksiz oluşudur. (Kavuran, 2002:232-233).

Kiç ya da sanatı yüzeysel olarak algılayan tavırlardan en önemlisi de sanat yapıtına konu olarak yaklaşan tavırlardır. Konu, genellikle en önemli unsurdur ve burada konu yüzeysel bir içeriğe sahiptir.

Estetik nesnenin anlaşılmamasına neden olduğu en çok görülen şey, yaşantının,

sanatın verdiği biçim yerine, sanat yapıtının işlediği konudan

kaynaklanmaktadır…Burada her zaman konunun uyandırdığı ehtik, dinsel, milliyetçi yükseklik sanatın yüksekliği sanılır; Sadece konudan duyulan coşku, sanatın coşkusu olarak yaşanır…Konunun duygusallığı, biçimdeki duygusallıkla birleşince, aslında sanat değerine pek aldırış etmeyen yığınlar, coşup taşarlar. (Geiger, 1985: 25-26).

Kiç’te konu ve sömürülen bir duygusallık ön plandadır. Kişisel ilgiler, ideolojik içerikler gibi çıkarsal anlamlarla yüklüdür. Oysa, nitelikli beğeni anlamında kullandığımız estetik beğeni kavramı, estetik bir tavır takınır. Kant’a göre estetik tavır çıkarsızdır (auto-telos), kendi amacı dışında bir amacı yoktur. Sanat yapıtında konu arayan ve belli bir ideolojik ya da maddî çıkar gibi günlük yaşantının içinde başka amaçlarla beslenen bir tavır, estetik tavır değildir. Ya da sanatı aslına benzerliğiyle değerlendirme, doğanın kopyası olarak sadece el ustalığı gibi görme sanat yapıtının doğru okunmamasına, varlık nedeninin dışında değerlendirilmesine yol açar. Auto-Telos’u olan tavır, estetik nesneyi günlük yaşamın gerçekliğinden koparır, kendi değerleri ile algılamasını sağlar.

Estetik tavır sadece çıkarsız değil aynı zamanda ayırıcıdır da...nesneyi günlük hayat ilişkilerinden koparır, bambaşka bir gerçeklik sferine sıçrarlar...gerçekliklerinden soyulurlar…sanat yoluyla biçimlenme ile yaşantılar, gerçeklik niteliğini kaybeder, böylece korkunç olan yakınlığı da soyulmuş olur… daha da önemlisi soyulma, sanat yapıtının varlığı ve anlam içeriğinin daha saf olarak kavranmasına hizmet eder. (Geiger, 1985:122-123-124).

Kiç resimlerde ise, konunun içeriği çok fazla abartılarak, yüzeyleştirilerek duygular basitleştirilerek arabesk bir tavırla ele alınır. Şimdiye kadar kiç ve

versiyonları olan sanatı yüzeysel, sığ, yüksek sanatı da derin olarak belirledik. Alımlayıcının derinliği ya da yüzeyselliği de estetik objenin algılama niteliğini belirleyen önemli bir etmen olduğunu belirttik. Sözgelimi yaratıcı, açıkgörüşlü, entelektüel düşünen ve estetik bir bakış açısına sahip bir alımlayıcı gerek estetik obje’de estetik nitelikleri fark eden, gerekse doğayı daha estetik ve nitelikli bir biçime dönüştüren bir görüye sahip olacaktır.

Selvi, kiç olgusunun lise öğrencilerinin estetik algı ve beğenilerine etkileri ile ilgili yaptığı araştırmada, kiç beğeniye sahip öğrencilerin yüzeysel düşündüklerini, dolayısıyla da yüzeysel olanı tercih ettiklerini, buna karşılık daha nitelikli eserleri tercih eden öğrencilerin daha zengin ve derin düşündüklerini bulgulamıştır. Selvi, araştırma sonuçlarını şöyle yorumlamaktadır;

Kitsch ürünleri benimseyen öğrencilerin seçimlerinin, genel olarak birbirine çok benzeyen özelliklere sahip oldukları gözlenmektedir. Kitsch ürünleri benimsemeyen öğrencilerin seçimleri ise daha fazla çeşitlilik gösteren özellikler taşımaktadır. Bu ortak özellikler ise kitsch ürünleri benimseyen öğrencilerin daha az düşündüklerini ve bunun sonucunda da daha basit, yüzeysel seçimler yaptıklarını göstermektedir. Bu durum kitsch’in tanımında da olduğu gibi kitsch’den etkilenen öğrencilerin birbirlerinin aynı, yüzeysel ve kitlesel bir bakış açısına sahip olduklarını göstermektedir. Kitsch ürünleri daha az benimseyen öğrencilerin ise yaptıkları seçimlerde olduğu gibi sıradan olmayan daha fazla düşünmeyi, duyarlılığı gerektiren seçimler yaptıkları ve daha fazla çeşitliliğe sahip farklı bakış açılarına sahip oldukları görülmektedir. (Selvi, 2008:141-142).

Demek ki, sanat yapıtı ile kiç arasındaki derin ve yüzeysel özelliklerinin yanında, alımlayıcının derin ve yüzeysel algısı da estetik beğeni açısından önemlidir. Daha doğru bir deyişle, yüzeysel bir algıya sahip bireyler, algılarına uygun yüzeysel ürünleri tercih etmektedirler, daha zengin ve derin düşünen insanlar da daha nitelikli, derin eserleri tercih etmektedirler. Bu durumda kiç özelliğe sahip görüngülere yönelik beğeniyi de “kiç beğeni” olarak nitelendirebiliriz.