• Sonuç bulunamadı

Dilimize Arapçadan geçen sanat, bir işi güzel bir biçimde yapmak anlamına gelen sun sözcüğünden türetilmiştir. Hint-Avrupa dillerindeki Art, Ars, Arte sözcükleri düzenleme ve bitişme anlamındaki ar kökünden türetilmiştir. Yunancada kurmak anlamında artios, Latincede iyi kurulmuş anlamında artus deyimleri sözcüğe kaynak olmuştur (Hançerlioğlu, 2005). Eski Yunanca, el becerisi gerektiren bir işi ustalıkla yapmak, belli bir amacı gözeterek ortaya yeni bir şey çıkartmak anlamına gelen tekhne ilk çağ Yunan felsefesinde, sanat için kullanılmıştır (Güçlü ve diğerleri, 2003).

Sanat; insanların doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz

ve ritim gibi araçlarla güzel ve etkili bir biçimde, kişisel bir üslupla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir (Aytaç, 1981). Kısaca, insanın duygu, düşünce ve heyecanlarına, ruhsal deneyimlerine biçim vererek başkalarına anlatabilmek çabasıdır (Arslan, 2010)

şeklinde tanımlanabilir. Amaç, estetik bir form olan sanat eserini benimseme ve onu kabul etme sürecinde birbirimizi anlama ve başkalarının bizi anlamasına yardımcı olmaktır (Anderson, 2003).

Sanat; bir düşünme biçimidir, düş ya da hayal görmek değildir. Sanatçının düşüncesini aktarma biçimidir (Gençaydın, 2002). Bir duygunun bir tasarının ya da güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü ve bu anlatım sonucu ortaya çıkan üstün yaratıcılıktır (Abacı; 2000).

Sanat evrensel bir dildir. Estetik bir form olan sanat eserini benimseme ve onu kabul etme sürecinde birbirimizi anlama ve başkalarının bizi anlamasına yardımcı olan bir dildir (Anderson, 2003). İnsanların birbirlerini anlamalarını sağlayan bir iletişim aracıdır. Sanat her zaman, farklı ülkelerden ve kültürlerden insanların, farklı cinsler, farklı sosyal, etnik ya da güç grupları arasında köprü kurar. Sanat, insanlar arasındaki farklılıkları, çatışmaları ve baskıları bir tarafa bıraktırır ve onların birlikte yaşayabilme becerilerini denemelerini sağlar (Castells, 2001).

Sanat Eğitimi; İlk insanlarda sanat ve teknik, insanın elini kullanmaya ve konuşmaya

başlamasıyla ortaya çıktı. Kültürler de, eli ve dili kullanmaya bağlı olarak, sanatı geliştirdiler ve çeşitlendirdiler. O günden itibaren, plastik sanatlar, fonetik sanatlar, dramatik sanatlar,

43

toplumsal yapılara göre ayrışıp kurumlaşmış ve yaşamlarını sürdürmüşlerdir (Kamar, 1991)

İlk insanlardan günümüze, sürekli artarak ve çoğalarak gelen sanat, beraberinde eğitimi de kaçınılmaz kılmıştır. İnsanoğlu çok yönlü eğitim gereksinimi olan bir varlıktır. İnsan eğitiminin başlıca yön ve bileşenlerinden biri de sanat eğitimidir. Sanat eğitimi bilim, teknik, felsefe ve kinestetik alan eğitimleriyle birlikte bireysel ve toplumsal eğitimin vazgeçilmezlerinden biri (Mercin, Alakuş, 2007) olmuştur.

Sanat eğitimi, insanların kendi yaşantılarını amaçlı ve yöntemli olarak olumlu yönde değiştirme, dönüştürme, geliştirme ve yetkinleştirme sürecidir (Uçan, 2002). Bireyin görsel, ruhsal ve estetik yönlerini ve yaratıcılığını geliştirmeye çalışan etkinlikler bütünüdür (Stokrocki ve Kırışoğlu, 1996). Sanat eğitiminin amaçlarından biri; görmeyi, işitmeyi, dokunmayı, tat almayı öğretmektir. Çünkü öğrenme duyularla gerçekleşir. Görme, dokunma, tat alma, hissetme, duyma ve koklama bireyin içinde bulunduğu çevre arasında bir ilişkiye olanak sağlar (Artut, 2006).

Sanat eğitimi, çağdaş eğitimin temel taşlarından birisidir. Eğitim bilimlerinin bir alanı, bireyin bilgi ve deneyimleri sonucunda gelişen özel bir disiplindir. Sanat eğitimi dendiğinde, yalnızca görsel alandaki eğitim değil, tüm ifade tarzlarını kapsayan bir eğitim anlaşılmalıdır. Bilinç, zekâ, yargılama ve usa vurma güçlerinin aslında zekâya dayalı tüm duyumların ve duyguların eğitimidir. Bireyin yaşamdan edindiği algılar ve bunlara ait imgeler yanında içten gelen seziler yaratmanın bileşenleridir. Bunlarda bir tür anlatım biçimi, dili olup, sanat etkinliğinin temel öğelerindendir ve bunlarda eğitilebilirler.

Günümüz eğitim sisteminden beklenilen, sadece belli bilgi ve becerilerin öğrencilere kazandırılması değildir. Daha önemlisi bunlardan değişik sentezlere, farklı ürünler oluşturabilme yeteneğinin geliştirilmesi, kazanılanları gerektiği zaman ve yerde kullanabil- mesidir. Dünyayı böyle etkileşimler içinde algılayabilmek ve gerekli alışkanlıkları edinebil- menin bir yolu da sanattan geçmektedir (Aytaç, 1981). Sanat eğitimi; çocukların algılarının güçlenmesini, motor gelişimlerinin ve akademik yeteneklerinin artmasını sağlamaktadır (İpşiroğlu, 1994). İnsanda köklü bir gereksinimi karşılayan sanatın ayrıca kişiliği eğiten en önemli etmenlerden biri olduğu unutulmamalıdır (San, 1977).

Sanat eğitimi okulöncesinden başlayıp ömür boyu süren bir yaşam etkinliği olarak düşünüldüğünde; bu etkinliğin alanı, araç ve gereçleri de sürekli çeşitlenip gelişecek ve yeniliklerle de buluşabilecektir. Bu yenilikler çağa özgü teknolojiler olduğu kadar, yeni yapılanmalar ve yeni düşünceler, fikirler de olabilmektedir. Her yaş ve toplum için sanat eğitiminin biçimlenişi farklılıklar gösterebilir. Geleneksel toplum yapıları, nüfus, coğrafi özellikler, siyasal etkenler, sanat alanlarının kendi özellikleri gibi pek çok farklı konu sanat

44

eğitiminin nasıl uygulanacağını belirlemede etkin rol oynayabilir (Terwiel, 2007). Türkiye’de son zamanlarda artan nitelikli eğitim talebini karşılamak ve geleceğin şartlarına uygun bireyler yetiştirmek, hem şimdiki Türk Eğitim Sisteminin hem de sivil toplum kuruluşlarının görevleri arasındadır. Genel eğitim bireyin yaşantısında doğal bir süreç içerisinde gerçekleşirken, formal eğitim planlı hareket etmeyi zorunlu kılar. Bu durum bireyin istenilen kazanımları elde etmesinde en etkili sistemlerden birini oluşturur (Mercin, 2006).

Görsel Sanatlar Eğitimi; eğitim ile sanatın değişik konumlarda, değişik boyutta ve

ağırlıkta bir araya geldiği bir alandır. Çevreyle ilk tanışma, görme, algılama, adlandırma ve düzenleme ile başlayan sanat eğitimi daha sonra ürün verme tat alma olarak gelişir (Kırışoğlu, 2002). Örgün eğitim içerisinde verilen sanatsal ürünlerde bilgi ve deneyimin izleriyle bütünleşerek bir disiplin, alan olur. Burada artık sanat, ürünü, tarihi, eleştirisi ile öğrenilen ve öğretilen bir ders halindendir. Sanatların yasa ve tekniklerini kullanarak bireye estetik kişilik kazandırmayı hedefleyen bir eğitim alanıdır. Sanat eğitimi sürecinde; algılama, bilgilenme, düşünme, tasarlama, yorumlama, ifade etme ve eleştirme davranışları estetik ilkeler doğrultusunda sanatların dili kullanılarak edinilir (Aykut, 2006).

Görsel sanatlar eğitiminde, çocuklar görsel sanatların çeşitleri ile karşılaşırlar. Bunlar; resim, heykel, mimarlık, grafik, endüstri tasarımı, uygulamalı sanatlar, sinematografi, fotoğraf, tekstil, moda tasarımı, seramik, bilgisayar sanatı gibi geniş bir alanı kapsar. Bu dalların tümüyle ilgili olarak okulöncesinden yükseköğrenime kadar her aşamadaki sanat eğitimi ve öğretimiyle ilgili kuramsal ve uygulamalı çalışmalardır (Buyurgan, 2007).

Her insanın duyu ve duyumlarını kullanma yolları birbirinden farklıdır. Her türlü etkinlikte olduğu gibi sanatsal etkinliklerde de ilk ve önemli adım görsel algılamadır (Orhon, 2003). Genel sanat eğitimi içinde hiçbir sanat, görsel sanatlar kadar insanın kendini tanımlamasında, kanıtlamasında doğadaki varlıkların algılamasında ve betimlemesinde etkili olmamıştır. Çocuğun kişisel ve sosyal gereksinimleri bazı sanatsal sembolleri kavramalarıyla yakından ilgilidir. Çocuğun dünyasında çizim ve boyama işlemleri sonucunda oluşan lekeler, belli belirsiz çizgi ve şekiller, iletişimin ve kabul görmenin belirtileridir (Artut, 2004).

Plastik sanatlarda kazandırılacak temel, görsel alana ilişkin plastik dilin öğretilmesine dayanır. Bu dil, tıpkı, bir metin parçası gibi, görsel elamanlarla algıladığımız ürünü çözümlememizi sağlar. Bilinçli bir görsel algılama: çizgi, renk, doku, denge vb plastik sanatların elemanlarının tanınmasıyla mümkün olacaktır. Bu kavramların birbirleri ile ilişkilendirilerek yorumlanabilmesi sanat eğitimi sürecinde gerçekleşecektir (Gökbulut, 2002). Görsel sanatlar eğitimi, bireyin eğitim sürecinde toplumla bütünleşmesini sağlayan, bu konudaki algılamasını geliştiren ve okul eğitimine destek çıkan önemli bir araçtır. Görsel

45

sanatlar eğitiminin, bireyin gelişimine yönelik diğer alanlarla (disiplinlerle) kolayca kaynaşabilme ve görsel olan her şeyin içerisinde yer alabilme özelliği, eğitim sürecinde bu kadar etken olmasındaki temel neden olarak görülebilmektedir (Kırışoğlu, 2002; Gökaydın, 2002; San, 1997).

2.2.2. Sanat Eğitiminin Önemi

Sanat, bireyin yaşamının hemen hemen her anında onun ayrılmaz bir parçasıdır

(Alakuş, Mercin, 2007). Günümüzde görsel imgelerle dolu bir dünyada yaşanmakta ve görsel imajlar günlük yaşantının büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. On dokuzuncu yüzyılın büyük ölçüde söz ve yazının egemen olduğu kültürel bir ortam olduğu düşünülecek olursa, yazıya dayalı bu kültürel yapının neredeyse tümüyle görselliğe dayanan bir kitle kültürüne dönüştüğünü söylemek mümkündür (Genç, Sipahioğlu, 1990).

İmge teknolojileri yoluyla görselin diğer algı biçimlerine karşı egemenliğini ilan ettiği bir dönemin bireyleriyiz. Kültürün görsele her zamankinden daha çok bağlı olduğu, bir bakıma da neredeyse tamamen görselliğe dönüştüğü bir zaman diliminde yaşıyoruz. Dolayısıyla şarkılar klipsiz, şarkıcılar kurgulanmış imajları olmadan, sergiler, ürünler, etkinlikler reklam panolarında belirmeden etkinleşememekte. Bugün ülkemizde otuzlu yaşlarını geçmiş insanların çocukluklarına dair kaç anı fotoğrafları vardır? Ya yeni kuşakların? Bu basit kıyasla bile görselin egemenliği ve dolayısıyla hayat içindeki etkin rolünün dramatik artışı anlaşılacaktır (Soğancı, 2013). Bugün yaşamımız görsel uyarıcılarla dolu bir dünyada devam etmektedir. İnsanlar her nereye bakarlarsa baksınlar sanat ve tasarım çalışmalarını görebilirler. Sanat biçimleri ve tasarım ürünleri hemen her gün insanlara, kullandıkları bir sabah kahvaltısı tabağında, elbiselerinde, mobilyalarında, sofra takımlarında görünmektedir (Brommer, Horn, 1985). Çevremizi kuşatan bu görsellikten yaptığımız seçimler, bakış açımız, düşüncelerimiz de sanat zevkimizi yansıtmaktadır.

Bu bağlamda görsel sanat eğitimi alan bir okul öncesi çocuğu, sanat zevkini kazanır. Sanat zevkini kazanmış olan çocuk hayatının her yerinde bu sanatsal zevki yaşamak ister. Kıyafet seçiminden odasının rengine ya da yediği yemeğin düzenine kadar her şeyde kendi sanatsal zevkini ortaya koyabilir. Çevresine güzel görünür ve çevresini güzel görmek ister (Ayaydın, 2010).

Sanat ve sanat eserleri; biçim, renk vb. gibi diğer özellikleri ile insanın estetik yönünün bir yansımasıdır (Alakuş, Mercin, 2007). Estetik tavır alan, roman okuyan, müzik

dinleyen, film izleyen, tiyatro veya bir tabloyu seyreden kişi için, o anda ilgilendiği herhangi başka bir şey, bir konu söz konusu değildir. Bütün öz benliği ile ilgilendiği şey, o sanat yapıtının varlığına yönelmiş olmasıdır. Bu estetik tavırdır. Gombrich estetik tavır için;

46

“birisinin manzara hoşuna gidebilir, çünkü ona evini anımsatabilir; bir başkası portreyi sevebilir, çünkü ona bir dostunu anımsatabilir. Birçokları gerçekte görmekten hoşlandıkları

şeyleri tablolarda da görmek isterler” (Gombrich, 1992) şeklinde ifade etmiştir. Birey estetik tavır alırken hayal dünyasına dalar ve o eserde kendinden bir şeyler bulur ve onunla özdeşleşir. Doğal olarak bireyin sanatsal tercihleri bir anlamda onun kişiliğini de yansıtır (Ersoy, 2002). Estetik tavır alma sadece sanat eserine karşı olmaz. Estetik bakış tüm hayatımıza yansır. Bu bağlamda, çevremizdeki mimari yapılardaki düzensizlikler, herkesin kendi beğenisine göre rengârenk boyanan evler, betona çevrilen yeşil alanlar, çeşitli ebatlarda düzensiz yapılan reklam tabelaları v.b.nin yanı sıra zevksizlik ürünlerine olan taleplerin artması bu değerlendirmeye estetik eğitimin eksikliğine birer örnek teşkil etmektedir. Çevremize baktığımızda genel eğitim sistemimiz içerisinde estetik eğitiminin eksikliği hissedilmektedir (Gökay, 1998). Görsel sanatlar eğitimi almayan bireyler, estetik karar alırken; ticari reklamlar, halkın değer yargıları gibi çevresel faktörlerden (Rayala, 1995) etkilenirler. Günümüzde gittikçe artan teknoloji ile birlikte değişen çevre, fazla doldurulmuş görsel öğelerle, yorumlama ve değerlendirme gerektiren görsel bilgilerle doludur. Görsel sanatlar eğitimi bütün öğrencilere bu görsel uyarıcıları gerektiği gibi algılama ve yorumlama yeteneğini geliştirmesi için gereklidir (NAEA, 1994).

Bunlara ek olarak, son yıllarda bilgi transferinin özellikle elektronik ortamda çok hızlı ve kolay gerçekleşmesi, bilgi kirliliği sorununu da beraberinde getirmektedir. Çevremizde sanat etkinlikleri ve formları hızla artarken bunlar hakkında güvenilir bilgiye ulaşmakta güçlük çekmekteyiz. Bir tür sosyal gereksinime dönüşmüş bu sorunu bir ölçüde azaltmak, en azından istekli olanların farkındalık düzeyini yükseltmek için, Sanat Kültürü ve Estetik Bilgisi dersi gereklidir. Sanat eğitimi alan birey yaşadığı toplumun değerlerini ve diğer alternatifleri araştırma fırsatı bularak, sanata yönelik bilinçli kararlar alacaktır. Bilinçli bir sanat tüketicisi ve gelişmiş bir estetik algıya sahip olacaktır.

Sanat, insana estetik haz verip, insanı eğlendirerek onun oyalanmasını ve yaşam dersi vermesini sağlar (Alakuş, Mercin, 2007). Gündelik dilde güzel bir davranış; güzel bir

çalışma; güzel bir iş; güzel bir kanıt; güzel bir ameliyat gibi iyi, yararlı, doğru ve başarılı gibi değer kavramlarıyla eşanlamlı olarak kullanılan "güzel" değeri, aslında özel bir değeri, estetik değeri gösterir. Bu özel ve dar anlamında güzel, estetikçe değerli olanlarla aynı anlama gelir. Güzel bir manzara, güzel bir yapı, güzel bir tablo, güzel bir roman v.b. anlatımlar söz konusu nesnelerin, estetik yönden değerli olduğunu bildirir (Eczacıbaşı, 1997). Bu anlamda sanatın, insanların ruhlarını yaşamın karanlıklarından kurtarıp, gerçek yaşamdan daha üstün olan ideal bir yaşam için hazırladığı söylenebilir. Bir roman, bildiğimiz insan ilişkilerini, olayları bizim

47

için derinlemesine inceleyerek bize önderlik eder. Kendi hislerimizin ne olduğunu öğrenmemizi sağlar. Bütün insanlarda aynı heyecanı, aynı duyguları uyandırarak yaşadığı

şehrin, sınıfın ve ulusun insanlarına bir kişilik ve yaşama bilinci aşılayarak birlik olmalarına ve birbirlerine yaklaşmalarına yardım eder. Ayrıca sanat bizi, sanatçı aracılığı ile konularında yarattığı tiplerle bir araya getirerek yaşamımızı daha da zenginleştirir (Ersoy, 2002).

Sanatla ilgilenmek bireylerin ruh sağlığının korunmasına da yardımcı olur (Özsoy, 1996). Sanatsal yaratmanın hazzını yaşayan çocuk kendini önemli hisseder ve hayatta neler yapabileceğini görmek çocuğa güç verir, mutlu eder (Ayaydın, 2010).

Sanat ve sanat eseri, insan yaşamının belli zaman dilimlerinin sembolleşmesini, yani bireyin yaşamının o anki kesitinin kayıt altına alınmasını sağlar (Alakuş, Mercin,

2007). Anlam; açıkça söylenenin, yaşananın, gözlemlenenin altında, üstünde ya da yanında bulunan olarak tanımlamaktadır (Rifat, 2007). Bu anlamda görsel bir imge gerçeği yansıttığı için değil, gerçeği yeniden kurguladığı için anlam taşır. Anlam, benzerlik ve farklılık gibi iki zıt kavramın birlikte çalışmasından oluşur. Ve çoğunlukla da farklılıktan doğar. Çünkü benzetme, farklılıkların farkındalığı ile olur. Eco (2008), her ilişkide sonsuz açılımlı benzerliklerin olduğunu vurgularken, iki şey arasında, bazen tutumları, bazen şekilleri gereği bazen de belli bir bağlamda belirdikleri için benzerlikler olduğunu ileri sürmektedir ve insanların anlamlandırma sürecinde özdeşlik-benzerlik bağlamlarında düşündüklerini belirtmektedir.

Bu bağlamda, bir sanat eseri karşısında anlamlandırma; bir müzik dinlerken, bir şiir okurken ve bir resim seyrederken, kurduğumuz bu ilginin kendisinin dışında bir başka ereği yoktur. Bir müziği niçin dinleriz? Ondan haz duymak için mi? Yoksa müzik eğitimimizi arttırmak, hoş bir vakit geçirmek ya da kültürümüzü zenginleştirmek için mi? Eğer sadece haz duymak, estetik haz duymak ereği ile bir müzik yapıtını dinliyorsak, o zaman böyle bir tavrın ereği kendi içinde bulunur. Yoksa öbür amaçlar için müzik dinliyorsak, o zaman erek estetik tavrın dışında bulunan bir erek olmuş olur ve böyle bir tavır estetik olma niteliğinden yoksun olur. Çünkü estetik tavrın ereği, estetik tavrın içinde bulunur (Tunalı, 2001). İster estetik kaygı ister başka bir kaygı ile sanat eserine bakalım sonuçta bizde bir etki bırakacaktır. Örneğin bir bireyin herhangi bir yerde bir şarkıyı ilk kez dinlediği ve bir resmi ilk kez gördüğü an, o sanat eserinin o kişinin zihninde sembolleştirdiği, yani kayıt altına aldığı an’dır. Birey daha sonra o şarkıyı ikinci kez veya üçüncü kez dinlediğinde veya eseri başka bir zaman yeniden izlediğinde o zaman dilimi hayaline gelir ve “bu şarkıyı ilk defa şurada dinlemiştim veya bu resmi ilk kez şu galeride görmüştüm” diyerek o zaman dilimini yeniden yaşar. Zihninde sembolleştirdiği o zaman dilimi bir teyp bandı gibi hayal penceresinden tekrar

48

geçer. Bu durum bir film seyrettiğimizde, bir roman okuduğumuzda veya bir şiir dinlerken de aynı şekilde gerçekleşir. Bir roman okurken roman içerisinde eğer hiç gitmediğimiz bir yer betimleniyor ise o yeri merak ederiz ve imkân olsa hemen gidip o yeri ziyaret etmek isteriz.

İşte o merak duygusunun başladığı zaman dilimi, bizim o eser sayesinde o zaman dilimini sembolleştirdiğimiz an’dır (Alakuş, Mercin, 2007). Buna imgelem denir. İmgelem zihin gözüyle görmek demektir. İmgelem yoluyla burada bu an olmayan insanları, olayları, duyguları ve deneyimleri zihnimize çağırırız (Ayaydın, 2010).

Sanat, bireylerin düş gücünü zenginleştirmesine yardımcı olur (Alakuş, Mercin,

2007). Nesnelerin biçiminin özne tarafından algılanması, nesnelerin zihindeki tasarımları ile ilişkili olduğundan, form hem dış dünyada olanlara, hem de zihinde bulunanlara karşılık gelir. Bu aklın bir sonucudur (Öndin, 2003). Örneğin, okuduğumuz romanlardaki karakterleri veya tasviri yapılmış bir yeri merak ettiğimiz an hayalimizde o kahramanların veya yerin nasıl, ne kadar, ne şekilde olduğu veya kahramanın kime benzediği gibi sorularla o yeri ya da kişiyi zihnimizde canlandırmaya çalışırız. Bu sorgulama bireyin düş gücünü geliştirmesine yardım eder. Bunun yanında sanatçı, bildiğimiz bir yeri tasvir etmiş veya o yerin resmini yapmışsa çoğu zaman o tasvir edilen ve resmi yapılan yerin gerçekte sürekli gördüğümüz yerden çok daha farklı yönlerini de bize fark ettirir. Sanatçı sanat eserinde tasvir ettiği bir mekân ile ilgili, bazen her gün gördüğümüz ama fark edemediğimiz detaylarını bize sunabilir. Bu gerekçe ile sanatın bireylerin olaylara bakış açısını değiştirebileceği de söylenebilir. Bu durum bireyin etrafında olup bitenlere karşı daha farklı bakmasını sağlar. Bu yüzden sanatın bireyin hem görmeye dayalı ihtiyaçlarını karşılayan hem de zihinsel gelişimini sağlayan bir araç olduğu, yani sanat derslerine diğer derslere olumlu katkılarının olacağı bir ders olarak bakmak gerekir.

Ekonomik kalkınma için önemi; 19. yüzyılın özellikle ikinci yarısından sonra

yaşanan yenilikler, değişen sınırlar, bilimsel ilerlemeler ve toplumsal dönüşüm gibi etkenler globalleşmeyi hızlandırdı. Sanat alanında da etkilerini göstererek, yeni arayış ve tartışmaları doğurdu. Buna paralel olarak günümüzde egemen olan sanat piyasasının temelleri de aynı dönemde atılmıştır. Sanat ticareti geçmişte de vardı ancak 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren ortaya çıkan bazı büyük sanat simsarları yeni akım ve sanatçıların uluslararası düzlemde tanıtımında rol oynayan isimler olarak tarihe geçtiler. Avrupa ve Amerika’da

şubeleri olan büyük galeriler sanatçılar ile sözleşme imzalayıp, sanatsal üretimi tekellerine almaya başlamışlardı. Piyasayı belirleyen koşullar böylece galeri yöneticileri ve koleksiyonculara bağlı olmaya başlamıştı. Bu durum ilerleyen süreçte giderek sanat piyasasının spekülatif bir ortama dönüşmesine neden olacaktı. Anne Cauquelin’in “Çağdaş Sanat” adlı kitabında belirttiği gibi, modern sanatta üretici ve tüketici arasında eleştirmenler,

49

spekülatörler, koleksiyoncular ve tüccarlardan galericilere kadar birçok figür ortaya çıktı (Cauquelin, 2005). Günümüzde sanatın algılanışı, geniş kitlelere ulaşması ve piyasa koşullarında gelişmiş reklâm sektörü etkili olmaktadır. Basın, televizyon ve dijital ortamdan sanat eserleri, sanat etkinlikleri tanıtılmaktadır.

2.2.3. Sanat Eğitiminin Amaçları

Eğitim; kişinin davranışlarında, kendi yaşantıları yolu ile istendik bir dereceye kadar kalıcı gelişmeler meydana getirme sürecidir (Engel, 1996). Bu süreçte eğitimin kişiye kazandırmak istediği amaçlar vardır. Sanat eğitiminin bu amaçları bireyin ve toplumun ihtiyaçlarına göre tespit edilmelidir. Disiplin olarak sanat eğitimi bireyin gelişim sürecini çok boyutlu olarak etkiler, bu nedenle amaçlar gruplandırılarak ifade edilebilir (Kozenık, 1984, Gel, 1994). Gel’in gruplandırarak ifade ettiği amaçlar başlık olarak alınmış, içerikleri açıklanmıştır.

2.2.3.1. Kişiliğin Gelişimine Yönelik Amaçlar

Benzer Belgeler