• Sonuç bulunamadı

Safranbolulu halkbilimci olan Sadi Yaver Ataman kitabında eski düğünlerin bir şenlik havasında geçtiğini günümüzde ise adetlerin önemini yitirdiğini vurgulamaktadır.

Evlenecek olan gencin sürekli çalıştığı bir işi, askerliğini yapmış olması ve bir dükkân sahibi olması gerektiğinden bahsetmektedir.

Evlenmek isteyen erkek bunu direkt ebeveynleriyle konuşmadığı için bu durumu farklı şekillerde ifade etmiştir. Rivayetlere göre ayakkabılarını merdivenin alt başında ters çevirirmiş eğer babası bu duruma aldırış etmez ise o zamanda ayakkabılarını merdivenin alt başına çivilermiş. Babası bunun üzerine evlenmek hak oldu diyerek evin hanımına gelin araştırmalarına başlamasını söylermiş (Akman,2004: 67).

Kızlar ise Eyüp Akman’ın kitabında da değindiği gibi ya masaya fazladan bir kaşık getirirmiş ya da su güğümlerini birbirine bağlayarak durumunu ifade edermiş.

Safranbolu’da seçme işi daha çok erkek tarafına düşmüştür. Erkek anaları düğünlerde seçerlermiş gelinlerini ama bir de hamamda görmek isterlermiş gelin adaylarını. Fiziksel güzelliğe önem verdikleri gibi soylu bir aileden de gelmesini önemsemişlerdir.

Erkeğin ailesinin kız hoşuna giderse kızı oğullarına göstererek onayını alırlar ve kız istemeye gidilir.

38

Kız tarafı kızları hemen vermez biraz naz ederler. İstenen süre zarfında erkek tarafını araştırılar. Nezihe Kadıoğlu’nun dediği gibi mezar taşı olmayan aileye de kızlarını vermezler. Eğer düşünceleri olumlu ise Eyüp Akman’ın kitabında da belirttiği gibi erkek tarafına ipek mendil verir, bunun üzerine de erkek tarafı söz yüzüğü takar.

Nişan için erkek tarafı kız evine çeşitli ziynet eşyaları getirerek takar. Kız evi de buna karşılık iki sini baklava ile oğlan evine karşılık yapar. Boşalan baklava sinileri boş gönderilmez çeşitli hediyelerle kız evine geri verilir (Akman,2004: 70).

Safranbolu’da düğünler bir Cuma günüden başlayıp diğer Cuma gününe kadar sürer. Bir haftalık bir süreyi kasardı. Eski dönemlerde Cuma günleri başlayan düğünler sonraları pazartesi yöre halkının deyimiyle “Eflani” günü başlar.

Eflani (pazartesi) günü düğün başlar ve oğlan evi kız evine “sepet” adı verilen gelinin elbiselerini kız evine götürür. Düğün gündüz başlayıp, misafirlere yemek verilir ve bugün “mız mız” adlı oyun oynanır.

Salı günü gündüz ikindiye kadar yemek davetleri devam eder. Yatsıdan sonra ise “sağdıç gecesi” adı verilen eğlenceler başlar. Bu gece oğlan evinden gelen eltiler, görümceler oynarlar. Sonra türkü söyleyen ve çalgı çalan kadınlardan dördü yan yana gelerek ellerini birleştirerek iskemle gibi oturulacak bir yer yaparlar. Önce sağdıcı ellerinin üzerine oturtarak iki taraf sallarlar ve “Helosa” türküsünü söylerler. Sağdıç helosa turan kadınlara bahşiş verir ve sıra kaynanaya gelir. (Akman, 2004: 74).

Oyun yapılan yere sağdıç tekrar getirilerek çeşitli renklerde ispermeçet mumları dikilmiş büyükçe düz bir tepsiyi, mumları yakarak sağdıcın tepesinde ve el üstünde tutarlar. Buna “sini çevirme” denir. Bu arada “Kabe’m” türküsü söylenir (Ataman, 1994: 49).

Çarşamba günü sabahtan kız ve oğlan tarafları birlikte hamama gider. Bu hamam davetine kız annesi katılmaz. Yine Kabe’m türküsü söylenir ve gelin göbek taşında yıkanır. Eve getirilen kız odaya kapatılır ve ağlatmak için yas tarzında ezgiler okunur.

Çarşamba gecesi “Kız gece”sidir. Bu sefer sini çevirmesi gelinin başında gerçekleşir. Gelin bir ayağını ve elini bekar bir kız, diğer el ve ayağını ise halen evliliği süren yeni evli bir bayan yakar. Gelin kızın yüzü örtülüdür ve kadınlar tef eşliğinde kına yakma türküsünü söyleyerek gelini ağlatırlar.

Perşembe günü sabah güvey alayı çalgılar eşliğinde hamam gider ve yıkanırlar. Kız tarafında ise memleketin ileri gelen ailelerinden iki kadın gelini hazırlamaya başlarlar.

39

Tefebaş; üstü altın sırma ile işlenmiş, muhtelif renkte ve kadifeden yapılmış, etekleri yere sürünen, bol ve geniş entaridir.

Kaplama ve ya kebe, kadife üzerine istif halinde altın dikmek suretiyle yapılmıştır. Muhariplerin zırh göğüslüklerini andırır. Göğsü kaplamak üzere boyuna asılır.

Ön zincir; bir takımı 20’lik ve 30’luk 200 Mahmudiye altınından ibaret, zincir üzerine sıralanmış ve kebenin üstüne geçmek suretiyle boyuna asılmıştır. bir ucuda koltuk zincirine bağlanmıştır.

Koltuk zinciri; altın dizilerinin koltuk ve boyundan geçirilmiş şeklidir. Buna çaprazda denilmektedir.

Bele bağlanan som altından ve ya gümüş işlemeli ve savat kemere “toka” denilir. Enteşe; altın veya gümüş savatlı enlice bilezik iki bileğini de süsler.

Alnının ortasına ise “sorguç” isimli büyükçe bir elmas yerleştirilir (Ataman, 1994: 53).

Gelin almaya gelindiğinde gelin kız odaya kapatılır ve oğlan evi buyur edilir. Kaynana gelinin ayakkabıları ve çarşafıyla gelini hazırlar. Yöre halkının kullandığı çarşafa mahrama denilir. Gelin çarşafı ize özeldir ve sırmalı çarşaf denilir. Gelini erkek kardeşi merdivenlerden indirerek, cibinliğe sokar. Bu arada gelinin başından arpa ve şeker saçılır.

Cibinlik; kırmızı basma yerine göre de ipekten yapılmış bir odadır. Dört köşesine birer sırık geçirilir. Sırıkların uçlarından ikisi kız evinden ikisi oğlan evinden olmak üzere çocuklar tutar (Ataman, 1994: 54).

Gelin alayı bu şekilde oğlan evine kadar gelir. Gelin burada cibinlikten çıkartılır ve elinde bir ibrik, kolunun altında bir mushafla merdivenlerden çıkar.

Gelin odasında damadı bekler ve odaya girince ayağına basmaya çalışır. Damat bildiği halde yinede gelinin adını sorar ve gelin kendini naza çeker. Damat elmas yada değerli taşlarla gelinden ismini öğrenmeye çalışır.

Ertesi gün “semet” günüdür. Gelin hazırlanır ve yüzü örtük şekilde oturtulur. Semet gününde gelinle sağdıcı karşılıklı oynarlar. Misafirler geldiğinde elinde oklava ile bir bayan gelinin yüzünü açıp kapayarak geline öğütler verir.

Yüzü açılan gelin önce sağdıcıyla sonra tüm misafirlerle tek tek oynar. Bu arada da elindeki çerezleri yere serper. Misafirler bereket anlamına gelen bu çerezlerden toplarlar. Sonunda gelin yerden aldığı çerezleri kayınvalidesine verir ve evin erzak odasına bereket olsun diye konur.

40

Oynama faslı bittikten sonra başta kaynana olmak üzere misafirler geline takılarını takarlar. Sonra misafirler uğurlanır.

Düğün artık biter bu aşamadan sonrada “varma-gelme” denilen karşılıklı ziyafetler başlar. Yiyip içmekle başlayan düğün yine yiyip içmekle sonlanmıştır.

Benzer Belgeler