• Sonuç bulunamadı

3. SAHÎH-İ BUHÂRÎ’DE MA’RÛF KAVRAMI

3.1. Ma’rûf Kavramının Geçtiği Hadisler

3.1.5. Sadaka Ma’rûf İlişkisi

3.1.5.1. “Her müslümana sadaka vermek vaciptir.” Hadisi

ﱡﻲِبﱠنﻟا َلﺎَﻗ :َلﺎَﻗ ، ِّيِرَﻌ ْﺸَْﻷا ﻰَﺴوُﻤ ﻲِﺒَأ ِنْﺒ َةَدْرُﺒ ﻲِﺒَأ ُنْﺒ ُدیِﻌَﺴ

" :

" ٌﺔَﻗَد َﺼ ٍمِﻠ ْسُﻤ ِّﻞُ� ﻰَﻠَﻋ

ِطَت ْسَ� ْمَﻟ ْنِﺈَﻓ :اوُﻟﺎَﻗ " ُقﱠد َصَتَ�َو ُﻪَسْﻔَﻨ ُﻊَﻔْنَیَﻓ ِﻪْ�َدَیِﺒ ُﻞَمْﻌَیَﻓ " :َلﺎَﻗ ؟ْدِجَ� ْمَﻟ ْنِﺈَﻓ :اوُﻟﺎَﻗ

ْوَأ ْﻊ

؟ْﻞَﻌْﻔَ� ْمَﻟ

ِ� َلﺎَﻗ ْوَأ ِرْیَخْﻟﺎِ� ُرُﻤْﺄَیَﻓ " :َلﺎَﻗ ؟ْﻞَﻌْﻔَ� ْمَﻟ ْنِﺈَﻓ :اوُﻟﺎَﻗ " َفوُﻬْﻠَمْﻟا ِﺔَﺠﺎَحْﻟا اَذ ُنیِﻌُیَﻓ " :َلﺎَﻗ

" ِفو ُرْﻌَمْﻟﺎ

" ٌﺔَﻗَد َﺼ ُﻪَﻟ ُﻪﱠﻨِﺈَﻓ ِّرﱠشﻟا ِنَﻋ ُك ِسْمُیَﻓ " :َلﺎَﻗ ؟ْﻞَﻌْﻔَ� ْمَﻟ ْنِﺈَﻓ :َلﺎَﻗ

Ebû Mûsâ el-Eş'arî’nin (r.a) rivâyetine göre Peygamber (s.a.v): “Her müslüman üzerine

sadaka vermek vaciptir.” Buyurur. Bunun üzerine sahâbe, kişi sadaka verecek bir şey

bulamaması halinde durumunun ne olacağını sordular. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v), el emeğiyle çalıştığından verebileceğini, bundan hem kendisine hem de sadaka olarak verebileceğini haber verir. Sahâbe kişinin buna da gücünün yetmemesi halinde durumunun ne olacağını sorduklarında, Allah Rasûlü (s.a.v), gücü yetmeyen bir muhtaca yardım edebileceğini, ya da onu kollayabileceğini söyler. Buna imkân bulamayan kişinin ne yapacağı sorulunca Hz. Peygamber (s.a.v): “Hayırla ya da ma’rûf

ile emreder.” Buyurur. Son olarak buna da gücü yetmeyen kimsenin “kendini şerden

uzak tutması,” bunun da kendisi için bir sadaka olacağını haber vermiştir. 277

Söz konusu hadiste öncelikle her müslümanın sadaka vermek gibi bir görevinin olduğu haber verilmektedir. Bunun üzerine sahâbe, zor bir görev olduğu ve herkesin buna güç yetiremeyeceği düşüncesiyle, “buna gücü yetmeyen kimsenin durumu nedir?” diye sormuşlardır. Allah Rasûlü de diğer imkânları sırasıyla bildirmiştir. Peygamberimiz’in (s.a.v) verdiği cevaplara bakıldığında herkesin verebileceği bir sadakanın mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Ebû Mes'ûd el-Ensârî (r.a)’nin anlattığına göre Tevbe Sûresi’nin 103. Ayeti nazil olduktan sonra Rasulullah (s.a.v), sadaka ile emrettiğinde yanında sadaka verecek bir şeyi bulunmayanlar, çarşıya gider, hamallık yapar, iki avuç hurma kazandıktan sonra bundan sadaka verirdi. Ve bu kişilerin daha sonra

servet sahibi zengin olduklarını söyler.278 Öyle anlaşılıyor ki sahâbî, Allah’a olan

sadâkâtini böyle ispatlıyordu. Buna karşılık Yüce Allah’ın bu kimseleri tarafından bir lütufla zenginleştirmiştir.

Elbette ki Allah Teâlâ hiç kimseye gücünün yetmeyeceği bir yük yüklememiştir.279

Dolayısıyla herkesin kendine göre yapabileceği bir şeylerin olduğunu, göstereceği küçük gayretlerin de sadaka olarak yazılabileceğini haber vermiştir. Başka bir hadisinde Allah Rasûlü (s.a.v), “Üzerine güneşin doğduğu her gün insanın sadaka vermesi gerektiği haber verildikten sonra, bedenindeki eklemlerin verdiği menfaatler karşılığında şükretmesinin, iki hasım arasında adâletle hükmetmesinin, hayvana binmeye çalışana ya da yük yükleyene yardım etmesinin sadaka” olduğunu haber verir. Devamında “güzel sözün, namaza gitmek için attığı her bir adımın sadaka” olduğunu haber verdiği gibi, “yolda insana eziyet veren bir şeyin yoldan kaldırılmasının da bir sadaka” olduğunu ifade etmektedir.280

Peygamber’in (s.a.v) haber vermiş olduğu bu hadisler birlikte değerlendirildiğinde insanın Rabbine karşı verdiği sayısız nimetler karşısında281 hep şükredici olması

gerektiği,282 bunun da gücü oranında yaptığı tüm iyiliklerin kendisi için “sadaka”

hükmünde olacağı haberini vermektedir.

Aşağıda yer alan hadîs-i şerif, üç kelimeden oluşan kısa ama yukarıda açıklamaya çalıştığımız neredeyse tüm rivâyetlere ve açıklamalara şâmil bir hadistir.

3.1.5.2. “Her ma’rûf sadakadır” Hadisi

ِّﻲِبﱠنﻟا ِنَﻋ ،ﺎَمُﻬْنَﻋ ُﱠااﻟﻠ َﻲ ِﻀَر ﱠااﻟﻠ ِدْبَﻋ ِنْﺒ ِرِﺒﺎَﺠ

" ٌﺔَﻗَد َﺼ ٍفوُرْﻌَﻤ ﱡﻞُ� " :َلﺎَﻗ

278 Buhârî, Zekât, 10. 279 Bakara, 2/286. 280 Müslim, Zekât, 56. 281 İbrâhîm, 14/34; Nahl, 16/18.

Câbir b. Abdillah (r.a), Nebî’den (s.a.v): “Her ma'rûf sadakadır."283

Câbir b. Abdillah’ın (r.a) rivâyetiyle gelen bu kısa hadîsi İmam Buhârî, eserinde bâb başlığı olarak kullanmıştır. Buhârî’nin hayatı ve eserinin anlatıldığı birinci bölümde el-Câmiu’s-Sahîh’in bâb başlıklarına kısaca değinilmişti.

Sadaka, “sıdk” kelimesinden türeyen bir isimdir. Sıdk, “gerçek olmak, doğruluk, sadakat göstermek, samimiyet” gibi manalara gelmektedir.284 Rızây-ı ilâhî’yi elde etmek için

muhtaçlara yapılan her türlü maddî ya da nakdî yardımlardır. Bununla birlikte, “Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya vesîle olan her türlü hayırlı söz ve eylemi içine alacak geniş bir kapsamda kullanılmasından, özveri ve yardım duygusu ile yapılabilecek işlerin maddî imkânla sınırlı olmayıp samimiyet ve dürüstlük temeline dayalı her davranışa” sadaka denilebilir.285

“Doğruluk, sadakat göstermek ve samîmiyet” gibi anlamlar göz önüne alındığında, kulun Rabbine olan sadakatini ve samîmiyetini ve bağlılığını ispatlamaya dönük en mühim ibadet çeşididir. Bu sebeple Allah Rasûlü (s.a.v), her müslümanın üzerine sadakanın vacip olduğunu ifade etmesi286 anlamlıdır. Ayrıca her mü’min aynı

imkânlara sahip değildir.287 Bu sebeple peygamber (s.a.v), insanların gücü nispetinde

iyilik namına yapabileceği her türlü fiilin sadaka sayılacağını ifade etmiştir.

Ma’rûf, “aklın ve dinin hoş gördüğü şey, ihsan, iyilik”288 anlamına geldiği ifade edilmişti. Bu halde akla ve dine uygun olan, hoş görülen tüm fiiller ma’rûftur. Her ma’rûf sadaka hükmündedir. Burada ma’rûf ile sadaka kavramlarının birbiriyle ne kadar iç içe olduğu görülmektedir. Ma’rûfun sadaka olması için herhangi bir sınırlama getirilmemiş olması, güzel olan, dinin hoş gördüğü düşünce, söz ve fiillerin tamamının sadaka

283Buhârî, Edeb, 33.

284 “sadaka”, “çevrimiçi”, https://www.almaany.com/tr/dict/ar-tr/%D8%B5%D8%AF%D9%82-

%D8%A8/?c=t%C3%BCm 1.4.2019

285 Ali Duman, “sadaka”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), C: XXXV, İstanbul 2008, s. 383-384. 286 Buhârî, Edeb, 33.

287 En’am, 6/165; Zuhruf, 43/32.

sevabını getireceği anlamına gelmektedir. Ayrıca ma’rûfun yer bulabilmesi için topluma ihtiyaç vardır. Allah Rasûlü (s.a.v): “İnsanların en hayırlısı toplum içine karışan ve onlardan gelecek eziyetlere sabredendir.”289 Buyurmaktadır. Kırış, burada geçen eziyet

kelimesi mutlak ifade ettiği için her türlü eziyeti kapsayacağı görüşünü dile getirmektedir.290

O halde insan toplumdan soyutlanamaz, uzak kalamaz. Sabırla ma’rûfu yaymalıdır.

289 Tirmizî, Rekâik, 55.

290 Şemsettin Kırış, “Birbirimize Tahammül”, “çevrimiçi”,

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM