• Sonuç bulunamadı

3. 1. Sakıp Sabancı’nın Özgeçmişi (07.04.1933–10.04.2004)

Sakıp Sabancı 7 Nisan 1933 tarihinde Hacı Ömer Sabancı (1906–1966)ve Sadıka Sabancı (1910–1988)’nın ikinci çocuğu olarak Kayseri’nin Akçakaya köyünde doğdu. Kardeşleri; Đhsan (1931–1979), Hacı (1935–1998), Şevket, Erol ve Özdemir (1941–1996)Sabancı’dır.

Akbank’ta 1948’de 25 lira aylıkla stajyer memur olarak çalışmaya başladı. Üç yıl üst üste zatürree hastalığı geçirmesi nedeni ile liseyi bitiremeden okuldan ayrıldı ve aynı yıl kurulan Bossa Un Fabrikası’nda veznedar oldu. 1955’te Bossa Un Fabrikası’na ticaret müdürü oldu. 1957’de teyzesinin kızı Türkan Civelek ile Bossa fabrikasının bahçesinde yapılan bir düğün töreni ile evlendi. Bossa Tekstil Fabrikasında genel müdür yardımcısı olarak görev yapmaya başladı. 1964’te büyük kızı Dilek dünyaya geldi. Adana Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı oldu. 1966’da babası Hacı Ömer Sabancı Đstanbul’da vefat etti. 1967 yılında kardeşleriyle birlikte Hacı Ömer Sabancı Holding A.Ş’yi kurarak şirketin yönetim kurulu başkanı oldu.

Đkinci çocuğu Metin 1970’de dünyaya geldi. Zihinsel engelli olarak dünyaya gelen Metin Sabancı’nın tedavisi için Amerika ve Avrupa’da pek çok hastane ve doktora başvuruldu. Đyileşme şansı olmayan bu hastalıktan muzdarip pek çok gence yardım için 1976 yılında Erol Sabancı Spastik Çocuklar Tedavi ve Eğitim Merkezi ile 1996 yılında Metin Sabancı Spastik Çocuklar ve Gençler Eğitim Üretim ve Rehabilitasyon Merkezi kuruldu. 1973’de küçük kızı Sevil dünyaya geldi.

Anne Sadıka Sabancı’nın bütün malvarlığını bağışlaması ve Sabancı kardeşlerin katkılarıyla Hacı Ömer Sabancı Vakfı (VAKSA)kuruldu. Vakıf bugün, toplam 53 yerleşim merkezinde 112 kalıcı esere sahip, Türkiye’nin en büyük aile

vakfıdır. Đzmit Köse köy’de Lassa (BRĐSA)kuruldu. 1981’de Türk sermayesi ile yurtdışındaki ilk banka Akınternatıonal Bank (Sabancı Bank)Londra’da kuruldu. Đsveç’te, Stockholm’de Uluslararası Ticaret Odası Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etti. 1985’te ABD eski Başkanı Jimmy Carter ve eşi, Sakıp ve Türkan Sabancı’yı Emirgân’daki evlerinde ziyaret etti. Türk ekonomisindeki gelişmeleri, Avrupa’daki uluslararası firmaların ve bankaların temsilcileri ile Türkiye ile iş yapan Đsviçre bankaları ve Đsviçre firmalarının temsilcilerine aktarmak amacıyla Đsviçre-Türk Derneği’nin Cenevre’de düzenlediği toplantıya konuşmacı olarak katıldı. “Đşte Hayatım” isimli ilk kitabı yayınlandı. Mimar Sinan konusunda Fransa’nın ünlü Sorbonne Üniversitesi’nde konferans verdi. 1986 yılında TÜSĐAD’ın yönetim kurulu başkanı oldu.

Babası Hacı Ömer Sabancı zamanında 1989 yılında toplanmaya başlanan resim ve hat koleksiyonlarının sergilenmesi için SSCB Kültür Bakanlığı’nın daveti üzerine Moskova’da bir sergi açıldı. Bu sergi, sonraki yıllarda dünyanın en önemli müzelerinde sergilenecek “Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nden Osmanlı Hat-Resim Koleksiyonu Sergisi” için bir mihenk taşı oldu. 1988–1993 yılları arasında temeli atılan Sabancı Center açıldı. 1996’da kardeşi Özdemir Sabancı elim bir saldırıda hayatını kaybetti. 1998’de “Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nden Osmanlı Hat-Resim Koleksiyonu Sergisi” “New York’ta Metropolitan Müzesi”nde sergilendi. Bu koleksiyon Metropolitan Müzesi’nde sergilenen ilk özel koleksiyon unvanına sahip oldu. Kardeşi Hacı Sabancı vefat etti. 1999 yılında 170 milyon dolarlık yatırımla, Türk eğitimine yeni bir soluk getirmesi hedeflenen Sabancı Üniversitesi Đstanbul’da açıldı. 2000’de “Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nden Osmanlı Hat-Resim Koleksiyonu Sergisi” Paris’te “Louvre Müzesi”nde sergilendi.

Hacı Ömer Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sakıp Sabancı, 10 Nisan 2004 tarihinde tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi (http://www.sakipsabanci.gen.tr/).

3. 2. Sakıp Sabancı Müzesi

Özel müze, koleksiyonlarının yönetimi özel kişilere bağlı, ancak devlet kuruluşları tarafından denetlenebilen müzelerdir. Türkiye’de bu anlamda ilk müze 1980 yılında Sadberk Hanım adına kurulmuştur. Daha sonra buna Sait Faik Abasıyanık Müzesi ve Sabancı Müzesi eklenmiştir ( Buyurgan ve Mercin, 2005).

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, 9 Haziran 2002 tarihinde Đstanbul Boğazı’nın “Atlı Köşk” olarak bilinen Emirgân’daki eski konutunda ziyarete açılmıştır (Fotoğraf 1). Yeşilliklerle kaplı ve manzaralı geniş bir bahçe içerisinde yer alan müze, resim, hat ve dekoratif sanat eserleri koleksiyonlarının sergilendiği köşk bölümü ile geçici sergilerin sergilendiği galerilerden oluşmaktadır. Atlı Köşk giriş kapısındaki üç aile odasında 18. ve 19. yüzyıl sanat eserleri ve mobilyalardan oluşan kalıcı bir sergi yer almaktadır. Müzeyi bağışlayan Sakıp Sabancı adına hazırlanan odada ise kişisel eşyalar, fotoğraflar ve karikatürler sergilenmektedir. SSM, zengin bir koleksiyon, kapsamlı uluslararası sergiler, etkinlikler ve eğitim programlarıyla yılın her döneminde sanatseverlere keyifli bir ortam sunmaktadır.

Türkiye’nin ulusal kültür mirasına her zaman duyarlı olan Sabancı ailesi, yıllardır topladığı sanat eserlerini daha geniş kitlelerle paylaşmak üzere Sabancı Üniversitesine bağışlamıştır. Bu koleksiyonları barındıran Atlı Köşk müze olmak üzere Sabancı Üniversitesine tahsis edilmiştir. Bunun yanı sıra, resim koleksiyonunu sergilemek ve geçici sergiler düzenlemek amacıyla Atlı Köşk’e bitişik olarak yeni bir galeri binası da yapılmıştır (Fotoğraf 7).

Sabancı Müzesi’nin açılışı, sanat adına yeni bir dönemin başlangıcıyla özdeş bir anlam taşımaktadır. Çünkü bir özel koleksiyonun müzeye dönüşümünün ilk büyük adımı atılmıştır. Bu öncü girişim, sanata yeni bir ivme katacak ve özel müze oluşumlarının örneği olarak arkasından gelen birçok yeni girişime yol gösterecektir ( Giray, 2002, s. 10).

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde sürekli sergilenen koleksiyonlar üç kategoriden oluşmaktadır;

• Hat Sanatı Koleksiyonu • Resim Koleksiyonu

• Dekoratif Sanat Eserleri Koleksiyonu (heykeller, porselenler, mobilyalar ve diğer objeler)

Atlı Köşk’ün birinci katında Sabancı Koleksiyonundaki Osmanlı hat sanatı eserleri sergilenmektedir. Yaklaşık 400 hat örneğinden oluşan koleksiyon Osmanlı’nın 500 yıllık hat sanatına kapsamlı bir bakış açısı sunmakta, kur’an ve dua kitaplarının yanı sıra, levhalar, berat ve fermanlar, şiir kitapları ile hattat aletlerinden oluşmaktadır (Fotoğraf 6).

Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu 19. yüzyılın başından günümüze kadar yaşamış Osman Hamdi, Nazmi Ziya, Đbrahim Çallı, Fikret Mualla gibi Osmanlı ve Türk sanatçıları ile Osmanlı sınırları içerisinde yaşamış, çalışmış, ya da imparatorluk tarafından görevlendirilmiş Fausto Zonaro ve Đvan Ayvazoski gibi Avrupalı sanatçıların eserlerini içermektedir (Fotoğraf 4).

Sabancı Koleksiyonu’nda yer alan küçük heykel, madeni eser, porselen, obje ve mobilyalardan oluşan dekoratif sanat eserleri koleksiyonu, 1940 yılında Hacı Ömer Sabancı tarafından oluşturulmaya başlanmıştır. Koleksiyonda, vazoların da yer aldığı 18 ve 19. yüz yıl Çin porselenleri, polikrom vazolar, dekoratif tabaklar bulunmaktadır (Fotoğraf 5). Bunların yanı sıra, çok sayıda 19.y.y. Fransız porselenleri ile Berlin ve Viyana atölyelerinde üretilmiş Alman porselenleri, koleksiyonda yer almaktadır (Giray, 2002, s. 12).

3. 3. Sakıp Sabancı’nın Sabancı Müzesi Hakkında ki Düşüncesi

“50 yılı aşkın iş yaşantımda, Sabancı Topluluğu’nda pek çok ilke imza attık, ülkemize fayda sağlayacak pek çok projeyi gerçekleştirdik. Konusunda lider yabancı şirketlerle ortaklıklar kurduk. Tüm bu gelişmeler süresince, gördüm ki, bir kuruluşun başarısı ve kalıcılığı yalnızca ekonomik değerlerle ölçülemez. Gördüm ki aslında sanat, kültür ve eğitim alanlarına sağladığınız katkı kadar büyüksünüz. Bu düşünceden hareketle Türkiye gibi Avrupa ve Asya arasında köprü vazifesi gören bir ülkenin önemini anlatmak için en iyi yolun, zengin sanat ve kültür birikimimizi paylaşmak olduğuna karar verdim. Bu düşünceyle ortaya çıkmış Sakıp Sabancı Koleksiyonu, ilk olarak 1989 yılında Rus Kültür Bakanlığı'nın daveti üzerine Rusya’da, daha sonra Metropolitan Museum of Art, Musee du Louvre ve Berlin Guggenheim gibi Avrupa ve Amerika’nın en önemli müzelerinde sergilenmiş, zengin Türk ve Osmanlı kültürünü göz önüne sermiştir. Bugünse artık kendi müzemiz aracılığıyla bu sanat hazinemizi daha geniş kitlelerle paylaşma şansını elde ediyoruz.

Đç Anadolu’nun Akçakaya köyünde yoksul bir çiftçi ailesinin oğlu olarak dünyaya gelen babam Hacı Ömer Sabancı, yoksulluktan okula gidemediği, okuma ve yazmayı bilmediği halde bizlere sanat ve kültürümüzü korumanın önemini, geçmişimizden gurur duymayı öğretti.

Pamuk tarlalarında işçi olarak çalışmaya başlayan, ancak daha sonra işlerini büyüterek bir dokuma ve tekstil fabrikası sahibi olan babamın, sanata verdiği önemin ilk örneklerinden biri, Kayseri’nin Zincirdere’sinde Ermenilerin sattıkları bir evi sırf tavan süslemelerini beğendiği için satın alması, kendi bahçesinde, bu tavana uygun bir ev yaptırmasıdır.

Adana’daki otelinde boş şişeleri biriktirerek satmayı düşünen bir Anadolu insanının Đstanbul’a geldiğinde, “arsası büyük olan evin bereketi de büyük olur” diyerek Atlı Köşk’ün alınmasında ısrar etmesi, kazandığını altına ya da halıya yatıran bir geleneğin insanı olmasına rağmen antika ve sanat eserleri toplamaya başlaması, Allah vergisi birtakım yeteneklerin ve ileri görüşlülüğün göstergesidir.

Ben de, babamın sanat sevgisini yüreğimde besleyerek kendisinin başlattığı koleksiyonculuk ruhunu devam ettirmeye çalıştım. Önceleri kişisel zevkimi tatmin etmek için satın aldığım sanat objelerinden oluşturmaya başladığım koleksiyonlar, zaman içinde daha nitelikli ve daha hedefi belli bir çizgiye oturdu. Özellikle dış temaslarımda bir iş adamının toplum içinde başka rolleri de üstlenmek zorunda olduğunu anladım. Bridgestone, DuPont gibi ortaklık yaptığımız şirketlerin başkanlarının gerçek birer sanatsever olduklarını, çok değerli sanat eserleri topladıklarını, evlerini müzeye dönüştürdüklerini gördüm.

Babamdan kalan antika objelerin değerini öğrenmek için 70’li yıllarda, evimize davet ettiğimiz, daha sonra sanat danışmanlığımı üstlenen Raffi Portakal’ın yardımları ile o dönemde pek yaygın olmamasına rağmen Türk eserleri toplamaya

başladım. Türk ve Osmanlı sanat eserlerinin, henüz yeterince tanıtılmış olmadıkları için, fiyatları bugünkü değerlerinden çok daha düşüktü. Şeker Ahmed Paşa, Osman Hamdi Bey, Süleyman Seyyit, Halife Abdülmecid, Đbrahim Çallı, Hikmet Onat ve Hüseyin Avni Lifıj gibi büyük ressamların tabloları; Şeyh Hamdullah, Hafız Osman, Đsmail Zühdi, Mustafa Đzzet, Sami Efendiler gibi hat üstadlarının Kur'ân’ları, Delâilü’l-hâyratlan, Kıt’a, Murakkaa ve Levhalar bugünkü değerlerinin çok altında fiyatlara satılıyordu; çünkü devlet tek alıcı konumundaydı. Bu nedenle eserler daha yüksek fiyatlarla yurtdışına kaçırılıyordu.

Biz, Türk eserleri biriktirmenin özellikle yurtdışından gelen konukların çok ilgisini çekeceğine ve sanat dünyasında farklı bir yer edineceğimize inanıyorduk. Bu şekilde eserlerin kaybolup gitmesini önleyebileceğimizi ve Türk kültürüne büyük bir faydamızın dokunacağını düşünüyorduk. Đşte bu yıllarda, Bay Edward adında bir bey yurtdışına çıkacaktı ve bana pek çok eser sattı. Birçok kişi, yavaş yavaş Türk tablolarını topladığım yönünde haberler yayılması üzerine bana ellerindeki eserleri getirmeye başladı.

Tablolar ve dekoratif eserler satın almaya devam ederken Prof. Memduh Yaşa’nın büyük teşvikiyle ilk kez, Sultan II. Mahmud’un kendi hattıyla bir levha satın aldım. Prof. Memduh Yaşa’dan sonra, hattat, eksper ve hoca Sayın Emin Barın da beni hat almaya çok teşvik etti.

Tüm koleksiyoncular gibi, benim de elimden kaçırıp da pişman olduğum eser ya da koleksiyon vardır. Bunların arasında belki de en üzüldüğüm, fiyatta anlaşamadığımız için almadığım Hüseyin Avni Lifij’in resimlerinin komple koleksiyonudur.

Buna karşılık Halil Bezmen’in hem tablo hem de hat koleksiyonlarının seçilmiş eserlerinden büyük bir kısmını satın alabildim. Ayrıca, yıllarını hat sanatına adamış olan Şevket Rado’nun çok ünlü hat koleksiyonunun büyük bir kısmını alarak hat koleksiyonumu daha da güçlendirebildim. Son yıllarda ise, renkli kişiliği ve sanatseverliği ile dikkat çeken rahmetli Ali Koçman’ın 100 adet dolayında tablosunu koleksiyonuma dahil ettim.

Şükürler olsun ki, hat ve tablo koleksiyonlarım, yeni katılımlarla müzede sergilenebilir bir çeşitlilik ve tutarlılığa kavuştu. Koleksiyonların içeriği kadar önemli bir diğer konu, koleksiyonların sergileneceği mekândı. Bu amaçla, 40 yılı aşkın bir süre yaşadığım Atlı Köşk’ü, içindeki koleksiyonlarla Sabancı Üniversitesine bağışladım, bir başka deyişle halka geri verdim. Ancak Atlı Köşk’ün müze olmasına kendi başıma karar vermedim. Müze için çeşitli ülkelerden, aralarında Getty, New York Modern Sanat Müzesi gibi müzelerin direktörlerinin de yer aldığı 21 uzmanın katıldığı bir arama konferansı düzenledik. Bu uzmanlar, Atlı Köşk’ü çeşitli açılardan değerlendirerek müze için uygun olduğunu belirttiler ve birtakım önerilerde bulundular. Uzun ve kapsamlı çalışmaların neticesinde, Sakıp Sabancı Müzesi açılışa hazır duruma geldi.

Milli kültürümüze katkıda bulunacağına inandığım koleksiyonlarımın, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde çağdaş müzeciliğin tüm gerekleri yerine getirilerek ziyaretçilerin beğenisine sunulmasından mutluluk duymaktayım. Evet, çok hayati bir görevi yerine getirmekten gurur duyuyorum. Dünya ile Türk kültür ve sanat değerleri arasında bir köprü olma vazifesini üstlenen, New York Metropolitan ve Paris Louvre Müzesi gibi dünyanın en önemli müzelerinde sergilenen eserler artık Türk ve yabancı sanatseverlere açık olacaktır” (Giray, 2002: 7).

3. 4. Sabancı Müzesi’nin Tarihçesi

Hıdiv Đsmail Paşa’nın oğlu Hasan Paşa ile Mehmed Ali Paşa’nın oğulları olan Prens Mehmed Ali Hasan, 17 Mart 1884 tarihinde Kahire’de, Gezira Sarayı’nda dünyaya gelmiştir. Đngiltere’de Sandhourst Kraliyet Askeri Akademisine girmiş; orada yetişmiş ve senelerce Hint Ordusunda hizmet vermiştir. Mısır eşrafından Arnavut kökenli bir aileye mensup olan Aziz Đsmet Paşa ile Hıdiv Đsmet Paşa’nın torunu Behiye Hanım’ın kızları olan Ayşe Đzzet Hanım ile 1913 yılında Kahire’de evlenmiştir. Oğulları Mehmed Đzzeddin Hasan, 21 Ocak 1914 günü Kahire’de, Đsmail Đzzeddin Hasan ise 4 Ocak 1920 günü St. Moritz’de dünyaya gelmiştir (Balcıoğlu, 2002: 36).

Vaktiyle Sultan Abdülmecid tarafından, dedesi Mehmed Ali Paşa’ya bağışlanmış olan, ancak Paşa’nın vefatından yaklaşık 5 sene sonra 1866 yılında satılarak ailenin elinden çıkan Emirgân’daki sahilhane ve arsasını, 1923 yılında Prens Mehmed Ali Hasan satın almıştır. Annesi Prenses Hatice Hanım’ın çocukluk günlerini geçirdiği sahilhane yıkılmış ve burası harap bir halde olduğundan, 1925 yılında Prens Mehmed Ali Hasan, mimar Edoard De Nari’ye yeni bir köşk projesi çizdirmiştir (Kuruyazıcı, 1999: 41–45). Đnşaatta kullanılan ahşap malzeme Romanya’dan, sıhhi tesisat ise Đsviçre’den getirtilir. Köşk’ün zemin katında çamaşırhane, Geneve Lyon firmasından alınan kazanın bulunduğu 1 kalorifer dairesi, 1 mutfak, 5 oda, 2 tuvalet bulunmaktadır. Birinci katında 2 sofa, 4 oda; ikinci katta ise 6 oda ile birlikte bir sandık odası yer almaktadır. Tavan arasında ise köşkün çalışanları için 4 küçük oda yapılmıştır. Mimar Edoard De Nari tarafından tasarlanan köşkün bahçesinde, birbirinden güzel güllerin bulunduğu bir gül bahçesi de yer almaktadır (Balcıoğlu, 2002: 38).

Ayşe Đzzet Hanım’dan ayrılarak 2 Mart 1927 tarihinde boşanan Prens, yapımına çok özen gösterdiği bu evde oturmaz ve bir daha geri dönmemek üzere Mısır’daki sarayına döner. Ayşe izzet Hanım ise iki oğlu ile birlikte, önce babası Aziz Đzzet Paşa’nın Mısır’daki evine, devrimden sonra ise oğulları Prens Đzzettin Hasan ve Prens Đsmail Hasan ile birlikte Đsviçre’de Zürich kasabasına yerleşirler.

12 Aralık 1938 tarihinde Mısır’da, Tosun Paşa Sokağı, No:1, Đskenderiye adresinde oturan Prens Mehmed Ali Hasan, Emirgân Caddesi’nin genişletilmesi dolayısıyla taşınmazının bir kısmının istimlakı ile ilgili tüm işlemlerin takibi için vekili Ali Görk’e vekâlet verir. 1939 yılında Emirgân’da yalıların önündeki daracık, kayıkhanelerden dolayı tümsekli, Arnavut kaldırımı yol genişletilirken Mehmed Ali Hasan’ın köşkünün bahçesinde de 705m2lik bir alan, Đstanbul Belediyesi tarafından iki bin iki yüz yirmi iki liri elli kuruş bedel karşılığında istimlâk edilir.

Uzun yıllar Yusuf Ağa ve ailesinin içinde oturarak bakımını yaptıkları köşk ve bahçesi, 1944 yılında Hasan ailesinin sosyal yaşamı, misafirperverliği ve yardımseverliğiyle tanınan Prens Mehmed Ali’nin ablası Prenses Đffet Hanım’a devredilir. Prenses Đffet Hanım, eşi Ali Celal Paşa’nın Kafkasya cephesinde görev aldığı I. Dünya Savaşı sırasında, Bebek’te Valide Paşa Sarayı’nın yanındaki büyük yalıda oturmuştur. Daha sonra küçük kızları Emine’nin verem tedavisi için Đsviçre’ye giden aile, Viyana’da ve sonrasında da bir süre Paris’te oturmuşlardır. Küçük kızları Emine’yi veremden kaybettikten kısa bir süre sonra ise Đffet Hanım ile Ali Celal Paşa ayrılmışlardır. Đffet Hanım, 1929 yılında Đstanbul’da Taksim Gümüşsuyu Caddesi on bir numaralı, oldukça büyük, üç katlı bir konakta oturmuştur (Ayaşlı, 1975: 130). Meraklı olduğu Osmanlı antika ve işlemeleriyle döşediği bu konağında birçok misafir ağırlamıştır. Çerkez kızların başlarında hotozları, üzerlerinde değerli kumaşlardan dikilmiş etekleri, kısacası otantik giysileri ile sunumları, özellikle de yabancı misafirleri hayran bırakmıştır. Đffet Hanım’ın Kanlıca’ da Mihribat Koyu’nda da bir yalısı bulunmaktadır (Eldem, 1996: 48).

Sosyal yaşama, davetlere, antikaya olan aşırı merakı ve yardımseverliğinden faydalanmak isteyen kişilerin de gün geçtikçe artmasıyla maddi zorluklarla karşılaşan Đffet Hanım, Gümüşsuyun’daki konağını satmak zorunda kalır. Đçinde bulunduğu bu sıkıntılı durumdan Mısır’daki kardeşi Prens Mehmed Ali Hasan haberdar edildiği zaman Prens, 1925’te yaptırdığı ama ailesiyle oturamadığı, yıllardır boş kalan köşkü Đffet Hanım’a verir.

Đffet Hanım, Emirgan’daki bu köşke büyük kızı Misli Melek Hanım ve yeğeni Azize ile birlikte taşınırlar. Azize Hanım, Đffet Hanım’ın ablası Prenses Azize Hanım’ın torunudur. Azize Hanım, Mısır’ın tanınmış ve zengin bir ailesine mensup olan Fuad Seyf el Nasr ile evlendirilir. Düğün, Emirgân’da bu köşkte yapılır. Đffet Hanım davetlerini bu köşkte verir, misafirlerini bu köşkte ağırlar. Köşkün çalışanları yine Çerkez kızlarıdır. Köşk 23 Mayıs 1945 tarihinde Prens Mehmed Ali’nin Mısır’da vefatından sonra oğulları Đsmail Hasan ve Đzzeddin Hasan’a intikal eder (Balcıoğlu, 2002: 40).

Hacı Ömer Sabancı, Đstanbul’da yaz aylarında bütün ailenin oturabileceği büyük bir ev alma niyetindeydi. Sabancı ailesi, 1949 yılında oğulları Sakıp’ın bademcik ameliyatı için geldikleri Đstanbul’da bir yandan da ev bakmaktadır. Önce Emirgân’daki Büyükelçi Muhlis Bey’i evine gidilir. O zaman an altı yaşında olan Sakıp Sabancı, bu modern evi özellikle de şöminesini çok beğenir. Werner Vonmoos adlı bir aracı, Hacı Ömer Sabancı’yı Emirgân’da Đffet Hanım’ın oturduğu köşke götürür. Đffet hanım, köyden gelmiş, kravatsız Hacı Ömer Sabancı’yı Đlk başta beğenmez ve Sabancı’ya köşkü göstermeyi reddeder. Ardından Đsviçreli bir sigorta şirketinin referansıyla Ömer Sabancı evi gezip görür ve çok beğenir. Ömer Sabancı’nın aklı bu evde, oğlu Sakıp’ın aklı ise Muhlis Bey’in evinde kalır. Sakıp Sabancı, babasına Muhlis Bey’in evini veya Yeniköy’deki Şekerciyan Yalısı’nı almayı önerince Hacı Ömer; “Büyük yer, büyük arsa her zaman iyidir. Büyük arsaya rahmet fazla yağar. Büyük yerde insan daralmaz. Evin büyüğü de iyidir. Đnsan iş tuttu mu büyük tutmalı. Aile dediğin büyük olmalı. Büyük idare edenin kârı da büyük olur.” der ve ekler; “Yalnız hiçbir zaman burnunu büyütmeyeceksin!” (Balcıoğlu, 2002: 42).

O sıralarda Trabya Konak Otel’de kalan Hacı Ömer Sabancı, 17 Eylül 1951 tarihinde Prens Mehmed Ali Köşkü’nü, Ayaspaşa Park Otel’de kalan Đsmail Đzzettin Hasan’dan Atlı Köşkü üç yüz bin liraya satın alır. Oturduğu köşkün, sahipleri olan yeğenleri tarafından satılmasıyla Prenses Đffet Hanım, yine Gümüşsuyu’na, bu defa bir apartmanın giriş katına taşınır. Hayatının son yıllarını yaşadığı bu evde 6 Haziran 1962 tarihinde vefat eder.

Emirgân’daki köşkün satın alınmasından sonra geçen ilk on beş yıl, köşk Ömer Sabancı’nın arzuladığı gibi tüm Sabancı ailesi’nin yazları gelerek kaldığı ev olarak kullanılır. Hacı Ömer Sabancı, köşk ile birlikte içindeki bazı değerli eşyaları da satın almıştır. Köşke içindeki bu eşyaları almasıyla Hacı Ömer’in antika merakı başlamış olur. Sabancı, 1950’li yıllarda Lütfi Sevsevil Bey, Kafkasyalı Gurkiya, Rıza Bey, Behar, Aret Portakal gibi, Đstanbul’daki dönemin ünlü antikacılarından toplamış olduğu, avize, vazo, yağlıboya tablolar, küçük biblo ve heykelleri Emirgân’daki köşküne taşımaktadır (Sabancı, 1985: 83–84).

Mahmut Muhtar Paşa’nın uzun zamandır kapalı duran Moda’daki evi Mermer Konak ve içindeki eşyaların satışa çıkarılacağını duyan Hacı Ömer, hemen konağı

Benzer Belgeler