• Sonuç bulunamadı

Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu ve Sabancı Müzesi ilköğretim 6-14 yaş seviyesindeki öğrencilerin eğitimine katkısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu ve Sabancı Müzesi ilköğretim 6-14 yaş seviyesindeki öğrencilerin eğitimine katkısı"

Copied!
172
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ

SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

GÜZEL SANATLAR EĞĐTĐMĐ ANA BĐLĐM DALI

RESĐM-ĐŞ ÖĞRETMENLĐĞĐ BĐLĐM DALI

SABANCI MÜZESĐ RESĐM KOLEKSĐYONU VE

SABANCI MÜZESĐ’NĐN ĐLKÖĞRETĐM 6–14 YAŞ

SEVĐYESĐNDEKĐ ÖĞRENCĐLERĐN EĞĐTĐMĐNE

KATKISI

Mehmet AYDAL

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Hülya KAROĞLU

(2)

Bilimsel Etik Sayfası ………..….. ii Tez Kabul Formu………..……… iii

Önsöz ……… Özet ………...……… Summary ………...……… Şekiller Listesi ………...………...……… Giriş ………... BÖLÜM 1 1. YÖNTEM ……….……… 1. 1. Araştırmanın Yöntemi ……….………. 1. 2. Araştırmanın Amacı ……….……....….…… 1. 3. Araştırmanın Önemi ……….………..…...………… 1. 4. Sayıltılar ………...……..….…….. 1. 5. Sınırlılıklar .…..………..……….. 1. 6. Tanımlar …...………..……….. 1. 7. Kısaltmalar …..……….. BÖLÜM 2

2. MÜZE VE MÜZE EĞĐTĐMĐ ………... 2. 1. Müzenin Tanımları ……… 2. 2. Koleksiyonculuk ve Müzeciliğin Tarihi……… 2. 3. Türk Müzeciliği...………... 2. 4. Müze Eğitimi ………... 2. 5. Müzelerin Önemi ve Eğitimdeki Yeri ………...

BÖLÜM 3

3. SAKIP SABANCI MÜZESĐ ………....….. 3. 1. Sakıp Sabancı’nın Özgeçmişi ………..……. 3. 2. Sakıp Sabancı Müzesi ………... 3. 3. Sakıp Sabancı’nın Sabancı Müzesi Hakkında ki Düşüncesi ….… 3. 4. Sabancı Müzesi’nin Tarihçesi ……….………..………

iv v vi vii viii 1 1 1 2 3 3 5 5 6 6 7 10 12 14 19 19 21 23 25

(3)

3. 5. Sabancı Müzesi’nin Oluşum Öyküsü ………..….. 3. 5. 1. Müze Modeline ilişkin Tartışmalar …………..………. 3. 5. 2.Müzenin Geliştirilmesi ………...…… 3. 5. 3. Müzenin Tasarımı ..………...…………....

3. 5. 4. Koleksiyonlar …….………...…………

3. 5. 5. Bilim Adamlarının Çalışmaları ………..……... 3. 6. Sabancı Müzesi’nin Eğitime Katkısı .………...

BÖLÜM 4

4. SABANCI MÜZESĐ RESĐM KOLEKSĐYONU ……….…..…... 4. 1. Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonları Hakkında ………….…… 4. 2. Katalog ………..………

BÖLÜM 5

5. BULGULAR ve YORUMLAR ……….………...…. 5. 1. Günlere Göre Ziyaretçi Sayılarına Đlişkin Bulgular ………..…. 5. 2. Yaş Gruplarına Göre Ziyaretçi Sayılarına Đlişkin Bulgular …... 5. 3. Geçici Sergilere Gelen Ziyaretçi Sayılarına Đlişkin Bulgular ....

5. 4. Söz Danışmanlık Tarafından Yürütülen Çocuk Atölye

Çalışmaları Katılımcı Sayılarına Đlişkin Bulgular ……….……... Değerlendirme ve Sonuç ………...…...……. Kaynakça ………..……….…………..……. Ekler ………..……… 30 31 33 33 34 35 39 51 51 53 131 131 132 133 136 138 142 148

(4)
(5)
(6)

ÖNSÖZ

Bu Yüksek Lisans Tezi; Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Güzel Sanatlar Eğitimi Ana Bilim Dalı, Resim-Đş Öğretmenliği Bilim Dalı, Yüksek Lisans Programı çerçevesinde hazırlanmıştır.

Hazırlanan bu tezde Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi yerinde ziyaret edilmiş, Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonları bizzat incelenerek konu ile ilgili bilgiler toplanmış ve toplanan bu bilgiler belirli bir düzen içerisinde sunulmuştur.

Müze ve müzeciliğin ülke kültürüne olan katkısını ortaya koymak, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonunun incelenerek Sabancı Müzesi’nin müze ve müzeciliğe, eğitime olan katkısını araştırmak bu ödevin amacını oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda hem Avrupa hem de ülkemiz müze ve müzecilik tarihi hakkında bilgiler verilmiş, Sabancı Üniversitesi Resim Koleksiyonları katalog içerisinde görsel olarak sergilenmiş, müzenin eğitime olan katkısı ele alınmıştır.

Tezin hazırlık aşamasında, çalışmalarımda bana yardım eden Sabancı Müzesi yönetim kurulu üyesi Ozan Acar’a, Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi Direktörü Hilmi Çelik’e, alanındaki bilgilerini, düşüncelerini benden esirgemeyen, çalışmamın her safhasında bana yol gösteren değerli hocalarım Yrd. Doç. Dr. Yaşar Erdemir’e, Yrd. Doç. Dr. Hülya Karoğlu’a ve Yrd. Doç. Dr. Tahsin Samur’a teşekkürlerimi sunarım.

(7)

ÖZET

Müzeler, oluşumlarından itibaren kültürel değerleri toplumun yararına korumayı ve sergilemeyi hedeflemişlerdir. Ancak 1950’li yıllarda müzecilikte asıl amaç, kültür ve bilimin toplumun tüm kesimine aktarılması olarak gelişmiş, bu nedenle müzecilikte “eğitim” toplama, koruma, araştırma, değerlendirme ve sergilemeyi yönlendiren bir işlev olarak önem kazanmıştır. Müzelerdeki eğitim programlarının amacı, sadece bilgi vermek değildir. Müzelerdeki eğitim ortamları yaratıcılığı, düş gücünü, soru sormayı, ipuçlarını değerlendirmeyi ve sentez yapmayı özendiren, geliştiren bir etkiye sahiptir.

Sakıp Sabancı Müzesi, 9 Haziran 2002 tarihinde Đstanbul Boğazı’nın “Atlı Köşk” olarak bilinen Emirgân’daki eski konutunda ziyarete açılmıştır. Türkiye’nin ulusal kültür mirasına her zaman duyarlı olan Sabancı Ailesi, yıllardır topladığı sanat eserlerini halk ile paylaşmak için Sabancı Üniversitesine bağışlamıştır.

Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu 19. yüzyılın başından günümüze kadar yaşamış Osman Hamdi, Nazmi Ziya, Đbrahim Çallı, Fikret Mualla gibi Osmanlı ve Türk sanatçıları ile Osmanlı sınırları içerisinde yaşamış, çalışmış, ya da imparatorluk tarafından görevlendirilmiş Fausto Zonaro ve Đvan Ayvazoski gibi Avrupalı sanatçıların eserlerini içermektedir.

Araştırma kapsamında 6–14 yaş seviyesindeki öğrencilerin anket sorularına verdikleri cevaplarda ve yapılan uygulamalı çalışmalarda çocukların gördüklerine bağlı kalarak sanat yoluyla kendini ifade edebilme, öğrenme yerine düşünme, sorgulama ve eser üzerine konuşma becerilerini geliştirmiş oldukları gözlemlenmiştir. Bireyin yaratıcılığını ve düş gücünü geliştirmelerine ortam hazırlayan atölyelerde çocuklar, kişisel becerilerini ön plana çıkartarak güven duyguları pekişmiş ve yaptığı her türlü çalışmada düşünmeyi temel alan, çalışmalar üretmişlerdir.

(8)

SUMMARY

The museums aimed to keep the cultural values on behalf of society and exhibit them to the society since their establishing. But in 1950’s the main purpose at museology was developed as transferring culture and science to all sections of society so the “education” at museology gained importance as an activity that leads people to gather, keep, research, evaluate and exhibit. The aim of education programs at the museums is not only giving knowledge. The education ambient at the museums has an affect that develops and encourages creativeness, imaging, asking, evaluating clues and making synthesis.

Sakıp Sabancı Museum was opened for visiting at his old house that was known as “Atlı Köşk/ Villa with house” of Bosporus in Emirgan on 09 June 2002. Sabancı Family who is always sensitive to national and cultural heritance of Turkey donated all their gathered art works for years to Sabancı University to share them with public.

Sabancı Museum Paint Collection composes works of Ottoman and Turk artists who lived from beginning of 19th century to today as Osman Hamdi, Nazmi Ziya, Đbrahim Çallı, Fikret Mualla and European artist who lived, worked in Ottoman bounds, or appointed by the Emperorship as Fausto Zonaro and Ivan Ayvazoski.

Within the scope of research, in the answers of students aged 6-14 to the questions of questionnaire and in the applied studies, it was observed that children developed their ability of expressing themselves, thinking instead of learning, questioning and their skills to talk about work by adhering to what they saw. In the workshops that prepare an environment for an individual to develop his creativity and imagination, it’s seen that children put their personal abilities to the forefront and their feeling of confidence strengthened and they produced some works which ground on thinking in all the studies.

(9)

ŞEKĐLLER LĐSTESĐ

Resim 1. Birinci Kompozisyon ve Resim Yarışması dereceye giren resimler... 42

Resim 2. ĐkinciKompozisyon ve Resim Yarışması dereceye giren resimler… 42 Resim 3. Üçüncü Kompozisyon ve Resim Yarışması dereceye giren resimler.. 43

Şekil 1. Günlere Göre Ziyaretçi Sayıları ……… 131

Şekil 1a. Günlere Göre Ziyaretçi Yüzdeleri ……… 132

Şekil 2. Yaş Gruplarına Göre Ziyaretçi Sayıları ……….. 132

Şekil 2a. Yaş Gruplarına Göre Ziyaretçi Yüzdeleri ………. 133

Şekil 3. Geçici Sergilere Gelen Ziyaretçi Sayısı ……….. 133

Şekil 3a. Geçici Sergilere Gelen Ziyaretçi Yüzdeleri ……….. 134

Şekil 4. Salvador Dali Sergisi Ziyaretçi Sayıları ………. 135

Şekil 4a. Salvador Dali Sergisi Ziyaretçi Yüzdeleri ……… 135

Şekil 5. Söz Danışmanlık Tarafından Yürütülen Çocuk Atölye Çalışmaları Katılımcı Sayıları ……….. 136

Şekil 5a. Söz Danışmanlık Tarafından Yürütülen Çocuk Atölye Çalışmaları Katılımcı Yüzdeleri ……….……….. 137

(10)

GĐRĐŞ

Müzeler, toplumda sanatsal düşüncenin gerçek bilincini oluşturan ve bu bilincin gelişmesini pekiştiren en rasyonel alanlardır. Çünkü müzeler, kültür ve sanat birikimini barındıran mekânlar olarak tanımlanırlar Müze, koruyucu ve tanıtıcı kimliğiyle sanata sanat olma kimliğini verir; bu kimliği saklı tutar onun tanıtılmasını ve gelecek kuşaklara iletilmesini sağlar.

Đzleyicilerin sanat yapılarına doğrudan doğruya ulaştıkları ve bu eserlerle bireysel ilişkiler kurduğu mekânlardır. Müzeler, yalnızca sanat ve sanat eseriyle doğrudan iletişim kurulmasını gerçekleştirmekle kalmazlar. Aynı zamanda, sanatsal yaratıcılıkla yüz yüze gelerek, sanatı kanıtlayan, yaşayan arşivler olarak nitelendirilebilirler.

Müzelerin arşiv olma niteliği, korumacı kimliği, yapıtları sergileme ve tanıtma etkinliği, onları toplumun bir parçası yapar. Sanat, dokunulamaz, anlaşılamaz, ulaşılamaz olma sıkıntısından, ancak müzeler aracılığıyla kurtulur. Müzeler, sanatı yaşamın bir parçası haline getirir ve yaşamla birleştirir. Müzeler, insanların sanat ve kültürle buluşma mekânlarıdır.

Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu, erken dönem Türk resminin seçkin örnekleri ile Osmanlı Đmparatorluğunun son döneminde Đstanbul’da çalışmış yabancı sanatçıların eserlerinden oluşmaktadır. 1850–1950 yılları arasında yoğunlaşmakta olan koleksiyonda Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmed Paşa, Süleyman Seyyid, Nazmi Ziya Güran, Đbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Fikret Mualla gibi yerel sanatçılar ile Fausto Zonaro ve Ivan Ayvazovski gibi yabancı sanatçıların eserleri bulunmaktadır.

Sakıp Sabancının resim birikimi, zaman içinde bir koleksiyona dönüşür ve düzenli bir şekilde çoğalarak gelişir. Büyük bir bahçenin içinde yer alan Atlı Köşk, Sabancı Koleksiyonu’nun müzesi olacaktır. Sabancı ailenin yaşamının tanıklığını yapan, binlerce anının paylaşıldığı bu tarihi yapı, bir müzeye dönüştürülecektir. Sabancı Koleksiyonunda 27 yılı kapsayan hat ve resim birikiminin müzeye dönüşmesi için çalışmalar başlar.

(11)

Sabancı Koleksiyonu için 9 Haziran 2002 tarihi, önemli bir dönüm noktasıdır. Sakıp Sabancı Müzesi’nin açılışını belirleyen bu tarih, plastik sanatlar müzelerinin bulunmadığı, özel müze açma girişimlerinin hayal olarak görüldüğü Đstanbul’da, önemli bir müzenin açılışı anlamını taşır.

Sakıp Sabancı Müzesi’nin açılışıyla, ilk resimleri 1970’li yılların ortasında satın alınmaya başlanılan bir koleksiyon topluma adanmıştır. Kuşkusuz bu girişimin aile kültürüne dayanan bir alt yapısı vardır. Hacı Ömer Sabancı’nın sanata duyduğu ilgi, yıllar sonra Sabancı ailesinin koleksiyon yapma bilincinin oluşmasına sebep olmuştur. 1949’da Sabancı ailesi ilk resim ve heykellerini almakta antika objeler koleksiyonuna, plastik sanat eserleri de katılmaktadır.

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SÜSSM)yetişkinlere, gençlere ve çocuklara farklı bir müze deneyimi yaşatarak müze ve sanatı sevdirmek, müzenin kültürel yaşamına daha aktif katılımlarını sağlamak amacıyla yıl boyunca atölye programları, galeri sohbetleri ve konferanslardan oluşan eğitim programları düzenlemektedir.

Eğitim programlarıyla katılımcıların müze gezisi sırasında gördükleri hakkında konuşma, sanatçıların çalışmaları üzerinde düşünme, başka bir deyişle, sanat eserlerini okumalarını sağlamak amaçlanmakta ve gördüklerine bağlı olarak, sanat yoluyla kendilerini ifade etme olanağı sunmaktadır.

Sabancı Müzesinin 6–14 yaş aralığında öğrencilerin eğitimine katkısını araştırmak amacıyla, öğrencilerin eğitimine yönelik sorulardan meydana gelen anket 30 öğrenciye uygulanmış ve bu öğrencilerin vermiş olduğu cevaplardan tez içerisinde 12 öğrencinin cevabına yer verilmiştir.

Cumhuriyet öncesi ve sonrası Türk sanatçıların ve yabancı ressamların eserlerinden oluşan Sabancı Müzesi resim koleksiyonu yaklaşık 216 resimden meydana gelmiştir. Bunlardan 55 tanesi müzede sergilenmektedir. Araştırma kapsamında Sabancı resim koleksiyonunda adı geçen her sanatçının 1 eseri incelenmiştir.

(12)

BÖLÜM 1

1. YÖNTEM

1. 1. Araştırmanın Yöntemi

Araştırmanın yöntemi, tarama modelidir. “Tarama Modeli, geçmişte var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımıdır” (Karasar, 1991: 779).

Sabancı Müzesi için, müzeler ve eğitimle ilgili kitap, dergi, makale ve tezler taranarak araştırmayı destekleyici bilgiler toplanmıştır. Toplanan bu kaynaklar incelenerek tezin bilgi kısmının oluşturulmasında bunlardan yararlanılmıştır. Konunun uzmanı kişilerle görüşülerek konuyla ilgili bilgi alınmıştır. Araştırmanın temel bilgi toplama aracı olarak “görüşme ve anket tekniği” kullanılmıştır.

1. 2. Araştırmanın Amacı

Müze ve müzeciliğin ülke kültürüne katkısını ortaya koymak, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin eğitime katkısını ve önemini araştırarak, Sabacı Resim Koleksiyonunu incelemek bu araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda şu sorulara cevap aranmıştır:

• Müzelerin eğitimdeki önemi nedir?

• Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu’nun kapsamı nedir?

• Sabancı Müzesi bünyesinde yapılan eğitim etkinlikleri nelerdir?

• Sabancı Üniversitesine bağlı olan Sabancı Müzesi’nin eğitime katkısı nedir?

(13)

1. 3. Araştırmanın Önemi

Türkiye’nin ulusal kültür mirasına her zaman duyarlı olan Sabancı ailesi, yıllardır biriktirdiği sanat eserlerini halk ile paylaşmak için Sabancı Üniversitesine bağışlamıştır. Özel müze oluşumlarının örneği olan Sabancı Müzesi resim koleksiyonunu incelemek ve bir eğitim kurumu olma özelliği taşıyan Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin ilköğretim öğrencilerinin eğitimine katkısını araştırmak bu araştırmanın önemini ortaya koymaktadır.

Eğitim, kişinin toplum içindeki rol ve statüsünü önemli ölçüde değiştirebilecek bir araçtır. Eğitim kuruları da diğer sosyal kurumlar gibi kendilerini yenilemedikleri, toplum ihtiyaçlarına cevap veremedikleri sürece ya değişikliğe uğramakta ya da yerini yenisine bırakmaktadır.

Eğitimin görevi milletlere, toplumlara, bireylere gelecekte daha rahat bir yaşam sağlamak için ekonomik ve sosyal yeni gelişmelere yer vermektir. Eğitim düzeyi yükseldikçe kişinin iş gücüne katılma oranı artar. Çalışma hayatıyla da insanlar, kendi kişilik ve özgürlüklerini sağlayıp toplumun gelişmesine katkıda bulunabilirler.

Eğitimin, ezbercilikten, kuru bilgi aktarımından ve öğrenciyi merkeze almayan anlayıştan uzaklaşması gerekmektedir. Artık günümüzde eğitim, sınıfta pasif dinleyici ile yürütülen bir yapıda değildir. Günümüzde eğitimin, her yerde yapılabileceği savunulmakta ve eğitim her yerde uygulanmaktadır. Yaygın eğitim kurumu olan müzeler de bunun en belirgin örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Her müze kendi konusu çerçevesinde eğitime doğrudan katkıda bulunabilecek bir yapıya sahiptir. Bu konuda büyük bir potansiyele sahip olan müzelerden yararlanmak gerekmektedir.

Eğitim ortamı olarak müzelerden yararlanmak Türkiye için çok yeni bir yöntemdir. Müzelerimizin de bu yöntemi uygulama safhasında yeterli ölçüde donanıma ve personele sahip olduğu söylenemez. Bu konu ile ilgili büyük

(14)

eksikliklerin olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu nedenle de bu konuyla ilgili yapılmış araştırmalar oldukça sınırlıdır.

Müzeler birçok duyu organına hitap ettiği için öğrenmenin daha kolay ve kalıcı olacağı ortamlardır. Ancak müzeler ülkemizde eğitim ortamı olarak az kullanılmaktadır. Bu araştırma ile müzelerin bir eğitim ortamı olarak etkin kılınmasına katkıda bulunabileceği sanılmaktadır.

1. 4. Sayıltılar

1. Sabancı Resim Koleksiyonunda incelenen resimler koleksiyonun kapsamını belirlemede yeterli olacaktır.

2. Uzman kişilerle yapılacak görüşmeler ve çeşitli konularda uygulanacak anketler Sabancı Müzesi’nin eğitime katkısını ortaya koymada yeterli olacaktır.

3. Bu çalışmalar sonucunda ortaya çıkan bilgiler, Sabancı ailesinin ülke kültürüne ve eğitimine verdiği önemin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

1. 5. Sınırlılıklar

Bu araştırma;

1. Cumhuriyet öncesi ve sonrası Türk sanatçıların ve yabancı ressamların

eserlerinden oluşan Sabancı Müzesi resim koleksiyonu yaklaşık 216 resimden meydana gelmiştir. Bunlardan 55 tanesi müzede sergilenmektedir. Araştırma kapsamında Sabancı resim koleksiyonunda adı geçen her sanatçının bir eseri incelenerek katalog 29 resim ile sınırlandırılmıştır. Đncelenen resimlerin isimleri ve resimlere ait birtakım bilgiler katalog bölümünde yer alan sıraya göre aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

(15)

Tablo 1: Araştırma Kapsamında Đncelenen Resimler

Eserin Adı Sanatçısı Yapıldığı

Tarih Boyutları

Halayık Pierre Desire Guıllemet 1873 100 x 82cm.

Hanzade Sultan

Portresi Halife Abdülmecid Efendi 1918 103 x 79cm.

Kur’an Tilaveti Osman Hamdi Bey 72 x 53cm.

Çiçekli Natürmort Ahmet Ali Paşa 1903 66 x 90cm.

Portakallı Natürmort Süleyman Seyyid 1904 32,5 x 40,5cm.

Lehimci Ahmet Ziya Akbulut 81 x 100cm.

Karpuzlu Natürmort Hüseyin Zekai Paşa 80 x 112cm.

Şakayıklar ve Kadın Halil Paşa 1898 120 x 73cm.

Ayasofya Şevket Dağ 1906 250 x 18cm.

Şezlongta Pembeli

Kadın Nazmi Ziya Güran 1904 54 x 73cm.

Hamakta Kadın Đbrahim Çallı 1912 38 x 70cm.

Kabak Taşıyan Genç

Kız Fausto Zonaro 1889 242 x 137cm.

Kayalıklar Ivan Kostantinoviç

Aıvazovsky 1891 90 x 142cm.

Levhalı Interıor Feyhaman Duran 1945 68,5 x 94,5cm.

Alegori Hüseyin Avni Lifij 45 x 36cm.

Paris Namık Đsmail 19 x 27cm.

Kurbağalı Dere Hasan Vecihi Bereketoğlu 55,5 x 81cm.

Manzara Ahmet Zeki Kocamemi 55,5 x 40,5cm.

Çiçekli Natürmort Naci Kalmukoğlu 70 x 56cm.

Bursa Hale Asaf 60 x 42cm.

Bursa Cemal Tollu 1939 54,5 x 65,5cm.

Otoportre Bedri Rahmi Eyüboğlu 1938 63,5 x 48,5cm.

Bursa Şefik Bursalı 1931 112 x 118cm.

Manzara Hoca Ali Rıza 103 x 126cm.

Sokak Fikret Mualla 53 x 64cm.

Manzara Hikmet Onat 1928 80 x 95cm.

Manzara Sami Yetik 17,5 x 27cm.

2. Sabancı Müzesinin 6–14 yaş aralığında öğrencilerin eğitime katkısı

araştırılmış, anket 30 öğrenciye uygulanmış ve tez içerisinde 12 öğrencinin cevabına yer verilmiştir.

(16)

1. 6. Tanımlar

Eğitim: Belli bir konuda bir bilgi ve bilim dalında yetiştirme, geliştirme ve eğitme

işidir (T. D. K Türkçe Sözlük, 1992:435).

Eğitim Programı: Bireyin davranışlarında istenilen değişikliklerin oluşturulması ya

da bireye yeni davranışların kazandırılması için yapılan programa denir (Yılmaz, 1991: 26).

Envanter: Müzede bulunan eserlerle ilgili çeşitli bilgilerin (dönemi, boyu, eni, cinsi,

vb.) yazıldığı ve her eser için ayrı ayrı doldurulan fişlere denir.

Galeri: Sanat yapıtlarının sergilenmesi için hazırlanmış yer, yapı, sergi evi (Turani,

1993: 45).

Müze: Toplumun ve toplum gelişiminin hizmetinde olan, halka açık, insana ve

yaşadığı çevreye tanıklık eden malzemelerin üzerinde araştırma yapan, toplayan, koruyan, paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kar amacı gütmeyen daimi kuruluşlardır (Ata, 2001: 21).

Müze Eğitimi: Okullar için rehberli turlar düzenlemenin ötesinde atölye

çalışmalarını ve yayınları içeren sadece okulları değil, aileleri, yetişkinleri de içine alan çok geniş etkinliler bütünüdür (Enur, 2000: 21).

Özel Müze: Koleksiyonlarının yönetimi özel kişilere bağlı olan, ancak devlet

kuruluşları tarafından denetlenebilen müzelerdir (Buyurgan ve Mercin 2005: 41).

Pedagoji: Eğitimin amaçlarını, ilkelerini ve yöntemini inceleyen eğitim çalışmalarını

kurallara bağlayan bilimdir (Oğuzkan, 1981: 57).

Sergi: Sanat eserlerinin sergilenmesine denir (Turani, 1991: 126).

1. 7. Kısaltmalar

SÜSSM: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi ICOM: International Counsil of Museums.

(17)

BÖLÜM 2

2. MÜZE VE MÜZE EĞĐTĐMĐ

2. 1. Müzenin Tanımları

Tarihte koleksiyonculukla başlayan toplama ve koruma amaçlı bireysel çalışmalar, zamanla toplanan objelerin aynı mekânda birleştirilmesi ve mekânın müze adı ile anılmasıyla ilk müze kavramı ortaya çıkmıştır.

“Müze kelimesi, dilimize Fransızca’dan giren Latince kökenli bir kelimedir. Tüm batı dillerine giren bu terim, esası antik Yunanca olan Mousalar’ın yeni esin perilerinin tapınağı anlamına gelen mouseion kelimesinden doğmuştur” (Yılmaz, 1996: 4).

Dougles A. Allan; müzenin tanımını bina ile bağdaştırmıştır. Allan’a göre müze; “Eşya koleksiyonlarını inceleme, araştırma ve zevk almak amacıyla yerleştirmek için düşünülmüş binadır” (Allan, 1963: 5).

P. Schommer tanımında müzenin bina olmasından çok kurum olma özelliğine değinmiştir. P. Schommer’e (Schommer P., 1963: 21) göre müze; “Halkın zevki ve eğitimi için türlü nesne koleksiyonlarını, tarih, bilim ve teknik bakımlardan ve türlü araçlarla muhafaza etmek, incelemek, değerlendirmek ve asıl bunları sergilemek amacıyla kurulmuş, devamlı bir kurumdur”.

Prof Dr. Tomur Atakök’ün çağdaş müze tanımı ise şöyledir: “Müze, toplumun bilimsel geçmişini yansıtan ve geleceğini biçimleyecek öğeleri araştıran, toplayan ve koruyan, sergileyen, belgeleyen, yaşatan ve yönlendiren yaygın bir eğitim kurumudur” (Atakök, 1985: 3).

(18)

Uluslararası Müzecilik Konseyine göre müze: “Kâr amacı gütmeyen, gelişmesine ve hizmetine dönük olarak çalışan, topluma açık ve kalıcı unsurları içeren insan ve çevresinin materyal kanıtını, etüt ve eğitim amaçları ile toplayarak saklayan, araştıran, ileten ve sergileyen bir kurumdur” (Đnel. 2000: 20).

2. 2. Koleksiyonculuk ve Müzeciliğin Tarihi

Đlk koleksiyonların izleri, geçmiş çağların karanlığında yok olup gitmiştir. Bununla beraber, nesnelerin bir araya getirildiği, koruma altına alındığı ve hatta halkın dilediğinde özgürce gidebileceği bir merkez gibi kullandığı, müzeler düşünce olarak ilk kez Klasik Yunan Dönemi’nde ortaya çıkmıştır. Ancak hemen sonra, Alessando Magno yönetiminde Makedonyalı general ve görevliler ile Romalı generaller, yağmalamalar sonucunda ele geçirdikleri sanat eserleriyle özel koleksiyonlar oluşturmuşlardır. Zamanın önemli kişilerince derlenerek bir araya getirilen koleksiyonların halka açılması ile Roma Senatosu’nda sık sık tartışılan bir konu olmuş; özel koleksiyonlardan halka açık sergilere geçiş aşaması, günümüze kadar sürecek çok önemli bir kavram haline gelmiştir.

Ortaçağ dönemine gelindiğinde, kiliselerde yerleştirilen hazine ve koleksiyonlara duyulan ilgi daha da artmıştır. Resim, heykel ve mücevher gibi sanat eserlerinin yanı sıra, kilise hazinelerinde, başka özel objelere de yer verilmiştir.

Ortaçağ prensleri de koleksiyonculuğa özel bir ilgi beslemiş; soylarının itibar göstergesi olarak değerlendirdikleri kıymetli objelerle birlikte, bazı antik eserlerin yanı sıra, minyatür kitapları, heykel ve resimler gibi sanat eserlerinin koleksiyonlarının gelişmesini sağlamışlardır. Bu tür koleksiyonlara, Osmanlı sultanlarının, imparatorluk saraylarında korunan değerli ve çeşitli eşya derlemelerini de ekleyebiliriz.

Bununla birlikte, klasik eserlere duyulan ilgi, XV. yüzyılda, hümanizmin biriktirme anlayışına hükmeden ana unsurdur. Antik Roma kalıntıları ve bu medeniyete dair somut izler, özel bir değer kazanmıştır. Bu yüzyılın sonlarında

(19)

1500’lerin başında, Medici ailesi, Floransa’nın gelecekteki müzelerinde yer alacak değerli koleksiyonların çekirdeğini oluşturacak çok önemli bir koleksiyona sahipti. Prensler ve dükler artık saygınlıklarının açık bir işareti olan kişisel koleksiyonlarını kullanarak kendi kültürleri ile ilgili sorulara yanıt arıyorlardı. Bu olgu, yüz yıl boyunca bütün Avrupa’ya yayılmıştı. Saray soyluları, koleksiyonlarını barındırmak üzere, ikametgâhlarında kendi zevklerine göre alegorik süslemelerle zenginleştirdikleri, “küçük oda” anlamına gelen ve “studiolo” adı verilen özel mekânlar oluşturmuşlardır.

Bilimin büyücülükten ayrılmaya başladığı XVI. yüzyılda, sanat koleksiyonlarının yanı sıra, teknik ve bilimsel içerikli koleksiyonlar da gelişmeye başlamıştır. Artık koleksiyonların hazırlanması ve düzenlenmesine yönelik konuların işlendiği teorik eserler ve bilimsel incelemeler kaleme alınmaya başlanmıştır. Bu yüzyılın başlarında ise, koleksiyonculukla ilişkili sosyal kimliğin tanımı tartışılmaya başlanır. Koleksiyonculuk ve müze kavramları, o zamana kadar, kraliyet sarayı ya da görkemli bir hanedanlık ile özdeşleşmişse de, artık bu alanda burjuva değerlerinin de geçerlilik kazandığı dönemler başlamıştır.

Aydınlanma dönemine gelindiğinde, koleksiyon ve onun müzedeki sosyal belirtisi, toplumun farklı kesimleri arasında bir kültür yayılmasının çok sesli yankısı olarak ortaya çıkacaktı. Fransa bu olguya kucak açar ve önce Louvre’da Musee Central des Arts, sonra da Vatikan’da bir antik eserler müzesi ve Floransa’da Galleria delgi Uffizi arka arkaya halka açılır.

Napoleon döneminde, Avrupa’nın belli başlı koleksiyonlarının ve en değerli yapıtlarının yağmalanması sonucunda, Louvre’un görkemli çatısı altında Musee Napoleon açılmış olur.

Napoleon Đmparatorluğu’nun çöküşünden kısa bir süre sonra, diğer büyük Avrupa şehirlerinde bu tür uygulamalara gidilmiştir. Yüz yıl süresince ulusal devletlerin doğuşuna tanıklık eden Avrupa’da müze bir kez daha tarihi yansıtır.

(20)

Ulusların saygınlığı, müzelerin ve koleksiyonlarının evrensel zenginliği ile özdeşleşmektedir (Atasoy, 1996).

Türkiye’de de arkeolojiye adanmış ilk müzenin açılışı bu döneme rastlar. 1881 senesinden itibaren müzenin yönetimini üstlenen Osman Hamdi Bey, ülkenin kültürel zenginliğini koruma amacından başka, kendini, tam anlamıyla sanat ve arkeolojiye adamış, kültür stratejilerinin gerçek yaratıcısı ve öncüsü olmuştur.

Sonuç olarak, müzeler, derin arkeoloji, sanat ve tarih çalışmaları ve araştırma eğilimleri dikkate alındığında, bu çabaları geleneksel olarak destekleyen en eski kurum olan üniversiteler ile denk bir hal alır (Başgelen, 1996: 8–16).

Enerjisi ile kendini bilimsel araştırmalara adayan ve adeta bir pozitivizm tapınağı halini alan müze, somut insani boyutların ötesine bir hamle yapar ve halkın çoğunluğu geride kalır. Halk ve müzeler arasında oluşan bu kopukluk sonucunda, aralarındaki ilişkiyi düzenleyici yeni kurallara gerek duyulur. Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan müzelerin açılışı, halkın görüşlerini, gereksinim ve tercihlerini dikkate alarak, daha çok bilim ve sanat kültürü yönlü bir eğitime destek veren projeler ile sanat dostu kişilerin yardımları ile gerçekleştirilmiştir. 1900’lerin eşiğine gelindiğinde, müze konusu, sert polemiklerin merkezinde görüşülmeye başlanmıştır. Müzelerin sonunu isteyen entelektüel ve sanatçıların sayısı giderek artmıştır. Bununla beraber, II. Dünya Savaşı’ndan itibaren müzeciliğe duyulan ilgi yeniden önem kazanmıştır. Modern anlayışı belirleyen bir müze kavramını yayacak uluslar arası kurumlar oluşturulmuş ve uzman dergiler yayınlanarak isteklere yanıt verecek yeni profesyonel izlenimler yaratılmıştır.

XX. yüzyıl süresince ve yeni bin yılın başlaması ile özel koleksiyonculuk olgusunun geri dönüşüne tanık olunur. Bazı durumlarda, özel vakıfların kurulması ile sonuçlanan bu girişimler, bir anlamda aynı amaçlı kamu müzeleri ile rekabete girerek önemli bir kültürel fenomen oluşturmuşlardır (Yücel, 1999).

(21)

Kültürel gelişim düzleminde de Avrupa ve Amerika’nın yanında benzer sonuçlara ulaşmayı hedefleyen Türkiye’de, bugün önemli özel koleksiyonlar halkın beğenisine sunulmaktadır. Bununla birlikte Sabancı ailesi, dünyada sanatla ilgili bağış yapan diğer ünlülerin ve sanatseverlerin yanına, Türklerin de adını yazdırarak son derece önemli sanat koleksiyonunu, Türk halkının beğenisine sunmak üzere, kendi ikametgâhını, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi adı altında bir müzeye dönüştürerek, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmiştir.

2. 3. Türk Müzeciliği

Ülkemizde, müze ve müzecilikle kurulan ilk tarihsel ilişkiler yakın bir geçmişe dayanmaktadır. Osman Hamdi Bey’in, Asar-ı Atika Nizannamesi, çok zengin tarihi miras verilerini korumayı hedeflerken, arkeoloji müzesini kurmayı başarması, müzeyle tanışmak anlamını taşıdığı için önem kazanır.

Cumhuriyet’in ardından iki ayrı alanda müzeler kurulmaya başlanmıştır. Bunlardan ilki, Osmanlı saray ve köşklerinin müzelere dönüşmeye başlamasıdır. Atılan bu ilk adımların zaman içerisinde gelişimi Đstanbul’u büyük bir müze kent kimliğine kavuşturmayı hedeflemiştir. 1937 yılında, Dolmabahçe Sarayı Veliaht dairesi tahsis edilerek açılan resim ve heykel müzesi, Đstanbul’un tek plastik sanatlar müzesi olarak günümüze gelmiştir

Anadolu’nun çok zengin tarihi geçmişine ve bu geçmişin bize bıraktığı kültürel değerlere karşılık müzecilik faaliyetleri ülkemizde ciddi anlamda 19. yüzyılda ele alınmaya başlanmış, bu alanda bilimsel çalışmalar ise Cumhuriyet’in ilanından sonra hız kazanmıştır.

Müzeler, Etnoğrafik, arkeolojik, sanat ve tarihi değeri olan kültür varlıklarının korunduğu, saklandığı ve sergilendiği kurumlardır. Bilimsel anlamda olmasa da Türklerde müzecilik düşüncesini ilk defa fiiliyata geçiren devlet adamı Fatih Sultan Mehmet’dir. Sanat ve bilime düşkünlüğüyle tanınan ve sarayında bununla ilgili okullar

(22)

açtıran Sultan, Đstanbul’u aldıktan sonra Fatih Camii avlusundakilerle, Sultan Ahmet Meydanındaki Bizans lahitlerini, sütun ve başlıklarını Topkapı Sarayı avlusuna toplattırarak müzeciliğin ve ilk müzenin çekirdeğini oluşturmuştur. Bu sarayda saklanan pâdişâhlara ait çeşitli eşyalar da bu müzecilik anlayışının bir sonucudur. Türklerde ejdâd yadigârına ve onların hâtıralarına saygının neticesi olarak eşyaların evlerde, sandıklarda muhafaza edilmesi günümüzde de gelenek olarak devam etmektedir. Eskiden kıymetli malzemelerin saklandığı yerlere “Hazine” denirdi. Topkapı Sarayındaki (Hazine-i Hümâyun)da müzeden başka bir şey değildi (Konyalı, 1964: 1129).

Bilimsel anlamda Türk müzeciliğinin tarihi (19. yüzyılın ortalarında)Sultan Abdülmecit döneminde başlamıştır. O zaman “Tophane-i Amîre” müşirliğinde bulunan Damat Fethi Ahmet Paşa 1 8 4 6 y ı l ı n d a Osmanlı imparatorluğunun muhtelif yerlerinde bulunan eski eserleri toplattırarak Topkapı Sarayı sınırları içindeki Aya Đrini Kilise’sinde saklattırmıştır (Erargın, 1982: 9–10). VI. yüzyıla ait Bizans kilisesi olan bu yapıda sergilenen eser gruplarına göre, “Mecma-i Asarı Atika (eski eserler)” ile “Mecma-i Esliha-i Atika (eski silahlar)” isimleriyle iki bölüm oluşturulmuş ve böylece arkeoloji müzesiyle askerî müzenin temelleri atılmıştır.

Fethi Ahmet Paşa’nın ölümünden sonra yirmi yıl kadar bu eserlerle ilgilenen olmamıştır. 1868’de seyahat amacıyla Đstanbul’a gelen Fransa Enstitüsü üyesi Dr. Dumont bu eserlerin bir katalogunu hazırlamıştır. Bunun üzerine harekete geçen ilgililerce, (Maarif nâzın Safvet Paşa’nın emri ve Sadrazam Ali Paşa’nın da isteğiyle)binaya “Müze-i Hümâyun” adı verilerek Galatasaray Sultanîsi öğretmenlerinden Đngiliz Mr. Goold müdürlüğüne getirilmiş ve 1869’da ziyarete açılmıştır (Erargın, t.y.: 9). Đki yıl görev yapan Goold’un ayrılmasıyla yerine Avusturyalı Trentzio atanmış, bir yıllık müdürlükten sonra 1872 de Alman Dethier aynı göreve tayin edilerek 1881’e kadar devam etmiştir. Otuz yıl müze olarak kullanılan Aya Đrini tamamen dolunca eserler Fatih Sultan Mehmed’in 1472 de yaptırdığı Çinili Köşk’e taşınarak (1876’da) “Müze-i

(23)

Hümâyun-Đmparatorluk Müzesi” adı altında halkın hizmetine açılmıştır. Bu arada Dethier de ilk defa eski eserler yönetmeliği hazırlayarak 1874 yılında çıkarılmasını sağlamıştır.

1881 yılında Dethier’in ölümüyle boşalan müze müdürlüğüne Osman Hamdi Bey getirilmiştir (Mansel, 1971: 386). Đlk modern müzenin kurucusu olan ve müzelerimizi dünyaya tanıtan, bilimsel kazılar yapan Osman Hamdi Bey, aynı zamanda ressam olup “Sanayi-Nefîse Mektebi-Güzel Sanatlar Akademisi”ni de kurarak batıya açılan bir aydındır. Türk müzeciliğinin Babası Osman Hamdi Bey; 1892 de yaptırıp, 1902 ve 1908 yıllarında ilavelerle şimdiki modern duruma getirdiği Arkeoloji müzesini de “Asâr-ı Atika Müzesi” adıyla hizmete açmıştır. 1887 yılında Sayda’da çıkardığı Fenike, Yunan, Roma devrine ait eserler onun kazı çalışmalarındandır (Erargın, t.y.: 9). Osman Hamdi Bey’in ölümü (1910)’nden sonra aynı göreve atanan kardeşi Halil Edhem (Eldem)193l yılına kadar sürdürdüğü idareciliğinde müzelerin gelişmesine çok önemli katkıda bulunarak sanat tarihiyle ilgili de pek çok araştırma ve yayın yapmıştır. Bundan sonra Anadolu’da şehir müzeleri açılmaya başlamıştır (Erdemir, 2007: 11–12).

2. 4. Müze Eğitimi

Günümüzde müzelerin eğitim rolü, çok etkili ve önemli bir hale gelmiştir. Bu rol, insanlarla doğrudan ilişkilidir ve insanın okul öncesi döneminden önce başlayıp, yaşlılık dönemine kadar olan bir dönemi içine alır (Buyurgan ve Mercin. 2005: 96).

Öğrenciler açısından müze eğitimi, onların sadece müzede gezmesi ile sınırlı değildir.Ayrıca müzede eğitim programları ve müze dışı eğitsel etkinlikleri ile bir bütün olduğu ve ayrıca halk eğitimiyle toplumu aydınlatma, bilginin yaygınlaşmasını sağlama gibi görevleri bulunduğu için de müze eğitimi önemlidir (Onur, 1999: 7).

Müzelerin, eğitim açısından gerekliliği ve getirdiği yararlar değişik aktarımlarla ifade edilmektedir. Buna göre; “Müze eğitimi, temel eğitimde ve yaşam boyu eğitim

(24)

sürecinde, yaşantılara dayalı, çok yönlü öğrenme ve yaşam alanları olarak müzelerin etkin kullanımını içermektedir (Đlhan ve Okvuran, 2001).

Müzelerin eğitim açısından değerlendirilmesi önceleri özellikle ABD’de başlamış, daha sonra Avrupa’ya geçmiş ve Đngiltere ve Almanya’da yaygınlaşmıştır. Daha sonraları “müzecilik ve müze pedagojisi”nin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Atakök’e (1999: 136) göre, “Almanya ve ABD örneklerinde müzelerin eğitim programları, halka yönelik yaygın eğitim, gençlere ve çocuklara yönelik eğitim olarak ortaya çıkar. Bu noktada müzelerin her bireye ulaşamayacağı anlaşılınca kurumlarla işbirliği yapılarak bireylere ulaşma imkânı arandığı belirtilmiştir. Bu programlar, çocuklar daha çok küçük yaşlarda iken, yani ana sınıflarında başlamakta, müzelerin bir eğitim kurumu olduğu fikri aşılanmakta ve böylece onların hem genç, hem de ileriki yaşlarında müzeleri ziyaret etmeleri ve eğitim amaçlı kullanabilmeleri amaçlanmaktadır. Bireylerin sanata, sanatçıya, sanat eserine saygıyı daha küçük yaşlarda öğrenmeleri, sanatsal yetenek ve yaratıcılıklarının ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi gerçek anlamda verilecek sanat eğitimiyle mümkün olacaktır. Bu amacı gerçekleştirmede okulların ve kurumlarının yanı sıra artık müzeler de etkili olmaktadır (Özsoy, 2001b: 28).

Müze eğitimi ilköğretim kurumları ile üniversitelerde yer alan derslerin bir kısmının uygulama amaçlı yararlanmasında bir araç ya da ortam olarak kullanılmalıdır. Freeman’ın (1987: 9) belirttiği gibi; objelerin kolayca elde edilebileceği bir yer olan müzeler ve galerilerdeki öğrenme kaynağı olan insan eliyle yapılmış nesneler, insanları eğitmek için kullanılabilir. Ancak bu noktada, müzelerin bu öğretim programlarına hazır olması gerekmektedir. Bunun için hem müze yöneticilerinin, hem de öğretmenlerin bilgilendirilmesi zorunludur.

Gelişmiş ülkeler müze eğitiminde çok mesafeler almıştır. ABD’de müzede sanat eğitiminin öncüsü kabul edilen Munro, müzede sanat eğitimi denemeleriyle müzenin sanat eğitiminde etkili bir rolünü keşfetmeye çalışmış ve müze eğitimini ya da müzede sanat eğitimini sadece geleneksel dar bir sistem olarak görmemiş, sanatlarda öğrenme, gelişme ve yaratmanın estetik heyecandan kaçınma ile değil,

(25)

sanat eserini etkin uygulamada bir aşama olarak algılamak ve böylece hafızadaki, hayaldeki ve bunun yansımasındaki bir uygulamayı yeniden organize etmek suretiyle başarılacağına inanılmıştır. Bu amaçla bu kurum, müzedeki sanat eğitiminin, koleksiyonlardaki sanat çalışmaları ile doğrudan ilgili olması gerektiğini, sanatın daha çok özelleşmeye maruz kaldığını, bu yüzden de müzenin bütün sanatlar için merkez olması gerektiğini düşünmüştür (Ott, 1985: 293). Çünkü müzeler, sanat hakkındaki bilgiyi elde etmeyi sağlamaktadır. Onlar okuma ile öğrenmekten ziyade görerek öğrenmeye teşvik etmektedir. Ancak görerek öğrenmek tek amaç değildir. Ayrıca uygulama ve araştırma da bir amaçtır (Zeller, 1989: 48).

Özellikle ilköğretim öğrencilerine müzede verilecek görsel sanatlar eğitimi, öğretmenlerin ve müze eğitimcilerinin her öğrencinin öğrenme sürecini gözleyip denetleyebileceği bir program ve planlama ile yapılmalıdır. Bu noktada eğitimcilerin çoklu zekâ kuramlarını iyi bilmeleri ve yaptıracakları etkinlikleri ona göre planlamaları, her öğrencinin zekâ düzeyine uygun bir öğretimin yapılmasını sağlayacaktır. Böylece her öğrencinin konudan alacağı haz farklı öğretim teknikleriyle denk duruma getirilmiş olacaktır. Dil zekâsı gelişmiş bir öğrenci için bir eser hakkında yorum yaptırma; mantık zekâsı gelişmiş bir öğrenci için eserin neden, nasıl, hangi şartlarda ve ne zaman yapıldığıyla ilgili sorular sorarak mantıksal çıkarımlarda bulunabilme; becerileri ölçme, bedensel ve müziksel zekâsı gelişmiş olanlar için “drama” yaptırma; uzaysal zekâsı gelişmiş olanlar için eserin aslından maketler ve röprodüksiyonlar yaptırma gibi etkinliklerle, her öğrencinin müze eğitimine katılmasını sağlayarak tüm zekâ alanlarının kullanılmasına imkân sağlamış olacaktır. Bazı zekâ alanlarının birbirlerini destekledikleri görülmektedir. Bu anlamda birçok zekâ alanının aynı anda kullanımına da müze eğitimi olanak sağlamaktadır (Saban, 2001: 18).

2. 5. Müzelerin Önemi ve Eğitimdeki Yeri

Müzeler ile ilgili yapılan değişik tanımlara bakıldığında son yıllarda eğitim kimliğinin ön plana çıktığı görülmektedir. Atakök’e (1993: 144) göre, “Müzeler bilimsel kurumlardır, hem de bilgi, iletişim, belgeleme ve eğitim merkezleridir.”

(26)

Amerika Sanat Müzeleri Birliği müzeyi; eğitsel ya da estetik amaçla profesyonel uzman kadro ile nesneleri toplayan, koruyan, yorumlayan ve topluma düzenli bir programla sergileyen kurumlar olarak tanımlamaktadır. ICOM’un müze tanımı ise eğitim yönü ağırlıklı olarak “Müze kültürel değer taşıyan unsurlardan oluşan bir bütünü türlü biçimlerde korumak, incelemek, değerlendirmek ve özellikle halkın beğenisinin yükselmesi ve eğitimi için sergilemek amacıyla toplum yararına sürekli yönelten kurumdur.” Bu tanımdan anlaşılmaktadır ki eğitim, müzenin amaçları ve işlevleri arasına koyulmuştur. Böylece müzeler, yaygın eğitim kurumları olarak benimsenerek müze eğitimi için yeni yöntemler geliştirme çabaları başlamıştır.

Müzeler, günümüzde sadece obje sergilemekle yetinmemekte, halka karşı sorumluluklarının olduğunu kabullenmektedir. “Müzeler kitapların ve derslerin açıkça ortaya koyamadığı olgu, olay ve nesnelerin yaşam içerisinde oluşması gereken bağları da sergilemektedir” (Harrison, 1963: 109). Bu nedenle müzelere eğitim amaçlı kurumlar gözüyle bakılmalıdır.

Müze eğitiminin amacı bireye bilgisini geliştirme yolları öğretmek, bu bilgileri karşılaştırma alışkanlığı kazandırmaktır. Böylece müzeler kişileri, düşünmeye zorlar, kişilere gözlem yoluyla ilişkiler kurdurarak onların sonuca ulaşmasını sağlar. “Müzede yapılan öğretimde yaşayarak ve gözleyerek öğrenme gerçekleştiği için öğrenilenler daha kalıcı olur. Müzeler eğitim ve öğretimin yapılabileceği yeni alanlar ve kaynaklar sunabilir” (Erdoğan, 1995: 19).

Müzeler insanoğlunun ürettiği eserlerin farkına varılmasını sağlayarak kültürlerarası iletişimi de sağlamaktadır. Bunun yanında müzeler, müzede sanat eğitimi çerçevesinde, sanat eğitiminde önemli bir unsur olan yaratıcılığın gelişmesine de katkıda bulunurlar. Yani müzelerin eğitsel rolü özellikle görsel sanatlar eğitimi açısından çok önemlidir. Đnsanlık tarihini nesnelerle sunarken yaratıcı düşünceye sahip insanların yetişmesine katkıda bulunurlar. Ayrıca yaratıcı düşünceyi ve gücü kamçılarken geleceği yönlendirecek değerlerin yerleşmesini de sağlar (Atakök. 2000).

(27)

Müzeler, oluşumlarından itibaren kültürel değerleri toplumun yararına korumayı ve sergilemeyi hedeflemişlerdir. Ancak 20. yüzyılın başında özellikle de 1950’li yıllarda müze toplum ilişkisi farklı bir döneme girmiştir. Bu dönemde müzecilikte asıl amaç, kültür ve bilimin toplumun tüm kesimine aktarılması olarak gelişmiş, bu nedenle müzecilikte “eğitim” toplama, koruma, araştırma, değerlendirme ve sergilemeyi yönlendiren bir işlev olarak önem kazanmıştır (Atagök, 1994). Bu değişimin başlıca sebebi kuşkusuz eğitimde gelişen yeni görüşlerdir.

Günümüzde müzeler, birer yaygın eğitim kurumu olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Buradan yola çıkarak halkı eğitmeyi, öğrenmeyi zevkli hale getirerek kültür ve bilimi topluma aktarmayı amaçlamışlardır. Müzeler, kuru bilgi aktarımının temel alındığı ezberci sistemden öğrencileri uzaklaştırarak araştırmacı, yaratıcı bir öğrencinin, herhangi bir soruyu irdeleyerek cevabını kendi bulduğu etkin eğitim sistemine geçişte önemli temel taşlardan biri olmuştur. Böylece müzeler, öğrencilerin kendilerini geliştirmeleri açısından yeni eğitim alanları olarak önem kazanmıştır.

Müzeler okulun öğrenme yaşantılarının zenginleşmesine katkıda bulunan ideal mekânlardandır. Müzelerin ideal bir öğretim yeri olmasının temel nedeni, kültürle ilgili her tür nesneyi barındırmalarıdır. Okulda öğrenilenler daha çok kuramsal boyutta kalmakta ve yaşamla bağlantısı kurulamamaktadır. Müzeler, sosyal ve fen bilimleri derslerinin somut örneklerini veya bağlantı kurulabilecek nesnelerini içerirler. Okulda öğrenilenler müzedeki nesnelerle bağlantılı olarak uygulanır, kuramsal bilgiler dokunulabilir canlı ve kalıcı kılınır. Diğer bir nedense, müzelerde nesnelerle yapılan drama, hikâye anlatma, sanat çalışmaları vb. etkinlerle öğrencinin aktif hale getirilmesi ve kendi yaşantıları ile bağlantı kurulmasıdır. Öğrenciler, kendilerine aktif olma fırsatı verildiğinde canlanırlar ve yaşantıları ile bağlantı kurulduğunda konuya ilgili yaklaşırlar. Böylece müze, nesneleri, yaratıcı düşünceyi harekete geçirerek bilginin öğrencinin belleğinde kalıcı olmasını sağlar.

Müzeler öğrencilerin kaynaşması ve sosyalleşmesi için de ideal mekânlardan biridir. Öğrenciler, müzelerde değişik etkinlikler ile bir araya gelerek birbirlerini ve

(28)

kültürlerini daha yakından tanıma ve birbirleriyle kaynaşma fırsatı bulurlar. Böylelikle müzeler öğretim programına destek olmanın yanında, toplumsallaşma ve kültürlenme sağlayarak eğitimin genel amaçlarına da hizmet ederler. Müzeler, öğretmenlerin öğrencileri daha yakından tanıması için de bir laboratuvar niteliğindedir. Müzede mekânla birlikte sınıftaki ilişkilerin hiyerarşisi de yer değiştirir. Yeni bir ortamda, yeni insanlarla ve kültürlerle tanışmak, çocuğun bakış açısını genişletir. Okulda öğrenemeyen bazı öğrenciler, müze ortamında konulara birdenbire ilgi duyabilirler. Çünkü müzelerde zekâ ve duyular tüm yönleriyle kullanılır. Adıgüzel’e (1999, s. 77–78) göre müze pedagojisi; “Tüm yaşam boyu devam edebilir. Çünkü müze insanın her yaş döneminde onun ilgisini çekecek imkânları sunar. Ayrıca not alma, belli bir sürede ders yapma uygulamaları olmadığı için bireye özgün bir öğrenme ortamı sağlar. Bu öğrenme ile beş duyuyu kullanarak, keşfederek, araştırarak, bizzat uygulamalara katılarak daha kalıcı ve etkili öğrenmeyi sağlayabilir.”

Geleneksel öğretim biçimiyle zorluklar yaşayan çocuklar, müzelerde yapılan çeşitli etkinliklerle daha kolay öğrenebilirler. Müzede çocuk zekâsının okul saatleri boyunca kullanılmayan yönleri ve çocuğun fark edilmeyen yetenekleri de ortaya çıkar. Tüm bunlar, müzelerin eğitimdeki gücünü göstermektedir.

Müzelerde, amaç ve plan dışı öğrenmeden söz etmek mümkündür. Dolayısıyla farkına varmadan kendiliğinden eğitim söz konusudur. Bu tip öğrenmeye informal öğrenme denir ve böyle öğrenmeler gözleme dayalı olarak gerçekleşir. Erbay’a (1998: 50) göre, “Müze okul işbirliği ile gençlerimize gerekli bilinç kazandırılmadıkça, bu değerli eğitim ve haz kaynağına kayıtsız kalınacaktır. Minyonlarca genç düşünüldüğünde eğitim kurumlarının müzelerin kurumlaşmasındaki önemi küçümsenmeyecek boyuttadır. Müzeler ve eğitim kurumları arasındaki ilişkilerin artırılması için harcanan çaba her şeye değer.”

Müzelerdeki eğitim programlarının amacı, sadece bilgi vermek olmamalı; müzelerdeki eğitim ortamları yaratıcılığı, düş gücünü, soru sormayı, ipuçlarını

(29)

değerlendirmeyi ve sentez yapmayı özendiren, geliştiren bir etkiye sahip olmalıdır (Onur, 1999).

Müzeler eğitim işlevlerini, belirli programlar hazırlayarak ya da okulların hazırladığı programlara yardımcı olarak doğrudan gerçekleştirmektedirler. Müze programları planlanırken ortak özelliklerde buluşan kesimlere, farklı yöntemlerle halka yönelik, gençlere yönelik ve çocuklara yönelik eğitim programları uygulanmalıdır. Toplumun bütün kesimlerine hitap eden bir müze eğitim programı halkın müzeye olan ilgisini arttırır.

Müzede eğitimi özellikle sanat eğitimi alanı da dâhil olmakla birçok alanda kullanılabileceği, hatta bireyin yaşantısında ömür boyu var olabileceği kabul edilmektedir. Örneğin, müzeye gelmeyen veya gelemeyen bireylerin ayağına müzelerin gitmesi ve o bireyleri bilgilendirmesi, eğitmesi gibi. Bu eğitsel etkinlikler farklı biçimlerde yapılabilmektedir. Örneğin müze eğitmenlerinin katılımı ile ödünç verme, bavul müze, konferanslar, seminerler vb. uygulamalar yapılabilmektedir (Buyurgan ve Mercin. 2005).

Atakök’e (1999, s. 139) göre; müze dışı eğitimi önemseyen çağdaş sanat müzeleri, sanat derslerini gerekli araç ve gereçlerle donatılmış taşıtlarla okullara gönderilen eğitim ekibi ile gerçekleştirirler. Yine müzede eğitim kapsamında, farklı öğretim yöntemi olarak dokunma oturumları, dramalar, atölye çalışmaları, tartışma oturumları vb. etkinlikler de yapılmaktadır.

Müzelerin ilgili kişiler için hazırladıkları yayın ve dokümanlar içinde, okul ve aileler için programlar, tur ve sergi programları, müzenin hediyelik eşya bölümünden temin edilebilecek harita, kitap, broşür, katalog, poster, kart, fotoğraf, rehber, videokaset, cdler hazırlanmaktadır. Çocuklar için müzedeki sergiler hakkında basit öyküler anlatan resimli müze rehberi, boyama kitapları, afişler, bulmaca, kitap, resim ve kartlar kütüphanedeki okuma köşelerinde ya da çok amaçlı çalışma salonunda hazır bulunmaktadır.

(30)

BÖLÜM 3

3. SAKIP SABANCI MÜZESĐ

3. 1. Sakıp Sabancı’nın Özgeçmişi (07.04.1933–10.04.2004)

Sakıp Sabancı 7 Nisan 1933 tarihinde Hacı Ömer Sabancı (1906–1966)ve Sadıka Sabancı (1910–1988)’nın ikinci çocuğu olarak Kayseri’nin Akçakaya köyünde doğdu. Kardeşleri; Đhsan (1931–1979), Hacı (1935–1998), Şevket, Erol ve Özdemir (1941–1996)Sabancı’dır.

Akbank’ta 1948’de 25 lira aylıkla stajyer memur olarak çalışmaya başladı. Üç yıl üst üste zatürree hastalığı geçirmesi nedeni ile liseyi bitiremeden okuldan ayrıldı ve aynı yıl kurulan Bossa Un Fabrikası’nda veznedar oldu. 1955’te Bossa Un Fabrikası’na ticaret müdürü oldu. 1957’de teyzesinin kızı Türkan Civelek ile Bossa fabrikasının bahçesinde yapılan bir düğün töreni ile evlendi. Bossa Tekstil Fabrikasında genel müdür yardımcısı olarak görev yapmaya başladı. 1964’te büyük kızı Dilek dünyaya geldi. Adana Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı oldu. 1966’da babası Hacı Ömer Sabancı Đstanbul’da vefat etti. 1967 yılında kardeşleriyle birlikte Hacı Ömer Sabancı Holding A.Ş’yi kurarak şirketin yönetim kurulu başkanı oldu.

Đkinci çocuğu Metin 1970’de dünyaya geldi. Zihinsel engelli olarak dünyaya gelen Metin Sabancı’nın tedavisi için Amerika ve Avrupa’da pek çok hastane ve doktora başvuruldu. Đyileşme şansı olmayan bu hastalıktan muzdarip pek çok gence yardım için 1976 yılında Erol Sabancı Spastik Çocuklar Tedavi ve Eğitim Merkezi ile 1996 yılında Metin Sabancı Spastik Çocuklar ve Gençler Eğitim Üretim ve Rehabilitasyon Merkezi kuruldu. 1973’de küçük kızı Sevil dünyaya geldi.

Anne Sadıka Sabancı’nın bütün malvarlığını bağışlaması ve Sabancı kardeşlerin katkılarıyla Hacı Ömer Sabancı Vakfı (VAKSA)kuruldu. Vakıf bugün, toplam 53 yerleşim merkezinde 112 kalıcı esere sahip, Türkiye’nin en büyük aile

(31)

vakfıdır. Đzmit Köse köy’de Lassa (BRĐSA)kuruldu. 1981’de Türk sermayesi ile yurtdışındaki ilk banka Akınternatıonal Bank (Sabancı Bank)Londra’da kuruldu. Đsveç’te, Stockholm’de Uluslararası Ticaret Odası Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etti. 1985’te ABD eski Başkanı Jimmy Carter ve eşi, Sakıp ve Türkan Sabancı’yı Emirgân’daki evlerinde ziyaret etti. Türk ekonomisindeki gelişmeleri, Avrupa’daki uluslararası firmaların ve bankaların temsilcileri ile Türkiye ile iş yapan Đsviçre bankaları ve Đsviçre firmalarının temsilcilerine aktarmak amacıyla Đsviçre-Türk Derneği’nin Cenevre’de düzenlediği toplantıya konuşmacı olarak katıldı. “Đşte Hayatım” isimli ilk kitabı yayınlandı. Mimar Sinan konusunda Fransa’nın ünlü Sorbonne Üniversitesi’nde konferans verdi. 1986 yılında TÜSĐAD’ın yönetim kurulu başkanı oldu.

Babası Hacı Ömer Sabancı zamanında 1989 yılında toplanmaya başlanan resim ve hat koleksiyonlarının sergilenmesi için SSCB Kültür Bakanlığı’nın daveti üzerine Moskova’da bir sergi açıldı. Bu sergi, sonraki yıllarda dünyanın en önemli müzelerinde sergilenecek “Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nden Osmanlı Hat-Resim Koleksiyonu Sergisi” için bir mihenk taşı oldu. 1988–1993 yılları arasında temeli atılan Sabancı Center açıldı. 1996’da kardeşi Özdemir Sabancı elim bir saldırıda hayatını kaybetti. 1998’de “Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nden Osmanlı Hat-Resim Koleksiyonu Sergisi” “New York’ta Metropolitan Müzesi”nde sergilendi. Bu koleksiyon Metropolitan Müzesi’nde sergilenen ilk özel koleksiyon unvanına sahip oldu. Kardeşi Hacı Sabancı vefat etti. 1999 yılında 170 milyon dolarlık yatırımla, Türk eğitimine yeni bir soluk getirmesi hedeflenen Sabancı Üniversitesi Đstanbul’da açıldı. 2000’de “Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nden Osmanlı Hat-Resim Koleksiyonu Sergisi” Paris’te “Louvre Müzesi”nde sergilendi.

Hacı Ömer Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sakıp Sabancı, 10 Nisan 2004 tarihinde tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi (http://www.sakipsabanci.gen.tr/).

(32)

3. 2. Sakıp Sabancı Müzesi

Özel müze, koleksiyonlarının yönetimi özel kişilere bağlı, ancak devlet kuruluşları tarafından denetlenebilen müzelerdir. Türkiye’de bu anlamda ilk müze 1980 yılında Sadberk Hanım adına kurulmuştur. Daha sonra buna Sait Faik Abasıyanık Müzesi ve Sabancı Müzesi eklenmiştir ( Buyurgan ve Mercin, 2005).

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, 9 Haziran 2002 tarihinde Đstanbul Boğazı’nın “Atlı Köşk” olarak bilinen Emirgân’daki eski konutunda ziyarete açılmıştır (Fotoğraf 1). Yeşilliklerle kaplı ve manzaralı geniş bir bahçe içerisinde yer alan müze, resim, hat ve dekoratif sanat eserleri koleksiyonlarının sergilendiği köşk bölümü ile geçici sergilerin sergilendiği galerilerden oluşmaktadır. Atlı Köşk giriş kapısındaki üç aile odasında 18. ve 19. yüzyıl sanat eserleri ve mobilyalardan oluşan kalıcı bir sergi yer almaktadır. Müzeyi bağışlayan Sakıp Sabancı adına hazırlanan odada ise kişisel eşyalar, fotoğraflar ve karikatürler sergilenmektedir. SSM, zengin bir koleksiyon, kapsamlı uluslararası sergiler, etkinlikler ve eğitim programlarıyla yılın her döneminde sanatseverlere keyifli bir ortam sunmaktadır.

Türkiye’nin ulusal kültür mirasına her zaman duyarlı olan Sabancı ailesi, yıllardır topladığı sanat eserlerini daha geniş kitlelerle paylaşmak üzere Sabancı Üniversitesine bağışlamıştır. Bu koleksiyonları barındıran Atlı Köşk müze olmak üzere Sabancı Üniversitesine tahsis edilmiştir. Bunun yanı sıra, resim koleksiyonunu sergilemek ve geçici sergiler düzenlemek amacıyla Atlı Köşk’e bitişik olarak yeni bir galeri binası da yapılmıştır (Fotoğraf 7).

Sabancı Müzesi’nin açılışı, sanat adına yeni bir dönemin başlangıcıyla özdeş bir anlam taşımaktadır. Çünkü bir özel koleksiyonun müzeye dönüşümünün ilk büyük adımı atılmıştır. Bu öncü girişim, sanata yeni bir ivme katacak ve özel müze oluşumlarının örneği olarak arkasından gelen birçok yeni girişime yol gösterecektir ( Giray, 2002, s. 10).

(33)

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde sürekli sergilenen koleksiyonlar üç kategoriden oluşmaktadır;

• Hat Sanatı Koleksiyonu • Resim Koleksiyonu

• Dekoratif Sanat Eserleri Koleksiyonu (heykeller, porselenler, mobilyalar ve diğer objeler)

Atlı Köşk’ün birinci katında Sabancı Koleksiyonundaki Osmanlı hat sanatı eserleri sergilenmektedir. Yaklaşık 400 hat örneğinden oluşan koleksiyon Osmanlı’nın 500 yıllık hat sanatına kapsamlı bir bakış açısı sunmakta, kur’an ve dua kitaplarının yanı sıra, levhalar, berat ve fermanlar, şiir kitapları ile hattat aletlerinden oluşmaktadır (Fotoğraf 6).

Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu 19. yüzyılın başından günümüze kadar yaşamış Osman Hamdi, Nazmi Ziya, Đbrahim Çallı, Fikret Mualla gibi Osmanlı ve Türk sanatçıları ile Osmanlı sınırları içerisinde yaşamış, çalışmış, ya da imparatorluk tarafından görevlendirilmiş Fausto Zonaro ve Đvan Ayvazoski gibi Avrupalı sanatçıların eserlerini içermektedir (Fotoğraf 4).

Sabancı Koleksiyonu’nda yer alan küçük heykel, madeni eser, porselen, obje ve mobilyalardan oluşan dekoratif sanat eserleri koleksiyonu, 1940 yılında Hacı Ömer Sabancı tarafından oluşturulmaya başlanmıştır. Koleksiyonda, vazoların da yer aldığı 18 ve 19. yüz yıl Çin porselenleri, polikrom vazolar, dekoratif tabaklar bulunmaktadır (Fotoğraf 5). Bunların yanı sıra, çok sayıda 19.y.y. Fransız porselenleri ile Berlin ve Viyana atölyelerinde üretilmiş Alman porselenleri, koleksiyonda yer almaktadır (Giray, 2002, s. 12).

(34)

3. 3. Sakıp Sabancı’nın Sabancı Müzesi Hakkında ki Düşüncesi

“50 yılı aşkın iş yaşantımda, Sabancı Topluluğu’nda pek çok ilke imza attık, ülkemize fayda sağlayacak pek çok projeyi gerçekleştirdik. Konusunda lider yabancı şirketlerle ortaklıklar kurduk. Tüm bu gelişmeler süresince, gördüm ki, bir kuruluşun başarısı ve kalıcılığı yalnızca ekonomik değerlerle ölçülemez. Gördüm ki aslında sanat, kültür ve eğitim alanlarına sağladığınız katkı kadar büyüksünüz. Bu düşünceden hareketle Türkiye gibi Avrupa ve Asya arasında köprü vazifesi gören bir ülkenin önemini anlatmak için en iyi yolun, zengin sanat ve kültür birikimimizi paylaşmak olduğuna karar verdim. Bu düşünceyle ortaya çıkmış Sakıp Sabancı Koleksiyonu, ilk olarak 1989 yılında Rus Kültür Bakanlığı'nın daveti üzerine Rusya’da, daha sonra Metropolitan Museum of Art, Musee du Louvre ve Berlin Guggenheim gibi Avrupa ve Amerika’nın en önemli müzelerinde sergilenmiş, zengin Türk ve Osmanlı kültürünü göz önüne sermiştir. Bugünse artık kendi müzemiz aracılığıyla bu sanat hazinemizi daha geniş kitlelerle paylaşma şansını elde ediyoruz.

Đç Anadolu’nun Akçakaya köyünde yoksul bir çiftçi ailesinin oğlu olarak dünyaya gelen babam Hacı Ömer Sabancı, yoksulluktan okula gidemediği, okuma ve yazmayı bilmediği halde bizlere sanat ve kültürümüzü korumanın önemini, geçmişimizden gurur duymayı öğretti.

Pamuk tarlalarında işçi olarak çalışmaya başlayan, ancak daha sonra işlerini büyüterek bir dokuma ve tekstil fabrikası sahibi olan babamın, sanata verdiği önemin ilk örneklerinden biri, Kayseri’nin Zincirdere’sinde Ermenilerin sattıkları bir evi sırf tavan süslemelerini beğendiği için satın alması, kendi bahçesinde, bu tavana uygun bir ev yaptırmasıdır.

Adana’daki otelinde boş şişeleri biriktirerek satmayı düşünen bir Anadolu insanının Đstanbul’a geldiğinde, “arsası büyük olan evin bereketi de büyük olur” diyerek Atlı Köşk’ün alınmasında ısrar etmesi, kazandığını altına ya da halıya yatıran bir geleneğin insanı olmasına rağmen antika ve sanat eserleri toplamaya başlaması, Allah vergisi birtakım yeteneklerin ve ileri görüşlülüğün göstergesidir.

Ben de, babamın sanat sevgisini yüreğimde besleyerek kendisinin başlattığı koleksiyonculuk ruhunu devam ettirmeye çalıştım. Önceleri kişisel zevkimi tatmin etmek için satın aldığım sanat objelerinden oluşturmaya başladığım koleksiyonlar, zaman içinde daha nitelikli ve daha hedefi belli bir çizgiye oturdu. Özellikle dış temaslarımda bir iş adamının toplum içinde başka rolleri de üstlenmek zorunda olduğunu anladım. Bridgestone, DuPont gibi ortaklık yaptığımız şirketlerin başkanlarının gerçek birer sanatsever olduklarını, çok değerli sanat eserleri topladıklarını, evlerini müzeye dönüştürdüklerini gördüm.

Babamdan kalan antika objelerin değerini öğrenmek için 70’li yıllarda, evimize davet ettiğimiz, daha sonra sanat danışmanlığımı üstlenen Raffi Portakal’ın yardımları ile o dönemde pek yaygın olmamasına rağmen Türk eserleri toplamaya

(35)

başladım. Türk ve Osmanlı sanat eserlerinin, henüz yeterince tanıtılmış olmadıkları için, fiyatları bugünkü değerlerinden çok daha düşüktü. Şeker Ahmed Paşa, Osman Hamdi Bey, Süleyman Seyyit, Halife Abdülmecid, Đbrahim Çallı, Hikmet Onat ve Hüseyin Avni Lifıj gibi büyük ressamların tabloları; Şeyh Hamdullah, Hafız Osman, Đsmail Zühdi, Mustafa Đzzet, Sami Efendiler gibi hat üstadlarının Kur'ân’ları, Delâilü’l-hâyratlan, Kıt’a, Murakkaa ve Levhalar bugünkü değerlerinin çok altında fiyatlara satılıyordu; çünkü devlet tek alıcı konumundaydı. Bu nedenle eserler daha yüksek fiyatlarla yurtdışına kaçırılıyordu.

Biz, Türk eserleri biriktirmenin özellikle yurtdışından gelen konukların çok ilgisini çekeceğine ve sanat dünyasında farklı bir yer edineceğimize inanıyorduk. Bu şekilde eserlerin kaybolup gitmesini önleyebileceğimizi ve Türk kültürüne büyük bir faydamızın dokunacağını düşünüyorduk. Đşte bu yıllarda, Bay Edward adında bir bey yurtdışına çıkacaktı ve bana pek çok eser sattı. Birçok kişi, yavaş yavaş Türk tablolarını topladığım yönünde haberler yayılması üzerine bana ellerindeki eserleri getirmeye başladı.

Tablolar ve dekoratif eserler satın almaya devam ederken Prof. Memduh Yaşa’nın büyük teşvikiyle ilk kez, Sultan II. Mahmud’un kendi hattıyla bir levha satın aldım. Prof. Memduh Yaşa’dan sonra, hattat, eksper ve hoca Sayın Emin Barın da beni hat almaya çok teşvik etti.

Tüm koleksiyoncular gibi, benim de elimden kaçırıp da pişman olduğum eser ya da koleksiyon vardır. Bunların arasında belki de en üzüldüğüm, fiyatta anlaşamadığımız için almadığım Hüseyin Avni Lifij’in resimlerinin komple koleksiyonudur.

Buna karşılık Halil Bezmen’in hem tablo hem de hat koleksiyonlarının seçilmiş eserlerinden büyük bir kısmını satın alabildim. Ayrıca, yıllarını hat sanatına adamış olan Şevket Rado’nun çok ünlü hat koleksiyonunun büyük bir kısmını alarak hat koleksiyonumu daha da güçlendirebildim. Son yıllarda ise, renkli kişiliği ve sanatseverliği ile dikkat çeken rahmetli Ali Koçman’ın 100 adet dolayında tablosunu koleksiyonuma dahil ettim.

Şükürler olsun ki, hat ve tablo koleksiyonlarım, yeni katılımlarla müzede sergilenebilir bir çeşitlilik ve tutarlılığa kavuştu. Koleksiyonların içeriği kadar önemli bir diğer konu, koleksiyonların sergileneceği mekândı. Bu amaçla, 40 yılı aşkın bir süre yaşadığım Atlı Köşk’ü, içindeki koleksiyonlarla Sabancı Üniversitesine bağışladım, bir başka deyişle halka geri verdim. Ancak Atlı Köşk’ün müze olmasına kendi başıma karar vermedim. Müze için çeşitli ülkelerden, aralarında Getty, New York Modern Sanat Müzesi gibi müzelerin direktörlerinin de yer aldığı 21 uzmanın katıldığı bir arama konferansı düzenledik. Bu uzmanlar, Atlı Köşk’ü çeşitli açılardan değerlendirerek müze için uygun olduğunu belirttiler ve birtakım önerilerde bulundular. Uzun ve kapsamlı çalışmaların neticesinde, Sakıp Sabancı Müzesi açılışa hazır duruma geldi.

(36)

Milli kültürümüze katkıda bulunacağına inandığım koleksiyonlarımın, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde çağdaş müzeciliğin tüm gerekleri yerine getirilerek ziyaretçilerin beğenisine sunulmasından mutluluk duymaktayım. Evet, çok hayati bir görevi yerine getirmekten gurur duyuyorum. Dünya ile Türk kültür ve sanat değerleri arasında bir köprü olma vazifesini üstlenen, New York Metropolitan ve Paris Louvre Müzesi gibi dünyanın en önemli müzelerinde sergilenen eserler artık Türk ve yabancı sanatseverlere açık olacaktır” (Giray, 2002: 7).

3. 4. Sabancı Müzesi’nin Tarihçesi

Hıdiv Đsmail Paşa’nın oğlu Hasan Paşa ile Mehmed Ali Paşa’nın oğulları olan Prens Mehmed Ali Hasan, 17 Mart 1884 tarihinde Kahire’de, Gezira Sarayı’nda dünyaya gelmiştir. Đngiltere’de Sandhourst Kraliyet Askeri Akademisine girmiş; orada yetişmiş ve senelerce Hint Ordusunda hizmet vermiştir. Mısır eşrafından Arnavut kökenli bir aileye mensup olan Aziz Đsmet Paşa ile Hıdiv Đsmet Paşa’nın torunu Behiye Hanım’ın kızları olan Ayşe Đzzet Hanım ile 1913 yılında Kahire’de evlenmiştir. Oğulları Mehmed Đzzeddin Hasan, 21 Ocak 1914 günü Kahire’de, Đsmail Đzzeddin Hasan ise 4 Ocak 1920 günü St. Moritz’de dünyaya gelmiştir (Balcıoğlu, 2002: 36).

Vaktiyle Sultan Abdülmecid tarafından, dedesi Mehmed Ali Paşa’ya bağışlanmış olan, ancak Paşa’nın vefatından yaklaşık 5 sene sonra 1866 yılında satılarak ailenin elinden çıkan Emirgân’daki sahilhane ve arsasını, 1923 yılında Prens Mehmed Ali Hasan satın almıştır. Annesi Prenses Hatice Hanım’ın çocukluk günlerini geçirdiği sahilhane yıkılmış ve burası harap bir halde olduğundan, 1925 yılında Prens Mehmed Ali Hasan, mimar Edoard De Nari’ye yeni bir köşk projesi çizdirmiştir (Kuruyazıcı, 1999: 41–45). Đnşaatta kullanılan ahşap malzeme Romanya’dan, sıhhi tesisat ise Đsviçre’den getirtilir. Köşk’ün zemin katında çamaşırhane, Geneve Lyon firmasından alınan kazanın bulunduğu 1 kalorifer dairesi, 1 mutfak, 5 oda, 2 tuvalet bulunmaktadır. Birinci katında 2 sofa, 4 oda; ikinci katta ise 6 oda ile birlikte bir sandık odası yer almaktadır. Tavan arasında ise köşkün çalışanları için 4 küçük oda yapılmıştır. Mimar Edoard De Nari tarafından tasarlanan köşkün bahçesinde, birbirinden güzel güllerin bulunduğu bir gül bahçesi de yer almaktadır (Balcıoğlu, 2002: 38).

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmanın konusu, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonundan seçilmiş En’am-ı Şeriflerde müzehhep unvan sayfalarının

The rationale for the incorporation of graphene as a support material for Pt nanoparticles is justified as following: graphene strongly interacts with Pt on

of 2005-2014 on Turkish public opinion towards European Union membership, the image of EU, Turkish public’s tendency to trust in national government and national

As shown in Figure 2.1, AP algorithm works as follows. 1) Green channel is reconstructed by edge-directed demosaicing. Red and blue channels are reconstructed by

The purpose of this ethnographic study is to analyze how three feminist organizations, Mor Çatı and KAMER in Turkey and RAHI in India, work within and against the existing media

This thesis takes into consideration the three institutional mental asylums in Đstanbul, in Edirne, and in Manisa; the Edirne Darüşşifa and the Manisa Bimarhane in the

In order to understand the basic premises of the liberal intergovernmentalism, thorough understanding of the logic behind its premises is crucial. Having previously

Dizüstü bilgisayarların yoğun olarak kullanıldığı kampus ağı üzerinde IP (Internet Protocol) adres ayarlarının otomatik olarak gerçekleştirilebilmesi amacıyla LDAP