• Sonuç bulunamadı

4. 1. Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonları Hakkında

Sakıp Sabancı’nın koleksiyonculuğu, XIX. yüzyıl antikacılık prensiplerine göre, hat ile eski ustaların resimlerine duyduğu ilgi ile oluşmaya başlamıştır. Koleksiyondaki eserler farklı kaynaklardan, Atlı Köşk’ün belli yerleri düşünülerek alınmıştır. Ayrıca, doğrudan başka koleksiyoncular ya da mirasçılar ve antikacılardan da eserler satın alınmıştır. Dolayısıyla Sabancı koleksiyonu, kişisel estetik arayışlar ve tarih bilgisinin bir bileşiminden yararlanılarak oluşmuş bir koleksiyondur.

Müzede yer alan Sabancı Resim Koleksiyonu, Türk resim sanatının tarihsel sürecini izleyen bir kesittir. Bu kesit, dönemlerinin önemli ressamlarının, ayrıcalıklı resimlerinden yapılan bir seçimdir. Osmanlı Sarayı’nın yağlıboya resimle tanıştığı dönemde, sarayda kabul gören ressamlar olan Guillemet’in ve Zonaro’nun resimleri, tarihsel resim birikimi içinde öncelikli olanlardır. Bu dönemin gözde ressamı olan Aivazovsky’nin eserlerinin seçkin örnekleri de koleksiyonda yer almaktadır. Önemlisi, koleksiyonun, Şehzade Abdülmecid’e ait, “Sis” tablosuna sahip olmasıdır. Şeker Ahmed Paşa’nın Çiçekleri, Süleyman Seyyit Bey’in Elmaları ve Portakalları, Osman Hamdi Bey’in Vazoda Çiçekleri, ender bulunan çok değerli resimler arasındadır.

Hüseyin Zekai Paşa’nın “Yıldız Parkı” tablosu, 1898 yılında Đstanbul’un doğa güzelliğini ve sanatçının yetisini vurgulayan bir eserdir. Işık ve renk değerlerinin özgün ressamı, Hoca Ali Rıza’nın resimleri, koleksiyonun en çarpıcı örnekleridir. Halil Paşa’nın portreleri arasında, bronz madalya kazanan “Madam X Portresi”, çok seçkin bir yapıt olarak dikkati çekerken, manzaraları, izlenimci duyarlığı yansıtan örnekler olarak değer taşır. Şevket Dağ’ın “Ayasofya” resmi de bu değeri pekiştiren eserler arasındadır.

Sabancı Koleksiyonu’nu çok önemli kılan ve ayrıcalıklı bir konuma koyan, kuşkusuz Nazmi Ziya resimleridir. Döneminin en duyarlı ve en yetkin sanatçısı olarak değerlendirilen Nazmi Ziya’nın, “Taksim Meydanı ve Dansçı, Şezlong’da Pembeli Kadın, Koç Kahvesi” gibi çok nadide resimlerinin ve manzaralarının bir araya getirilebilmesi, koleksiyonun seçkinliğinin kanıtıdır.

Đbrahim Çallı’nın “Tekke” resmi ile Hikmet Onat’ın Đstanbul sahillerini, iskelelerini ve Kurbağalıdere’yi ölümsüzleştiren paletinden çıkan görünümleri, dönemin Đzlenimci yorumlarını yansıtırken, Feyhaman Duran’ın, Gaziantep Tabakhane Köprüsü, 1938–1944 yılları arasında düzenlenen, Yurdu Gezen Türk Ressamları Sergileri’nin örneklerini yeniden tanıtır. Avni Lifij’in eserleri, romantik bir duyarlık ve sembolik bir yaklaşımla üretilen resimlerdir. Ali Çelebi’nin “Topkapı Sarayı ve Muradiye Camii”, Hale Asaf’ın “Bursa”, Cevat Dereli’nin “Mevleviler”, Nurullah Berk’in “Fırtına resmi”, Türk resim sanatının modernleşme sürecini işaretleyen örneklerdir. Zeki Faik Đzer’in Soyut Kompozisyonları, Hamit Görele’nin Manzara resmi bu sürecin ileri adımlarını oluşturan resimlerdir. Bursa’nın eşsiz görünümlerinin ressamı, Şefik Bursalı’nın, “Bursa Peyzajı”, kent manzaralarına öznel bir yaklaşımın örneği olarak dikkati çeker. Bedri Rahmi ve Eren Eyüboğlu, resim sanatımıza kazandırdıkları seçkin örneklerle koleksiyonda yerlerini almaktadır.

Türk resminin efsanesi Fikret Mualla, natürmortlar, kent peyzajları ve eğlence dünyasından kesitlerle, Paris salonlarını, sokaklarını ve yaşamını yalın, çok renkli ve içsel bir duyarlıkla yorumlayan resimleriyle, Sabancı Koleksiyonu’ndaki eşsiz yerini alır. Paris ekolünün temsilcileri, Selim Turan, Avni Arbaş, Abidin Dino resimleri bu birikime değer katmaktadır. Orhan Peker’in lekesel duyarlığı, Neşet Günal ve Neşe Erdok’un sosyal gerçekliğinin örnekleri, bu değeri pekiştiren resimler arasındadır.

Çağdaş resmin ünlü ustaları, Özdemir Altan, Burhan Doğançay, Mehmet Güleryüz, Kornet, Mustafa Ata ve Alaattin Aksoy resimleri, farklı eğilimleri, süzgün sanat değerleriyle Sabancı Koleksiyonu'nu önemli kılar eserlerdir (Giray, 2002: 13).

4. 2. Katalog

Katalog No : 1

Fotoğraf No : 1

Eserin Adı : Halayık

Sanatçısı : Pierre Desire Guıllemet (1827–1878)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1873

Boyutları : 100 x 82cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya

Sultan Abdülaziz, resim yaptığı ve resme meraklı olduğu için Münif Paşa’nın Maarif Nazırlığı sırasında bir Güzel Sanatlar Mektebi açtırmak istemiştir. Bu amaçla daha mektep açılmadan müdürünü Fransa’dan getirtir. O zamanlar şöhret sahibi bir sanatçı olan Guillemet, bu niyetle 1869’da Đstanbul’a gelmiştir. Fakat Güzel Sanatlar Mektebi çeşitli sebepler yüzünden açılamayınca o da Beyoğlu Hamalbaşı Sokak 69 numarada özel bir atölye kurarak buraya “Resim ve Desen Akademisi” adını koymuştur. Đsteyene bu dershanede resim dersleri veriyordu. Mızırgıç Civanyan bu atölyede yetişmiş bir sanatçıdır.

Guillemet, sultan Abdülaziz’in portresini yapıyordu. 1871’de kurduğu desen akademisine paralel olarak Sultanahmet’teki sanayi mektebinde bir sergi açmıştır. 1876’da Đstanbul’da yaptığı resimlerden oluşan bir başka sergiyi desen akademisinde açar. Fakat burada çıkan bir yangınla resimlerin çoğu harap olur. Kurtarılan “Kahve Getiren Zenci Halayık” şimdi SSM’de bulunmaktadır (Güvemli, 1884).

Guillemet’nin, 1873 tarihli “Kahve Sunan Zenci Halayık” adlı resmi ile Şeker Ahmet Paşa tarafından Mülga Maarif Vekâleti Dairesi’nde, aynı yıl düzenlenen resim sergisine katılmış olduğu, dönemin belgelerinde yer almaktadır (Edhem, 1970: 34). Guillemet’nin, Abdülaziz’in portresini yaptığı yıllarda saray içinde ağırlandığı, davetlere katıldığı, saraya rahatlıkla girip çıktığı ve aynı zamanda ressam olan eşinin de saray hareminde ders verdiği göz önüne alınırsa, sanatçının sarayın özel mekânları hakkında ayrıntılı bilgilere kolayca ulaştığı ve “Kahve Sunan Zenci Halayık” resmini, bu bilgiler ışığında yaptığı anlaşılmaktadır.

Guillemet, sarayda ve şehirde birçok insanın resmini yapmıştır. Bunların bir kısmı Dolmabahçe sarayı’ndadır. I. Dünya savaşı sırasında Đstanbul’a gelen Rus göçmen ve esirlerinin getirdiği tifo salgınında bu Fransız ressam da hastalanmış ve 1918’de Đstanbul’da ölmüştür (Güvemli, 1984).

Katalog No : 2

Fotoğraf No : 2

Eserin Adı : Hanzade Sultan Portresi

Sanatçısı : Halife Abdülmecid Efendi (1868–1944)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1918

Boyutları : 103 x 79cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya

Sultan Abdülaziz ve Hayranıdil Kadın’ın oğlu Abdulmecid Efendi, 29 Mayıs 1868 tarihinde doğmuştur. Babasının, 1876 yılında tahttan inmesinden, 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanına kadar sarayda kapalı bir yaşam sürdürür. 8 yaşında başlayan bu süreç, 40 yaşına kadar uzanan bir zaman dilimini kapsayacaktır. Şehzade, bu dönemi yabancı dil öğrenmek ve özellikle de resim yapmakla değerlendirir. Özel öğretmenlerden ders almış, daha şehzadeliğinden başlayarak, resmin ve ressamların koruyucusu olmuştur. 1910 yılında kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’ne başkanlık yapmıştır. II. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra, hanedanın diğer üyeleri gibi, Şehzade Abdulmecid Efendi de siyasal ve toplumsal sorunlarla ilgilenmeye başlamış ve Đstanbul’da et k i n bir kişilik sergilemiştir. 1910 yılında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’ne fahri başkan seçildi. 4 Temmuz 1918’de, amcasının oğlu Vahdettin’in tahta çıkmasıyla veliaht olmuştur.

Abdülmecid, Osmanlı Đmparatorluğu’nun son döneminde güzel sanatlara yaklaşımını sergileyen önemli bir örnektir. Osmanlı sarayı doğrudan doğruya resim, müzik ve heykel gibi güzel sanatlarla ilgilenmekte ve şehzadelerin öğrenim programları için güzel sanatların da bulunmasına özen göstermektedir.

Abdülmecid Efendi’nin babası Abdülaziz plastik sanatlara ilgili bir sultandı. Bu ilginin yalnızca sarayında yabancı sanatçıları bulundurmak ve korumakla kalmadığını, Güzel Sanatlar Akademisi’nin açılmasına önayak olan, ilk resim sergilerinin açılmasını teşvik eden ve yurtdışı gezilerine çıkan ilk sultanın, bu gezilerden dönüşünde atlı heykelini yaptıran ilk Osmanlı hükümdarı olmasından anlamaktayız.

Abdülmecid Efendi’nin figürlü resimlere yönelmesi, bunlarda gerçekçi yorumlara açılan çok başarılı anlatımlar ortaya koyması, iyi bir resim öğrenimi geçirdiğine işaret eder. Dairesinde bir resim atölyesi bulunan Şehzade Abdülmecid Efendi, bu mekânda aile fertlerinin portreleri, sarayda yaşanan olayların resimleri ve tarihi konuları ele alan büyük boyutlu kompozisyonlarına, sarayın günlük yaşamını anlatan resimlerini de katmıştır. Ürettiği bu tabloları 2 kez Đstanbul’da özel bir sanat galerisinde sergilemiştir. Dolmabahçe Sarayı’nda, Đstanbul ve Ankara Resim-Heykel

Müzeleri’nde ve özel koleksiyonlarda bulunan resimleri, Abdülmecid Efendi’nin sanat gücünü kanıtlamaktadır. ”Sarayda Beethoven, Haremde Goethe, Avluda Kadınlar, II. Abdülhamid’in Tahtan Đndirilişi” gibi büyük kompozisyonları Osmanlı tarihine, sarayın içinden gerçekçi birer yorum kazandıran eserlerdir.

Abdülmecid Efendi’nin, yakın çevresini ve özellikle de kendi ailesini resimlerine konu olarak seçmesi ilginçtir. Karısı ve çocukları onun günlük hayattan betimlediği, vazgeçemediği konuların değişmez modelleridir. Resimlerinde, kimi zaman bir Osmanlı veliaht eşini salon kıyafeti içinde resmetmiş, kimi zaman kızını yerel kıyafetlerle tuvale aktarmıştır. Bu tablolar, uzun saçları, çağdaş giyim tarzlarıyla bir Osmanlı veliahtının, halifesinin karısının ve kızının giyim ve yaşam özelliklerini yansıtır. Önemlisi, çocuğunun çıplak gövdesini, ellerinde sevgi ve özenle taşıyan bir anne olarak eşini resimlemesidir. Osmanlı soyunu sürdürecek kahramanlar olarak yetiştirilmiş oğulları ise, Abdülmecid’in resimlerine asker ve cengâver kimlikleriyle girerler.

Sabancı Koleksiyonu’nda bulunan “Siste Kadırga resmi”, Şehzade Abdülmecid Efendi’nin yeteneğini ve sanatçı kimliğini belirlemek açısından çok önemli bir eser olarak ele alınmalıdır. Sis resimlerinin günümüze ulaşan iki örneğinden biri olan 1313 tarihli bu resmi, Abdülmecid Efendi’nin, siste boğaz görünümleri üzerine şiirler yazan dostu Tevfik Fikret’in duyarlığını, romantizm değerleriyle özümseyen bir anlatıma ulaştırır.

Cumhuriyet ilan edilmiş ve 5 ay sonra 3 Mart 1924’te, halifelik için üst üste istenen ayrıcalıklı bütçeler ve imtiyazlar nedeniyle halifelik kaldırılmıştır. Hanedan üyelerinin yurtdışına çıkarılması kararı uyarınca Abdulmecid Đsviçre’ye gitmiştir. Daha sonra Fransa’ya yerleşmiş ve Paris’te 1944’te yaşama veda etmiştir. Sanatçının SSM’de 4 resmi bulunmaktadır.

Katalog No : 3 Fotoğraf No : 3

Eserin Adı : Kur’an Tilaveti

Sanatçısı : Osman Hamdi Bey (1812–1910)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 72 x 53cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya

Anıtsal figüratif anlatımların ressamı Osman Hamdi Bey, resim sanatımıza oryantalizmi yakından tanıtan bir sanatçı olarak katılır. Osman Hamdi çok yönlü bir Osmanlı aydınıdır. Arkeolog ve ressamdır. Arkeoloji bilgisi bugünkü Đstanbul Arkeoloji Müzelerini (Asar-ı Atika Müze-i Hümayunu), ressamlığı da Güzel Sanatlar Akademisini (Sanayi-i Nefise-i Şahane)topluma kazandırmıştır. Babası Đbrahim Edhem Paşa, Kaptan-ı Derya Hüsrev Efendi’nin himayesinde yetişmiştir. Osman Hamdi, Đbrahim Edhem Paşa ve Hacı Mustafa Ağa’nın kızı, Fatma Hanım’ın ilk çocukları olarak, 30 Aralık 1842’de doğmuştur. Đlköğrenimini Beşiktaş’ta tamamlayan Osman Hamdi, 1856’da Mekteb-i Maarif-i Adliye’de öğrenime başlar. 1869 yılında, Paris Maden Okulu’ndan birincilikle mezun olur ve iyi derecede Fransızca öğrenmiş olarak yurda geri döner, Miralay rütbesi ile devlete hizmete aşlayan Đbrahim Bey, nazırlık görevlerinde bulunur ve 5 Şubat 1877’de sadrazamlığa getirilir. 2 yıl süren sadrazamlığı sırasında, Meclis-i Mebusan açılır. Daha sonra Büyükelçilik ve Dahiliye Nazırlığı görevine atanır. (Halil Edhem, 1970). 18 yaşında, hukuk öğrenimi için yurt dışına gönderilir. Fakat Osman Hamdi resim ve arkeoloji eğitimini yeğlemiştir.

Osman Hamdi Bey, 1862 yılında resim eğitimi için Paris’e gelen Süleyman Seyyid Bey ve Şeker Ahmed Paşa ile aynı yıllarda öğrenim görür, hatta Şeker Ahmed Paşa ile birlikte, Jean-Leon Gerome ve Gusta Boulanger atölyelerinde çalışmıştır. Orada 2 yıl kalarak pek çok resim yapmıştır. Yabancı ülkelerde yaptığı tabloları ödül almaktadır. Osman Hamdi, Şeker Ahmed Paşa’nın katıldığı, 1867 yılında yapılan uluslararası Paris Sergisi’ne, “Çingenelerin Molası, Pusuda Zeybek ve Zeybeğin Ölümü” adlı 3 resimle katılmıştır. Yapıtları beğenilerek, madalya ile ödüllendirilmiştir (Cezar, 1995).

1869 yılında yurda dönen Osman Hamdi Bey, Bağdat’ta Vilayet Umur-u Ecnebiye Müdürlüğü’ne atanır. Çeşitli görevlerden sonra, 4 Eylül 1881 tarihinde, Müze-i Hümayun Müdürlüğüne atanması ile Osman Hamdi Bey, bu alanda devrim sayılabilecek çalışmalarına başlar. Arkeoloji müzesini büyük mücadeleler sonucu kurmuş ve ilk defa bir “Asar-ı Atika Nizamnamesi” çıkartarak eski eserlerimizin yağma edilmesine elinden geldiğince son verme gayreti gütmüştür. Aynı zamanda

kazılar da yaptırarak, kurduğu müzeyi zenginleştirmiştir. Osman Hamdi Lübnan’ın o zaman bize ait olan Sayda kentinde yeraltından çıkardığı meşhur Đskender Lahdi’ni Đstanbul’a getirtmiş ve Đskender Lahdi’nin sergilenmesi için de yeni bir bina yaptırmıştır.

Osman Hamdi, Paris’te öğrenim gördüğü atölyelerin etkisiyle de, bir bireysel üslubunu belirleme aşamasında, oryantalist eğilimlere yönelmiştir. Batılı ressamların, doğunun egzotik dünyasını anlatan tuvallerine karşın Osman Hamdi, kendi toplumunun yaşam özelliklerine ilişkin, bildiği ve hatta yaşadığı değerleri yorumlayarak, oryantalist çizgiyi yansıtan yapıtlar üretir. Resimlerinde yer alan figürleri, ön çalışma olarak fotoğrafladığı ve konusal anlatımlar gereğince, bu fotoğraflardan yararlandığı dikkati çeker. Özellikle de aile çevresinin ve kendisinin fotoğrafları, resimlerinde sıkça tekrarlanır. Özel giysiler içinde ve önemlisi, resimlerin kompozisyonları için gerekli olan pozları vererek çektirdiği fotoğraflardan yararlanarak resimler yapar. Kimi resimlerinde kendi görünümünü farklı konumlarda tekrarlayarak kullanır. Oryantalist bir anlayışta ürettiği büyük boyutlu, figürlü kompozisyonları ile Türk resim sanatında bir çığır aşan Osman Hamdi Bey, Osmanlı Đmparatorluğu’nda sanat adına önemli adımlar atılmasını sağlayan bir aydındır.

Osman Hamdi Bey, turist gözüyle memleketi görebilen bir sanatçıdır. Figürlerindeki kıyafetler Bin Bir Gece Masalları’nda görülen Arap kıyafetlerini andırmaktadır. Đmzasını da o zamanlar yeni harfler kullanılmadığından, Fransızca “Hamdy” diye atardı ki bunun sebebi; dış memleketlerdeki sergilerde şöhreti yaygın olduğundan, adının okunabilmesini istemesiydi. Sanatçının SSM’ de 6 eseri bulunmaktadır (Güvemli, 1984).

Katalog No : 4

Fotoğraf No : 4

Eserin Adı : Çiçekli Natürmort

Sanatçısı : Ahmed Ali Paşa (1841–1907)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1903

Boyutları : 66 x 90cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya

Şeker Ahmed Paşa diye tanınır. 1841 yılında, Đstanbul Üsküdar’da, Ali Efendi’nin oğlu olarak dünyaya gelen Ahmet Ali, 1846 yılında ilköğrenimine başlar. 1855’te girdiği sınavı kazanarak, Mekteb-i Tıbbiye’ye girmiştir (Boyar, 1948). Ancak 1 yıl sonra, Tıbbiye’den ayrılarak Mekteb-i Harbiye’ye (harp akademisi) kaydolur ve bu okulda resim öğretmenliği yapar.

Ahmed Ali’nin saraya sunduğu bir resim Sultan Abdülaziz’in ilgisini çekmiştir ve sanatçıyı 1864 yılında Paris’e göndermiştir. Önce Mekteb-i Osmaniye, sonra da Paris Güzel Sanatlar Akademisine giren sanatçı, burada Gustave Boulanger’nin daha sonra da Güzel Sanatlarda Jean-Leon Gerome atölyelerinde çalışmıştır (Dranas, 1940: 86). 1876’da, Uluslararası Paris Fuarı’nda resimleri sergilenir. 1870’te Akademi’den mezun olur ve Prix de Rome ödülünü kazanarak, 1972 yılına kadar kalacağı Roma’ya gider.

Sanatçı, 1871 yılında yurda döner. Aynı yıl Kolağası rütbesi ile Sultanahmet Sanat Mektebi’ne resim öğretmeni yardımcılığına atanır ve Abdülaziz’in yaverliğine getirilir (Giray, 1998).

Şeker Ahmed Paşa, 1872 yılında resim öğretmeni olarak görev yaptığı Sultanahmet Sanayi Mektebi’nde bir kişisel sergi açmayı da başarmış ve bu sergi, resim sanatı tarihimizde ilk kişisel resim sergisi olarak yer almıştır. Döneminin yayın organlarında bu sergi hakkında çıkan yazılarda, Osmanlıların pek rağbet etmedikleri tasvir sanatına ilgi çekmeyi sağladığı belirtilmektedir. 1873 yılında, Sultanahmet’te bulunan Dar’ül-fünun binasında, ilk kez bir karma resim sergisi de düzenlemiştir. Bu sergi için bir yüzü Fransızca, diğer yüzü Osmanlıca olan biletler bastırmıştır. Sanat adına yaptığı hizmetler, Türk toplumunun resim sanatına ve sergilerine yakınlık duymaya başlamasını sağladığı için övgüye değerdir.

Ahmet Ali Paşa, başarılı iş yaşamıyla sanat çalışmalarını birlikte yürütmüştür. Ürettiği nature morte ve özellikle manzara resimlerinde öznel bir duyarlılığa ulaşmıştır (Tansuğ, 1991: 366).

Şeker Ahmed Paşa’nın resimlerinde en etkileyici özellik, dokusal ayrıntıların titiz işçiliğidir. Şeker Ahmed Paşa’nın sanatını önemli kılan; toprak, yeşeren ufak bitki ve ot dokusunun nemli görünümünde ulaşılan doğallık; suyun, doğanın rengine ve dokusuna sağladığı görsel uyum; ağaçların gövde ve yapraklarında ulaşılan ayrıntıdır. Bu anlatıma, ışık dağılımının öznel seçimi de katılır. Özellikle peyzajlarında, arka planda ve tam merkezde yoğunlaşan ve buradan tercihi resmin yüzeyine yayılan kuvvetli bir ışık dağılımıdır. Bu seçimi, onun resimlerine özgün bir duyarlılık, şiirsel bir atmosfer kazandırır. Arkadan gelen kuvvetli ışık, resmin içeriğine katılan biçimsel olguları gizemli bir loşlukta saklı tutar. Bu nedenle Şeker Ahmed Paşa’nın peyzajlarında ayrıntının keşfedilmesi dikkatli bir gözlem gerektirir. Bunun sonucunda resim her seferinde yeniden keşfedilir ve bulunan ayrıntılar yeni keyifler verir.

Şeker Ahmed Paşa’nın natürmortlarında genel olarak istifsel bir yoğunluk ve düzensel bir dağınıklık gözlemlenir. Farklı meyveler ya da çiçekler, bir kompozisyona bolluk içinde aktarılır. Resmin anlatımına katılan nesneler, ayrıntılı bir işçilikle tek tek ele alınır. Bozulan oranlar, daralan ve basılan formlarla natürmort, nahif bir duyarlılık yansıtırlar. “Çiçekler” resminde de bu özellikleri bulmak mümkündür. Sanatçının SSM’ de iki resmi bulunmaktadır.

Katalog No : 5

Fotoğraf No : 5

Eserin Adı : Portakallı Natürmort

Sanatçısı : Süleyman Seyyid (1842–1913)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1904

Boyutları : 32,5 x 40,5cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya

Đstanbul K a r t a l ’ d a, Maltepeli Hacı Đsmail Bey’in oğlu olarak, 1842’de dünyaya gelen Süleyman Seyyid Efendi, Maçka Askeri Đdadisi ve Mekteb-i Harbiye’de gördüğü öğrenim sırasında, Chirans ve Kess gibi öğretmenlerden resim yapmayı öğrenmiştir (Yetik, 1940). Sultan Abdülaziz tarafından 1862’de Paris’e, Mekteb-i Osmanîye resim öğretmeni olarak gönderilir (Cezar, 1995). Mekteb-i Osmanîyenin kapanmasından sonra, 1870 yılına kadar Alexandre Cabanel’in atölyesinde çalışır ve bu tarihte Đtalya’ya gider. 1871 yılında Đstanbul’a döner. Kuleli Askeri Đdadisinde resim öğretmenliğine atanır (Boyar, 1948). 1884 yılında Askeri Tıbbiye Đdadisinde resim öğretmeni olur ve 1910 yılında emekli olana kadar bu okulda görev yapar.

Şeker Ahmet Paşa ile aynı tarihlerde Paris’te öğrenim gören Süleyman Seyyid, yurda dönüşünde aralarında gelişen rekabetin zararlarını görmüş ve yaşamı okullarda öğretmenlik yaparak geçmiştir. Ancak Seyyid Bey, yapıtlarının yansıttığı değerlerle bu dönem ressamları arasında özgün bir yer kazanmayı başarmıştır.

Süleyman Seyyid Bey, 19. yüzyılın ikinci yarısında yetişmiş Türk ressamlarının kişiliği sağlam temellere dayanmış bir örneğidir. Laleler, leylaklar, sümbüller ve kır çiçekleri, kavunlar, portakallar, Türk resminin ilk nature morte ustasının, Süleyman Seyyid Efendi’nin konularını oluşturmaktadır. Sanatçı büyük boy manzara resimleri de üretmiştir. Resimlerinin biçim yapısı mutlaka matematik gerçeklere dayanmıştır. Seyyid Bey’in bu resimlerinde ulaştığı özgün üslubun kökeninde sağlam desen anlayışı, düzenli kompozisyonlar ve mekânsal derinlikler söz konusudur. Resimlerindeki gerçeğe düşkünlük arkadaşlarının ona merologiste (ölçü uzmanı)adını takmalarına sebep olmuştur. Seyyid Bey, resimlerine yansıyan bu uzmanlığını bilimsel araştırmalarla pekiştirmiş ve “Fenni Menazır” adlı bir kitap ta kaleme almıştır.

Süleyman Seyyid Efendi’nin, Alemdağ civarında, Çoban Ayazması denilen mevkide resimler yaptığı ve Üsküdar Nuh Kuyusu’nda bulunan evinden bu çevreyi resimlemek amacıyla Filozof adlı eşeğiyle doğaya çıktığı, Sami Yetik’in, 1940 Tarihli Ressamlarımız adlı kitabının altmış beşinci sayfasında, canlı anılara da yer

verilerek anlatılmaktadır. Yetik, Süleyman Seyyid Efendi’nin manzaralarını şu satırlarla tanımlamaktadır:

“Yeşilin derecelerini ayarlamada mahir fırçasıyla ormanın zümrüdî derinliklerindeki uzak tonları bulmuş ve sade bir üslubun sihirli tuşlarıyla resmi tamamlamıştır. Yamaçlarından sarkan böğürtlen dall arının ziyaya tesadüf eden kısımları, yerlerin rutubetli hali, sonra da bu kimsesizlik içinde uyuyan köşeye billûrî sesiyle daima bir neşide söyleyen suyun dökülüşü fevkalade idi ” (Yetik, 1940).

Süleyman Seyyid, Türk resminin nature morto ustası olarak tanımlanır. Kimi zaman bir cam kâsenin billur dokusundan mekâna dağılan çiçekler, kimi zaman da kâseye, ya da masa üstüne sıralanan meyvelerden taşan, ince duyarlılık ve eşsiz bir tekniğin sahibidir. Süleyman Seyyid Efendi, nature morte çalışmalarını, ciddi bir

Benzer Belgeler