• Sonuç bulunamadı

5.9. HAK VE HİZMETLERE ERİŞİM

5.9.2. Sağlık

Durum Eğitim Daire Başkanlığı oluşturulmuş, bu kapsamda fiziki imkanları yeterli geçici eğitim merkezlerinde yeni ilkokulların açılması, yeterli olmayan geçici eğitim merkezlerinde ise en yakın ilkokul ile ilişkilendirilmiş sınıfların oluşturulması planlanmıştır. Ana sınıfları ve ilkokul birinci sınıflarda ise MEB müfredatına geçileceği ifade edilmektedir. Ara sınıflarda da Türk eğitim sistemine uyumu hızlandırmak amacıyla MEB'e bağlı okullara geçiş teşvik edilecek, geçici eğitim merkezlerinde kendi dillerinde eğitimlerini sürdüren öğrencilerin ileriki yıllarda geçiş ve uyumlarını kolaylaştırmak için yoğunlaştırılmış Türkçe dil öğretimine devam etmeleri sağlanacaktır (MEB, 2016b). Bu planlanan adımlar oldukça gecikmiş olmakla birlikte önemli adımlar olarak görülmelidir.

Ancak bu eğitim seferberliğinde çocuklarının çalışmasından gelir elde eden aileleri ikna etmek ya da çocuklarının Türk müfredatında eğitim almasını istemeyen ailelerin olacağını da düşünerek bir strateji geliştirmek gerekmektedir.

Sağlık taraması geçekten çok önemli bir aşamadır. Kamu sağlığının korunması için bu sürecin çok iyi yönetilmesi gerekmektedir. Aksi durumda bazı salgın hastalıkların meydana gelmesi ihtimal dâhilindedir. AFAD’ın bu konuda önemli çalışmaları olmuştur. Örneğin, Suriyeli çocukların çoğunluğunda çocuk felci aşısı bulunmamaktaydı. Bilindiği üzere çocuk felci ciddi bir hastalıktır ve felç durumunda ölümle sonuçlanacak durumlar söz konusudur.

AFAD geçici barınma merkezlerinde bu sorunu büyük ölçüde gidermiş ve çocukların

%73,8’ine çocuk felci aşısı vurulmuştur. Ancak geçici barınma merkezi dışındaki çocukların %45,4’nün bu aşıya sahip olmadığı görülmektedir (AFAD, 2014a, s.93). Aynı şekilde kızamık da önemli bir sorundur. Kızamık, bebek ve çocukların ölümüne sebep olabilen bir hastalıktır ve 2014 verilerine göre geçici barınma merkezlerindeki çocukların

%69,8’ine bu aşı yapılabilmişken, barınma merkezleri dışında yaşayanların %41,3’nün bu aşıyı yaptırmadığı ifade edilmektedir. Bu gerçekten çok yüksek bir orandır. Bilindiği gibi uluslararası alanda Türkiye hem çocuk felci hem de kızamık olmayan bir ülke olarak onaylanmıştır ve 2011 yılında ülkede sadece 110 kızamık vakası görülmüştür (AFAD, 2014a, s.98). “Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Aşı ile Önlenebilir Hastalıklar Dairesinin” açıklamalarına göre ise bu sayı 2013 yılına geldiğinde 7 bin 405 vakaya ulaşmıştır (Habertürk, 2015). Aynı yıl Türkiye’de en çok kızamık vakasının görüldüğü ilin Gaziantep olması ise tesadüf değildir (Çevik, 2016, s.82). Yapılan çalışmalar sonrası ise vaka sayısı yıldan yıla tekrar düşüşe geçmiştir. Yapılan bir araştırma ise Suriyeliler özelinde tüberküloz hastalığı ile mücadelede, kayıtlı hasta sayısının yetersiz olduğunu, tedaviyi terk sorunun yaygın olarak yaşadığını, hastaların yanlış veya sahte adreslerler verebildiklerini, temaslı taramanın mümkün olmadığını ve dirençli olgu sayısında artış yaşandığını ortaya koymaktadır (Ertem, 2014). Bu durum da kayıtlamanın, adres beyanının ve bahse konu yabancıların takibinin ne kadar önemli olduğunu tekrar ortaya koymaktadır. Bu tür kamu sağlığını tehlikeye sokacak durumları önlemek için kitleler halinde gelen yabancıların kontrol ve idaresi çok büyük önem taşımaktadır. Düzenli sağlık taramaları da ayrıca aralıklara yapılması gereken bir uygulamadır.

Bir diğer önemli husus Suriyelilerin yaşadıkları zorluklar sebebiyle ruhsal sağlık problemleri yaşamalarıdır. Bu durum Suriyelilerin sağlık durumunu olumsuz etkilemekle

birlikte Türkiye’ye uyum sağlamakta zorluk yaşamalarına da yol açmaktadır. Bu nedenle özellikle travma sonrası stres bozukluğu yaşayan Suriyelilerin psikolojik yardım alabilmesi yönünde etkin çalışmalar yapılması gerekmektedir (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2015b).

Tıbbi tedaviye erişim için yabancının geçici koruma kimlik belgesinin olması şarttır. Geçici Koruma Yönetmeliğinin 48 inci maddesine göre özel ihtiyaç sahibi kişilerle ilgili olarak psikososyal yardım ve destek, rehabilitasyon ve benzeri diğer yardımlar dâhil sağlık hizmetlerinde bu kişilerin öncelikli ve bu hizmetin ücretsiz olması sağlanmaktadır. Ancak sağlık hizmetinin ve ilacın ücretsiz olması suiistimallerin yaşanması ihtimalini doğurabilmektedir. Örneğin aslında ikamet sahibi bir Suriyeli ayrıca geçici koruma kimlik belgesi alabilmektedir. Ya da bazı Türk vatandaşları geçici koruma kimlik belgesinin yıpranmaya, deformasyona müsait bir kağıda basılmış olmasından istifade edip, bu kimliklerle hastanelerden ücretsiz yararlanmaya çalışabilmektedir73. Bu konuda idarenin dikkatli davranması gerekmektedir. Bir önemli sorun da kapasite sorunudur. Savaş öncesi sadece ülke vatandaşlarına hizmet sunan özellikle sınır ilerindeki hastanelerde büyük bir yoğunluk olduğu görülmektedir. Yapılan araştırmalara göre sınır illerinde devlet hastanelerindeki toplam hizmetin %30 - %40’ı Suriyelilere yöneliktir (Orsam ve TESEV, 2015, s.9). Ülkede, normalde 10 bin Türk vatandaşına 17 doktor düşmektedir ancak örneğin Kilis’te Suriyeliler de dahil edildiğinde 10 bin kişiye 7.7 doktor düşmektedir (Özpınar, 2016). Suriye krizi öncesi bölgenin ihtiyaçları ve kapasitesine göre alt yapısı oluşturulan sağlık merkezlerinin bu yoğunluğu kaldıramaması ve bu durumun yerel halkta süreç içinde tepkilere neden olması muhtemeldir.

Mevzuatımıza göre Türkiye’de kayıtlı tüm geçici koruma altındaki Suriyelilere sağlık hizmetleri ve ilaçlar Sağlık Bakanlığı işbirliği ile ücretsiz olarak sunulmaktadır. İkincil ve üçüncül sağlık hizmeti ve tedavisi ise Sağlık Uygulama Tebliği kapsamında

73 GİGM geçici kimlik belgelerini normal bir A4 kâğıda basmaktadır. Kimlikler çabuk yıprandığı için yabancı tarafından fotokopisi çekilip yedeklenmektedir. Genelde bu belge siyah beyazdır ve fotoğraftaki kişi tam olarak tanınmayabilmektedir. Bu nedenle kimlikteki en belirleyici ve kamu kurumlarınca esas alınan bölüm kimlikte yazılı olan yabancı kimlik numarasıdır.

sağlanmaktadır. İkincil ve üçüncül sağlık hizmetine erişmek için devlet hastanesinden sevk almak gereklidir. Sağlık Bakanlığı ayrıca Suriyeliler için çok sayıda Göçmen Sağlığı Merkezleri kurmuştur. Bugüne kadar tedavileri kapsamında 760 bin kişinin ameliyatı gerçekleştirilmiş; 940 bin yatan hastanın tedavisi yapılmış ve 20 milyon defa poliklinik hizmeti sunulmuştur (AFAD, 2016). Geçici koruma altındaki Suriyelilerin bu hizmetleri alması için 99 ile başlayan on bir haneli yabancı kimlik numaralarının olması gerekir çünkü sistem 98 ile başlayan eski şahıs numaralarını kabul etmemektedir. Ayrıca kişinin kayıtlı olduğu il dışında bir hastaneden ücretsiz hizmet alamayacağını belirtmek gerekir. Bu ancak ikamet ettiği ilden bir sevk olursa mümkündür.

Bilindiği üzere geçici koruma rejimi savaş nedeniyle ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış ve uluslararası koruma talepleri kitlesel akın sebebi ile bireysel olarak alınamayanlara verilmektedir. Bu koruma Suriyelilere özel bir düzenleme de değildir. Sağlık hizmetlerinin bu nedenle ücretsiz olarak sunulması anlaşılır bir durumdur. Ancak, Türkiye’ye ülkelerinde yaşanan savaş ve çatışmalardan dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için gelenlerle; “işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak;

uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak olması nedeniyle gelenler”

de bulunmaktadır. Bu kişilere, Avrupa dışından gelmişlerse, şartlı mülteci ya da ikincil koruma statüsü verilmektedir. Ancak bu yabancıların Suriyelilerde olduğu gibi sağlık hizmetlerinden ücretsiz yaralanmaları söz konusudur değildir. Aslında her biri birer uluslararası koruma statüsü olan bu koruma türleri arasında eşit olmayan bir uygulamanın olması tartışmaya açıktır. Ancak, Suriyelilere yönelik bu ücretsiz sağlık uygulamasının başta bulaşıcı hastalıklar olmak üzere, yaşanan sağlık probleminde bu insanların sağlık kuruluşlarına gidiş motivasyonlarını arttığını kabul etmek gerekir. Bu nedenle kamu sağlığı açısından bu uygulamanın özellikle ilk dönem için doğru bir adım olduğunu söyleyebiliriz.

Fakat artık geçiciliğin ötesinde bir sürece geçildiği kabul edilirse vatandaş ve diğer yabancılardan farklı olarak böylesi bir temel hizmetin ayrıcalıklı olarak sürdürülebilirliği de tartışmadır.