• Sonuç bulunamadı

1.9. Alan Ölçütü Üzerinden Farklılaştırmaya Giden Yasal Düzenlemeler

1.9.3. Sınır Tespiti

Her iki Kanunda da (1580 sayılı Kanun için 4. madde, 5393 sayılı Kanun için 5. madde) sınır tespiti konusuna ilişkin olarak belediye sınırları içine alınacak yerler (örneğin, tarla, bağ, bahçe, mera, otlak, yaylak, zeytinlik, kumsal vb.) sayılmıştır. Sonrasında dere, tepe, yol ne olursa olsun belediye sınırının çizgiyle ya da işaretle belirtilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Buna göre belediyenin sınırlarının genişlemesinden sonra bu yeni sınırlar içinde kalan ve eskiden beri komşu belediye ya da köy sakinleri tarafından yararlanılan alanlarda (örneğin, yayla, çayır, mera, koru, mesire yeri) komşu belediye ve/veya köy sakinlerinin yararlanma hakkı devam etmektedir. Söz konusu haklar için sınır kâğıdına şerh konulmaktadır. Hüküm sınır genişletmesinin sert bir biçimde yeni bir durum

yaratmasını engellemek için konmuştur. Ayrıca bu hükümle o alanlardan yararlanan komşu yerleşim birimleri sakinlerinin kadim kullanım hakkı korunmaktadır.

Sınırların kesinleşmesi konusunda iki kanun arasında fark vardır. 1580 sayılı Kanun (5. madde) burada, nüfusa göre ikili bir ayrıma gitmiştir. 80.000’den az nüfuslu belediyelerde sınırlar, belediye meclisinin kararı ve mahalli idare kurulunun (heyetinin) görüşü alındıktan sonra, il idare kurulunun kararıyla kesinleşmektedir. 80.000’den fazla nüfuslu yerlerde ise ilk olarak yine belediye meclisinin kararı gerekmektedir. Ancak bundan sonra büyük denebilecek bu belediye yerleşmelerindeki uygulama farklılaşmaktadır. Buralarda meclis kararından sonra il idare kurulunun görüşü değil, oluru aranmaktadır; olur alındıktan sonra valinin teklifiyle İçişleri Bakanlığı’na iletilir, Bakanlığın onayıyla sınırlar kesinleşir.

Buradan da görüleceği üzere, büyük belediyelerin sınırlarının kesinleşmesi süreci, küçük belediyelere nazaran daha zordur. Küçük belediyelerin sınır meselesi, il düzeyinde sonlandırılabilirken büyük belediyelerin sınır meselesi o ile bırakılmayıp, merkezden kontrol edilmektedir.

Mevcut belediye sisteminde ise belediyeler arasında bir ayrıma gidilmemiştir. Sınır genişlemesi meselesi, nüfusu ne olursa olsun tüm belediyeler için tek bir usulle düzenlenmiştir (6. madde). 5393 sayılı Kanun’a göre belediye sınırları, belediye meclisinin kararı ve kaymakamın görüşü üzere valinin onayı ile kesinleşmektedir. Ayrıca bu meselede merkezi yönetimin onayı devre dışı bırakılarak, sınır kesinleşmelerinin il düzeyinde yapılmasına karar verilmiştir.

Sınırların tespitinde bir uyuşmazlık ortaya çıkması halinde bu uyuşmazlığın giderilmesine yönelik usul konusunda da iki Kanun arasında fark vardır. 1580 sayılı Kanun, belediye ve köyler arasında çıkabilecek bir sınır uyuşmazlığı konusunu, il düzeyi ve ilçe düzeyi diye ikiye ayırarak çözmeye çalışmıştır. Kanuna göre bir sınır anlaşmazlığı, ilçe düzeyinde belediye ve köyler arasında çıkmışsa kaymakam, ilgili yerel yönetim birimlerine tebligat yapar. Tebligat sonucunda ihtiyar meclisi ve/veya belediye meclisi 31 gün içinde görüşünü bildirir. Bu görüşleri ilçe idare kurulu gerekçeli olarak değerlendirir ve il idare kuruluna iletir. İl idare kurulunun kararıyla anlaşmazlık çözümlenir. Eğer uyuşmazlık bir İl’e bağlı farklı ilçelerdeki belediye ve köyler arasında çıkmışsa mahallin en büyük mülki idare amiri ilgili belediye ve köylere tebligatta bulunur ve bu birimlerin meclisleri yine aynı süre içinde görüşlerini bildirirler. Bu sefer

il idare kurulu bu konuda incelemesini yapıp kararını verir ve il genel meclisine gönderir. Belediye kurulmasında olduğu gibi yetkili kılman il genel meclisi kararım verir ve uyuşmazlığı giderir.

5393 sayılı Kanun ise sınır uyuşmazlığına ilişkin şöyle bir düzenleme getirmiştir: herhangi bir sınır uyuşmazlığı durumunda vali süreci başlatır. İlgili belediye ve köy meclisleri ile bunların bağlı oldukları ilçenin kaymakamına görüşlerim bildirmeleri için 30 gün süre verir. Eğer uyuşmazlık bir büyükşehir belediyesinde çıkmışsa o büyükşehir belediye meclisinin de görüşü alınmaktadır. Tüm bu görüşler sonucunda vali sınır uyuşmazlığına ilişkin son kararı verir.

Türkiye’de belediyelerin sınırlarının ötesindeki gelişme alanlarına doğru büyümesinin ilk adımının “mücavir alan” ilam ve uygulamaları olduğu söylenebilir. İlk olarak, 1956 yılında çıkan 6785 sayılı İmar Kanunu’nun 47. maddesinde düzenlenen, ardından da 1985 yılında çıkarılan 3194 sayılı İmar Kanununda yer alan mücavir alan, yasanın 5. maddesinde, “imar mevzuatı bakımından belediyelerin kontrol ve mesuliyeti altına verilmiş olan alanlardır” biçiminde tanımlanmıştır (Mazı ve Arslan, 2003: 39- 56). Kavramı daha ayrıntılı olarak ele alan 45. madde ise şu şekilde düzenlenmiştir:

Mücavir alan sınırları belediye meclisi ve il idare kurulu kararma dayanarak vilayetlerce Bakanlığa gönderilir. Bakanlık bunları inceleyerek aynen veya değiştirerek tasdik etmeye veya değiştirilmek üzere iadeye yetkilidir. Mücavir alanın ilgili belediye sınırına bitişik olması gerekmez. Ayrıca, bu alanlar köyleri de ihtiva edebilir. Mücavir alandan çıkarılma da aynı usule tabidir. Bakanlık gerekli gördüğü hallerde mücavir alana alma ve çıkarma hususunda resen karar verebilir.”

Maddenin konuyla daha doğrudan ilgili olan bölümü, mücavir alanın başka bir yerel yönetim (köy) birimine ait alanları da kapsamasına ilişkindir. Belediyelerle ilgili katma sürecine giren yerleşim yerlerinin önemli bir bölümünün özelliği, daha önceden bir biçimde “mücavir alan” olarak ilan edilmiş olmalarıdır. Bundan dolayı, katma sürecinin ilk aşamasını “mücavir alan” uygulamasının başlatılması olarak değerlendirmek olanaklıdır. Konuyu başka boyutlarıyla da ele alan 5393 sayılı Belediye Kanunu’ndaki düzenlemeler bu yargıyı destekleyecek niteliktedir. Sözgelimi Kanun’un belediyenin görev ve sorumluluklarıyla ilgili 14. maddesinde, “belediye meclisinin kararı ile mücavir alanlara da belediye hizmetleri götürülebilir” denerek İmar Kanunu’ndaki düzenlemenin de ötesine geçilerek bir bakıma bu alanların belediyenin uzantısı olduğu kabul edilmektedir. Buna benzer biçimde, belediyenin yetki ve imtiyazlarının düzenlendiği 15. maddede belediyelerin, “mahallî müşterek nitelikteki hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla, belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde

taşınmaz almak, kamulaştırmak, satmak, kiralamak veya kiraya vermek, trampa etmek, tahsis etmek, bunlar üzerinde sınırlı aynî hak tesis etmek” yetki ve hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.

Belediyelerde katma sürecinde mücavir alan kavramının önemli bir yer edinmesiyle ilgili asıl düzenlemeler toprak rantı konusunda karşımıza çıkmaktadır. Kanunun arsa ve konut üretimini düzenleyen 69. ve kentsel dönüşümü ilgilendiren 73. maddesinde, belediyelerin bu konudaki yetkilerinin mücavir alanları da kapsadığı belirtilerek, kentin söz konusu alanları içine katarak büyümesinde ve buralardan elde edilecek toprak rantının paylaşımında belediyeyi söz sahibi kılmıştır.

1981 yılında çıkarılan Belediye Gelirleri Kanunu’nda düzenlenen belediye vergilerinin mücavir alanlar için de geçerli olmasını, bu alanların belediyelerin gelişme ve büyüme noktaları olarak değerlendirilmesinde önemli olduğunu belirtmek gerekir.