• Sonuç bulunamadı

Sürgün kararı 1581’de Kral II. Filip tarafından Lizbon’da alındı. Filip yönetim merkezini Nisan 1581’de buraya taşımıştı. Tüm İberya artık tek merkezden yönetiliyordu.54 Bu arada Lea, Lizbon’da alınan kararı yalnızca bir teklif olarak

51  Tâhâ,  Abdulvâhid,  Dirâsât  Endelüsiyye,  Trablus:  Dâru’l  Mi’târ,  2004,  s.231.    

52  Carvajal,  Luis  del  Mármol,  Historia  del  rebelion  y  castigo  de  los  Moriscos  del  reyno  de  Granada,  s.  516-­‐

518.    

53  ‘Inan,  s.  326.    

değerlendiriyor ve 1582’de Moriskoların Belensiye’den nasıl sürüleceği ile ilgili yeni bir teklifin daha Filip’e ulaştığını ancak Kralın konuyu tekrar incelemeleri için danışmanlarına geri gönderdiğini söylüyor. 1584’de Filip’e ciddi bir uyarı olan Granada İsyanı hatırlatılması, Hıristiyanların sayısı azalırken Müslümanların sayısının çoğalmasıyla ile ilgili asılsız raporlara ve bu azınlığı dinlerinden döndürmek için harcanan onca çabanın nafile olduğu ısrarlarına karşın Filip, Moriskoların kaç aile olduklarının tespit edilmesini istiyordu.55 Uzun uzadıya devam eden gelgitlerden Lea’nın bize anlatmak istediği, ünlü Kralın bazı sebeplerden, belki merhametten belki de ekonomik kaygılardan bu işi sürüncemeye bıraktığı ve alınan kararın bizatihi kendi niyetinden farklı olduğudur. Ancak Harvey’in Lea’ye bu noktada katıldığı pek söylenemez. Zira konsilde gemilerin Moriskoların sürgünü için gönderilme fikri Harvey’e göre tüm üyeler tarafından onaylanmıştı. Dolayısıyla sürgünün kararı 1581’de alındı.56 Fiili olarak da 1587’de tam anlamıyla sürgün gerçekleştirildi. Binlercesi Almanzora Basin bölgesine kaydırıldı. Askerler yağma ve cinayet olaylarına karıştılar. Geriye yaşlılar, çocuklar ve bazı yarım kalan işleri devam ettiren ustalar kalmıştı. Bu arada ilginç teklifler de gelmiyor değildi. Bir papazın 30 Haziran 1587’de Krala sunduğu raporda Moriskoların Kuzey Afrika’ya sürülmesinin yanlış bir karar olduğu bildiriliyordu. Zira Müslümanların orada birleşerek İspanya’ya saldıracak yeterlilikte ve sayıda bir orduya sahip olabilirlerdi. Bunun yerine Moriskolar Terranova’ya (Bugünkü Kanada’nın doğusunda bulunan Newfoundland ve Labrador eyaletinin bulunduğu bölge) sürülmeleri gerekiyordu. Özellikle erkekler hadım, kadınlar da kısırlaştırıldığı takdirde dondurucu havada ve yaşam için elverişsiz topraklarda hepsi kolayca ölürdü.57 Bu konuda Amerika’da köleler diye tabir ettikleri yerlilere yapılan hadım operasyonundan örnek verenler de oldu. Ancak III. Filip 1609’da tam çözümü Moriskolar’ı denize sürmekte buldu. Şüphesiz 1492 yılında Ferdinand’ın tüm Müslümanları İspanya’dan sürmemesinin nedenleri vardı. Ancak sonraki dönemlerde hem Müslümanların ekonomiye yaptıkları katkılardan faydalanıp hem de onları zorla Hıristiyanlaştırıp

55  Lea,  s.  293.    

56  Harvey,  Muslims  in  Spain,  s.  295.     57  Harvey,  Muslims  in  Spain,  s.  296.    

bölgeye hapsetme fikri başarısızlığa uğramaya mahkumdu. Neticede ekonomik olarak güçlenmiş ve Moriskolara ihtiyacı kalmayan İspanya biraz geç de olsa içindeki yabancıları temizleme kararını uyguladı. 1609’da başlayıp 1613’e kadar devam eden sürgün Belensiyelilerle başladı. 1609 Fermanında 3 gün içerisinde tüm Belensiyeliler Kuzey Afrika’ya sürülecek, karşı koyanlar ölüdürülecekti. Yine bu fermanda 6 yaşından küçük çocuklar ailelerinden ayrılacak ve Hıristiyan ailelerin yanına verilecekti. Yaklaşık 130.000 Belensiyeli gemilere bindirilerek Kuzey Afrika’ya gönderildi. Ardından Gırnata, Kastilya ve Aragon bölgelerindeki Müslümanlar tehcir edildi.

1614’e kadar yaklaşık 330.000 Morisko Fas’a ve Osmanlı topraklarına (Cezayir, Tunus, İzmir, İstanbul ve Bursa) taşındı. Yaklaşık 10.000 civarında Morisko Amerika’ya ve diğer Hıristiyan Avrupa devletlerine giderken, 30.000 kadarı da İspanya’ya geri döndü. 58

Şekil 3: Pere Oromig’in Valencia’dan Çıkış Tablosu: Belensiye.59

58  Kettâni,  Muntasır  Ali,  Değişim  Sürecinde  İslam:  Kutlu  Doğum  Haftası  1996,  TDV,  Ankara  1997,  s.  65-­‐79     59http://en.wikipedia.org/wiki/File:Embarco_moriscos_en_el_Grao_de_valencia.jpg,   Erişim   Tarihi:  

Gırnata’nın düşüşüyle sürgün arasında elde edinilen tecrübeler şüphesiz Avrupa’nın şekillenişine katkıda bulunmuştur. Sadece Moriskolar değil, Avrupa’nın kadınlarla ve Yahudilerle mücadelesi, keşfedilen yeni kıtadaki yerlilerle pek de insanî olmayan ilişkiler, yeni sömürge bölgelerindeki istila metodları da yeni nesillere bırakılan bir tür kümülatif mirastır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nı çıkaran bir coğrafyanın istifade ettiği bu gelenek, sonraki dönemlerde Bosna’da yaşanan olaylardaki ruh haliyle bağlantılıdır. Batılı araştırmacıların zorlama bir yaklaşım olarak değerlendirecekleri bu olgu, genel anlamda Avrupa’nın kendisinden kabul etmediği uluslara tarih boyunca uygun gördüğü genetik reaksiyondur. Müslümanların önce Hıristiyanlaştırılması sonra da sürgün edilmesi örneğinde olduğu gibi Avrupa’nın asıl sorunu siyaset belirlemekten öte kullandığı metotlardır. Yüzyıllardır beraber yaşadıkları insanları Newfounland gibi yaşamanın imkansız olduğu yerlere sürmekten bahseden bir anlayışın ruh hali sorgulanmak zorundadır. Erkeklerin hadım edilmesi teklifi ise hiç de hayalci değildir. Zira bu ceza Amerikan yerlilerine karşı uygulanmıştır.60

İspanyollar Moriskoları Osmanlılar’ın potansiyel muhbirleri olarak görmeleri, onlara karşı önlemler almaları ve onları sürgün etmeleri İspanyol siyasetinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Ancak bu siyasetin bir türlü netlik kazanmaması ve Ferdinand’dan III. Filip’e kadar kralların kararsızlıkları, Osmanlıların Balkanlarda ve Akdeniz’de verdikleri savaşlar ve Viyana Kuşatmaları gibi heyecan verici gelişmeler karşısında hükümdarların refleksleri İber Yarımadası’nda büyük dramların yaşanmasına sebebiyet verdi.

Şekil 5: Vincente Mostre’nin Oran’a Varış tablosu: Oran Limanı.61

İKİNCİ BÖLÜM: FETVALARIN IŞIĞINDA SOSYO-KÜLTÜREL VE DÎNÎ HAYAT

İspanya’da sınıfları, idare biçimini ve sosyal yaşamla ilgili tüm alanları belirleyen faktör dindi. Etnik kökenin din kimliğinin altında eriyip gittiğini ve ayırt edici bir unsur olmadığını Katoliklerin Morisko genellemesinden anlayabiliyoruz. Katolik İspanyol idarecilerin Martin Luther’e ve Yahudilere karşı duruşları da Müslümanlara karşı olduğundan daha barışçıl değildi. Dolayısıyla din tüm yaşam koşullarını belirleyen en önemli faktördü. Bunun ötesinde İslam dininin bir özelliği olarak dinin, yaşamın içinde bizzat var olması bizi Sosyo-kültürel durumla dini durumu ayırt etmekte çeşitli zorluklarla baş başa bıraktı. Bu sebepten çok keskin bir ayrım yapamayacağız ve Moriskoların sosyal yaşamlarını kendilerine verilen fetvalar çerçevesinde incelemeye çalışacağız.

Vizigot Kral Hermenegild’ten beri İspanya Katolik bir bölgedir. Bu Vatikan ittifakı zamanla bir bloka dönüşmüş ve ilerleyen zaman diliminde Katolik inanç İspanyolları Anglikan İngilizlerden, Müslüman Osmanlılardan ve kimin tarafında yer alacakları belli olmayan Yahudilerden ayırmıştır. Din, yaşam koşullarını belirleyen en önemli faktördü ve siyaset bu durumu en güzel şekilde değerlendirmeye çalışmaktan çekinmiyordu.

Moriskolar resmi olarak Katolik idiler. Vaftizden başlayarak, ibadetler, evlilik törenleri ve benzeri Katolikliğin kuşatabileceği sınırlı alanlarda bu resmi dinin ritüellerini tatbik etmeye çalışırlardı. Ancak inandıkları ve de gizledikleri yaşam tarzı İslam idi. Müdeccen, Hıristiyan ve Yahudi tanımlamalarının dışındaki Moriskoluğun ortaya çıkışı bu hallerinden mütevellittir. Yeni Hıristiyanlar (Cristiano Nuevo) olarak adlandırılmalarının temel nedeni de Krallığı ve Kiliseyi şüpheye düşüren takiyye yapma olasılıkları idi.

Detaylara geçmeden önce genel bir izlenim edinmek adına Gırnata Katedrali Pedraza’nın Morisko özet tasvirini aktarmadan geçmemek gerekir. Ona göre her ne

kadar Moriskolar vaftiz edilmişlerse de, kalben inanmıyorlardı. Cezadan kaçmak için ayinlere iştirak etmekteydiler; bayram günlerinde diğer günlerdekinden daha büyük bir istekle kapalı kapılar ardında çalışmaktaydılar. Onlara göre Cuma günleri Pazar günlerinden daha azizdi. Aralık ayında bile yıkanıp peşinden muntazam namazlarını kılmaktaydılar. Kanunlara karşı görünmemek için çocuklarını vaftiz ettirip ardından kutsal yağı yıkayarak temizlemekte; oğullarını sünnet ettirip Mağribî isimler vermekteydiler. Gelinler ödünç alınan Hıristiyan kıyafetleriyle kiliseye gelmekte, eve döndükten sonra bunları Mağribi elbiseleriyle değiştirip zambra (yerel türküler) eşliğinde kutlamaktaydılar. Evlenmek için gerekli duaları ezberleyip akabinde unutuyorlar; gerekli evrakları alabilmek için Lent süresince günah çıkartmaktaydılar, fakat itirafları eksikti ve her sene aynı şeyi tekrarlamaktaydılar.62

Moriskolar büyük bir tehdit altında idiler. Müslüman oldukları anlaşıldığı takdirde engizisyon mahkemesinin “auto de fé” ismini verdiği ölüm cezası ile burun buruna geleceklerdi. Dolayısıyla eskisi gibi yaşamaları, dini pratikleri açıkça ortaya koymaları zorlaşıyordu. Salt Hıristiyan olduğunu iddia etmek ve çok da yoğun olmayan dini vecibeleri Hıristiyanlarla birlikte tatbik etmek Müslüman avcısı engizisyon mahkemesi çalışanları için yeterli değildi. Zorla içki içirmek ya da domuz eti yedirmek, Peygamber (SAV)’e açıkça küfretmelerini talep etmek, temiz olup olmadıklarını kontrol etmek, gece ya da sabah namazı için evlerinde bir hareketliliğin olup olmadığını soruşturmak onların yöntemlerinden bazılarıydı. Bu özel yaşam koşullarıyla ortaya çıkan sorunlar dönemin kadılarına soruldu ve verilen cevaplar neticesinde bize kadar ulaşan fetvalar o günleri tasvir etmekte çok değerli vesikalar olarak hala varlıklarını çeşitli koleksiyonlarda devem ettirmekteler.

62  de  Pedraza,  Francisco  Bermúdez,  Cuéllar,  Ignacio  L.  Henares,  Histora  exlesiastica  de  Granada,  Granada,  

Aralarında dilenci yoktu, fakirlerine müşkil bir rikkat gösterirlerdi. Anlaşmazlıkları kendi aralarında çözerler ve Hıristiyan mahkemesinde davacı olmayı gayr-ı meşru görürlerdi.63

Çeyiz için bir yatak ve 10 libra ya da duka altını yeterli idi. Erkekler 12, kızlar 11 yaşında gelecek endişesi olmaksızın evlenirlerdi.

Yeni Hıristiyan Moriskolar Müslümanlığı sürdürmekle ve monarşinin düşmanlarına destek verip, Berberi ataklarına katılmakla; yaşam, giyim kuşam, gelenekler üzerindeki etkin olan din ve kültür konularındaki entegrasyona kayıtsız ve isteksiz kalmakla suçlandılar.

1492’ye kadar İber yarımadasında Müslümanlar yalnızca Arapça’yı resmi ve halk dili olarak kullandılar. Diğer bölgelerde Hıristiyanların elit kısmı da Arapça’yı bir kültür dili olarak kullanıyorlar, gençler birbirine Arapça mektuplar yazıyordu. Daha önceden kullandıkları İspanyolca ile yeni Arapça Mozarabik ismi verilen yeni bir lehçeyi doğurdu. Bütünüyle Arapça’dan etkilenmiş bir İspanyolca olan yeni lehçe, canlı bir dil oldu ve diğer Latin dillerinden farklılaştı. Bugün İspanya’nın resmi lehçesi Kastilyaca’da Arapça tınısını yakalamak mümkündür. Müslümanlar yeni fatihlerin alfabesini bir süre kullanmadılar ve Kastilya lehçesini Latin harfleriyle değil Arap harfleriyle yazıp okudular. Bu yeni tarza Aljamíado ismi verildi. Bu kelime Arapça a’cemiyye kelimesinden bozmadır. Arapça olmayan dil anlamına gelir. Latin halkı acem, konuştukları dil de Araplar için acemîdir. Arapça ise Endülüs halkının konuştuğu yüksek dili ve dini temsil eder. İlk Aljamíado, Segovia Müftüsünün 1492’de yazdığı “Suma de los principales mandamientos y devediamentos de nuestra santa ley y suna” isimli eseridir. Kuran ve Sünnetten temel emirleri derleyen bu eserin yazıldığı dönemlerde Arapça henüz serbestti. Sonraki dönemlerde Arapça’nın yasaklanmasıyla Aljamíado sıkça kullanılmaya başlanmıştır. Bize ulaşan en meşhur eserlerden biri de “Poema de Yuçuf” (Yusuf Şiiri) isimli 380 mısradan oluşan bir divandır.

Şekil-6: Fatiha suresinin ve Aljamíado tarzında yazılmış İspanyolca meali. 64

Şekil-7: Poema de Yuçuf 65

64  http://www.arabic-­‐islamic.org/aljamiado/textos_aljamiados/rsa_153.gif,    Erişim  Tarihi:  13.05.2010     65  http://es.wikipedia.org/wiki/Archivo:Poema_de_Yusuf.jpg,    Erişim  Tarihi:  13.05.2010    

Gırnata’nın düşüşünden sonraki dönemlerde Hıristiyanlığı kabul etmedikleri halde ağırlaştırılmış vergiler ödemeleri kaydı şartıyla İber Yarımadası’nda kalmalarına izin verilen Müslümanlara Müdeccen isminin takıldığını görmüştük. 14 Şubat 1502’de Kastilya’da İslam ya da sürgün arasında bir karar verme durumunda bırakıldıkları günden sonra, Hıristiyan olarak İber yarımadasında kalmış, kalmak zorunda kalmışlardı. Müslüman kimliklerini yüzyıllarca koruma imkânı bulabilen Moriskoların dini yaşamını bu tarihten itibaren ele almaya çalışacağız.

Moriskoların karşı karşıya kaldıkları bu yeni durum doğal bir refleks olarak müftülere havale edildi. Birbirinden farklı kararlara sahip fetvalara göz atmak Moriskoların sosyal ve dini yaşamlarını anlamakta bize faydalı olacaktır.

Benzer Belgeler