• Sonuç bulunamadı

Sosyo-kültürel ve dini açılardan Moriskoların tarihi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sosyo-kültürel ve dini açılardan Moriskoların tarihi"

Copied!
72
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI

İSLAM TARİHİ BİLİM DALI

SOSYO-KÜLTÜREL VE DÎNÎ AÇILARDAN

MORİSKOLARIN TARİHİ

Hüseyin GÖKALP

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Ahmet Turan YÜKSEL

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı: HÜSEYİN GÖKALP

Numarası: 074246011004

Ana Bilim / Bilim Dalı

İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI/İSLAM TARİHİ BİLİM DALI

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı SOSYO-KÜLTÜREL VE DÎNÎ AÇILARDAN MORİSKOLARIN

TARİHİ

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı HÜSEYİN GÖKALP

Numarası 074246011004

Ana Bilim / Bilim Dalı

İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI/İSLAM TARİHİ BİLİM DALI

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı PROF. DR. AHMET TURAN YÜKSEL

Tezin Adı SOSYO-KÜLTÜREL VE DÎNÎ AÇILARDAN

MORİSKOLARIN TARİHİ

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Sosyo-Kültürel ve Dînî Açılardan Moriskoların Tarihi başlıklı bu çalışma 30/11/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı ve Soyadı Danışman ve Üyeler İmza

Prof. Dr. Ahmet Turan YÜKSEL Danışman Prof. Dr. İsmail Hakkı ATÇEKEN Üye

(4)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı HÜSEYİN GÖKALP

Numarası 074246011004

Ana Bilim / Bilim Dalı

İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI/İSLAM TARİHİ BİLİM DALI

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı PROF. DR. AHMET TURAN YÜKSEL

Tezin Adı SOSYO-KÜLTÜREL VE DÎNÎ AÇILARDAN

MORİSKOLARIN TARİHİ

ÖZET

Müslümanlar’ın 711’de İber Yarımadasına ayak basmasıyla 1492’de Gırnata’nn düşüşü arasındaki süreçte bölge yüzde yüz olmasa da İslamlaştı. Zorlama olmadan yerli halk İslam’a geçti, geleneklerini, göreneklerini, giyim ve kuşamlarını bu yeni fatihlere göre yeniden düzenledi. Bu kültürel değişim uzun yıllar sürdü. Ancak İspanyolların “reconquista” ismini verdikleri yeniden fetih, kilisenin de desteği ile kanlı bir mücadeleye döndü ve tolerans yok edilerek Müslümanların ve Yahudilerin dinlerini değiştirmeleri ya da ülkeyi terk etmeleri istendi. Vatanlarını terk etmeyen ve Hıristiyan olduklarını ilan eden ancak gerçekte Müslüman pratiklerini devam ettirip bir sonraki nesle aktaran bu insanlara İspanyollar tarafından Morisko ismi verildi. Moriskolar yüzyıllar boyunca kendilerini gizlemeye çalıştılar. Ortaya çıkanlara korkunç cezalar verildi. Aradan gecen onca zamana rağmen halen İspanya’da Moriskolar varlıklarını sürdürmektedirler. Bu çalışmada Moriskoların tarihi sosyo-kültürel ve dini açılardan ele alınmıştır.

(5)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı HÜSEYİN GÖKALP

Numarası 074246011004

Ana Bilim / Bilim Dalı

İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI/İSLAM TARİHİ BİLİM DALI

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı PROF. DR. AHMET TURAN YÜKSEL

Tezin Adı SOSYO-KÜLTÜREL VE DÎNÎ AÇILARDAN

MORİSKOLARIN TARİHİ

SUMMARY

The Iberian Peninsula was Islamized in large scale if not hundred percent, starting with Muslims’ arrival to the region in 711, until the fall of Granada in 1942. The native community converted to Islam and organized their customs and traditions according to their new conquerors. This cultural transition took long years. However, with the support of the church to “reconquista” , what Spanish named the re-conquest, it turned into a bloody combat while Muslims and Jews were asked to convert to Christianity or leave the country without any tolerance. Those people who stayed and declared conversion to Christianity but in fact maintained their Muslim practices and conveyed their religion on the next generation were named Morisco by the Spanish. Moriscos tried to keep themselves discreet for centuries. Those that exposed were punished brutally. Despite all those years passed by, Moriscos still exist in Spain. In this study, Moriscos’ history is assessed in socio-cultural and religious aspects.

(6)

ÖNSÖZ

Çalışmamız, Endülüs Müslümanlarının zirveden hızla aşağıya inmeye başladıkları bir dönemi ele almaktadır. Berberi, Arap, Yahudi ya da İspanyol, İslamiyet’i din olarak seçtikten sonra Gırnata’nın düşüşüne şahit olmuş, ardı sıra tehcir ve din değiştirme baskılarıyla karşılaşmış ancak çeşitli sebeplerle Endülüs’te yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmış, resmi olarak Hristiyanlık dinini kabul etmiş ancak gizledikleri İslam inancını bir sonraki nesillere aktarmaya çabalamış Müslümanların, Moriskoların tarihini sosyo-kültürel ve dini açılardan incelemek niyetindeyiz. İspanyolların Yarımada’yı tekrar ele geçirmeleriyle başlayan ve günümüze kadar devam eden; savaş öncesi ve sonrası Moriskoların yaşadıklarını, geçirdikleri evreleri, hak arayış ve isyanlarını, hayatlarındaki kültürel ayrıntıları, dinî yaşamlarındaki çalkantıları, İspanyollar üzerindeki etkilerini ele alacağız. Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Moriskoların tarihi, Arapların İber Yarımadası’na gelişinden 1699 Sürgünü’ne kadar ortaya konulmuş, ikinci bölümde de Moriskoların Sosyo-kültürel ve dini yaşamları, haklarında verilen fetvalar çerçevesinde incelenmiştir.

“Reconquista” ile 1500’lerin hemen başında yarımadanın tekrar ele geçirilişi ile Müslümanlar Katolik olma konusunda baskı görmeye başlamışlardır. Kabul etmeyenler ölüm cezasına çarptırılırken, biraz şanslı olanları Yarımada’dan kaçmayı başardılar. Bu zorlu dönemde bir kısım insan topluluğu da Katolik inancını kabul etmeyi ve canlarını kurtarmayı yeğlediler. Baskıyla kabullenilen bu yeni dinin ne kadar içselleştirilebileceği şüphe konusuydu. Bu yüzden İspanyollar, “Los Moriscos” ismini verdikleri bu kitleyi hiçbir zaman rahat bırakmadılar. İspanyollar, gerçek Hıristiyanlara Eski Hıristiyan (Cristiano Viejo), Müslüman asıllı Katoliklere de Yeni Hıristiyanlar (Cristiano Nuevo) demişlerdir.

Morisko, İber yarımadasının tekrar İspanyollar’ın eline geçtiği dönemdeki, İspanya’da veya Portekiz’de İslam’dan Hıristiyanlığa dönmüş ya da zorla döndürülmüş

(7)

olarak Müslüman olmayı gizli bir şekilde sürdürmüş insanlar için de bu tabir kullanılırdı. Morisko Tarihi pek çok bilim adamı tarafından derinlemesine araştırılan bir konudur. Hakkında pek çok kitap ve makale, araştırma enstitüleri, bu kuruluşların düzenlediği paneller ve yine bu kurumların teşvikiyle yayınlanan belgesel ve televizyon dizileriyle karşılaşabiliyoruz. Yazılı eserler genelde İspanyolcadır. Araştırmamızda mümkün olduğunca erken İspanyolca kaynaklardan yararlanılmaya çalışılmıştır. İspanyolca kaynakların dışında Almanca, İngilizce ve sınırlı sayıda Arapça eserleri de inceleme fırsatımız oldu. Dilimizde maalesef müstakil bir eser olmamakla birlikte bir ansiklopedi maddesi, bir yüksek lisans tezi, bir lisans bitirme tezi ve dolaylı olarak mevzudan bahseden birkaç kitaptan öte kaynak bulunmamaktadır. Böylesi bakir ve zor bir konu için beni teşvik edip cesaretlendiren, desteklerini de aralıksız sürdüren hocam Prof. Dr. Ahmet Turan Yüksel’e ve kaynak paylaşımı ve değerli önerileri için Prof. Dr. Luis F. Bernabé’ye sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Hüseyin GÖKALP KONYA-2010

(8)

KISALTMALAR

a.g.e : Adı geçen eser bkz. : Bakınız

bsk. : Baskı c. : Cilt çev. : Çeviren

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi nşr. : Neşreden

Rdk. : Redaktör s. : Sayfa v.b. : ve benzeri yy. : Yüzyıl

(9)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ... iii KISALTMALAR ... vii İÇİNDEKİLER ... viii GİRİŞ ... 1 1.ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI ... 1 2.TERMİNOLOJİ ... 4 BİRİNCİ BÖLÜM: MORİSKO TARİHİ ... 9

1. İBER YARIMADASINA GELİŞ ... 9

2. İSPANYOLLARIN İSLAMLAŞMASI ... 12

3. MÜSLÜMANLARIN HIRİSTİYANLAŞMASI ... 14

4. SÜRGÜN ... 24

İKİNCİ BÖLÜM: FETVALARIN IŞIĞINDA SOSYO-KÜLTÜREL VE DÎNÎ HAYAT .. 29

1.FETVALAR ... 33 1.1 Oran Fetvası ... 34 1.2 Venşerîsî Fetvası ... 35 1.3. Mısır Fetvaları ... 37 2. SOSYAL VE DİNİ HAYAT ... 38 2.1 Sosyal Hayat ... 38 2.1.1 Aile Yapısı ... 39 2.1.2 Eğitim ... 40 2.1.3 Yerleşim Düzeni ... 41 2.1.4 Ekonomik Faaliyetler ... 42 2.2 Dînî Hayat ... 44

2.2.1 Gizli Kimlik İslam ... 45

2.2.2 Açık Kimlik Hıristiyanlık ... 52

SONUÇ ... 57

(10)

GİRİŞ

1. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI

İspanyol tarihçiler, Moriskoları konu edinen araştırma alanına Moriskoloji (Moriscología) demişlerdir.1 16. ve 17. yüzyıl İspanya’sında, tüm sınıflara etki etmiş,

devletin tüm kademelerini yakından ilgilendirmiş bir topluluk olan Moriskolar konusunda elimizdeki kaynakların yetersiz olduğunu söylemek haksızlık olur. Endülüs (Bugünkü Andalucía eyaleti), Belensiye (Valencia), Extremadura, Aragon, Kastilya ve Katalunya eyaletlerinin devlet, kilise, belediye ve noter arşivlerinde Moriskolarla ilgili basılı ve elektronik kayıtlara ulaşabiliriz. Engizisyon mahkemesinin kayıtlarından tarihçiler epeyce yararlanmıştır. Zira, Hıristiyanlığa entegre olamamış “Yeni Hıristiyanlar”ın ekonomik, sosyal, askerî, kültürel ve dini hayatlarıyla ilgili detaylar bu arşivlerde bulunmaktadır. Bilindiği gibi bu kitaplar Latince ya da İspanyolca’dır. Cervantes Enstitüsü’nün bünyesinde bulunan Sharq al-Andalus’ün yayınlarından çıkan “Bibliografía General de Moriscos” isimli çalışmada Moriskolar hakkında yayınlanmış kitap ve makaleler derlenmiştir. Bunların büyük bir kısmı İspanyolca iken bazı İngilizce, Fransızca, Almanca ve Arapça kaynaklara da yer verilmiştir.2 Kaynakların bir kısmı yanlı bir tutum izleyerek statükocu bakış açısına sahipken, özellikle 18. yüzyıldan sonra eleştirel yayınlar ortaya çıkmaya başlamıştır.3

Erken dönemde, konunun o zaman dilimindeki hassasiyeti ve popülerliği tarihçileri kayıt almaya yönlendirmiş ve onların değerli eserleri bizlere kadar ulaşmıştır. Sürgün olayının şahitlerinden Diego Hurtado de Mendazo, Gırnata Savaşı (La Guearra

1  Pons,  Luis  Fernando  Bernabé,  “Bibliografía  de  Leonard  P.  Harvey”,  Sharq  al-­‐Andalus,  (1999-­‐2002),    c.16-­‐ 2  Mata,  Jesús  Rubiera,  Bibliografía  General  de  Moriscos,  

http://www.cervantesvirtual.com/servlet/SirveObras/79194918323586619754491/017561.pdf,  Erişim   Tarihi:  05.02.2010    

(11)

de Granada) adında bir kitap telif etmiştir (1626). Ardından Ginas Peres de la Hita, Granada İç Savaşları (Las Guerras Civilas de Granada) isimli kitabının birinci bölümünü 1596’da Zaragoza’da, ikinci bölümünü 1629’da Cuenca’da tamamlamıştır. Müslümanlar, Müdeccenler ve Moriskolar arasında geçen pek çok olayla ilgili rivayet ve hikâyeler aktarılmıştır.4 Luis de Marmol Carvajal da bir vesika niteliğinde Historia del Rebelion y Castigo de los Moriscos del Reyno de Granada isimli kitabını 1797’de telif etmiştir. Granada ve çevresini, düşüş tarihinden kitabı yazdığı günlere kadar incelemiş, şehir halkının Müslüman, Müdeccen, Morisko ve Hıristiyan devirlerini bizlere aktararak İspanyol tarihçileri arasında müstesna yerini almıştır. Jaime Bleda Cardona’nın, Expulsión Justificada de los Moriscos Españoles y Suma de las Excelencias de Felipe Tercero” (1612), Antonio Corral y Rojas’ın, “La Relación de la Rebelión y Expulsión de los Moriscos del Reyno de Valencia (1613) isimli kitaplarını da burada zikretmek gerekmektedir.

19.yy’a geldiğimizde İngilizce kaynaklara rastlıyoruz: Michel Geddes’in, “The History of the Expulsion of the Moriscos out of Spain in the Reign of Philipp III” adlı eseri, yine aynı dönemin tarihçileri Pascual Boronat ve Florencia Janer’in ortaya koyduğu yeni belgeler, Morisko tarihini yeniden ilgi odağı haline gelmiştir. Bu dönemde artık III. Filip, sürgün kararından dolayı eleştirilmeye başlanmıştır. Ancak yine de konuya tamamen objektif bakmadıklarını, yazarların duygularını ele veren satırlardan anlayabilmekteyiz. Örneğin Don Florencia Janer’in Kraliyet Tarih Akademisine sunduğu “Condición Social de los Moriscos de España” isimli kitabının giriş kısmında Reconquista olayını ve sonrasını Endülüs’ün fetih yıllarında patlak veren Pelayo olayı ile birleştirip İspanyolların özgürlük mücadelesine yormaktadır.5 Bu perspektiften Sürgün olayına bakmasıyla Moriskoların, Yeni İspanya Krallığı’nın ulusal anlamda kendi tarihini yazma hevesine kurban edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

4   Cemaleddin,     Abdullah   Muhammed,   El-­‐Müslimûne’l-­‐Munassarûn   ve’l-­‐Moriskiyyûne’l-­‐Endelusiyyûn:  

Safha  Muhmele  min  Tarîki’l-­‐Müslimîn  fi’l-­‐Endelüs,  Daru’s-­‐Sahve  li’n-­‐Neşr,  1991.  s.  5.  

(12)

1901’de Henry Charles Lea’nin tüm vesikaları ve yayınları “The Moriscos of Spain, Their Conversion and Expulsion” isimli kitabında toplaması elbette Morisko tarihine katkılarda bulunmuştur. Ancak Lea’nin asıl ilgi alanının engizisyon tarihi olduğunu bilerek bu eserini okumak, bir nebze kitabın ehem/mühim ve tasnif sorunlarını anlamaya yardımcı olacaktır.

Faydalanma imkanı bulamadığımız ancak Morisko araştırmacıları için önemli kaynaklarından biri de Fernando Baudel’in “La Méditerranée et le Mond Méditranéen a la Epoque de Philippe II.” isimli kitabıdır. Bu eserin birinci bölümü 1949’da, ikinci bölümü de 1953’de yayınlanmıştır. Yine Braudel’in iki öğrencisinden biri olan Henry Lapeyre “Geographic de Espagne Morisque” ve diğer öğrencisi Tulio Halpherin “Recouvre Ments de Civilisation: Los Morisque” kitapları da karşımıza çıkan eserlerdir. Juan Regla’nın Estudios de los Moriscos, Pedro Longas’ın Moriskoların dini yaşamlarını mercek altına aldığı “Vida Religiosa de los Moriscos” isimli eseri bizim azami surette faydalandığımız bir kaynaktır. Günümüzde ise pek çok çalışmasıyla konuya katkıda bulunan mümbit İspanyol tarihçi Miguel de Epelza, Cervantes Enstitütüsü çatısı altında oluşturulan Sharq al-Andalus isimli bölümü yönetmektedir. Bu de Epelza’nın konu ile ilgili makaleleri ve Abdülcelil et-Temimi’nin de özellikle bibliyografik çalışmaları incelenmeye değerdir.

Kaynaklara yazıldıkları diller açısından baktığımızda sırayla İspanyolca, İngilizce, Fransızca, Arapça ve Almanca yazılmış eserler karşımıza çıkmaktadır. Erken dönem kaynaklarının İspanyolca olması gayet tabidir. 17.yy’da Arapça’nın yasaklanması da bize Arapça kaynakların yetersizliğinin sebebini açıklar. Ancak günümüzde Moriskolarla ilgili az sayıda Arapça kaynağın olmasının ise bir mazereti yoktur. Türkçe açısından durum daha vahimdir. Zira Moriskoları konu alan, Türkçe yazılmış müstakil bir eser bulunmamaktadır. Chakib Benafri’nin, “Endülüs’te Son Müslüman Kalıntısı Moriskolar’ın Cezayir’e Göçü ve Osmanlı Yardımı” isminde bir yüksek lisans tezi bulunmaktadır. Prof. Dr. Mehmet Özdemir’in “Moriskolar” başlığında TDV İslam Ansiklopedi’sindeki maddesini de burada hatırlatmak gerekmektedir.

(13)

2. TERMİNOLOJİ

İber Yarımadası’nda yaşamış Müslümanların tarihini araştırırken kaçınılmaz olarak terminoloji problemine adımımızı atmış oluyoruz. Tarihçiler Müslümanları hangi dönemde hangi isimlerle tanımladılar? Yaşadıkları coğrafyaya Müslümanlar hangi ismi verdi, bugün kullandığımız adlar nereye oturuyor? Halkları ayrıştıran tanımlamalar daha önce hangi anlamlarda kullanılıyordu? Bu gibi soruları uzatabiliriz. Örneğin Moro (Moor), bir zamanlar Kuzey Afrika’da yaşan halk kitlesi için kullanılırken, zamanla sadece Müslümanlara verilen bir isim olmuş daha sonra da hakaret anlamı yüklenmiş bir tanımlamadır. Ancak bu aktarım ism-i tasğir kalıbında kullanıldığı için Müslümancık ya da zayıf, aşağılık Müslüman anlamlarında düşünülmüştür.6 Bugün çok kullanılmayan Moro ismi Fas ile bağlantılı olarak düşünülmektedir. Yaşanılan coğrafya ile ilgili olarak da Endülüs ile Vandalus bağlantısı kurulurken İspanyollar, Yunan coğrafyacılarından öğrendikleri Ιβηρία (Ibēría) kelimesini kullanıyorlardı. Bu kelime de Pirene dağlarına paralel uzanan ve bugün İspanya sınırlarında bulunan Ebro (Yunanca Ibēros, Latince Ibērus veya Hibērus) nehrinden mülhemdir. Romalılar bu bölge için Hispania ismini vermişlerdi. Etimolojist Eric Partridge’e göre Hispania kelimesi Sevilla (İşbiliye) şehrinin Roma öncesi adı olan Hispa’dan gelir. İber, modern zamanlarda geliştirilmiş Ekümenik bir tanımlama iken, Ceziratu’l-Endelüs İspanyollara İslam medeniyetini hatırlatan siyasi bir ton olarak yansımaktadır.

Terminolojide karışılacağımız problemler ayrı bir çalışma konusu. Yalnızca Moriskolar ile ilgili tanımlamalar üzerinde duracak olursak dört tanımlama bize yeterli olacaktır. Bunlar (a) Müslümanların egemenliği altında yaşayan Hıristiyanlar, (b) Hıristiyanlıktan İslama geçenler, (c) Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçenler, (d) Hıristiyanların egemenliğinde yaşayan Müslümanlardır. Şunu da bilmemiz gerekiyor ki,

(14)

bu durumlar için kullanılan (a) Muzarip, (b) Muladi, (c) Morisco, (d) Müdeccen terimleri genel geçer kabul görmüş durumda değildir.7

Çok genel olarak morisko ibaresi tarihçilerce 16.yy'dan önce İber Yarımadasına gelmiş Müslümanların tehciri esnasında Hıristiyanlığa geçenlere verilen isim olarak ele alınır. İspanyol Kraliyet Akademisinin sözlüğüne göre de İspanya’nın yeni yapılandırıldığı dönemde vaftiz olan Morolar’a denir.8 Buradaki Moro’dan kasıt hem Kuzey Afrikalılar hem de Müslümanlar’dır. Morisco Moro’dan türer ve küçültme anlamı taşır. Modern dilde Morocco'ya yani Fas’a ait, Faslı, Arap-Berberi karışımı gibi anlamlara gelse de, o dönemde pagan olmayan, vaftiz olmuş esmer insanlar anlamında kullanılmıştır. Diğer taraftan “moro” kelimesi latince "maurus" kelimesinden gelir ve Moritanyalı, Afrikalı gibi anlamlara gelir. Roma imparatorluğu zamanında bu kelime, Fas ve Cezayir bölgelerinde mukim olan halk için kullanılmıştır. Yunanca “mauros” koyu tenli esmer anlamına gelmektedir. Kuzey Afrikalılar’ın esmerliği ile de belki bu noktada bağlantı kurulabilir. Ama kesin olarak diyebiliriz ki Morisko bir ırk ya da renkten çok bir dine yapılan atıftır ve Morisko aslında o günkü Hıristiyanların kendilerini ırktaş ve dindaş olmayanlardan ayırmak adına kullandıkları Yeni Esmer Hıristiyanlar ya da Afrikalı Yeni Hıristiyanlar olarak tercüme edilebilecek olan “cristiano nuevo de moro” tabirinin kısaltması olarak kullanmışlardır.9

Avrupa Kroniklerinde Endülüs'e giren Muvahhidler ve Murâbıtlara kadar müslümanlar için "Moros" kelimesi kullanılmamıştır. O tarihten bugüne kadar gayr-i Hıristiyan olan herkes için kullanılmıştır.10 Bugün Alicante, Murcia ve Valencia'da "las Fiestas de Moros y Cristianos" festivallerinin düzenlenmesi, henüz vaftiz olmayan çocuklara "moro" denilmesi bu kelimenin saldırganlığını ifade etmeye yeterdir. İspanya’nın azizi James’in bir lakabı da Morisko Katili anlamına gelen

7  Harvey,  Leonard  Patrick,  Islamic  Spain,  s.  2.   8  Harvey,  Leonard  Patrick,  Muslims  in  Spain,  s  3.    

9  de  Epalza,  Míkel,  Los  Moriscos  antes  y  después  de  la  Expulsión,  Madrid:  Mapfre,  1992,  s.  18.     10  de  Epalza,  s.  21.        

(15)

“Matamoros”’tur.11 Bir anlamda İspanyolca ifadeleriyle “Moriscos” İslam dünyasını, “Cristianos” Modern İspanya ve Roma kültürünü temsil eder. Bu bağlamda 1857’de Don Florencio Janer’in İspanya Kraliyet Tarih Akademisi için hazırlanan Condicion Social de los Moriscos de Espaňa (Uzun adıyla, İspanya Moriskolarının Sosyal Durumu: Sürülme Nedenleri ve Bunun Ekonomik ve Politik Sonuçları) kitabına bir göz atmak elzemdir. Zira Moriskolar için kullanılan ağır dil, yapılan hakaret ve suçlamalar, onlara reva görülen cezaların gerekliliği konusundaki argümanlar ön yargılı bir zihnin içinde oluşan Morisko tanımlamasına iyi bir örnektir.

Şekil-1: Hıristiyanlar ve Moriskolar Şenliği (12)

11  Harvey,  Muslims  in  Spain,  s.  7.    

12http://nicolasramospintado.files.wordpress.com/2009/05/detalle_alardo_tarde_2007.jpg,   Erişim  

(16)

Şekil 2: Bajo Segura Valiliğinin Hıristiyanlar ve Moriskolar Şenliği Afişi (13)

Günümüzde morisco kelimesi çok sınırlı bir sosyal grubu diğer Müslümanlardan ayırmak için kullanılmakta. Özetle Romalılar’ın bir bölge halkı için kullandığı kelime Müslümanlar’ın Kuzey Afrika’dan İspanya’ye girmelerinden mütevellit önce Arap ve Berberî tüm Müslümanlar için kullanılmış, daha sonra da Hıristiyanlığı terk edip Müslüman olmuş Latin kökenli insanlar da aynı şekilde tanımlanmıştır. Yaşanılan trajik olaylarla birlikte kelime sosyal derinlik kazanmış ve ırkı, rengi ne olursa olsun acı tecrübelerle ötekileşen bir grup insana verilen Morisko adı Türkçe ifadeyle Arap ve Berberiler için “gavur, İspanyol Müslümanlar için de “zındık” kelimelerinin karışımı bir anlama bürünmüştür. Moro / Moor / Maure Mali, Sri Lanka, Filipin, Senegal ve Moritanya’da yaşayan halklar için halen kullanılmaktadır.14

Morisko’nun yanında İspanyolca'da Mudéjares, olarak geçen Müdeccen teriminin de iyi anlaşılması gerekir. Bu kelime, hakaret anlamında Deccal’den türeme, müdeccel kelimesinden bozma olduğu iddia edilmiştir.15 Diğer taraftan bu kelimenin Arapça

”ﻦﺟﺪﻣ” kelimesinden geldiğini ve Hıristiyanların hakimiyetini kabul etmiş grup için, evcilleşenler, medenileşenler anlamında kullanıldığı da söylenmiştir. Çok genel olarak,

13  http://www.bajo-­‐segura.com/vega_baja_segura/benejuzar_logo_moros_cristianos_140208_ok.jpg  

15.05.2010.  

14  Özdemir,  “Moriskolar”,  DİA,  XXX,  288.    

(17)

İspanyollar’ın 1492’de elde ettikleri Granada galibiyeti sonrası yeni Müslüman tebaaya verdikleri isimdir. Diğer taraftan bazı araştırmacılara göre de Müslüman egemenliği altındaki tüm Hıristiyan halk Müslümanlar tarafından mudéjares (müdeccen) olarak müsemma oluyorlardı. Bu sefer aynı kelime 15. ce 16.yy’da Müslüman tebaa için kullanılmıştır. Müdeccenler zorla vaftiz olup Hıristiyan olduklarında dönemlerden sonra Morisko olarak isimlendirildiler.

Anlaşılması gereken bir diğer kavram da “Mozárabe”dir. 19. yy. İspanyol Arap Dili uzmanları Mozárabe kelimesinin etimolojik olarak Araplaşmış anlamına gelen “musta'rabe” kelimesiyle benzeştiğini ve bu kelimeden türemiş olabileceğini öne sürdüler. Kimi araştırmacılara göre de Müslüman egemenliği altında bulunan tüm Hıristiyanlar, kimilerine göre de yalnızca Araplaştırılmış Hıristiyanlar idi.16 Buradaki karmaşa aslında tanımlamanın savaş sonrası mağrur galibin ezik mağlubu tasnif ederken ki heyecan ve kontrolsüzlüğü ile ilgilidir. Mozárabe bir anlamda Amerikan iç savaşındaki “Loser” tanımlaması gibi değişkenlik göstermektedir.

Müslümanlar daha önceki dönemlerde fethettikleri topraklarda Müslüman olmak istemeyen ama vergisini ödeyerek hayatını eskiden olduğu gibi devam ettirmek isteyenlere “mevali” ismini verirlerdi. Musta’rabe yani Araplaşmış kimseler, sonuç olarak Müslüman olmamış ancak Müslümanlar gibi giyinen, konuşan, yiyip-içen, kültürel anlamda Araplaşmış ama îtikadi anlamda İslamlaşmamış Hıristiyanlardır. Karşımıza temel olarak şu gruplar çıkmaktadır:

• Müslümanların hâkimiyeti altında yaşayan Müslümanlar: Müslüman. • Hıristiyanların hâkimiyeti altında yaşayan Müslümanlar: Müdeccen.

• Müslüman gibi davranan ama Müslüman olmayan Hıristiyanlar: Muzarebe. • Zorla Hıristiyan oldukları için Hıristiyan gibi yaşayan Müslümanlar: Morisko

(18)

Morisko kelimesini kullanmaktan hoşlanmamaktayız. Çünkü bu kelime “Seferad Yahudileri” tanımlamasında olduğu gibi objektif değildir. Seferad İbranice Sfarat yani İberya kelimesinden gelir. Dolayısıyla Seferad Yahudileri İspanya Yahudileri’dir. Morisko artık oturmuş bir kavram. Yerine benzer tanımların yapılabilmesi ancak yetkin tarihçilerin çalışmalarıyla mümkündür. Bu çalışmada Morisko kelimesi İspanyol halkının değil, Batılı tarihçilerin kullandığı şekilde ve anlamda kullanılmıştır.

BİRİNCİ BÖLÜM: MORİSKO TARİHİ

1. İBER YARIMADASINA GELİŞ

Müslümanlar bugünkü İspanya ve Portekiz’in bulunduğu İber Yarımadası’na ayak basmadan önce Vizigotlar 468 yılında Toledo’yu ele geçirerek İspanya’da egemenliklerini ilan etmişlerdi. Arius mezhebine tabi olan bu fatihler 586’da hakim kültüre boyun eğerek Katolikleştiler.17 Yaklaşık yüzyıl sonra İspanya iç çalkantıların yaşandığı bir ülke haline gelecekti. 694 yılında çıkarılan bir ferman ile ülke topraklarında yaşayan tüm Yahudiler köle statüsüne düşürülmüştü. Yahudilerin makus talihi bir kez daha tekrarlanıyor, engizisyon geleneği ileriki yüzyıllar için yeni tecrübeler ediniyordu.

İber yarımadasında parçalanmaların ve entegrasyonun bir arada yürüdüğü yıllarda Amr b. el-Âs 642’de Mısır fethini tamamlamıştı. 643’te yine aynı sahabenin komutanlığında Trablus fethedildi. 648’de Georgios Subeytılâ’da Abdullah b. Sâd’a yenilirken, 675’te Yakın Mağrib olarak adlandırılan Libya’nın fethi tamamlandı. Aynı yıl Merkez Mağrib, Tunus ve Cezayir kapılarını Müslümanlara açtı.

(19)

705 yılında Sultan Velîd b. Abdülmelik tarafından Musa b. Nusayr, Ifrikiye valiliğine atandı.18 Yaşlı komutan Musa b. Nusayr Mağrib-i Aksa’nın (Fas ve Moritanya) fethini tamamladıktan sonra Tanca’ya azatlısı Tarık b. Ziyad’ı gönderdi. Tanca’nın düşmesiyle Kuzey Afrika tümüyle Müslümanların denetimine girmiş oldu. Aynı yıl Musa, Yarımada’ya ilk keşif birliğini Tarif b. Malik emirliğinde Cezîrat’ul-Hadrâ’ya gönderdi. Musa’ya ulaşan haberler fetih için uygun ortamın oluştuğu şeklindeydi.

Güneyde bu gelişmeler yaşanırken İspanya’da 709 yılında Kral Witiza ölmüş, yerine çocuk yaştaki Achila geçmişti. Yeni ve tecrübesiz kralın baş etmesi gereken başlıca güç ordu idi. Beklenen gerçekleşti ve Komutan Rodrigo’nun yaptığı darbe ile tecrübesiz kral tahtından oldu. Artık yeni kral Rodrigo idi. İçeride huzursuzluk ve bölünmüşlük hâkimdi. Endülüs’ün fethini etkileyen bir diğer unsur da Septe valisi Julianus’un Müslümanlara yapmış olduğu yardımdır. Julianus’un İspanya’nın fethi için hem Tanca Valisi Tarık b. Ziyâd’a hem de Afrika Valisi Musa b. Nusayr’a teklif götürdüğü rivayetleri bulunmaktadır.19 Sebep olarak da Julianus’un kızı Florinda’nın Rodrigo tarafından tecavüze uğrayıp hamile bırakılması gösterilmektedir. Bir diğer davetçi de eski İspanyol Kralı Witiza’nın oğullarıydı. Ancak onlar daha çok Müslümanların kendilerine tahtı tekrar ele geçirmelerine yardım etmelerini ve daha sonra ülkeyi terk etmelerini ümit ediyorlardı. 20

Tarık b. Ziyad komutasında 7000 kişilik ordu 711’de İspanya’ya ayak bastı. Ülkenin içlerine doğru ilerleyen ordu ek kuvvetlerle birlikte Vâdi Lekke’de (Guadalate) Rodrigo’yu mağlup etti. Böylelikle İspanya üzerindeki Vizigot hakimiyeti büyük bir darbe aldı. Bu durum yerlileri derinden etkiledi. Rodrigo için söylenegelmiş ağıtlarda bunu net olarak görebiliriz:

18  Atçeken,  İsmail  Hakkı,  Endülüs’ün  Fethi  ve  Mûsâ  b.  Nusayr,  Araştırma  Yayınları,  Ankara,  2002,  s.  25-­‐26.   19  Atçeken,  s.  51.    

(20)

Don Rodrigo Ağıtı21

Dün İspanya’nın kralı idim

Bugün bir köyün bile emîri değilim

Dün köyler ve de kaleler benim idi, şimdi ise hiçbiri… Gün battı artık benim mülküme

Şafak bir iz bulamayacak bende bu koskoca arazide.

Guadalate zaferinin ardından Musa b. Nusayr 18.000 kişilik orduyla 712’de İspanya’ya hareket etti. Bir yıl sonra Musa ve oğlu Abdülaziz, Murcia, Granada ve Sagunto'yu fethetti. Sevilla ve Toledo direniş gösterdi ancak Abdülaziz'e teslim olmak zorunda kaldı. Tarık b. Ziyad ve Musa b. Nusayr’ın komuta ettiği ordular iki koldan İspanya’yı fethetti. Müslümanların bölgeye tamamen hâkim olmasıyla birlikte Musa b. Nusayr İspanya’ya Vali olarak oğlu Abdülaziz’i bıraktı. Bu atama olayı ile Endülüs’te Valililer Dönemi başlamış oldu. Abdülaziz güvenli bir yer olan İşbiliye’yi (Sevilla) kendine merkez yaptı. 2 yıl boyunca kararlı ve yumuşak siyaseti ile bölgenin temellerini sağlamlaştırdı. Évora, Santarém ve Coimbra 714’de Müslümanların eline geçti. 716’da Lizbon fethedildi ve ilk para basıldı. 717’de de Kurtuba başkent yapıldı. İslam ahkâmının uygulanması ve ehli kitabın hukukunun korunması için bir divan kuruldu. Abdülaziz, Müslümanlarla yerli Hıristiyan tebaası arasında evlilikleri teşvik etti ve kendisi de Rodrigo’nun kızı Juna ile evlendi.22 Valiler Dönemi, 756 yılında Abbasilerden kurtulup Endülüs’e ulaşan Emevi hanedanından Abdurrahman b. Muaviye’nin kendisini burada Emevi Emiri ilan etmesiyle sona erdi. Endülüs Emevileri Dönemi 1031 yılında III. Hişam’ın ölümü ve ülkenin pek çok küçük beyliklere bölünmesi ile de sona erdi ve Mülûk’ut-Tavâif denilen kısa süreli bir dönem başladı. Birbirleriyle savaşan, hatta savaşta üstünlük elde edebilmek için Hıristiyan şövalyeleri kiralayabilen bu beylikler Asturyalı Pelayo’dan beri yüzü gülmeyen Hıristiyan

21  Crow,  John  Armstrong,  An  Anthology  of  Spanish  poetry,  Los  Angeles,  1979,  s.  33.     22  Âl-­‐i  Ali,  s.  58.    

(21)

Krallıkların özgüvenini tazeledi. 1090 yılında Kuzey Afrika’dan gelen Murâbıtlar Endülüs’e kolayca hakim olarak bir taraftan durumu toparlamaya diğer taraftan varlıklarını güçlendirmeye çalıştılar. Ancak onların Endülüs serüveni 1147’de yine Kuzey Afrika’dan gelen Muvahhidler’e iktidarı devretmeleriyle son buldu. 1248’de içeriden ve dışarıdan gelen saldırılara artık daha fazla dayanamayan bu son devlet yapısı da tarihe karıştı. Ardında bağımsız, küçük ve zayıf emirlikler bıraktı. Bir bir Hristiyan Krallıkların hakimiyeti altına giren bu beylikleri sonuncusu olan Gırnata Sultanlığı’nın 1492’de Gırnata’yı Aragon ve Kastilya Krallıkları’na devretmesiyle İspanya’daki 8 asırlık İslam hakimiyeti son buldu.

2. İSPANYOLLARIN İSLAMLAŞMASI

Müslümanların artık Endülüs diye isimlendirdikleri bugünkü İspanya ve Portekiz’de yaşayan Hıristiyan halk kolaylıkla fark edilemeyecek şekilde tedrici olarak İslamlaştı.23 Bilindiği gibi Endülüs fethedildiğinde Müslümanların sayısı 50 bin civarındaydı. Askerlerden oluşan bu taife zamanla göç ve nüfus artışıyla çoğaldı. Müslüman oranının 9. yy.’a kadar hızla artışının en büyük sebebi de yerli halkın İslamlaşmasıydı. Müslümanların yoğun yaşadığı şehirlerde İslamlaşma oranı yüksekti ve şehir-taşra arasındaki akıcı ekonomik ilişkiler kırsal kesimleri de geleneklerinden uzaklaştırmamakla beraber İslamlaştırdı.24 Bunun sebebi şehirlerin ticaret, sanat ve bilim merkezi olması idi. Yeni Müslümanların hayatında, temiz kıyafetlerden aile yapısına, miras hukukundan beslenmeye kadar canlı olarak İslam’ı görmek mümkündü. 10. yy.’a geldiğimizde 4 milyon civarında olan yerli nüfusun yarıdan fazlası Müslümandı ve böylece Müslümanlar azınlık olmaktan çıkmıştı.25 İber Yarımadası’nda hiçbir dönemde

yüzde yüz İslamlaşma olmadı. Bunun sebebi bölgede yaşayan gayr-i Müslimlerin buna zorlanmamalarıydı. Monoteist olan Yahudi ve Hıristiyanların (Aryanistler) ayrıcalıkları

23  De  Epalza,  s.  42.   24  De  Epalza,  s.  43.    

(22)

bile söz konusuydu.26 Buna rağmen ilk nesil Müslümanların (Müsâleme) çocukları olan ikinci nesil Müslüman İspanyollar (Müvelledûn) sayıca Araplardan ve henüz Müslüman olmamış İspanyollardan daha fazlaydı.27 Burada monoteist Hıristiyanlardan kastımız

Vizigotların, eski mezhepleri olan teslisi reddedip tevhidi savunan Aryanistlerdir. Katolikleşme Vizigot Kralı Leovigild’in halefi Kral Hermenegild’in mezhebini değiştirmesiyle başlamıştır.28

Endülüs’te İslam’ın hızla yayılmasının en büyük sebebi fatihlerin birer savaşçıdan çok davetçi olarak hareket etmeleriydi. Ukbe b. Haccâc’ın davetiyle 2 bin civarında esirin İslam’ı seçtiği rivayet edilir.29 İspanya’da ayrıca yeni mühtedîlerden cizye alınması söz konusu değildi. Halk Latincesine Arapça’nın tedrici olarak girişi ve bu iki dilin yüzyıllarca henüz kestiremediğimiz bir oranda beraber yürütülebilmesi kültürel hayatı doğrudan etkiledi. Müslümanların çoğunluk olduğu ve politik gücün var olduğu bölgelerde Arapça, azınlıkların aile içinde konuştukları dili saymazsak, konuşulan tek dildi. Arapça’yı kullanabilmek bir ayrıcalıktı ve dolayısıyla Kuran’ı okumak ve anlamak bir şerefti. Bu kültürel etkilenme ve Kurân-ı Kerîm ile buluşma soyluların İslam ile tanışmalarındaki en önemli faktördü. Daha geç dönemlerde bile, 12.yy’dan 16.yy’a kadar da Arapça ile İspanyolca’nın her ikisini bilmekte ve konuşmaktaydılar30

Yerli halkın yeni komşuları Müslümanların temiz giyinmeleri, ilme düşkünlükleri ve çalışkanlıkları, saygılı ve vakarlı duruşları, ibadetlerindeki samimiyetler, dinlerine şüphesiz bağlılıkları, merhamet ve cömertlikleri doğal olarak Hıristiyanları etkilemekteydi. Aile birleşimleri, komşuluklar, iş ortaklıkları, seyahatler Hıristiyanların Müslümanları daha yakından tanımalarına imkân verdi. Başta kılık kıyafet, dil, tavır, hal ve hareketlerde başlayan İslamlaşma daha sonra itikat boyutuna taşındı.

26  De  Epalza,  s.  43.   27  Âl-­‐i  Ali,  s.  250.    

28  Milman,  Henry  Hart,  History  of  Latin  Christianity,  II,  65.     29  Özdemir,  s.  16.  

(23)

3. MÜSLÜMANLARIN HIRİSTİYANLAŞMASI

Hıristiyanlar 1085 yılında Tuleytula’tı ele geçirince Abbâdi hükümdarı el-Mu’temid Kuzey Afrika’daki Murâbıtlardan yardım istemişti. Yardıma gelen Murâbıtlar ülkelerine geri dönmemiş ve İspanya’da muktedir olmayı yeğlemişlerdir. Murâbıtlar dönemi ile çöküş arasındaki yarım yüzyıllık zaman zarfında siyasi bölünmeler meydana gelmiştir. Tâvaif-i Mülûk dönemi de İspanya’da merkezi otoritenin yok olduğu, küçük küçük krallıkların oluştuğu dönemdir. Bu süre zarfında Kurtuba eski önemini kaybetmiş, hilafetin merkezi olma özelliğini yitirmiştir. Lidersiz Endülüs’te, mahalli olarak siyasi önem kazanmış herkes bölgesinde siyasi inisiyatifi ele alıyor ve askeri teçhizatla meşgul oluyordu. Hepsinin emeli bir gün İspanya’nın hakimi olmaktı. Bu görüntü İslam ordularının bu topraklara ayak basmadan hemen önceki durumunu andırıyordu. Müslüman Krallıkların içinde bulundukları bu hal, Hıristiyan nüfusun hızlı artışı ve Hıristiyan Kralların birleşme politikaları Endülüs’ün sonunu hazırlamıştır.

1212 yılında IX. Alfonso bir haçlı ordusunun başında Las Novas de Tolosa zaferini kazanıp, Úbeda’ya doğru ilerlemişti. Burada 70.000 Mağribî kendisinden emân isteyip 1 milyon doblalık fidye ödemeyi önermişti. Alfonso, şartları kabul ettiyse de haçlı seferinin kilise kanadı Tuleytula'lı Rodrigo ve Narbonlu Arnaud zorla onu bu kararından vazgeçirdiler. Köle olarak seçilenler dışında herkes katledildi.

1248 yılında IV. Innosent, Aragonlu I. Jayme'ye 1229 yılında ele geçirdiği Balear adalarında köle olanlar dışında hiçbir Mağribi'ye ikamet vermemesini emretti. Jayme papalığa bir yıl öşür vergisi ödememe şartıyla sürgün emrini yerine getireceğini bildirmekle beraber sözünü tutmadı ve üstüne üstlük 1275'de Mağribiler için yerleşim yerleri açıp, bir yıl vergiden muaf tutulma teşviki çıkardı.31

31   Lea,   Henry   Charles,   İspanya   Müslümanları:   Hıristiyanlaştırılmaları   ve   Sürülmeleri.   Çeviren   Abdullah  

(24)

1216 Lateran Konseyinde, Serazen ve Yahudilerin kendilerini ayırt edici elbise giymeleri yasaklandı.32 1312'de Viyana konseyinde Hıristiyan illerinde ezan okutulmasına izin verilmesinden yakınıldı. 1329'da Tarragona Konseyi’nde Viyana Konseyi kararlarını uygulamayanların aforoz edilmesi kararlaştırıldı.1371’de, Kastil'de II. Henry, Cortes de Toro'nun ricası üzerine Yahudi ve Mağribiler'e alamet taşıma zorunluluğu getirdi. 1388 Palencia konseyinde alınan kararlarda iki toplum arasında tüm zaruret dışı münasebetlere ağır cezalar getirilmesine, Hıristiyanların resmi geçitlerinde Yahudi ve Müslümanların diz çökmelerine, Hıristiyanların dini bayramlarında alenen çalışmamalarına ve bu yortuları kutlamalarına, memuriyet ve vergi tahsildarlığı istihdamlarının yasaklanmasına ve tecrit edilmiş mekanlarda meskun olmalarına karar verildi.33 1412'de çıkan mevzuatta Yahudi ve Müslümanların her yerde tek bir kapısı olan ve duvarlarla çevrili gettolarda oturmaları emrediliyordu. 1412 tebligatına 8 gün içinde uyup bölgelere taşınmayanlar tüm mallarını kaybetme ve başka cezalarla tehdit edildiler. Ayrıca bu bölgelere giren Hıristiyan kadınlara da ağır cezalar verildi. 1391 Yahudi katliamı ve 1412 kararlarındaki zorlayıcı hükümler Marranos Conversos denilen Yahudilikten Hıristiyanlığa geçen ve fakat inançlarında her türlü şüpheyi barındıran bir kitlenin ortaya çıkmasına sebep oldu.34

1453 yılında Haro şehrinde yayınlanan fermanda Hıristiyanların, Yahudi ve Müslümanlara gayr-i menkul satmaları yasaklandı. Halkın tepkisi Müslümanlardan ziyade tefeci Yahudilere karşı idi. Hıristiyan kimliği altında hızla yükselmişler ve önemli memuriyetler ve dini rütbeler elde etmişlerdi. 1449 ve 1467'de Tuleytula, 1470'de İbnu'l Velîd Vadisi (Valladolid), 1473'de Kurtuba, Yahudileri hedef alan kanlı ayaklanmalara şahit olurken, Müdeccenleri mağdur edecek bir halk hareketi görmemekteyiz.35

32  Lea,  s.  20   33  Lea,  s.  21   34  Lea  s.26  

(25)

1474’de Aragon Kralı II. Ferdinand ile Kastilya Kraliçesi İzabella’nın evliliği 8 asırdır dağılmış ve parçalanmış güçlerin bir araya gelmesini ve zafiyet içerisinde bulunan Müslümanları Yarımadadan kovmak için ortam doğmasını sağladı. 1480 yılında Ferdinand ve İzabella, 1412 tebligatının uygulanmadığından şikayet edip bu kuralı canlandırdılar. Kral ve Kraliçe artık “Katolik Hükümdarlar” olarak anılacaktı. Gırnata 1482-1492 arası 9 yıl süren savaş sonucu ele geçirilmiştir. Ferdinand eline geçen fırsatları iyi bir şekilde değerlendirerek o sıralarda hükümdar olan Ali Ebu’l-Hasan’ın elinden el-Hamma şehrini 1482’de ele geçirdi.36 Böylece Gırnata’nın kuzey-batı girişi kontrol altına alınmış oldu. Bu arada saray içerisinde büyük huzursuzluklar baş göstermişti. Babasına isyan eden Ebu Abdullah, muhafız alayının da desteğiyle 1482’de el-Hamra’yı ele geçirdi. Yeni hükümdar ilk iş olarak Kastilya Krallığı’na karşı saldırıya geçti ve Lucena şehrini kuşattı ancak başarılı olamadığı gibi bir de esir düştü. Bu arada tekrar tahta oturan Ebu’l-Hasan, kardeşi ve Malaga Valisi Muhammed ez-Zagal lehine hükümdarlıktan çekildi. Durumu iyi okuyan Ferdinand elindeki esir Ebu Abdullah’ı serbest bıraktı ve çeşitli yardımlarla Gırnata’ya saldıracak olan isyancı orduyu teçhiz etti. Ebu Abdullah’ın ilk kuşatması başarılı oldu ve şehrin bir kısmını ele geçirdi. Büyük bir iç savaş patlak verdi ve iki hükümdarlı Gırnata’da kaos hüküm sürmeye başladı. Ferdinand bu arada Malaga’yı ele geçirmişti ve Gırnata’nın kuşatılması için şartlar olgunlaşmaya başlamıştı. Ferdinand’ın 1490’daki ilk teslim talebi Ebu Abdullah tarafından reddedilmişti. 1492’e gelindiğinde artık erzak tükenmiş, direniş kırılmıştı. Sonuçta şehir, 1482-1492 arası 9 yıl süren savaş sonucu teslim olmuştu. 37

Gırnata'da esir alınan Müslümanlar anlaşma gereği adam başı 30 dobloya serbest bırakılacak ve emniyet içinde Berberistan'a gönderilecekti. Kalmak isteyenlerin, Gırnata haricinde bir yere yerleşmelerine izin verilecek ve seyahat hürriyeti teminat altına alınacaktı. Ebu Abdullah'ın tahttan inmesi ve şehri teslim etmesi ile daha büyük imtiyazlar da verildi. 25 Kasım 1492'de (Muharrem 981) yapılan anlaşmada yaklaşık 50 maddeden oluşuyordu. Kraliyet topraklarında yaşayan tüm Mağribilere, mülklerinin

36  Doğuştan  Günümüze  Büyük  İslam  Tarihi,  Komisyon,  İstanbul:  1992,  5/77.   37  Lea,  The  Moriscos  of  Spain,  s.  16.      

(26)

ebedi sahibi olabilmeleri, tüm baskılardan azade olmaları temin ediliyordu. Berberistan'a göç etmek isteyenlerin masraflarının 3 yıl boyunca kraliyet tarafında karşılanacak, mallarını satma ya da vekillere devretme imkanı mahfuz kalacaktı. Camilere Hıristiyanların girmesinin yasaklanması, Hıristiyan efendisinden kaçan Mağribi kölenin geri istenmeyeceği, Müslümanlar ile evlenen Hıristiyan kadınların dinini seçme özgürlüğüne sahip olması, tüm kötü söz ve hakaretlere karşı korunacakları, Kastilya ve Endülüs'teki tüm Mağribi esirlerin serbest bırakılacağı gibi maddeler bulunuyordu. Anlaşma, Gırnata Kıralı Abdullah ile Ferdinand ve İzabella’nın imzalarını taşıyan iki nüsha şeklinde düzenlendi. İlki Archivo General de Simancas’ta P.R.11-207 numaralı belge olarak “Capitulaciones con Moros” ismiyle mahfuzdur. İkinci nüsha ise Gırnata Belediyesi tarafından korunamamıştır. 38 Bu maddelerin bazıları orijinal numaraları ile şu şekildedir:

1. Madde: Gırnata Meliki, komutanı, vezirler, âlimler, Gırnata ve civarından kâfi miktarda ahali, şehri kendi rıza ve ihtiyarları ile teslim edeceklerini kabul ederler. Bu iş anlaşmanın imzalandığı tarihe müteakip 60 gün içerisinde gerçekleşecektir. Hamra kalesi, hisarları, burçları ve Gırnata şehir kapıları, Kral ve Kraliçe’ye ya da ikisinin kendi ricalinden atadıkları bir kimseye teslim edilecektir. Bu teslimin barış içerisinde gerçekleştirilebilmesi için vezir İbn Kemâşe, şehir eşrafından kimselerin oğulları, kızları ve beş yüz kişi 10 gün boyunca esir edilecektir. Hamra Sarayı teslim edildikten sonra serbest bırakılacaklardır. Ferdinand ve İzabella, Gırnata Meliki’nin, komutanlarının ve başka kimselerin eman taleplerini kabul edip onları himaye edecektir.

3. Madde: Ferdinand ve İzabella ve halefleri, Melikin, komutanların, vezirlerin, ulemânın, fukahânın, sipahinin ve bi’l-cümle halkın kendi şeriatlarıyla hükmedilmelerine müsaade edecektir.

5. Madde: Halk, Mağrib’e ya da diledikleri herhangi bir yere taşınma hakkına sahiptir. Altın, gümüş ve başka menkullerden dilediklerini yanlarına alıp götürebilirler.

(27)

Ferdinand ve İzabella anlaşma tarihiyle birlikte 60 gün içinde 10 gemiyi, dileyenleri Mağrib’e taşımak üzere hazır tutacaktır. Bu tarihten sonra da göç hürriyeti mahfuzdur.

8. Madde: Şimdi ve sonrasında Müslümanlar kendilerine has bir işaret taşımak konusunda zorlanmayacaklardır.

11. Madde: İzinsiz bir şekilde Müslümanların mabetlerine girmeye çalışan Hıristiyanlara izin verilmeyecek, buna uymayanlar cezalandırılacaktır.

13. Madde: Ebu Abdullah’a ve diğer Müslümanlara gelenek ve göreneklerini sürdürmeleri konusunda hûsn-ü muâmelede bulunulacak, fukahânın İslam hukukunu ifa etmelerine engel olunmayacaktır.

14. Madde: Müslümanlar kendi aralarındaki meseleleri kendi yasalarıyla çözeceklerdir.

16. Madde: Bir Hıristiyan zorla bir Müslüman’ın evine girmek isterse cezalandırılacaktır.

17. Madde: Müslümanların miras işlemleri İslam hukukuna riayetle düzenlenecektir.

21. Madde: Köle olmayan bir Müslüman esir alınır da Gırnata’ya kaçarsa hür bırakılacaktır.

22. Madde: Müslümanlar daha önce Meliklerine ödediklerinden daha fazla vergi ödemeyeceklerdir.

25. Madde: Hıristiyanlardan biri Müslüman olursa kimsenin onu tehdit etmeye veya eziyet etmeye hakkı yoktur. Aksi cezayı gerektirir.

(28)

26. Madde: Müslüman bir erkek Hıristiyan bir kadınla evlenir de kadın Müslüman olursa, o kadına Hıristiyanlığa dönmesi için baskı yapılmayacaktır. Fakat Hıristiyan ve Müslüman bir topluluğun önünde tercihi sorulacaktır.

27. Madde: Müslüman kadın ve erkeklere Hıristiyan olmaları konusunda baskı yapılamaz.

29. Madde: Kral ve Kraliçe, Ebu Abdullah’tan, ona hizmet edenlerden ve Gırnata ahalisinin hiçbirisinden eski savaş günlerinde elde edilmiş şeyleri talep etmez. Talep edilmesine de müsaade etmez.

42. Madde: Müslümanlardan iradeleri dışında savaşa katılmaları talep edilemez. Bu imtiyazlar Müslümanlar tarafından pek inandırıcı bulunmayınca 29 Kasım'da içinde Tanrı adına bunları gerçekleştireceklerine söz verdikleri bir bildirge yayınladılar. Tendilla Kontu Íñigo López de Mendoza Gırnata valisi oldu ve sözleşmeyi uygulamaya çalıştı. Verilen teminatlara güvenmeyen neredeyse tüm asiller Endülüs'ü terk ederek göç ettiler.

Bu imtiyazlar bize Tuleytula’nın 1085 yılında VII. Alfonso tarafından ele geçirilişindeki durumu hatırlatıyor. Yapılan sözleşmede Tuleytula halkı, aileleri ve mülkiyetleri mutlak bir eman altına alınıyor, gitmek isteyenlere izin veriliyordu. Kalmak isteyenler fazla vergi ödemeyecek ve Müslümanlar kendi aralarındaki meseleleri İslam şeriatına göre çözümleyeceklerdi.39 Tuleytula’da bu sözleşmeye riayet edilmedi. Yine aynı şekilde Gırnata’nın düşüşüne yakın tarihlerde el geçirilen El-Meriyye halkının komutanları ve halkın neredeyse tamamı teslimin hemen akabinde Kuzey Afrika’ya sürülmüşlerdi.40 1487'de Malaga alındığında Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçmiş herkes sivri uçlu kamışlarla öldürülünceye kadar işkence gördü ve yakıldı. 1489'da

39  Na’naî,  Abdülmecid,  el-­‐İslam  fî  Tuleytula,  Beyrut:  Dâru’n-­‐Nahdati’l-­‐Arabiyye,  s.  303-­‐304.    

40   Salim,   Seyyid   Abdülaziz,   Târihi   Medîneti’l-­‐Meriyyeti’l-­‐İslâmiyye,   Beyrut:   Dâru’n-­‐Nahdati’l-­‐Arabiyye,  

(29)

Purchena, Sierra de Filabres ve el-Manzura vadisinin teslim sözleşmelerinde tüm ahali kraliyet muhafazasına alındı.

Gırnata’da da Müslümanların büyük endişe içerisinde olmaları, birçoğunun imtiyaz sözleşmesine rağmen Kuzey Afrika’ya göç etmesi haklı güvensizlikten kaynaklanmakta idi. Halk verilen eman ve teminatın ya Krallar’ın kendi tasarrufuyla ya da Vatikan’ın izniyle bozulacağını biliyorlardı.

İmtiyazlardaki ilk ihmal, bir Yahudi dönmesi olan Don Pedro Venegas'ın Alguazil/Alvazir(vezir) tayin edilmesi ile başladı. İlk icraatı Tenevin camiini San Juan de los Reyes diye bilinen kiliseye dönüştürmesi idi.41 Göç etmek isteyenlerin arazilerini satma hakkı inkâr edildi. 1495 ve 1499’da sadece Müslümanların ödeyeceği ek vergiler getirildi ve yine bu dönemde mescitler kapatıldı.42 Yeni tebaa Mudéjares (müdeccen) olarak anılmaya başlandı.

Kraliyet şerefi ve itibarı üzerine vakur yeminler edilen anlaşma artık uygulanmıyordu. Fırsatçı bir kişiliği olan Ferdinand için halkın Hıristiyan ya da Müslüman olmasının çok fazla önemi yoktu. O, ticaretin ve zanaatın devam etmesiyle, vergileri düzenli toplanmasıyla ilgileniyordu. İzabella üzerinden kilise ise Müslümanların ya ikna ile ya da zorla Hıristiyan olmaları gerektiği tezini savunuyordu. İzabella'nın günah çıkartıcısı Hernando de Talavera tebaanın ikna ile Hıristiyanlaştırılacağına inananlardandı. İzabella tarafından başpiskoposluğa getirilerek kendisini misyonerlik davasına vakfetti. Evlerde toplantılar düzenliyor ve Hıristiyanlık akidesini anlatıyordu. Kendisine bağlı misyonerlerin Arapça öğrenmelerini teşvik ediyordu. İlerlemiş yaşına rağmen bir Arapça dilbilgisi kitabı telif etmişti. Ancak bu azim çok uzun soluklu olmadı. Önce Moriskolar’dan 3 yıl içerisinde Kastilya dili

41  Lea,  s.35  

(30)

öğrenmeleri şart koşuldu, ardından Arapça kitap bulundurmak, yazmak, okumak, konuşmak yasaklandı.43

Caspe Mağribileri 1493'te Hıristiyan oldular. 1493'te Tarvil (Teruel) ve Şente Meriye (Albarracin) vilayetinde bir cami kiliseye dönüştürüldükten sonra 1502'de tüm ahali en azından o anda Hıristiyan olmuş göründüler. Sonraki isyanlarda en fazla direnişi gösteren bölgelerden biriydi burası.

Acımasızlığı ile bilinen Diego Rodriguez Lucero, Kurtuba Engizisyon Mahkemesi başkanı olarak atandı. Başpiskopos Talavera ve ailesini ülkeyi sihirle Yahudileştirme tertibinde bulunmakla suçladı. Kurtuba'da bir ayaklanmaya sebep olduğu için görevden alındı.44 Talavero'nun yardımcılığına otoriter karakteri ile bilinen Tuleytula Başpiskoposu Francisco Ximenez de Cisneros getirildi. Francisco Ximenez büyük borçlar alarak pahalı hediyelerle Müslüman eşraf ile diyalog kurdu. Bir günde 3000 kişinin Hıristiyan olduğu söylenirken aynı günlerde eşraftan bir Zegri hapsedilip ağır işkencelere maruz bırakılıyordu. Bu Zegri'nin yalvararak Başpiskoposla görüşmek isteyip, rüyalarında Hıristiyan olması gerektiği ile ilgili mesaj aldığını ve Hıristiyan olduğunu dile getirmesi ve serbest bırakılması, halkın Hıristiyanlığı tercihindeki faktörler konusunda ipuçları vermektedir.

Francisco Ximenez tüm fakihlerin kitaplarının toplatılmasını emretti. Alcala Üniversitesi için ayırttığı tıp kitapları haricindekilerin hepsini halkın huzurunda yaktırdı.45 Albaycin’de (Beyyazin) imtiyaz sözleşmesinde Müslüman olan Hıristiyanlarla ilgili bir hüküm vardı. Bu insanlara çocuklarıyla birlikte "elches" denirdi. Bu ailelerden birinin kızı bu sözleşmeye aykırı olarak engizisyon mahkemesine çıkarılıp zorla vaftiz edilecekti. Yollarda sürüklenerek götürülürken yardım çığlıkları atıyordu. Büyük bir kalabalık hemen olay yerine toplanıp hâkimle tartışmaya başladı. Hakaretle karşılık veren hâkim Barrionuevo bir taşla öldürüldü. Engizisyon yetkilisi Sacedo da bir

43  'Inân,  Muhammed  Abdullah,  Devletü'l-­‐islâm  fi'l-­‐Endelüs,  4.  bsk.,  Kahire,  1997,  s.  361.     44  Lea,  s.  41.  

(31)

Mağribi kadının evine saklanmasaydı o da aynı kaderi paylaşacaktı. Müslümanlar silahlanıp Ximenes'in evini kuşattı. 12 gün boyunca İspanyol askerler Ximenes'i savundu. Ek kuvvetlerle birlikte kuşatma kaldırıldı. Talavero da ailesiyle birlikte Müslüman mahallesine giderek halkı sakinleştirdi. 46

Hıristiyanlaştırma ya da sürgün henüz yeni imparatorların kafasında şekillenmiş değildi. Diğer taraftan Kilise uzun zamandan beri VI. Alfonso'yu kendisine "Imperador de los dos cultos" (İki Milletin İmparatoru) dedirtmeye götüren dini kayıtsızlıktan rahatsızdı.47 Müslümanları silmenin en azından bunu hemen yapmanın sonuçlarının çok ağır olacağı aklı başında herkesin malumuydu. Ülkenin maliyesi onların gayretlerine dayanmakta idi. Devletin en büyük kaynağı onlardan sağlanan vergilerdi ve bunlar soylulara yapılan tahsisatın ve drahomaların en güvenilir teminatı, üst düzey papazların ve dini kuruluşların en sağlam gelir kaynaklarıydı. Ziraattaki çalışkanlıkları ve maharetlerinden dolayı topraklarında meskun oldukları soylular için vazgeçilmez idiler. Hekimlikte Yahudiler ile aynı seviyede görülürlerdi. 1345 yılında Santiago Dini İdaresinin Piskopos Yardımcısı, Nuestra Seniora de Uclés'in kilisenin inşasında "Mağribi ustalarla, işinin ehli Hıristiyan duvar işçilerinin biraraya getirdiği söylenmektedir. Gemi yapımında da mahirdiler. Katalonyalıların Akdeniz'deki gücü onlara dayanmakta idi. Belensiye'yi Avrupa'nın bahçesine çevirmelerini sağlayan mükemmel su şebekesi, âdil ve çok teferruatlı su tevziatıyla varlığını halen sürdürmektedir. Şeker, ipek, pamuk, pirinç ve daha birçok değerli metaı İspanya'ya getirip ürettiler ve o inanılmaz azimleriyle işlenebilir tüm toprakları kullanıma soktular. El sanatlarında rakipsizdiler. Malaga'nın çömlekleri, Mursiye'nin giysileri, Meriyye ve Gırnata'nın ipekleri, Kurtuba'nın deri duvar halıları ile Tuleytula'nın silahlarının ünü her tarafa yayılmıştı. Ticaretlerindeki dürüstlük dillere destandı. "Bir Gırnatalı'nın sözü ve bir Kastilyalı'nın itikadı ancak gerçek bir Hıristiyan'a yakışır” denirdi. Gırnata Başpiskoposu Hernando de Talavera "onlar bizim inancımızı, biz onların ahlakını

46  Harvey,    Muslims  in  Spain,  s.  30.       47  Lea,  The  Moriscos  of  Spain,  s.  4.      

(32)

benimsemeliyiz" sözü epeyce ünlüdür.48 Böyle bir durumda olan Müslümanları huzursuz etmek hiç kimsenin faydasına değildi. Ne Hıristiyan ahalinin, ne de toprak ağalarının Müslümanlarla hiçbir problemi yoktu. Dahası onlara olan ihtiyaçları dini ikinci plana itiyordu. Ancak İspanyol yönetimi Büyük İspanya için bazı kararlar vermek zorundaydılar. Ya Osmanlılarla anlaşacaklar ve İngilizlerle mücadelelerine devam edecekler ya da Vatikan’ı yanlarına alıp hem İngilizlere hem de Osmanlılara karşı duracaklar ve buralardan gelecek tehlikeleri bertaraf etmiş olacaklardı. Sadece Müslümanları değil aynı zamanda Yahudi ve Protestanları da aynı gerekçelerle baskı altında tuttular. İçeride yaşayan Müslümanlar eğer Hıristiyanlaşırlar ve Müslüman dünya ile gönül bağlarını koparırlarsa sorun sürgün boyutuna taşınmadan hallolacaktı. İspanya Müslümanlarının din değiştirme ve sürülme tarihleri biraz da İspanya Krallığı’nın sömürge ve ekonomik bağımsızlık tarihiyle paraleldir.

Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için önce davet yoluna gidildi. İlk olarak Hıristiyanlığa ait dini kitabeler ve dualar Arapça’ya çevrildi.49 Fakat herkes aynı fikirde değildi. Bazılarına göre “kâfirlerle” dostluk Mesih'i inkar demekti. Müslümanların zorla Hıristiyanlaştırılmaları gerekmekteydi. Devlet de Müslümanların üzerlerine ağır yükler yükleyerek, ancak Hıristiyan olduklarında rahata erecekleri onlara bildirmeliydi. Roma, İspanyol Hıristiyanlarının Müslümanlarla dostane yaşamasına şiddetle karşı çıktı. Çünkü bu, Hıristiyanlığı zayıflatabilirdi.

Zorla Hıristiyanlığa geçen Müslümanların durumu bölgelere ve hükümdarlara göre değişiyordu. İlk sıkıntıyı çekenler 1500-1502 yılları arasında Kastilya Krallığı tebaasıydı. Ardından 1515-1516 yılları arasında Navara ve son olarak 1523-1526 yılları arasında Aragon Krallığı’nın (Katalonya, Aragon, Valencia) hükmettiği halk zorbalıkla Hıristiyanlığa geçmiş oldu.50 Ancak Hıristiyanlığa geçen bu kitleleri halk bağrına

basmıyor ve onlara Müslüman köpekler anlamında “Perros Moros” diyerek hakaret

48  Lea,  s.18  

49  Esposito,  John,  The  Oxford  History  of  Islam,  New  York,  1999,  s.  344.     50  Harvey,  Muslims  in  Spain,  s.  14-­‐15.  

(33)

ediyorlardı.51 Bu süreçte çeşitli isyanlar vuku buldu. Bunların en dikkat çekeni İbn Ümeyye’nin (Fernando de Valor) Gırnata yakınlarındaki Alpujarro bölgesinde Kral II. Filip’e karşı 1568-1571 yılları arası yürüttüğü isyan hareketidir. İsyanın gerekçesi Kralın Müslümanlara verdiği sözleri tutmayıp onları zorla Hıristiyanlaştırma çabasında olması, geleneksel kıyafetlerin ve dilin yasaklanması gibi bir dizi baskıydı. İsyan Gırnata Melikinin soyundan Ferrac b. Ferrac ve Diego Lopez tarafından planladı. Alpujarro dağlık bir bölgeydi ve savunma için uygundu. Halk bölgeden uzaklaştırıldı ve Müslümanlar iyi bir konumda isyanı başlattılar. İsyan ilanıyla birlikte Gırnatalı Moriskolar İbn Ümeyye’yi Kral ilan ettiler ve isyana dahil oldular. Bir anda sayıları 4000’den 25.000’e yükseldi. Ayrıca Kuzey Afrika’dan isyan için destek istediler. Oldukça iyi gelişen isyan hareketi Diego’nun Türklerle İbn Ümeyye’nin arasını açması ve İbn Ümeyye’nin kendi adamları tarafından öldürülmesiyle son buldu. 52 Mármol onun son nefesinde Hristiyanlığa geçtiğini yazar. Bu etrafındaki katillerin cinayeti haklı çıkarmak, Moriskoların umutla beklediği isyanın baltalanması olayında projeksiyonu farklı bir noktaya çevirmek girişimi şeklinde yorumlanabilir.

Çalışmamızın kaynaklarıyla ilgili başlangıçta yaptığımız açıklamada konunun kaynaklarının büyük bir çoğunluğunun İspanyolca olduğundan söz etmiştik. Gırnata’nın düşüşünden sonraki dönemlerle ilgili gittikçe azalan Arapça kaynaklar bu noktadan sonra kesilmiştir. Ne bu dönemlerle ne de sonrasıyla ilgili elimizde Arapça kaynak bulunmamaktadır.53

4. SÜRGÜN

Sürgün kararı 1581’de Kral II. Filip tarafından Lizbon’da alındı. Filip yönetim merkezini Nisan 1581’de buraya taşımıştı. Tüm İberya artık tek merkezden yönetiliyordu.54 Bu arada Lea, Lizbon’da alınan kararı yalnızca bir teklif olarak

51  Tâhâ,  Abdulvâhid,  Dirâsât  Endelüsiyye,  Trablus:  Dâru’l  Mi’târ,  2004,  s.231.    

52  Carvajal,  Luis  del  Mármol,  Historia  del  rebelion  y  castigo  de  los  Moriscos  del  reyno  de  Granada,  s.  516-­‐

518.    

53  ‘Inan,  s.  326.    

(34)

değerlendiriyor ve 1582’de Moriskoların Belensiye’den nasıl sürüleceği ile ilgili yeni bir teklifin daha Filip’e ulaştığını ancak Kralın konuyu tekrar incelemeleri için danışmanlarına geri gönderdiğini söylüyor. 1584’de Filip’e ciddi bir uyarı olan Granada İsyanı hatırlatılması, Hıristiyanların sayısı azalırken Müslümanların sayısının çoğalmasıyla ile ilgili asılsız raporlara ve bu azınlığı dinlerinden döndürmek için harcanan onca çabanın nafile olduğu ısrarlarına karşın Filip, Moriskoların kaç aile olduklarının tespit edilmesini istiyordu.55 Uzun uzadıya devam eden gelgitlerden Lea’nın bize anlatmak istediği, ünlü Kralın bazı sebeplerden, belki merhametten belki de ekonomik kaygılardan bu işi sürüncemeye bıraktığı ve alınan kararın bizatihi kendi niyetinden farklı olduğudur. Ancak Harvey’in Lea’ye bu noktada katıldığı pek söylenemez. Zira konsilde gemilerin Moriskoların sürgünü için gönderilme fikri Harvey’e göre tüm üyeler tarafından onaylanmıştı. Dolayısıyla sürgünün kararı 1581’de alındı.56 Fiili olarak da 1587’de tam anlamıyla sürgün gerçekleştirildi. Binlercesi Almanzora Basin bölgesine kaydırıldı. Askerler yağma ve cinayet olaylarına karıştılar. Geriye yaşlılar, çocuklar ve bazı yarım kalan işleri devam ettiren ustalar kalmıştı. Bu arada ilginç teklifler de gelmiyor değildi. Bir papazın 30 Haziran 1587’de Krala sunduğu raporda Moriskoların Kuzey Afrika’ya sürülmesinin yanlış bir karar olduğu bildiriliyordu. Zira Müslümanların orada birleşerek İspanya’ya saldıracak yeterlilikte ve sayıda bir orduya sahip olabilirlerdi. Bunun yerine Moriskolar Terranova’ya (Bugünkü Kanada’nın doğusunda bulunan Newfoundland ve Labrador eyaletinin bulunduğu bölge) sürülmeleri gerekiyordu. Özellikle erkekler hadım, kadınlar da kısırlaştırıldığı takdirde dondurucu havada ve yaşam için elverişsiz topraklarda hepsi kolayca ölürdü.57 Bu konuda Amerika’da köleler diye tabir ettikleri yerlilere yapılan hadım operasyonundan örnek verenler de oldu. Ancak III. Filip 1609’da tam çözümü Moriskolar’ı denize sürmekte buldu. Şüphesiz 1492 yılında Ferdinand’ın tüm Müslümanları İspanya’dan sürmemesinin nedenleri vardı. Ancak sonraki dönemlerde hem Müslümanların ekonomiye yaptıkları katkılardan faydalanıp hem de onları zorla Hıristiyanlaştırıp

55  Lea,  s.  293.    

56  Harvey,  Muslims  in  Spain,  s.  295.     57  Harvey,  Muslims  in  Spain,  s.  296.    

(35)

bölgeye hapsetme fikri başarısızlığa uğramaya mahkumdu. Neticede ekonomik olarak güçlenmiş ve Moriskolara ihtiyacı kalmayan İspanya biraz geç de olsa içindeki yabancıları temizleme kararını uyguladı. 1609’da başlayıp 1613’e kadar devam eden sürgün Belensiyelilerle başladı. 1609 Fermanında 3 gün içerisinde tüm Belensiyeliler Kuzey Afrika’ya sürülecek, karşı koyanlar ölüdürülecekti. Yine bu fermanda 6 yaşından küçük çocuklar ailelerinden ayrılacak ve Hıristiyan ailelerin yanına verilecekti. Yaklaşık 130.000 Belensiyeli gemilere bindirilerek Kuzey Afrika’ya gönderildi. Ardından Gırnata, Kastilya ve Aragon bölgelerindeki Müslümanlar tehcir edildi.

1614’e kadar yaklaşık 330.000 Morisko Fas’a ve Osmanlı topraklarına (Cezayir, Tunus, İzmir, İstanbul ve Bursa) taşındı. Yaklaşık 10.000 civarında Morisko Amerika’ya ve diğer Hıristiyan Avrupa devletlerine giderken, 30.000 kadarı da İspanya’ya geri döndü. 58

Şekil 3: Pere Oromig’in Valencia’dan Çıkış Tablosu: Belensiye.59

58  Kettâni,  Muntasır  Ali,  Değişim  Sürecinde  İslam:  Kutlu  Doğum  Haftası  1996,  TDV,  Ankara  1997,  s.  65-­‐79     59http://en.wikipedia.org/wiki/File:Embarco_moriscos_en_el_Grao_de_valencia.jpg,   Erişim   Tarihi:  

(36)

Gırnata’nın düşüşüyle sürgün arasında elde edinilen tecrübeler şüphesiz Avrupa’nın şekillenişine katkıda bulunmuştur. Sadece Moriskolar değil, Avrupa’nın kadınlarla ve Yahudilerle mücadelesi, keşfedilen yeni kıtadaki yerlilerle pek de insanî olmayan ilişkiler, yeni sömürge bölgelerindeki istila metodları da yeni nesillere bırakılan bir tür kümülatif mirastır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nı çıkaran bir coğrafyanın istifade ettiği bu gelenek, sonraki dönemlerde Bosna’da yaşanan olaylardaki ruh haliyle bağlantılıdır. Batılı araştırmacıların zorlama bir yaklaşım olarak değerlendirecekleri bu olgu, genel anlamda Avrupa’nın kendisinden kabul etmediği uluslara tarih boyunca uygun gördüğü genetik reaksiyondur. Müslümanların önce Hıristiyanlaştırılması sonra da sürgün edilmesi örneğinde olduğu gibi Avrupa’nın asıl sorunu siyaset belirlemekten öte kullandığı metotlardır. Yüzyıllardır beraber yaşadıkları insanları Newfounland gibi yaşamanın imkansız olduğu yerlere sürmekten bahseden bir anlayışın ruh hali sorgulanmak zorundadır. Erkeklerin hadım edilmesi teklifi ise hiç de hayalci değildir. Zira bu ceza Amerikan yerlilerine karşı uygulanmıştır.60

İspanyollar Moriskoları Osmanlılar’ın potansiyel muhbirleri olarak görmeleri, onlara karşı önlemler almaları ve onları sürgün etmeleri İspanyol siyasetinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Ancak bu siyasetin bir türlü netlik kazanmaması ve Ferdinand’dan III. Filip’e kadar kralların kararsızlıkları, Osmanlıların Balkanlarda ve Akdeniz’de verdikleri savaşlar ve Viyana Kuşatmaları gibi heyecan verici gelişmeler karşısında hükümdarların refleksleri İber Yarımadası’nda büyük dramların yaşanmasına sebebiyet verdi.

(37)

Şekil 5: Vincente Mostre’nin Oran’a Varış tablosu: Oran Limanı.61

Şekil

Şekil 2: Bajo Segura Valiliğinin Hıristiyanlar ve Moriskolar Şenliği Afişi ( 13 )
Şekil 3: Pere Oromig’in Valencia’dan Çıkış Tablosu: Belensiye. 59
Şekil 5: Vincente Mostre’nin Oran’a Varış tablosu: Oran Limanı. 61

Referanslar

Benzer Belgeler

ölçer ve çocuğun gelişimine dair bir öngörü

Eski Kaynarca köyünde daha öncede zemin çökmesi felaketi görünmüş, yer altı sularının azalması nedeniyle göçmeler devam ettiği için köy yolun diğer tarafına ve Bor’a

Herhangi bir verginin alınabilmesi için öncelikle kanuna dayalı olması gerektiği, yani kanunsuz vergi olmaz ilkesi ve temsilsiz vergi olmaz ilkesi, vergi hukukundaki tarihî

This chapter emphasizes its development assistance through its leading NGOs, most especially the IHH Humanitarian Relief Foundation, and its mediation role through

In the analysis of application architecture, we conducted analysis of user interaction with the application as realized in the form of a Graphical User Interface

Simulations in this study show that their location can significantly alter the water adsorption capacity: Simulation with zeolite structure with the same Si/Al ratio (95) and

Buraya kadar nakledilenbilgiler göstermektedir ki; hicri birinci asnn sonlarına kadar re'y, doğal bir meleke olarak görülmekte; olumsuz bir niteleme şöyle dursun, bil ald

The result of this study showed that the construct of “the cognition of employees’ rights and organizational communication” had the most highly positive relationship