• Sonuç bulunamadı

Sürekli Öfke-Öfke İfade Tarzı Ölçeği’nin Sosyo-demografik Değişkenler

4.6. Evlilik Uyumunu Yordayıcı Değişkenlerin Belirlenmesi

5.1.1. Sürekli Öfke-Öfke İfade Tarzı Ölçeği’nin Sosyo-demografik Değişkenler

Yorumu

Sürekli öfke ve öfke ifade tarzlarının bazı sosyo- demografik değişkenler açısından farklılaşmanın incelendiği bu çalışmada SL.Ö-Öfke Tarz ölçeğinin alt ölçeklerinden alınan puanların cinsiyet (Bkz. Tablo:17), meslek grupları (Bkz. Tablo:20.2), bir işte çalışma/çalışmama (Bkz. Tablo:26.2), eşle yaşanılan iletişim problemi sıklığı (Bkz. Tablo: 28.2), kök ailelerden kaynaklanan problem yaşama sıklığı (Bkz. Tablo: 29.2) ve çevredeki diğer bireylerle olan iletişimin değerlendirilmesi (Bkz. Tablo:30.2) değişkenlerine göre anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmektedir.

İlgili alanyazın incelendiğinde; Sürekli Öfke-Öfke İfade Tarzı Ölçeği kullanılarak yapılan çalışmalardaki örneklem grubunun, ölçeğin Türkçeye uyarlamasında da kullanılan üniversite ve meslek lisesi öğrencileri, hipertansiyon hastaları ve psikolojik danışma için başvuruda bulunan “nörotik” gruplar olduğu görülmektedir. Ülkemizde ilgili örneklemlerle çalışılmış çok sayıda araştırmalar bulunmaktadır(Yıldırım, 2005; Oral, 2006; Ulutürk, 2006; Yorgun, 2007; Yıldız, 2008; Çelik, 2009; Fiyakalı, 2008; Bedel, 2011). Ancak, ölçeğin normal popülasyonda çalışıldığı sınırlı sayıda araştırmanın bulunduğu görülmektedir.

Sürekli Öfke-Öfke İfade Tarzı Ölçeği alt ölçeklerinden elde edilen toplam puanların algılanan ekonomik düzey, yaş, sahip olunan çocuk sayısı ve eğitim seviyesine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı bulunmuştur. Bu durum alan yazında Engin (2004)‘in hemşire grubuyla yürüttüğü çalışmasıyla benzerlik göstermektedir. Engin’in çalışmasında; hemşirelerin gelir durumları, yaş grupları, çocuk sayısı ve eğitim düzeyleri ile Sürekli Öfke-Öfke Tarz ölçeği toplam puanları arasında anlamlı bir farklılaşma belirlenmemiştir. Benzer biçimde; Karabulut, Kılıç ve Köse (2004)’nin öfke ve anksiyete düzeyinin belirlenmesine yönelik çalışmalarında da eğitim durumu ile öfke ifadesi arasında anlamlı bir ilişkinin olmadığını bulgulamışlardır (akt; Ulutürk, 2006). Ancak yaş değişkeniyle ilgili farklı araştırma sonuçları bulunmaktadır. Örneğin; Phillips, Henry, Hosie ve Milne (2006)’nin 18-88 yaş arası katılımcılarla yürüttükleri çalışmada öfke tepkisini incelemiş, yaşlı bireylerin öfkelerini daha az şiddetle dışa vurduklarını, içsel olarak öfkelerini kontrol etmeye çalıştıklarını ve sakinleşme stratejilerini daha sık kullandıklarını görmüşlerdir. Benzer biçimde ülkemizde de ileri yaşlardaki öfke yaşantılarında ve tepkilerinde belirgin bir azalmanın olduğu, sakin davranış örüntülerinin arttığı bildirilmektedir. Yine Batıgün (2002)’ün 13-62 yaş arası 619 bireyle yaptığı çalışmasında, 13-24 yaş arasındaki bireylerin diğer yaş gruplarına oranla öfke alt ölçeklerinden daha yüksek puanlar aldıkları belirlenmiştir.

Sürekli öfke-öfke ifade tarzlarının, cinsiyet açısından farklılaşıp farklılaşmadığına bakıldığında; öfke içe, öfke kontrol ve sürekli öfke alt boyutlarında anlamlı bir farklılaşma belirlenmezken, öfke dışa alt boyutunda erkeklerin kadınlara oranla öfkelerini daha kolay ifade edebildiği bulgulanmıştır. Araştırmada elde edilen bu bulgu, literatürdeki bazı araştırma sonuçlarıyla paralellik göstermektedir (Savaşan ve Özgür, 2010). Teorik düzeyde; öfke yaşantısı ve öfkenin ifade edilmesi konusunda cinsiyet bakımından farklılık bulunmaktadır. Collier (1982)’e göre kadınların çoğu öfkeyi bastırmakta ya da dolaylı yollarla ifade etme eğiliminde olduklarını, Lemkau ve Landau (1986) da, kadınların kendi özel ihtiyaçlarını görmezden gelme eğiliminde oldukları için öfkelerini ifade etmede güçlükler yaşadıklarını belirtmişlerdir. Milovchevich, Howels & Day (2001)’in çalışmalarından elde ettikleri bulgularda, cinsiyet yerine cinsiyet rol kimliğinin

sürekli öfke düzeyi ve öfkenin ifade tarzlarıyla ilişkili olduğu, erkeksi cinsiyet rolünün, öfkeyi ifade etme ve dışa yöneltme konusunda kadınsı cinsiyet rolüne göre daha fazla eğilimli olduğu sonucuna ulaşmışlardır (Yıldırım, 2006). Birçok araştırmacının da desteklediği biçimde; erkeklerin öfke dışındaki duygularını rahat ifade etmede zorlandıkları, öfke dışındaki duygularını ve incinmişliklerini daha çok gizleme eğiliminde oldukları belirtilmektedir (Güleç, 2002). Ulutürk (2006)’ün antihipertansif bireylerle yaptığı çalışmada; yine kadınların öfkelerini kontrol etme ve içte tutma puanlarının yüksek olduğu bulunmuştur. Şahin (2009)’in çalışmasında ise farklı olarak, kadınların sürekli öfke, öfke içte ve öfke kontrol alt ölçekleri puan ortalamalarında anlamlı düzeyde bir farklılaşma gösterirken, bu çalışmada elde edilen sonuçlara benzer olarak erkeklerin öfke dışa puan ortalamalarının yüksek olduğu bulgusu elde edilmiştir. Aranda-Hayan, Crater, Caserta ve arkadaşları (2001) çalışmalarında; kadınların öfke duygusunu içte yaşadıklarını, sosyal ve ailevi ilişkilerini etkileyebileceği için, sahip oldukları farklı roller ve bu rollerden kaynaklanan sorumluluklardan dolayı erkeklere göre daha kontrollü davranarak, öfkelerini bastırdıkları söylenmektedir (akt; Şahin, 2009).

Sürekli öfke-öfke ifade tarzlarının meslek grupları açısından farklılaşıp farklılaşmadığına bakıldığında; bir işte çalışan ve çalışmayan katılımcıların öfke kontrol puan ortalamalarının emekli katılımcıların puan ortalamalarından anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulunmuştur. Başka bir ifadeyle; emeklilerin öfke kontrollerinin yüksek olmasında Özer (1994)’in de belirttiği üzere mantığa bürünme, bastırma ve inkar gibi savunma mekanizmalarını daha sık kullandıkları söylenebilir. Ayrıca, emeklilerin; bir işte çalışan ve çalışmayan katılımcılara oranla öfke dışa alt ölçeği puan ortalamalarının başka bir ifadeyle; öfke dışa vurumlarının yüksek olduğu bulunmuştur. Görev durumunun ve iş motivasyonunun öfke ifadesine etkisini inceleyen Engin ve Çam (2005)’ın çalışmalarında; iş motivasyonu arttıkça öfke kontrolünün arttığı, iş doyumu azaldıkça öfkenin bastırılmasının arttığı sonucuna ulaşılmıştır (akt; Ulutürk, 2006). Bir işte çalışmak, bireylerin öfkelerini kontrol altına almada olumlu katkıda bulunurken, yaptığı işten memnun olmayan ya da çalışmayan bireylerin öfkelerini bastırmalarına ya da sağlıklı olmayan biçimlerde

öfkelerini ortaya koymalarına neden olduğu düşünülmektedir. Araştırmadan elde edilen diğer bir sonuç ise; emekli olan katılımcıların sürekli öfke puan ortalamalarının bir işte çalışan katılımcılardan yüksek olduğu, dolayısıyla durumsal öfkenin emekli bireylerde daha sık yaşandığı yönündedir. Görev durumu ve çalışma motivasyonu açısından bakıldığında; benzer biçimde memur katılımcıların öfke kontrol puan ortalamaları yüksek iken, emeklilerin sürekli öfke diğer bir ifadeyle durumsal öfkenin sıklığına ilişkin puanlarının yüksek olduğu bulgulanmıştır.

Alanyazında eşler arasında yaşanılan iletişim problemleri sıklığı incelendiğinde, Lench (2004)’in çalışmasında, yüksek öfke grubunda yer alan üniversite öğrencilerinin, çift ve arkadaşlık ilişkilerinde düşük öfke grubunda yer alan bireylere oranla daha fazla çatışma yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada; eşleriyle çok seyrek ya da hiç iletişim problemi (çatışma) yaşamayan katılımcıların öfke kontrol puan ortalamalarının anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle; bu bireylerin sık sık sorunlar yaşayan bireylere oranla öfkelerini bastırmaya daha eğilimli olduğu söylenebilir (Özer, 1994). Araştırmadaki diğer bir değişken ise SL-Öfke-Öfke Tarz alt ölçekleri toplam puanlarının çevredeki diğer bireylerle kurulan iletişimin niteliğine göre anlamlı düzeyde farklılaştığı bulunmuştur. Diğer bireylerle ilişkilerini orta düzeyde algılayan katılımcıların durumsal öfkelerinin diğer bir değişle sürekli öfkelerinin, iyi düzeyde algılayan gruba oranla anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulgusu ilgili literatürle paralellik göstermektedir.

Eşler arasında, kök ailelerinden kaynaklı iletişim problemi yaşama sıklığına bakıldığında; sık sık problem yaşayan katılımcıların hem öfke dışa vurumunun hem de öfkelerini bastırma düzeylerinin çok seyrek ya da problem yaşamayan katılımcılara oranla yüksek olduğu; benzer biçimde arada sırada eşiyle kök ailelerinden kaynaklı sorunlar yaşayan katılımcıların öfkelerini bastırma düzeyleri, çok seyrek ve hiç sorun yaşamayanlara oranla anlamlı düzeyde yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

1-5 yıl arası evli olan kadınlar örneklemin %36.1’sını, erkekler %37 ‘sini; 5 yıl ve üzerinde evli olan kadınlar örneklemin %63.9’ünü, erkekler ise %63’ünü oluşturmuştur.

20-30 yaş arasında evlenen kadınlar örneklemin %75’ini erkekler %75’ini; 41 yaş ve sonrasında evlenen kadın katılımcının bulunmadığı erkeklerin ise örneklemin %0.9’unu oluşturmuştur.

Eşleriyle anlaşarak evlenen kadınlar örneklemin %75.9 ‘unu, erkekler %74.1’ini, eşiyle zorla evlendirilen kadın katılımcının bulunmadığı erkeklerin ise örneklemin %0.9’unu oluşturmuştur.

Eşi ve çocuklarıyla yaşayan kadınlar örneklemin %89.8’i, erkekler ise %91.07’sini oluşturduğu oluşturmuştur.

İlgili alanyazın incelendiğinde, Sürekli Öfke-Öfke İfade Tarzı Ölçeği’nin normal popülasyona uygulandığı araştırmaların oldukça sınırlı olduğu; özellikle örneklemi ergenler ve “nörotik” katılımcılardan oluşan araştırmaların yapıldığı görülmektedir. Bu noktada; evli bireylerin sürekli öfke-öfke ifade tarzlarıyla ilişkili olduğu düşünülen evlilik süresi, evlenme yaşı, evlenme biçimi, çekirdek/geniş aileye mensup olma, kök aile sorunları gibi demografik değişkenlerin birlikte ele alındığı bir çalışmaya rastlanılmamıştır.

5.1.2. Evlilik Uyumu Ölçeği’nin Sosyo-demografik Değişkenler Açısından