• Sonuç bulunamadı

2. TABERÎ TARİHİNDE EMEVÎLER DÖNEMİNDE TÜRKLERLE İLGİLİ

2.7. Süleyman b Abdülmelik Dönemi (96-99/715-717)

Haccâc’ın ölümünden sonra Kuteybe’nin isyanı ve öldürülmesi, doğudaki Arap fetihleri açısından bir dönüm noktasıdır. Çin’in bu bölgelerde nüfuz sağlamak için gayret sarfetmesi, mahallî beylerin Arap hâkimiyetinden kurtulmak için harekete geçmelerine Arap valilerinin zaafları da eklenince Mâverâünnehr’deki fethedilmiş şehirlerin elden çıkma tehlikesini doğurdu. Yine seferler yapılmakta idi, fakat bunların hiçbirisi Ku- teybe’ninkileri ile asla mukayese edilemezler. Nitekim Halife Süleyman 97/716 yılında Yezîd b. Mühelleb’i Horasan valisi olarak tayin etti.299

Yezîd vali tayin edilip Horasan’a geldiği zaman üç dört ay Horasan’da kaldı. Daha sonra Dihistan ve Cürcân üzerine yürüdü. Kûfe, Basra, Şam ve Horasanlılardan oluşan 100000 kişilik bir ordunun başındaydı. Burada yaşayan insanlar Türklerden bir topluluk idi. Ayrıca Cürcân da taht kavgaları mevcuttu hükümdar Feyrûz b. Kul Dihistan’daki Türk Sûl’u ile temasta bulunan amcasının oğlunun önünden kaçarak Yezîd’e sığınmıştı. Aylar süren kuşatma sırasında çatışmalar oldu fakat bir sonuç alınamadı.300 Sûl her köşeden

ordunun saldırdığını, ümidin kesildiği ve müslümanlarla harp konusunda bir şey yapamayacağını anlayınca Dihistan dihkânlarından birini araya sokarak Yezîd’e şöyle bir haber gönderdi: “Bana, aileme ve malıma zarar vermemen şartıyla barış yaparım ve şehri içindekiler ve halkıyla birlikte sana teslim ederim.” Bunun üzerine anlaşmaya varıldı ve Yezîd, Sûl’a vefa gösterdi. Fakat Yezîd şehre girdi ve sayılamayacak kadar çok hazine mal mülk ne varsa aldı. 14000 Türk’ü de öldürdü. Bunu da Süleyman b. Abdülmelik’e bildirdi.301

Yezîd buradan Cürcân’a kadar ilerlerken Taberistan’a yöneldi. Taberistan hükümdarı İsbehbiz, Yezîd’in Taberistan’a yöneldiğini duyunca derhal bir elçi gönderek barış yapmak istedi. Bunu Yezîd kabul etmedi. Taberistan’ı bizzat fethetmek istiyordu. Çünkü böylece daha fazla ganimet elde edeceğini umuyordu. Bunun üzerine İsbehbiz Deylem halkına da ordu göndermeleri için haber gönderdi. Buna hemen cevap veren Deylemliler Yezîd’in öncü birliklerinin bir geçitten geçtiği sırada onlara saldırmışlardır. Bir taraftan vadinin yamacından atılan oklar diğer tarafından vadinin yamacından

298 Taberî, Târîh, IV, 3. 299 Taberî, Târîh, IV, 44. 300 Taberî, Târîh, IV, 49. 301 Taberî, Târîh, IV, 50.

yuvarlanan kayalarla Yezîd’in ordusu çok zor durumda kalmış ve bu geçidin ağzında hezimete uğramıştır. Geriden gelen Yezîd durumu görünce İsbehbiz’le barış önerisine sıcak baktı. İsbehbiz’i huzuruna kabul ederek şu şartlarla anlaşmaya vardılar:

1. 700000 dirhem harac verilecek ve 400000’i nakit olacak, 2. 2400 eşek yükü safran verilecek,

3. Her biri kalkan, gümüş kase ve ipek eğere sahip 400 köle verilecek

Daha önceki valiler döneminde yapılan anlaşmalarda 200000 dirhem veriyorlardı. Buna rağmen Yezîd sanki yenilmiş gibi oradan çıktı. Cürcân halkının yaptıkları olmasaydı Taberistan’ı fethetmeden çıkmazdı.302

Saîd b. Âs, 30/650 yılında Cûrcan halkıyla antlaşma yapmıştı. Bu nedenle onlar bazen yüz bin bazen iki yüz bin bazen de üç yüz bin vergi ödüyorlardı. Bunu da bazen verirler bazen vermezlerdi. Bir müddet sonra hiç vermemeye başladılar. Yezîd b. Mühelleb buraya gelinceye kadar anlaşmayı ihlal ettiler ve Haracı ödemediler. Bunun üzerine sefere çıkan Yezîd, Sûl ile anlaşma yaptı. Buhayra303 ve Dihistan’ı fethetti. Cûrcan halkıyla da Saîd b. Âs’ın yaptığı anlaşmayı yeniledi.304

Süleyman b. Abdülmelik, Kuteybe her fetihte bulunduğunda Yezîd b. Mühelleb’e: “Görüyor musun Kuteybe’yi Allah onun eliyle neler yaptırıyor?” demesi üzerine Yezîd şöyle demiştir: “Horasan yolunu kapattığı halde Cürcân’a ne yapıldı? Bu fetihler hiç bir şeydir. Asıl iş Cürcân’ı fethetmekdir.”305

Dihistan ve Taberistan’ı ele geçirdikten sonra Yezîd, Cürcân Türklerinin anlaşmayı bozduğu ve orduya ihanet etiğini duyunca Cürcân üzerine yürümüştür. Tâberî, Yezîd’in daha yola çıkarken, eğer kendisine zafer müyesser olursa, Türklerden akacak kanlarla

302 Taberî, Târîh, IV, 50-51.

303 Sulların kalesi “göl” anlamına gelen “el-Buhayra” olarak adlandırılmıştı. Bir savunma yapısı için bu isim oldukça ilginçti ve mantıklı olarak nakledicilerin akla yatkın bir açıklama yapmaları gerekmekteydi. Bu hikayenin Taberi'deki versiyonu, bir nakledicinin düşüncesi farz edilerek, “el-Buhayra Cûrcan kıyısından 5 fersah uzaklıkta denizin ortasındaki bir adadır.” demektedir. (Taberî, Târîh, IV, 51.) Ancak, kalenin kuşatılmasına dair çok miktarda ayrıntı olmasına rağmen, naklediciler yüzen araçlar ya da bir donanmanın kullanıldığına dair herhangi bir şey söylememektedirler. (bkz. Taberî, Târîh, IV, 51-52.) Aksine, Sul'un beklenmedik gecesinin zuhur etmesi rapor edilerek kalenin sahilden önemli ölçüde uzakta bulunduğuna dair şüpheleri izale etmektedir. Yakut, değerli Coğrafya Sözlüğü'nde şunu söylemektedir: “Buhayra” kelimesi “bahr”dan (deniz) ziyade “baharat”ın (toprak, surla çevrilmiş yerleşim) bir nevi indirgenmiş şeklidir. Yakup'un şahitliği Sul'un kalesinin kıtada bulunduğunu söylememize imkan vermektedir. Bu yukarıda ifade edilen bazı nüanslar dışında Taberi tarihinde gösterilen bütün diğer ifadelerle de desteklenmektedir.(Farda Asadov, “VII-IX. Yüzyıllarda Güney Hazar Bölgesinde Hükümranlık Süren Türk Sulî Hanedanı”, çev: Bülent Keneş, Türkler Ansiklopedisi, TÜRKLER, IV, 313).

304 Taberî, Târîh, IV, 51. 305 Taberî, Târîh, IV, 53.

öğütülen undan yapılan ekmeği yiyinceye kadar oradan ayrılmayacağına ve Türklerin boyunları üzerinden kılıcını kaldırmayacağına dair Allah’a karşı ahdettiğini bildirmektedir.306

Yezîd, Cürcân’a doğru yürümüş ve şehri büyük bir kuvvetle kuşatmıştır. Kuşatma yedi aydan fazla devam etti. Hiçbir yerden en ufak bir yardım dahi almadan, aylardır Arap ordularına karşı şehri müdafaa eden Türkler için Araplara boyun eğmekten başka bir çâre kalmadı. Yezîd şehre girince şehrin bütün erkeklerinin bir araya getirilmesini emretti. Bir kısmını esir aldı, eli silah tutanların bir kısmını da kılıçtan geçirdi. Geçeceği yolun sağ ve soluna yaklaşık 2 fersah uzunluğunda bir mesafe boyunca darağacı diktirerek bu Türkleri astırdı. 12000 kişiyi de Enderhiz adı verilen Cürcân’da bulunan bir vadiye götürdü. Askerlerine şöyle dedi: “Kim intikam almak isterse alsın.” Müslümanlardan bir asker dört beş kişi öldürecek şekilde bu insanları öldürdüler. Böylece bu insanlardan akan kanlar vadide bulunan nehre karışarak nehrin aşağı kesiminde bulunan değirmene doğru aktı. Bu akan kanların döndürdürğü değirmen taşından öğütülen unlar ekmek yapıldı ve Yezîd bu ekmekten yiyerek ahdini yerine getirmiş oldu. Cürcân’da öldürdüğü Türklerin sayısının 40.000 kişiden fazla olduğu kaydedilmiştir.307

Yezîd Cürcân’ın fethi sırasında mücevherlerle kaplı bir tac elde etti. Bu tacı uğursuz sayarak kimsenin almak istememesi üzerine Muhammed b. Vası’ el-Ezdî’yi çağırarak: “Bu tacı al bu senin!” dedi. “Benim buna ihtiyacım yok.” deyince “Emrediyorum

alacaksın.” dedi. Yezîd bir adamına emrederek taca ne yapacağını izlemesini istedi. Tacı bir dilenciye vermesi üzerine Yezîd o dilenciye çok miktarda para vererek o tacı geri almıştır.308

Doğudaki komşusu Çin’e karşı bir harekete girişemeyen Türgiş hakanı Su-lu, batıdaki siyasî gelişmeleri kendi menfaatleri bakımından daha uygun bularak bu yöne teveccüh etti.

Mâverâünnehr’deki yerli prenslerle anlaşan Türgiş hakanı, 102 (720-721) yılında Kursul kumandasında Semerkand’a karşı askerî birlikler gönderdi. Bu sırada Horasan valisi olan Sa’îd b. Abdülazîz, Türkler’e karşı bazı muvaffakiyetler kazandı ise de neticede ağır bir hezimete uğradı. Fakat Semerkand’daki Arap garnizonu herhangi bir taarruza maruz kalmadı. Zira Türgiş hakanı Semerkand’ı muhasara edecek kuvvete sahip değildi.

306 Taberî, Târîh, IV, 54. 307 Taberî, Târîh, IV, 55. 308 Taberî, Târîh, IV, 52-53.

Yeni Horasan valisi Sa’îd b. Amr el-Haraşî, Türgişler ile işbirliği yapan yerli halka karşı çok şiddetli davrandı. Onun zulmünden halk memleketini terke mecbur oldu. Kaçanları takip eden Sa’îd, onların bir kısmını Hocend’de muhasara etti ve tüccarlar hariç teslim olan asker ve asilzadelerin hepsini kılıçtan geçirtti. 103 yılı sonları ve 104 yılı başlarında (722) cereyan eden bu hadiseler Araplar’a karşı kin ve nefreti arttırdı.

Sa’îd b. Amr el-Haraşî’nin azlinden sonra Horasan valiliğine getirilen Müslim, 105 (723-724) yılında bazı başarılar kazandı ve Afşina’ya kadar ilerledi. Onun esas hedefi Fergana idi.