• Sonuç bulunamadı

SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDEN DOĞAN SORUMLULUK

Acente sözleşmesinin kurulması belli bir süreci gerektirmektedir. Temsil olunan ile acente bir araya gelmekte ya da sözleşmeye yönelik iletişim kurmakta, hazırlık veya görüşme, öneriye davet, öneri ve kabulü değerlendirme aşamalarından geçmektedirler. Bir diğer ifadeyle, sözleşme öncesinde taraflar arasında bir etkileşim ve irtibat alanı doğmaktadır37.

Acente sözleşmesi müzakereleri sonunda, sözleşme hürriyeti ilkesi çerçevesinde taraflar arasında sözleşme akdetme mecburiyeti bulunmamaktadır. Bununla birlikte, bu aşamada, tarafların sözleşme görüşmelerine başlamalarıyla birlikte, birbirlerine karşı dürüst davranma, özen gösterme, ciddî bir niyetle müzakerede bulunma, gerekli hususlarda açıklama yapma, yanlış bilgi vermeme, doğacak zararları önleme, birbirlerinin menfaatlerini, mal ve şahıs varlıklarını

36 La Haye Temsil Konvansiyonu md. 8/1’in düzenlediği temsil iç ilişkisine uygulanacak hukukun uygulama alanının tayininde de bu paralelde bir ayrım yapılmıştır.

37 Baygın, C.: “Culpa in Contrahendo Sorumluluğu ve Amerikan Hukukundaki Uygulaması”, AÜEHFD, C. 4, S. 1-2, 2000, s. 345; Yalman, S.: Türk-İsviçre Hukukunda Sözleşme Görüşmelerinden Doğan Sorumluluk, Ankara 2006, s. 13.

koruma yükümlülükleri vardır38. Bu yükümlülüklerin ihlâli, sözleşme öncesi görüşmelerde taraflardan birinin kusurlu davranışından doğan sorumluluk kapsamında kabul edilmektedir39.Örneğin bir kimsenin, bir acentenin işyerine acente sözleşmesi hakkında görüşmek üzere gitmesi durumunda, tarafların birbirlerine karşı sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk kapsamında yükümlülükleri vardır. Bu görüşmeler süresince, acentenin yürüttüğü faaliyet ve gösterdiği referanslar hakkında yanlış bilgi vermesinin de etkisiyle acente sözleşmesinin temsil olunan tarafından akdedildiği varsayılırsa, gelecekte bu gerçek dışı bilgilerin açığa çıkması hâlinde, temsil olunanın uğradığı zararın acente tarafından karşılanması gerekecektir. Zira doğan zararın hukukî dayanağı, sözleşme görüşmelerinde acentenin yanlış bilgi vermeme ödevini kusuruyla ihlâl etmiş olmasıdır.

Acente sözleşmesi görüşmeleri devamınca tarafların kusurlu olarak sebebiyet verdikleri zararlardan kaynaklanan sorumluluğun acente sözleşmesi statüsünün uygulama alanına girip girmediği konusunda doktrinde bir fikir birliği bulunmamaktadır. Maddî hukukta tartışma konusu edilen hukukî nitelendirmeler neticesinde sorumluluğu, sözleşme sorumluluğu40, haksız fiil sorumluluğu41 ve

38 Bu yükümlülüklerin temelinde, sözleşme görüşmelerinin başlamasıyla birlikte taraflar arasında sözleşme benzeri bir ilişkinin doğduğu düşüncesi yatmaktadır: Ulusan, İ.: “Culpa in Contrahendo Üstüne”, Prof. Dr. Ümit Doğanay Anısına Armağan 1, İstanbul 1982, s. 286.

39 Sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk, sözleşmenin kurulması amacıyla bir araya gelen tarafların, hayat, sağlık, mülkiyet ve malvarlığına ilişkin değerlerinin, karşı tarafça korunacağı yönünde oluşan güvenin boşa çıkması neticesinde kabul edilen sorumluluktur: Kırca, Ç.: “Bilgi Vermeden Dolayı Üçüncü Kişiye Karşı Sorumluluk”, Ankara 2004, s. 138. Buna göre, kurulmuş veya kurulmamış, geçerli veya geçersiz sözleşme olup olmadığına bakılmaksızın, sözleşme görüşmeleri aşamasında ortaya çıkan kusurlu yükümlülük ihlâlinin sebep olduğu bir sorumluk söz konusudur: Yılmaz, H.: “Sözleşme Görüşmelerinde Kusur ‘Culpa in Contrahendo’ ve Sorumluluğun Hukuksal Niteliğinde Yeni Görüşler”, YD, C. 11, S. 3, 1985, s. 236; Demircioğlu, H. R.: Güven Esası Uyarınca Sözleşme Görüşmelerindeki Kusurlu Davranıştan Doğan Sorumluluk (Culpa in Contrahendo Sorumluluğu), Ankara 2009, s. 37 vd.

40 Bu görüşe göre, sözleşme görüşmeleri aşamasında taraflar arasında akdî bir ilişki olmasa da, özel bir ilişki vardır. Zira sözleşme kurmak için iletişime geçen taraflar arasında, hukukî işlem teması oluşacaktır. Bu ilişki, taraflar arasında olup, herkese karşı hüküm ifade etmez. Sözleşme görüşmeleri aşamasında, taraflardan birinin özensiz davranışı zarara neden olmuşsa, bu zarardan yalnızca o kişinin muhatabı olan kimse korunmalıdır. Dolayısıyla, sözleşme görüşmelerindeki kusurlu davranışlara, sözleşme hükümlerinin uygulanması gerekir. Görüş hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Gürpınar, D.: Sözleşme Dışı Yanlış Tavsiyede Bulunma, Öğüt veya Bilgi Vermeden Doğan Hukukî Sorumluluk, İzmir 2006, s. 148 vd.; Kutlu Sungurbey, A.: Yetkisiz Temsil Özellikle Culpa in Contrahendo (Sözleşmenin Görüşülmesinde Kusur) ve Olumsuz Zarar, İstanbul 1998, s. 117 vd. (Zarar); Atamer, Y. M.: “Üçüncü Kişinin Uğradığı Zararın Sözleşmesel Sorumluluk Kurallarına Göre Tazmini”, YD, C. 22, S. 1-2, 1996, s. 111 vd.; Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 1086; Yalman, sh. 28 vd.; Demircioğlu, s. 77 vd.; Ulusan, s. 300, 311; Yılmaz, s. 244, 251; Baygın, s. 355.

güven sorumluluğu42 olarak nitelendiren görüşler bulunmaktadır. Söz konusu sorumluluğun hukukî niteliğine ilişkin millî hukuk düzenlemelerinde de yeknesak bir düzenleme yoktur43.

Sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğun hukukî niteliği konusundaki tartışmalar, milletlerarası özel hukukta vasıflandırma meselesini gündeme getirmektedir44. Zira bütün hukuk düzenlerinde sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk konusu, aynı şekilde vasıflandırılmamaktadır. Acente sözleşmesi 41 Sözleşme görüşmelerinin başlamasının, taraflar arasında akdî bir ilişki meydana getirmeyeceği, ortada mevcut bir hukukî ilişki olmadığı için sözleşme öncesi bir davranış ve bundan doğacak bir zarara sözleşme sorumluluğunun uygulanamayacağı, bu görüşün temel dayanağını oluşturmaktadır. Sözleşme öncesi özen ve bilgi verme yükümlerinin ihlâli haksız fiil olduğundan, sözleşme görüşmeleri sırasında oluşacak kusurun neden olduğu zararın tazmini bakımından haksız fiil hükümleri esas alınmalıdır. Görüş hakkında ayrıntılı olarak bkz. Kılıçoğlu, A.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2002, s. 59; Oser/Schönenberger: Borçlar Hukuku, 1. Kısım, (Çev. Seçkin, R.), Ankara 1947, md. 6, No. 15, s. 226.

42 Güven sorumluluğunu savunanlara göre, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk, ne sözleşme ne de haksız fiil sorumluluğuna dayanmayan, güven sorumluluğu gibi her iki sorumluluk arasında yer alan üçüncü bir sorumluluk türüdür. Bu bakımdan, sözleşme görüşmelerinden doğan ihlâllerin, sözleşmenin kurulmasına olan güvenin boşa çıkması nedeniyle oluşan güven sorumluluğu kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Görüş hakkında bkz. Kırca, s. 122, 134, 148; Eren, s. 1083 vd.; Baygın, s. 355; Atamer, s. 111. Örneğin sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk hakkında genel bir düzenleme bulunmadığı için hukukî nitelik tartışmasının yaşandığı İsviçre hukukunda, bu görüş, İsviçre Federal Mahkemesi kararlarında da dikkate alınmaktadır. Örnek kararlar için bkz. Yılmaz, s. 247, dn. 73-74.

43 Bazı devletler, bu sorumluluk hakkında, genel bir düzenlemeye sahiptir. Örneğin Alman Medenî Kanunu’nda (BGB) sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk, ayrı maddelerde düzenlenmişken, 2002 yılında yapılan değişiklikle, sözleşmeden doğan borç ilişkileri başlığı altında genel bir borç kaynağı olarak açıkça kanuna dâhil edilmiştir. Tespit için bkz. Gürpınar, s. 144. Bu çerçevede, Alman Medenî Kanunu (BGB) §311/2’de, sözleşme görüşmelerinin başlamasıyla §241/2’de öngörülen özen borcu ve koruma borcunun doğacağı hükme bağlanmıştır. Böylece Alman hukukunda, söz konusu sorumluluk, sözleşmeden doğan borç ilişkileri kapsamında ele alınan bir hukukî müessese hâline gelmiştir. Bununla birlikte, bazı devletler, konuya ilişkin hiç bir düzenlemeye sahip değildir. Nitekim Amerikan hukukunda bu konuda bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak Amerikan hukukunda sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk benzeri sonuçlara götüren başka hukukî müesseseler vardır. Örneğin Amerikan hukukunda “caveat emptor” yani satıcının alıcıyı bilgilendirme yükümlülüğünün bulunmaması ilkesi geçerlidir. Bu durum, aslında sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk ile bağdaşmayan bir durumdur. Ancak bu ilkeye istisnalar getirilerek müzakere döneminde oluşan bazı zararların giderilmesine imkân tanınmıştır. Söz konusu istisnalardan biri de “misrepresentation” müessesesidir. Buna göre, kusurlu olarak karşı tarafta yanlış kanaat uyandıran açıklamalarda ve beyanlarda bulunmak yasaktır: Waite, J. B.: “Caveat Emptor and The Judicial Process”, Columbia Law Review, Vol. 25, No. 2, 1925, s. 129 vd.; Baygın, s. 368 vd. Demircioğlu, s. 71. Bazı devletler ise, mevzuatlarının farklı hükümlerinde özel olarak sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğa yer vermiştir. Örneğin İsviçre, Fransız ve Türk hukukları, bu şekilde düzenleme getirmektedir. İsviçre Borçlar Kanunu (OR) md. 26, 39, 31/2, 36/2’deki, Fransız Medenî Kanunu md. 1599’daki, Türk hukukunda TBK md. 217/2, 229/2, 562/2, 44/2, 47’deki, Türk Medenî Kanunu (TMK) md. 452/2’deki düzenlemeler, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk kapsamında örnek mahiyetli hükümlerdir. Fransız hukukuna ilişkin tespit için bkz. Demircioğlu, s. 49; İsviçre hukukuna ilişkin tespit için bkz. Kırca, s. 163.

görüşmelerinden doğan sorumluluk, akdî kabul edilirse acente sözleşmesi statüsü, haksız fiil kapsamında ele alınırsa haksız fiil statüsü dikkate alınacaktır45.

Bu açıklamalardan hareketle, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluktan doğan bir uyuşmazlık, tercih edilecek vasıflandırmaya göre farklı kanunlar ihtilâfı kurallarına ve dolayısıyla da farklı hukuk düzenlerine tâbi tutulacaktır. Bu bakımdan, sorumluluğun maddî hukuktaki dayanakları ve hukukî nitelik değerlendirmeleri, vasıflandırmanın neye göre yapılacağı konusunda önemli bir gerekçedir. Aynı

şekilde, vasıflandırmada doktrindeki tartışmalar, konuya ilişkin içtihatlar ve mevzuatta yer alan hükümlerden de yararlanılabilecektir46. Doktrinde baskın görüş, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğun akit statüsüne tâbi tutulması yönündedir47. Bu paralelde, Yargıtay, doktrindeki baskın görüşü de dikkate almak suretiyle, sözleşme görüşmelerinden doğan her türlü ihlâli, sözleşme sorumluluğuna tâbi tutmaktadır48. Ancak bizim de katıldığımız bir başka görüşe göre, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğun tâbi olacağı statünün belirlenmesinde, söz konusu sorumluluğun farklı görünümleri esas alınmalıdır49. Nitekim AB hukukunda Sözleşme Dışı Borç İlişkilerine Uygulanacak Hukuk Hakkında Tüzük’ün (Roma II

45 Bu paralelde tespitler için bkz. Akıncı, Taraf, s. 59-60; Tiryakioğlu, Taşınır, s. 240.

46 Örneğin Alman Medenî Kanununda (BGB) 2002 yılından sonraki değişiklikle konu açıkça akdî sorumluluk kapsamına sokulduğu için, vasıflandırma buna göre yapılacaktır: Demircioğlu, s. 69 vd. 47

Doktrinde Verhagen, sözleşme öncesi sorumluluğun, sözleşmeyi idare eden hukuka tâbi olması gerektiğini ileri sürmektedir: Verhagen, Agency, s. 413. Türk hukuk doktrininde ise Nomer, sözleşmeden doğan borç ilişkileri kapsamına, culpa in contrahendo’dan ifaya kadar geçen süreci dâhil etmektedir: Nomer, s. 323. Aynı paralelde, Tekinalp/Uyanık Çavuşoğlu, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğu, sözleşmenin meydana gelişi bağlamında “müzakereye girişmeden doğan borçlar” olarak akit statüsü kapsamında görmektedir: Tekinalp/Uyanık Çavuşoğlu, s. 370. Doktrinde Berki, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğun tâbi olacağı hükümleri açıkça belirtmese de, sözleşmenin kurulmasına ve sözleşme görüşmeleri aşamasında ortaya çıkan irade sakatlıkları hâllerine sözleşmeden doğan borç hükümlerinin uygulanacağını ifade etmek suretiyle, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğa da akit statüsünün uygulanması gerektiği sonucuna vardığı söylenebilir: Berki, O. F.: Devletler Hususî Hukuku, C. II, Kanun İhtilâfları, Ankara 1966, s. 306 vd. 48 Yargıtay, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğun tâbi olacağı kurallar bakımından, geçmişten bugüne net bir hukukî nitelendirmede bulunmamıştır. Ancak Yargıtay, eski kararlarında, sözleşme görüşmeleri sırasında kusurlu bir davranıştan meydana gelen zararların tazmininde, sorumluluğu haksız fiil sorumluluğu olarak nitelendirmekte iken; son yıllarda bu görüşünü değiştirerek sözleşme sorumluluğunu esas alan yönde kararlar vermeye başlamıştır. Örnek bir karar için bkz. Yargıtay HGK, 1.12.2010 T. ve E. 2010/13-593, K. 2010/623 sayılı karar (Kazancı İçtihat Bankası).

49 Tarman, Z. D.: “Milletlerarası Özel Hukukta Culpa in Contrahendo Sorumluluğu”, Prof. Dr. Rona Serozan’a Armağan, C. 2, İstanbul 2010, s. 1671 (Culpa in Contrahendo); Uyanık Çavuşoğlu, s. 95.

Tüzüğü) öngördüğü çözüm yolu da, bu paralelde karma bir öneri getirmektedir50. Tüzük, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğu, hukukî niteliğinden ötürü, her koşulda akdî sorumluluk ya da haksız fiil sorumluluğu olarak nitelendirmek yerine, sorumluluğun ortaya çıkış hâllerini münferit olarak değerlendirmeyi esas almıştır51. Bu çerçevede, Roma II Tüzüğü, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk hakkında md. 2/1’de genel bir düzenlemeye yer vermiştir. Ancak Roma II Tüzüğü Önsözü (Dibace) md. 30, konuya ilişkin ikili bir ayrım yapmıştır. Buna göre, sözleşme görüşmeleriyle doğrudan bağlantılı sözleşme öncesi borç ilişkilerine md. 12, sözleşme görüşmeleri sırasında meydana gelen özensiz davranışların akit tarafta neden olduğu zararlara ise md. 4 uygulanacaktır. Bu ayrımdan hareketle, Roma II Tüzüğü md. 12’de sözleşme görüşmelerinin sebepsiz olarak sona erdirilmesi ve aydınlatma yükümlülüğüne aykırı davranılmasından doğan sorumluluk hakkında akit statüsünün uygulanacağı hükme bağlanarak konu, Sözleşmeden Doğan Borç

İlişkilerine Uygulanacak Hukuk Hakkında Tüzük (Roma I Tüzüğü) kapsamına dâhil edilmiştir. Buna karşın, sözleşme görüşmeleri sırasında ortaya çıkan özensiz davranışların vücut bütünlüğüne verdiği zarardan doğan sorumluluğun ise, Roma I Tüzüğü md. 4 kapsamında haksız fiil statüsünün uygulama alanına girdiği hükme bağlanmıştır52.

50 Roma Konvansiyonunda konuya ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamakla birlikte, Roma I Tüzüğü md. 1/2(i)’de sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğun Tüzüğün kapsamı dışında kaldığı ifade edilmektedir. İlâve olarak, Roma I Tüzüğü Önsözü (Dibace) md. 10’da sözleşme akdedilmeden önceki yükümlülüklerle ilgili konuların Roma II Tüzüğüne tâbi olduğu vurgulanmaktadır. Bu düzenlemeler birlikte yorumlandığında, AB hukuku bakımından sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğun akdî mi, yoksa haksız fiil olarak mı vasıflandırılacağı sorunu da çözüme kavuşturulmuş olmaktadır. Böyle bir düzenlemede şüphesiz Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) Brüksel I Tüzüğüyle ilgili olarak, sorumluluğu sözleşme dışı vasıflandıran bir içtihadı özellikle etkili olmuştur. Kararda ABAD, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğun hukukî niteliği konusunda bir tespitte bulunmamakla birlikte; akdî vasıflandırmayı reddederek milletlerarası yetki konusunda haksız fiile ilişkin yetki kurallarının uygulanması yönünde karar vermiştir. ABAD’ın 17.9.2002 tarihli C-334/00 sayılı Tacconi/Heinrich Wagner kararı hakkında bkz. http://curia.europa.eu/juris/showPdf.jsf?text=&docid=46679&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst &dir=&occ=first&part=1&cid=1372949 (10.9.2012). Karar hakkında ayrıca bkz. Tarman, Culpa in Contrahendo, s. 1663 vd.

51 Roma II Tüzüğünün konuya ilişkin hükmü hakkında bkz. Volders, B.: “Culpa in Contrahendo in the Conflict of Laws: A First Appraisal of Article 12 of the Rome II Regulation”, NIPR Online, s. 2. 52 Konu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Fawcett/Carruthers, s. 833 vd.

Kanaatimizce Roma II Tüzüğünün öngördüğü ikili ayrımın tercihi daha makûl görünmektedir53. Bu bakımdan, acente sözleşmesi görüşmelerinden doğan bir uyuşmazlığın somut olay dikkate alınarak vasıflandırılması gerekir. Zira her koşulda, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumlulukla ilgili bir uyuşmazlığı haksız fiil ya da sözleşme sorumluluğu kapsamında nitelendirmek makûl bir çözüm değildir. Buna göre, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk dürüst davranma, gerekli hususlarda açıklama yapma, yanlış bilgi vermeme, ciddî bir niyetle müzakerelerde bulunma gibi yükümlülüklerin ihlâlinden kaynaklanmışsa uyuşmazlık, acente sözleşmesi statüsü kapsamında vasıflandırılmalıdır. Örneğin, Fransa’da faaliyet gösteren Alman vatandaşı acente ile mobilya imalatçısı Türk tâbiiyetli bir şirketin temsilcisinin, Paris’te bir mobilya fuarında bir araya gelerek acente sözleşmesine yönelik müzakerelerde bulunduklarını varsayalım. Bu görüşmelerde Türk şirketinin temsilcisi, İstanbul’da imâl ettiği mobilya ürünlerinin Paris’te satımının yapılması konusunda Alman acenteyle sözleşme yaparak ona temsil yetkisi vermeyi plânlamaktadır. Türk şirketi, Alman acentenin geçmiş yıllara ait acentelik faaliyetleri ve yerli firmaların Paris’te mobilya sektöründeki pazar payına ilişkin ayrıntılı rapor istemiştir. Bu konuda, Alman acentenin davranış ve beyanlarının da etkisiyle gerekli hazırlıkları yapan Türk şirketi, müzakere aşamasında Alman acentenin verdiği bilgilerin yalan, belgelerinse sahte olduğunu öğrenmiştir. Ancak Alman acente, yanlış ve yalan bilgi sunarak ve sahte belge düzenleyerek açıklamada bulunduğundan dolayı, Türk şirketinin uğradığı zarardan sorumlu olacaktır. Söz konusu uyuşmazlığın, sözleşme sorumluluğu kapsamında vasıflandırılarak acente sözleşmesi statüsünün uygulama alanına dâhil olması gerektiği kanısındayız. Zira haksız fiilde, genel olarak rastlantı gereği ortaya çıkıp herkese karşı yönelebilecek olan genel yükümlülüklerin ihlâli söz konusudur. Dolayısıyla haksız fiil sorumluluğunda ortaya çıkan tesadüflük olgusu, burada görüşmelerin başlamasıyla ortadan kalkmakta ve taraflar arasında geçici de olsa özel bir bağ, etkileşim veya sözleşme benzeri hukukî ilişki kurulmaktadır54. Her ne kadar sözleşme görüşmeleri aşamasında gerçekleşen bazı ihlâllerin oluştuğu anda, ortada henüz mevcut bir sözleşme bulunmasa da,

53

Doktrinde Doğan da, Türk hukukunda konuya ilişkin hükmün bulunmaması nedeniyle Roma II Tüzüğünde öngörülen çözüm yolunun benimsenebileceğini savunmaktadır: Doğan, Milletlerarası, s. 306.

tarafların sözleşme kurma niyetiyle bir araya gelmeleri, ortaya çıkan temas ve bu bağlamda artan oranda gelişen etkileşim, taraflar arasındaki ilişkiyi tesadüfî olmaktan çıkararak haksız fiil sorumluluğundan uzaklaştırmaktadır55. Bununla birlikte, aynı örnekte, şirket temsilcisinin acente ile Almanya’daki işyerinde sözleşme müzakerelerinde bulunduğunu varsayalım. Görüşmeler esnasında acentenin işyerini gezen şirket temsilcisinin ayağına, koridorda bulunan yangın söndürme cihazının düşmesi sonucunda oluşan zarardan yine acente sorumludur. Acentenin işyerinde gerçekleşen bu zararın sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk kapsamında olacağından kuşku yoktur. Bununla birlikte, milletlerarası özel hukuk bakımından bu konu, acente sözleşmesi statüsünün değil, haksız fiil statüsünün uygulama alanına dâhil olmalıdır. Zira bu örnekte, acentenin özensizliğinden ve tedbirsizliğinden kaynaklanan bir zarar söz konusudur. Dolayısıyla sözleşme görüşmeleri sırasında tarafların özen gösterme, doğacak zararları önleme, birbirlerinin menfaatlerini, mal ve şahıs varlığını koruma yükümlülükleri kusurlu olarak ihlâl edilmişse, doğacak zararlar, haksız fiil statüsüne tâbi olmalıdır.