• Sonuç bulunamadı

ŞİİRLERİNDE TEMA

1. Sözcük Kadrosu

Edebiyat metinlerinde kullanılan dil, insanda heyecan, coşku ve estetik bir haz meydana getirme amacındadır.136 Bu nedenle edebiyat metinlerinde ve bilhassa türünün getirisi olarak şiirde kullanılan dilin günlük dilden ya da yazı dilinden farklı olması gerekmektedir.

135Çetin, a.g.e., s. 164.

136Ramazan Kaplan, “Edebiyatta Dilin Önemi Nedir?”, Edebiyat Bilgi ve Kuramları, Anadolu Üniversitesi AÖF, Eskişehir 1998, s. 4.

Şiirde imaj, sembol ve şairin kişisel buluşu olan ifade biçimleriyle oluşmuş bir edebî dil vardır. Adeta şiir dili, dil içinde yeni bir dil meydana getirmektir.137 Bu dil içinde her şair yeni bir üslûp yaratma peşinde olduğuna göre şairin bu yeni üslûbu yeni bir şiir dili ile oluşturma zorunluluğu vardır.138 Roland Barthes’e göre klasik şiir bağıntıda, çağdaş şiir ise sözcükte yaratılır. Klasik şiirde bağıntı sözcüğü, çağdaş şiirde ise sözcük bağıntıyı etkisiz kılar.139

Şairler dil içindeki bu yeni dili yaratabilmek için birtakım sözcüklere farklı önem verirler. Bu sözcüklerin duygusal, estetik değerlerini yüksek buldukları için şiirlerinde bunlardan sıklıkla yararlanırlar. Bir başka bakış açısı ile baktığımız zaman bu sözcüklerin şairin şairlik ve kişilik yönünü ortaya koyabilmemiz için bir çıkış noktası olduğu da görülecektir. Sıklıkla kullandığı sözcüklerin işaret ettiği göstergeler, şairin şiirlerinde işlediği temalarda neyin kaygısını çektiği ve bu temalara politik ya da estetik hangi çerçeveden baktığını göstermektedir. Kullandığı terminoloji toplumsal konuları mı, doğa sevgisi mi, aşkı mı anlattığının bire bir göstergesidir. Şairlerin şiirlerinde kullandığı alışılmışın dışındaki sözcüklerin genel olarak iki kaynağı vardır. Birincisi doğup büyüdüğü çevrenin yöresel ağzında bulunan sözcükler, ikincisi ise akademik olgunluk derecesine göre belirenlerdir.

Bununla birlikte şairin bazı sözcüklere daha fazla önem vermesi temelde onun bazı temalara yoğunlaşması ile ilintilidir.

Yukarıda da üzerinde durduğumuz gibi tema, şairlerin sözcük seçiminde en etkili ögedir. Her tema ister istemez kendi terminolojisini yaratmıştır. Bu terminoloji içindeki sözcükler eş anlamlı, yakın anlamlı, zıt anlamlı da olsa birbirleri ile bağlantılıdır. Şükrü Erbaş’ın şiirlerinde öne çıkan temalar: mevsimler, doğa ve yaz sevgisi, aşk, toplumsal vicdan, eşikler, kirpikler, adaletsizlik, ölüm vb.dir. Bunun yanında toplumsal ve tarihi olayları eleştirel bir dille şiirlerine konu edinmesi şiirlerinde geçen sözcüklerin doğal olarak bu temaların terminolojisi içinden çıkmasına yol açmıştır.

137Kaplan, a.g.e., s. 7.

138Ramazan Kaplan, “Cahit Zarifoğlu’nun Şiirinde Anlam Konusunda Bazı Düşünceler”, Yeni Dergi, 7-8 (1995).

139 Mehmet Yalçın, Şiirin Ortak Paydası, Dokuz Eylül Yayınları, İzmir 2003, s. 143.

145

Erbaş’ın doğa ya da yaz sevgisi üzerine yazdığı şiirlerde öne çıkan sözcükler kirişler, ağaçlar, nar ağaçları, Akdeniz, akşam, sabah, zaman, çıplak ayaklar, eşikler, kirpikler, güzel kadınlar, haziran, ağustos, deniz, mavi, su, ten, sarı gibi çağrışımsal ortaklığı olan sözcüklerdir. Toplumsal ve tarihi olayları eleştirdiği şiirlerinde terminoloji birden değişir. Burada da karşımıza mezar, kan, acı, yazgı, yara, ağıt, çaresizlik, faili meçhul gibi sözcükler çıkmaya başlar. Bu durumu birkaç şiirle açıklamak faydalı olacaktır. Yaz, şiir ve kendisi arasındaki ilişkiyi anlattığı

“İyimserlik” şiirinde şairin yazla ilintili kullandığı sözcükler şunlardır: güneş, doğuş, ağustosböcekleri, portakal bahçesi, sıcak ekmekler, bahçe kapısı. Bazısının birkaç defa tekrarlandığı bu sözcüklerin tamamı yaza bir yönleriyle bağlantılıdır. Bir şiir içinde bu denli yoğun olarak sözcüklerin anlamsal tekrar oluşturacak şekilde yinelenmesi şiirin atmosferini canlı kılmaktadır.

Ölümü ve yarattığı psikolojiyi, bu bunalımdan kurtulmak üzere sunmak istendiği şiirinde şair ölüm ve bunun paralelindeki çaresizlik ile bire bir çağrışımlı şu sözcükleri tercih etmiştir:

Ölüm, yüreksizlik, ekmeksizlik, susuzluk, sevgisizlik, ihtiyar, ayrılık, kırışık bir alın, zaman, yalnızlık, hayat, gece, mezar taşı.

Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere Şükrü Erbaş’ın her temaya ait bir sözcük listesini oluşturmak mümkün görünmektedir. Bu örnekleri, yer aldığı ölüm temalı şiirlerde, aşk temalı şiirlerde çoğaltmak kolaydır. Erbaş bize halkın günümüzdeki birtakım konulardaki kemikleşmiş aymaz yapısının tarihten gelen bir süreç olduğunu duyumsatmaya çalışır. Halk-devlet ilişkisinde devletin mütehakkimliği, bunun karşısında halkın akıl almaz pasifliği üzerine yapılanan bu şiirlerde Erbaş, bu iki yapının ortaya konması için bazı sözcükleri tercih etmiştir. Bu sözcükler şiirlerdeki ikili ana çatışmanın taraflarının özelliklerini betimlemekte ve davranışlarını belirgin kılmaktadır. Bunları ayrıntılarıyla değerlendirmek sözcüklerin şiirlerdeki atmosferi yaratma noktasındaki işlevini ve bir yandan da Erbaş’ın sözcük duyarlılığını görmemiz açısından önemlidir. Bu durum birkaç maddeyle sabitlenebilir:

1- Şiirlerdeki konuların geçtiği dönemin sosyoekonomik yapısını belirlemek için şu sözcükleri sıklıkla kullanır: dükkâncılar, fırınlar, sinemalar, minareler, kale, kapı, tezgâh, kervan, derviş hırkası, saksılar, otel odaları, avlular, vitrinler. Bu sözcükler sayesinde dönemin halkının ne ile uğraştığı, temel geçim kaynaklarının neler olduğu ve kentleri oluşturan unsurların niteliği ortaya konmaktadır.

2- Kıtlıklarla, savaşlarla, zulümlerle sinmiş, yıldırılmış halkın içinde bulunduğu umarsız hâl şu sözcüklerin sık kullanılmasıyla netleşmektedir: toz, sinek, leş, fare, kedi, köpek, boşluk, çürüme, ölü, göçmen, hükümlü, tabut, bit, mezar, düğümlenmiş, çarıklı, artık, ezilmiş, kaçak, yazgı, yoksulluk, ocak, sönmek, sökmek, kırmak, ırgat, yetim, talihsiz, kölelik, sökülen, dağlanan, kurşunlar, bombalar, sürgün, enflasyon, buğday ve gübre fiyatları, darağacı, kurban, fukara, işsizlik, ocak…

3- Devletin zulmediciliği karsısında halkın büyük çoğunluğu tepkisizdir. Hiçbir şey yapmadan, savaşmadan, karşı çıkmadan mutluluğun ve refahın kendiliğinden geleceğine inanan bir mütevekkillik içindedir. Bu mütevekkil yapıyı desteklemek için de çağrışım alanları ortak sözcüklerden yararlanır: aylak, kul, teslimlik, vefa, gözsüz, dilsiz, kanaat, ağır, yavaş, sabır…

4- Devletin zulmüne rağmen ses çıkarmayan çoğunluğun yanında bir de bu zulme alkış tutanlar vardır. Bunlar güç karşısında el pençe divan duran dalkavuklardır: el, göz, kulak, efendi, bekçi köpeği, kemik, kese, diz çökmek, dalkavuk, alkış, hizmet, efendi, uşak…

Temalara göre sözcüklerini seçmesinin yanında Erbaş’ın genel olarak bütün şiirlerinde kullanmayı sevdiği sözcükler de vardır. Bunlar eşik, hüzün, sevinç, sokaklar, perdeler, yollar, gamzeler, beşik, kirpik, su, çocuklar, anne, baba, rüzgâr, türkü gibi birbirinden anlamca çok farklı sözcüklerdir. Bunlar içinde “eşik”, “kirpik”,

“kuşlar” ve “baba” gibi sözcüklerin yadsınmaz bir sayısal üstünlüğü vardır. Bu sözcüklerin simge boyutuna taşındığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Şükrü Erbaş’ın şiirlerinde, ölüm, perdeler ve sahipsiz mezarlar ne denli karanlık hava yaratıyorsa, bunun karşısında güneş, kuşlar ve eşikler bir o kadar mutluluk ve sevinç göstergesidir. Genellikle doğa sevgisi ya da aşk temalı şiirlerde yoğunlukla kullanıldığını tespit ettiğimiz iki sözcük, şairin lirizmi ile paralellik

147

göstermektedir. Bir yaz ve doğa tutkunu olan şair sözcüklerin ifade ettiği güneşin kızıllığından ne kadar hoşlanıyorsa, bu sözcükleri şiirlerinde kullanmaktan da o kadar hoşlanmaktadır.

Şimdi evlerin alnında akşamın perçemi Yüzlerde gölgelerin derin derin oyunu Çekiyor perdelerini üstümüze zaman…

Kirpiklerinin beşiğinde uyuduğum çocuk Yanımda olsaydın keşke, düşseydi Yüreğimin avucuna gözlerinin ışığı

“Bir Yudum Su”, Yolculuk/Kimliksiz Değişim, s. 114.

Aylarca bir çocuğun gülüşüne takıldı Kalbim ki

Bulanık bir gökyüzünde duru kalmış Tek incelik bulutuydu.

Tutulup rüzgârına ırgalanan kirpiklerin Bir sevincin uğrağına düştü

Bir hüznün…

“Sonunda”, Yolculuk/Kimliksiz Değişim, s. 117.

Doğa tutkunu olduğunu ve şiirlerinde doğa ve insan/kendisi arasındaki vazgeçilmez ilişkiyi yinelediğini bildiğimiz Şükrü Erbaş’ın, doğayı tema edindiği şiirlerinde doğanın coğrafi şekillerinin, bitkilerin, doğa olaylarının umut vaat edenine tanık oluruz. Özellikle doğa yazla birleşmişse onun şiirlerinde çiçekler bir renk cümbüşü oluşturur.

Şiirlerine en çok konuk olan çiçekler şunlardır: menekşe, karanfil, sümbül, gül, sardunya, yasemin, akasya, nilüfer, akşamsefası, mısır püskülü, bostan yaprağı, üzüm, elma çiçeği, erguvan, fesleğen, gelincikler, lale, nergis, sarmaşık, papatya…

Paul Valéry bir yazısında, sözcük seçiminde ameliyat alanını temizleyen bir cerrah gibi titiz davrandığını söyler. Köprüye benzettiği sözcüklerin üzerinde fazla

oyalanıldığında, köprünün dayanamayacağını ve en açık sözlerin bile bir bilmeceye dönüşeceğini de ekler.140

Tıpkı Valéry gibi Erbaş da sözcüklerden gerekli ölçüde yararlanmıştır. Salt sözcüğü amaçlamayarak onun şiirin önüne geçmesine, şiirin bir sözcük oyununa dönüşmesine izin vermemiştir.

2. Dize ve Cümle Yapısı