• Sonuç bulunamadı

RomaUygarlýðýnda Kadýnlar - 2

Yalçýn Kaya

oma, Ý.Ö. 215 krizini atlattý. 14 yýl sonra savaþ sona erdi. Ancak, Oppia Yasasýnýn yürür-lükten kaldýrýlmasý daha altý yýl alarak Ý.Ö. 195'i buldu. Kimi tutucu senatörler yasanýn

yürür-lükte kalmasýný istiyordu. Tartýþmalar gün-lerce sürdü. Eylem baþarýsýzlýða uðrayacak gibi görünüyor, kadýnlar giderek çileden çýkýyorlardý. Evli kadýný artýk ne hatýr evde tutabiliyordu, ne namus ne de kocasýnýn buyruðu... Roma'nýn tüm sokaklarýný ve foru-ma giden tüm yollarý kuþattýlar. Kadýn kala-balýklarý her gün daha büyüdü; taþradan da kadýnlar kente akýn etmeye baþladý.

Kadýnlarýn, bu yasanýn kaldýrýlmasýna karþý duran Tribinuslar'ýn bürolarýna saldýrmalarýyla iþ çýðýrýndan çýktý. Tribunuslar'dan Lucius Valerius, Roma evliliðine iliþkin bu tüyler ürpertici görüþe katýlmýyordu. Cato, yasanýn kaldýrýlmasý durumunda erkeklerin kadýnlarý zapt edemeyeceðini söylemiþti. Cato'ya karþý çýkan Valerius, "Hiç de deðil." diye yanýtladý. Valerius'un kadýnlarý koruyan bu tutumunun tonu, Cato'nun dürüst baðnazlýðýna oranla

aslýnda kadýnlarý daha çok aþaðýlýyor olsa da, Oppia Yasasý yürürlükten kaldýrýldý. Ancak uzun vadede haklý çýkan Cato oldu.

Modanýn göstergesi, kumaþ ve süslemeler-di. Sur'dan gelme pahalý boyalar, kolyeler, broþlar, yüzükler, aðýr altýn bilezikler; Hindistan'dan gelme pamuklular, taçlar o zamanlarýn moda dünyasýnýn deðiþmezleriydi. Asya'nýn uzak ülkelerinden getirtilmiþ ve arazili mülklerden daha yüksek deðerde taþlarla süslü küpeler; Çin'den gelme, tam anlamýyla aðýrlýðýnca altýn deðerinde olan en iyi cins ipekten yapýlma giysileri de listeye ekleyelim....

Önemli olan bunlardý. Antik Helen'de olduðu gibi, bilinen dünyanýn geniþlemesi, Roma'ya baþlangýçta para ve lüks getirdi ama bu akýþ zamanla tersine döndü. Birinci yüz yýla gelindiðinde, Plinius'un tahminlerine göre, Roma'nýn Asya ile ticareti, günümüz deðeriyle yýlda 40 milyon dolar düzeyinde açýk vermekteydi. Bu açýk günümüz ölçüleri-ne göre son derece düþük olsa da, antik dün-ya için çok önemli bir tutardý. Roma'nýn cum-huriyet döneminde Akdeniz, Galya, Ýspanya ve Batý Asya'daki fetihlerinden bir yýlda getirdiði ganimetin dört ya da beþ katýydý.

Asya'dan ve Afrika'nýn doðu kýyýsýndan Roma dünyasýna ithal edilen mallarýn neredeyse yarýsýný baharat oluþturmaktaydý. Roma'nýn beþ temel lüksünden diðer dördü ise, Çin'den gelen ipek, Afrika'dan gelen fildiþi, Arabistan'dan gelen tütsü ve Germen ülkelerinden gelen kehribar idi.

Ne yazýk ki, diðer ülkelerin bunlarýn karþýlýðýnda Roma'dan aldýklarýnýn sayýsý pek azdý. Çin'deki Lo-Yang'dan gelip Romalý tüc-car ya da aracýlarla Orta Asya'nýn

tenhalýk-larýnda, Pamirlerin kuzeylerinde ünlü Taþ Kule'de buluþan kervanlar, narin ipekliler ile egzotik baharatlarýn karþýlýðýnda az miktarda Roma camý, çömlek, amyant, giysi, mercan boncuk, oymalý mücevherler ve üzüm þarabý, yüksek tutarlarda altýn ve gümüþ alýyorlardý.

Denge bir süre gayet iyi iþledi; Çinliler gümüþü, Romalýlar altýný yeðliyordu. Zamanla deðerli maden kýtlýðý doðdu. Helen yarýmadasýndaki devasa gümüþ madenleri tükendi; 3. yüzyýla girilirken, Roma'nýn öz kaynaklarý artýk tükenmek üzereydi. Roma parasý, önceleri yavaþça ve sonra hýzla deðer yitirmeye baþladý. Sonunda, tüm ekonomi tökezlemeye yüz tuttu.

Akademisyenler, Roma Ýmparatorluðu'nun çöküþünde etkili olan çeþitli politik, toplum-sal, askerî ve ekonomik nedenler arasýndan birine diðerlerine oranla "en önemlisi" diye-memiþtir. Ancak savurganlýðýn da -özellikle kadýnlarýn savurganlýðýnýn- önemli bir yan etmen olduðuna kuþku duyulamaz.

Üst sýnýflardan Romalý kadýnlar antik dünyada ender görülen bir özgürlüðe sahip olacak konumdaydý. Ancak bu özgürlüðün onlara bir yararý yoktu. Pek çok þeyi yap-malarýna izin veriliyordu; yapýcý bir þey olmadýðý sürece...

Yasal bakýmdan kýsýtlý olmalarý ve toplum-sal baský sonucunda, çevrelerine, içerisinde neredeyse istedikleri gibi düþünüp hareket edebilecekleri bir tür entelektüel karantina kordonu çekiliyordu. Diðerlerini etkileyip erkek alanýna girmeyi, hattâ düþünülemeye-cek bir þeyi yapýp Roma'nýn siyasal ve imparatorluk politikalarýný etkilemeyi denediklerinde, bu kordonu aþamýyorlardý. Bu nedenle de kendilerini, para harcayarak,

kocalarý deðil, âþýklarý için güzelleþerek, dine sarýlarak ya da boþanma davasý açarak tatmin ediyorlardý. Ünlü Romalý düþünür Seneca, 1. yüzyýlda kimi çaðdaþlarýný, "çok çaba harca-yarak hiçbir þey yapmama sanatýnda uzman-laþmýþ" olmakla eleþtirmiþti.

Bu, hiç kuþkusuz, kadýnlarýn günlerini geçirme þekillerinin iyi bir tanýmýydý. Erkeðin yapmasý gereken tek þey, þafaktan önce kalkýp sandaletlerini ayaðýna geçirmek -yatmadan önce çýkardýðý tek giysi oydu-sadece Romalýlara özgü olan togasýný üzerine almak ve bir kupa su içmekti. Artýk dünya ile karþýlaþmaya hazýrdý. Sonradan belki traþ olmak için berbere gidebilir, öðleden sonrayý da hamamda geçirirdi.

Karýsý ise istediði saatte kendi yatak odasýn-da kalkar, -ancak en bayaðý kadýnlar

kocalarýyla ayný yatak odasýný paylaþýrdý-, ter-liklerini giyer, uyurken giydiði kuþaðýn, göðüs baðýnýn ve tuniðin üstüne iç gömleðini geçirir, o da bir kupa su içer ve dünya ile deðil, ayna ile hizmetçileriyle ve sayýsýz kozmetik kavanozuyla karþýlaþmaya hazýr hale gelirdi.

Kayýtlý tarihin büyük bölümü boyunca kadýnlar ve erkekler, doðanýn verdiðini düzeltmek(!) için ellerinden geleni yapmaya çalýþmýþlardýr. Daha Sümer çaðlarýnda göz-lerini büyütmek için çevresine "sürme" çek-miþ ve kýzýlboyalarla yanaklarýný renklen-dirmiþlerdi. Aristophanes'in dediðine göre; Atinalý kadýnlar, rimel olarak antimon cevheri, yüz pudrasý olarak kýrmýzý boya, gözaltlarýný gölgelemek için de beyaz kurþun, yosun boyasý ve yüz kremi kullanýrdý. Bu karýþýmlarýn çoðu, ne yazýk ki suya dayanýklý deðildi. Helenli ozan Eubulos, hinlik ederek: "Yazýn dýþarý çýktýðýnýzda, gözlerinizden iki kara derecik akar; yanaklarýnýzdan akan ter allýk damlalarýný boynunuýza dek taþýr ve alnýnýzdaki pudradan saçýnýz bembeyaz olur!" demiþti.

Helen kadýnlarýnýn giydiði, peplos ve chiton denen giysiler bedene yapýþýrdý. Kemerleri vardý ve kimi zaman belde toplanýrdý. Bu nedenle Helenler, "korse" konusunda önemli ilerleme göstermiþti. Günümüzdeki gibi bilimsel olarak yapýlandýrýlmýþ olmasa da, yeterince iþe yarayan yarým sütyeni icat etmiþlerdi. Kuþaklarý da vardý. Bunlarý daha

çok hamile olduðunu gizle-mek isteyen hetairalar takardý. Romalý kadýnýn ise, stoa adý verilen, daha bol ve hatlarýný gizleyen bir giysisi vardý; daha ince ipeklilere parasý yetenler ve mutlaka gelecek olan eleþtiri yaðmu-runu göz ardý etmeye hazýr olanlar dýþýnda...

Bedenini en göz alýcý biçimiyle gösteremediði için, yüzüne ve saçlarýna çok zaman ve para harcardý.

Sabah ilk iþ, gece yüzünde kalmýþ olan yüz kremiyle ekmek lapasýndan yüz maskesini siler, ardýndan, uzun zaman alacak olan saçýný yapma iþine koyulurdu. Kimisi saçlarýný "öðle güneþi" gibi parlatacak losyonlar sürer, kimisi de doðal rengini çirkin bularak kýzýlýmsý sarýya boyatýrdý. Kýzýlýmsý sarý saç, Romalýlarýn Germen kabileleriyle iliþkileri sonucunda moda olmuþtu. Siyah saçlarýndan her nasýlsa hoþnut olan kadýn, kocasýnýn parasýný, siyah saçlarýný Arabistan'ýn tüm par-fümlerine bulamaya harcardý. Bir de, hafif bir alevin üstünde ýsýtýlýp saçý kývýrarak lüleler halinde dalgalandýrmakta kullanýlan demir gereçler vardý.

Kaþlarýn üstüne düþmesi için ne zahmetler çekilir; alýna neredeyse hiç yer kalmazdý. Aklaþan saçlar acýmasýzca kopartýlýr,

Hindistan'dan ithal edilmiþ saçlardan yapýlma peruklar takýlýrdý. Romalý süsleme uzmaný, kuaför, hanýmýnýn saçý yapýldýktan sonra, ayný derecede uzun sürecek bir iþe giriþir, yüzü üzerinde çalýþmaya baþlardý. Fondöten, koyunyünü yaðýndan elde edilirdi. Arpa unu, öðütülmüþ geyik boynuzu, bal ve kýzýl güherçile köpüðü gibi malzemeler içeren bir-takým baþka krem ve losyonlar da vardý.

Anlaþýlan, Romalý kadýnlar gözleri, yanaklarý, kaþlarý ve dudaklarý için, Aristophanes'in söz ettiklerine benzer karýþýmlar kullanmaktaydý. Sanat eseri tamamlandýðýnda, -günün ilerleyen saat-lerinde, hamamdan sonra her þeyin yeniden yapýlmasý gerekecekti- geriye kalan tek þey, süslenmesi olanaksýz her þeyi süslemeye yete-cek sayýda mücevher seçmek, bir tunik giymek, üstlükle tozluk arasýnda kullanýlacak mendili, sinek kovan iþlevi de gören tavus kuþu tüyünden yelpazeyi, hava koþullarý gerektiriyorsa, parlak yeþil bir güneþlik

seçmekti. Ardýndan, son pelerin örtüsüne de bürünen kadýn, günün asýl iþlerine giriþmeye hazýr olurdu.

Neydi günün asýl iþleri?

Terziye ya da kuyumcuya gitmek... Tahtýrevanla sokaklarda gezinmek... Dostlarýný ziyarete gitmek... Tapýnakta dua etmek... Bir gladyatör dövüþünün kanlý heye-canýný yaþamak amacýyla amfiteatra ya da tiyatroya gitmek... Elbette, kendi özel hamamlarý olanlar için bile gözde bir top-lumsal merkez olan hamam. Son olarak da, akþam yemeði hazýrlýklarýný denetlemek üzere eve dönmek... Günlük etkinlikleri arasýnda bir tek bu sonuncusu belki "iþ" olarak nitelene-bilir. Baþka "iþ"i yoktu Romalý kadýnýn!

Tüm yukarýda anlattýklarýmýza karþýlýk, Roma tarihi, azimli, tuttuðunu koparan, devlet yönetiminde etkili, entrikacý kadýnlarýn adlarýyla doludur. Bu baðlamda Pompeius'un erdemli karýsý Cornelia ve çaðýn önde gelen politikacýsý olan âþýðý Cornelius Cethegus üzerindeki nüfuzu sayesinde gücünün her þeye yettiði düþünülen ama pek erdemli olmayan Praecia'yý anmalýyýz.

Brutus'un olaðanüstü annesi Servilia ile azimli karýsý Porcia da bunlarýn arasýnda zikredilmelidir.

Sonraki dönemlerde Augustus'un eþi Livia ile aralarýnda Julia ve Julilla, Livilla, Drusilla, Poppaea, Marcia ve Messalina'nýn da bulun-duðu birçok soylu kadýnýn adý sayýlabilir. Roma'nýn yükseliþinde olduðu gibi yýkýl-masýnda da bu soylu kadýnlarýn eylemlerinin ve etkinliklerinin büyük payý olduðu yadsýna-maz. Roma tarihi, özellikle saray çevresinde-ki kadýnlarýn karýþtýðý çeþitli türden olaylar,

düzenbazlýklar, zehirleme örnekleriyle doludur. Yazýlý tarih, çoðu aykýrý düþünce sahiplerini ya da aykýrý görülen mezhepleri sapkýnlýkla suçladýðý için, kadýnlarýn çoðunun çaðdaþlarýnca benzer biçimde suçlanmýþ olmasý doðaldýr. Nemfomani, taþkýnlýk ve zehir þiþesi konusunda ustalýk, antik Roma'da kalýtýmsal birer hastalýk mýydý acaba?

Genel olarak bakýldýðýnda, anlaþýlan söz konusu kadýnlarýn çoðu, onlarý eleþtiren kiþi-lerce kendilerine yakýþtýrýlan kötü alýþkanlýk-lara iliþkin köklü bir geleneðin kurbanlarýydý.

Romalý kadýnlara yöneltilen eleþtiriler, olaðan dýþý boyutlara taþýmayacak kadar man-týklý ve dinsel baðnazlýktan uzaktý. Ancak, seks âlemleri ve yönetim karþýtlarýyla yakýn-lýk kurmak, geleneklere karþý gelen kadýnlara yöneltilecek akýlcý suçlamalar gibi görünüyor-du. Seks âlemleri, gerçekten de kadýnlarýn girdiði gizemli bazý dinlerin özelliði olabilir ama 9. yüzyýla dek kadýnlarýn sorumlu tutul-duðu zehirlemelerin çoðu, büyük olasýlýkla aslýnda doðrudan çið ve bozulmuþ gýdalardaki Salmonella bakterisinin eseriydi.

Durum böyle olsa bile, pek çok iyi eðitimli, akýllý ve caný sýkýlan kadýn, eðer yoldan çýk-mýþsa; sorulmasý gereken soru, temelde eril

olan bir toplumda buna neden böylesine uzun bir zaman boyunca izin verildiðidir.

Nedenlerden biri, hiç kuþkusuz, cinsel haþarýlýklarýn kadýnlarý politik yaramazlýklar-dan uzak tutmasýydý. Bir diðeri ise, Romalý kocanýn kendisine sorun çýkarmadýðý sürece karýsýnýn ne yaptýðýna pek de aldýrmamasýydý. Ancak en önemli neden, çevrede çok kadýn olmamasýydý.

Erkeði evliliðe çeken, bir oðul ve vâris sahibi olma olasýlýðý ile geleneksel drahoma uygulamasý sayesinde iþe yarar tutarda bir para elde etmekti. Sonradan karýsý için duygu-larý her nasýl olursa olsun, drahomayý koru-masýnýn tek yolu onu hoþ tutmasýydý. Bu nedenle sýký bir rekabet yaþanmaktaydý. Nitekim bu yüzden Latincede "evde kalmýþ kýz" anlamýna gelen bir terim yoktur.

Özetle, Roma dünyasýnda Ý.Ö. 3. yüzyýlýn sonuna gelindiðinde kadýn, artýk "elde" olmaktan çok, "elden çýkmýþ" durumdaydý. Belki de erkekler bunun böyle olduðundan yakýnýp duruyordu. Ne yazýk k, bunu ne doðrulayacak ne de çürütecek yazýlý kadýn kaynak vardýr. Sadece Romalý kadýnlarýn, önceki çaðlarýn o soylu ve terbiyeli evli kadýnýný dehþete sürükleyecek eylemleri

düþünmelerinin ötesinde, bu gibi iþlere giriþmeye hazýr olduklarý aþamaya geldikleri bilinir. Helen dünyasýnda olduðu gibi Roma'da da "kadýn haklarý" konusunda farklý bir uygulama yürürlüðe konmamýþtýr.

Ýlk Çað dünyasýndan Antik uygarlýklara geçen ataerkil toplum düzeninin kadýn baskýcýlýðý ve kadýný aþaðýlayan görüþleri hiçbir deðiþikliðe uðramadan yer almýþtýr. Üstelik tüm tolerans dýþý uygulama ve düþünceler hukukî bir konum bile kazan-mýþtýr. Kadýn haklarý ve özgürlükleri konu-sunda Hristiyanlýðýn tutumunun çok farklý olacaðý, toleranslý görüþ ve davranýþlarýn ortaya çýkacaðý sanýlmamalý... Kadýnlardan yana böyle bir umut taþýyan düþünürler de yanýldýklarýný kýsa sürede göreceklerdir.

Roma Nüfusu

Roma dünyasýndaki aile yapýsýndan, evlen-me ve boþanma olaylarýndan söz ederken, nüfus sorunlarýný gözardý ettik. Þimdi biraz da ona bakalým.

Tarihçi Cassius Dio'ya göre; erken imptorluk döneminde "özgür doðmuþ" kiþiler ara-sýnda kadýn sayýsý erkek sayýara-sýndan azdý. Bazý tahminlerde, %17 gibi bir farktan söz edilir. Ancak dikkat!.. Bu sadece "özgür doðmuþ" yani hem anasý hem babasý özgür Roma vatandaþý olanlar için geçerli. Asýl büyük çoðunluðu oluþturan halk tabakalarý için deðil.. Onlarýn nüfusunun ne kadar olduðunu hiç kimse bilmezdi ki, kadýn-erkek

daðýlýmýnýn nasýl olduðunu bilsin! Þu sözünü ettiðimiz dengesizliðin en baþta gelen nedeni, herhalde, babalarýn kýzlarýný "pahalý bir lüks" olarak görmesiydi. Zenginler arasýnda geçerli drahoma tutarýnýn bir milyon Sestertius olduðu söylenir. Bu da, o tarihlerde yaklaþýk

65 kilo külçe altýn deðerinde eder. Neredeyse hafif sýklet bir erkeðin aðýrlýðýnca külçe altýn... Drahomanýn taksite baðlanmasý duru-munda, en geç üç yýl içinde ödenmesi gerekirdi. Cicero'nun, kýzý Tullia için dra-homa bulmasý gerektiðinde, üçüncü takside gelindiðinde malî durumu o kadar

kötüleþmiþti ki, kýzýnýn boþanmasýný saðla-manýn daha iyi olup olmadýðýný kara kara düþünmeye baþlamýþtý.

Roma'nýn en eski yasalarý olan "Romulus Yasalarý"nda, ebeveynlere tüm erkek çocuk-larýný ve ilk doðan kýz çocukçocuk-larýný eðitip yetiþtirmeleri öðütlenirdi. Ýmparatorluk döne-minde de uzun süre boyunca Romalýlar buna uydu. Sonraki yýllarda ise, baþta ekonomik sýkýntýlar, ardýndan buna baðlý genel ahlâkî çöküþ ile birlikte, bu yasal öðütleme gözardý edilir oldu. Roma kentinde, Lactaria Sütunu-'nun dibi gibi, istenmeyen bebeklerin býrakýl-masý için özellikle ayrýlmýþ yerler vardý. Býrakýlan bebeklerin çoðu kýzdý ama zaman zaman gayrimeþru ya da biçimsiz, doðumun-da kötü iþaretler görülmüþ erkek çocuklarýn da býrakýldýðý olurdu. Bunlardan kimileri, yabancýlar tarafýndan evlât edinilir ya da köle olarak yetiþtirilirdi. Ancak sepetlerdeki çocuklar, hava koþullarýyla ya da açlýk sonucu ölüme terk edilirdi. Bu tür bebek kýyýmý, ancak 4. yüzyýlda yasaklanabildi. Kýz bebek-lerin öldürülmesi ya da ölüme terk edilme-sinin doðal bir sonucu olarak, sonraki kuþak-larda anne adayý yokluðu çekilmeye baþlandý.

Kýz çocuklara karþý ayrýmcýlýk uygulan-masýna karþýn, erkeklerin coþkuyla karþý-landýðý söylenemezdi. Roma toplumunun beþ sýnýfýndan hiçbirinde geniþ aileler hiç de yeðlenmiyordu ve çocuksuz çiftler de, ister kendi seçimleriyle olsun ister yazgý sonucu, alýþýlmadýk bir görüntü deðildi.

Toplumun diðer iki sýnýfýný köleler ve azat-lar oluþtururdu; her ikisi de vatandaþ deðildi. Aralarýnda erkeklerin sayýsý kadýnlardan çok fazla olduðu için, köleler pek ender olarak evlenirdi. Zaten sahipleri de evlenmelerini onaylamazdý. Ancak bazý köle sahipleri, iþ gücünün en az giderle büyütülmesi amacýyla cariyeliði özendirmekteydi.

Çoðu Batýlý tarihçiler, Romalýlar'ýn gebeliði önleme yollarýna baþvurmadýklarýný öne sürer. Oysa Ovidius, Lucretius, Plinius,

Dioskorides, Amidalý Aecios, Ephesoslu Soranos gibi düþünür ve týp bilginleri, bize kadar ulaþmýþ yapýtlarýnda, Romalýlarýn gebe-liði önlemek için olduðu kadar çocuk düþürmek için de birçok yöntem bildiklerini ve kullandýklarýný göstermektedir.

Roma'da, toplumsal baskýlarýn çocuk yapma ve evlilik konusunda olumsuz etki yarattýðý söylenebilirdi. Kiþisel baskýlar da vardý. Roma, bekârlýða karþý yasal hüküm getirmeye ilk kez Ý.Ö. 403 yýlýnda baþladý. Bu, kýsmen sürekli savaþýn sarsýcý etkisiyle ama hiç kuþkusuz kýsmen de Ýtalya halkýnýn Napoli körfezine yerleþmiþ Helenler'den öðrendiklerinden kaynaklanmýþtý. Romalýlar Helenli göçmenlerden, Homeros'un yapýt-larýndaki tanrýlarýn adlarýndan çok daha fazlasýný öðrenmiþ olsalar gerek.

Ýmparatorluk döneminde Roma'da hâlâ Atina geleneðine uyan seçkin oðlancýlar ve Horatius ile Martialis gibi ozanlar da dâhil olmak üzere karþýlaþtýklarý fýrsatlar uyarýnca eþcinsel ya da heteroseksüel olabilen çok insan vardý.

Romalýlar, doðru dürüst aile kuramamýþtý. Bu olguda, gönüllü etmenler kadar gönülsüz etmenler de etkiliydi. Her þeyden önce, ölüm

oraný hayli yüksekti. Buna baðlý olarak, kadýnlarýn çocuk doðurma yýllarý kýsýtlýydý. Neolitik Çað öncesinin insanlarý gibi çoðu 30 yaþýna varmadan ölüyordu. Bebek ölüm oraný %20 düzeyindeydi. Ýtalya nüfusunun %10'u, çapulcu virüslerin çaresiz avý konumundaki Roma'yý týka basa doldurmuþtu. 2. yüzyýl ortalarýnda askerler, Mezopotamya'dan Roma'ya çiçek hastalýðýný getirdi. Romalýlarýn çiçeðe karþý hiç baðýþýklýðý olmadýðýndan, kimi kent ve eyaletlerin nüfusunun neredeyse üçte birini yitirdiler. Yüz yýl sonra bir diðer öldürücü hastalýk, büyük olasýlýkla, ilk kez yakalananlarý öldüren kýzamýk, etkisini gös-terdi. Bu salgýnýn doruk döneminde, Roma kentinde ölüm sayýsý günde beþ bini aþtý. Her zaman olduðu gibi, bundan da en çok etkile-nenler zayýf yani yoksul sýnýflarýn kadýn ve çocuklarý oldu.

Týpký kendilerinden öncekiler gibi, tüm sýnýflarýn kadýn ve çocuklarý yeterli týbbî bakým yokluðundan etkilendi. Yaklaþýk 750 bin oturanýyla dünyanýn günümüz ölçüsünde-ki ilk en büyük kenti olan Roma'da, þimdi-lerde Batý'da hamileliði "doðal" olgu alanýn-dan çýkaran kentsel tutum, gerilim ve baskýlar görülmeye baþlandý. Kadýnlarýn çoðu gebe kaldýðýnda düþük yapýyor, doðum sýrasýnda sorun yaþýyor ya da doðum sonrasý enfeksi-yonlarýyla karþýlaþýlýyordu. Canlý doðabilen bebeklerin yaþamý sadece ilk birkaç gün deðil, ilk dört beþ yýl boyunca tehlikedeydi.

Amerikalý toplumbilimci Seabury Colum Gilfillan'ýn 1966 yýlýnda yaptýðý bir araþtýrma-da, Roma'nýn üst sýnýflarýnýn, erkeklerde kýsýr-lýða yol açabilen ve kadýnlarda ise düþük ya da ölü doðuma neden olabilen kronik kurþun zehirlenmesinin etkisinde kaldýklarýný öne sürümüþtür. Çok düþük düzeyde bile olsa, kurþun zehirlenmesinin, çocuklarda zor

öðrenme ve dikkatsiz bir kiþilik edinme ile doðrudan baðlantýlý olduðu gösterilmiþtir. Romalýlar, kurþunu, borulardan akan sudan, kupa ve tencerelerden, kadýnlarýn yüz pudrasý olarak kullandýklarý beyaz kurþun gibi kozmetiklerden ve þaraptan alýyordu. Genellikle sert olan Roma þarabýnýn iyileþ-tirilmesi için, doðru kývama ulaþana dek kurþun astarlý çömleklerde kaynatýlmýþ tatlý üzüm þurubu eklenmekteydi.

Bu süreç sýrasýnda þuruba ister istemez belli bir oranda kurþun da geçiyordu. Araþtýr-macýlar Romalý erkekte kýsýrlýða yol açan etkenler arasýnda, suyundaki ve þarabýndaki kurþun yanýnda, aldýklarý aþýrý alkolün de belirtilmesi gerektiðini söyler. Bu iki etmen yanýnda araþtýrmacýlar, Romalý erkeklerin aþýrý sýcak hamam düþkünlüklerinin de nüfus artýþýndaki olumsuz etkisine deðinirler.

Romalý erkeðin giysilerini çýkardýktan sonra girdiði ilk oda, sýcaklýðýn yerlere ve duvarlara yerleþtirilmiþ sýcak hava

Benzer Belgeler