• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM

3. SANATI

3.2. Roman Anlayışı ve Romanları

3.2.1. Roman Anlayışı

Kâmuran Şipal önce çevirmen, sonra öykücü ve romancıdır. Kitaplaşmamış şiirleri de vardır. Yazarın sadece iki romanı olması romancılık anlayışını ele vermeye yetmiyor gibi düşünülse de roman kurgusundaki istikrarlı duruşu onun romancılığı üzerine söz söylemeye yetecek durumdadır. İki roman aynı konuyu, kişileri, mekânları içerir. Anlatıcı farklı zamanlarda aynı dönemi anlatır ve birbirinin devamı niteliğinde iki roman ortaya çıkar. Ayvaz bu durumu şöyle değerlendirir:

“1998 yılında yayımlanan ilk romanı Demir Köprü ve Sırrımsın Sırdaşımsın (2010) olgunluk dönemi yapıtlarındandır. Öykülerinde de var olan ayrılış, kopuş, geriye dönüş izleklerinin, sözünü ettiğimiz iki romanda da ana ekseni oluşturduğu, ayrıntıya, analize, geriye dönüşlere çok daha uygun roman türünün olanaklarıyla, yaratıcı imgelemin, bu izleği geliştirip, zenginleştirdiği görülebilir.”82

Yazar romanlarında içsel yolculukları bilinç akımına ve geriye dönüş tekniğine bağlı olarak yapmaktadır. Ancak geriye dönüşlerde rahatsız edici bir yan vardır. O da kesintisiz mükemmel şekilde işleyen hafızadır. Yaşlı bir adamın çocukluğunun ayrıntılarını bu kadar detaylı hatırlaması inandırıcı gelmez. Ancak yazar bu açık kapıyı hatırladıklarının gerçek olup olmadığı konusunda ikileme düştüğünü belirterek kapatır.

Eserlerde her sorunun cevabı, her olayın nedeni açıkça belirtilmez, okuyucuya sezdirilir ya da okurun yorumuna, hayal dünyasına bırakılır. Her iki roman içerik olarak anneye ithaf edilmiştir. İç sesler bireysel ve toplumsal sorgulamalar yaptırır.

Demir Köprü ile Sırrımsın Sırdaşımsın romanları arasında içerik aynılığına rağmen tezat durumlar oluştuğu görülür. Bunu yazarın bazı yazarlarda görüldüğü üzere bilinçli yaptığı söylenebilir. Meselâ birinci romanda annenin çocuğuyla intihara yeltendiği yer demir köprü iken ikinci romanda bu yer taş köprü olmuştur.

Birinci romanda “dede” figürü “hacı” olarak nitelenirken ikinci romanda “yobaz” olarak ifade edilir. Böylesi farklılıklar olsa da bu durum okuyucuyu rahatsız etmez. Çünkü romanların ana karakteri olan anne esas figürü oluşturur. Kişilerden ziyade olayların yarattığı duyguları önemseyen yazar kişi isimleri vermemekle figüratif kadronun özelliklerini pek önemsemediğini göstermektedir. Sezer Ateş Ayvaz’ın eser hakkındaki fikri şöyledir:

“Kâmuran Şipal’in olgunluk çağının, yaratıcı imgelemini, bir analiz yönetimine dönüştürdüğü bir yapıt Demir Köprü. Roman kişisi, uçakta başladığı yolculuğu,

82

anımsamalarla örülü bir iç sese dönüştürür. “Öz ben”e ulaşmak için çıkılan bu yolculuk, kendini aşabilmeye, kendisini kuşatan Demir Köprü’de sembolize edilen anlamlar alanına doğru yönelmeye başlar… Böylece yolculuğa çıkan kişi, geçmişteki ben’i ile şimdiki ben’i arasında yarattığı; bilinçli-bilinçdışı durumuyla, kendini gerçekleştirmiş olur. Çünkü bu analiz, onu, yaşama karşı bambaşka bir davranışa, tutuma, yaratıcı bir değişimin olduğu yere gerilime götürecek, yeni bir ruhsal düzen yaratacaktır.”83

Romanlar gerçekle düşün arasında gidip gelmeler yaşar, en sonunda gerçek mekâna ve zamana ulaşan kişi eseri de gerçekliğe ulaştırır. Eser geçmişe bir yolculuktur:

“’Geçmişine dön, ilk çocukluğunun dehlizlerinde dolaş, ne varsa orada…’ Her seferinde ‘Demir Köprü’yü hatırlıyorum sizi dinlerken, sanırım bu olağanüstü romanınızı ilk okuduğumda içimde boy veren duyguyu ifade ediyor sözleriniz.”84 Tarihî kişiler, olaylar; efsanevî, masalımsı unsurlar; ayetler, hadisler, şiirler romanlarda sıkça yer verilen öğelerdir. Olaylar böylece derinleşir, çeşitli bağlar ile tarihe bağlanır, anlatım zenginleşir. Nuh, İbrahim gibi peygamberler, Şahmaran, Uyuyan Güzel gibi masal karakterleri yoğunluğu arttırmıştır. Benzer yapı Sırrımsın Sırdaşımsın’da da görülmektedir. İçinde türküler olan roman masalımsı bir geçmişe yarı uyanık bir hâlde yapılan yolculuktur. “Yaşlı bir adamın geçmişe, çocukluğuna yaptığı uzun yolculuğun olağanüstü dil incelikleriyle örülü hikâyesi…”85

Eser, biraz hüzün biraz da heyecan taşımaktadır.

“Kitap kelimenin tam anlamıyla olgunluğun, ustalığın ürünüdür. Derinlikli, kusursuz, iyi kurgulanmış bir ustalık ürünü olan roman, anne sevgisi, hayat, ölüm, zaman üzerine yazılmış, giderek çocukluk destanına dönüşen Türk romanının başyapıtlarından biri olmaya aday… Onun en başarılı yanı işte bu abartısız duygu aktarımıdır. Bu serinkanlı anlatım bütün bir romanı kaplar. Anne sevgisi, çocukluk özlemi gibi kolayca melodrama dönüşebilecek konuları melodram ucuzluğuna dönüşmeden, rüya ile gerçek arasında derinlikli bir yaklaşımla hayatı sorgular… Yazar, Proustvari bir zenginlik, zaman sıçramaları, düşler, çağrışımlar, anımsamalarla romanı kurgular. Ama o Proust gibi konunun değil, seslerin peşinden gidiyor.”86

83

Sezer Ateş Ayvaz, “Demir Köprü Üzerine”den, İhsan Işık, Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Ansiklopedisi, , 2. baskı, C.8, Elvan Yay., Ankara, 2007, s.3367

84

Ayşe Sarısayın, “Kâmuran Amca’ya Bir Mektup Denemesi”, s. 102. 85

Ayşe Sarısayın, a.g.y., s.102. 86

Necip Tosun, “Bir Olgunluk, Ustalık Ürünü Sırrımsın Sırdaşımsın”, Yeni Şafak gazetesi, S. 5546, 11 Mayıs 2010, s.7.

Şipal’in öykücülükte Sait Faik’in etkisinde, romancılıkta Kafka ve Hesse’nin tarzında kaldığını, özgünlüğe ulaşamadığını söyleyip Türk edebiyatında öne çıkan bir yazar olamayışını buna bağlayanlar da vardır. Bu fikirlere kısmen hak vererek asıl gerçeğin şu olduğuna inanmaktayız: Şipal’in romancılığı kendi çevirmenliğinin gölgesinde kalmıştır.. Popüler edebiyat ortamlarında olmayışı tamamen kendi istemidir. O, çevirdiği kitapların gölgesinde kalmıştır. Yazarın kendini çevirmenliğe vermesi belki de öykücü olarak yeterli varlık gösterememesidir. Ancak heyecanını hiçbir zaman yitirmemiştir:

“Bildiğimiz tek şey o heyecanın altmış yıldır hiç azalmadığı. Yoksa altmış yılın sonunda Sırrımsın Sırdaşımsın gibi bir roman yazılamazdı. Sıcak bir Güneydoğu Anadolu kentindeki çocukluğuna geri dönen anlatıcı, Almanca Edebiyat’ın büyük birikimini özümseyen bir donanımla söylemektedir sözünü.”87

Türk romancılığında ve hikâyesinde geri planda kalmasının bir diğer nedeni eserleri arasındaki kesintidir, aralıklı yazması, süreklilik kazanmaması, çevirilerin yazma eylemini kesintiye uğratması edebiyat dünyasında görünmemesine neden olmuştur. Bu kesintiler onu tekrara düşme gibi bir hataya da sürüklemiştir. Hikâyeler ve romanların aynı kişi, yer ve olayın birer parçası gibi görünmesi yazar adına olumsuz bir yan olarak görülebilir. Bu genel bilgilerden sonra romanlarını sırasıyla ele alalım.

Benzer Belgeler