• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM

3. SANATI

3.1. Öykü Anlayışı ve Öyküleri

3.1.7. Öykü Unsurları

3.1.7.4. Anlatım Teknikleri

Yazarın en büyük dayanağı betimleme ve bilinç akımıdır. Anlatımda fizikî tasvirler kadar ruhsal çözümlemeler, psikolojik betimlemeler de söz konusudur.

“Beyhan” da ana karakter Azeri Malik Ağa’nın büyük kızı Gönül’ün kamarotla ilişkilerini, zihinde başlayan sorgulama süreçlerini yazarın gözlemi sayesinde algılayabiliyoruz.

Şipal montaj tekniğini sıklıkla kullanır. “Cam Fanus”ta karakterin durumunu Hesse’den aldığı sözle özetler ve yalnızlığın doğal bir oluşum hatta asıl gerçeklik olduğuna işaret eder:

“İnsanlar çiçek gibidir. Birbirlerini anlamaları mümkün değildir. Olsa olsa bir yel estiğinde hafiften birbirlerine doğru eğilirler.” (s.97).

Alışılmış, sıklıkla karşılaşılan bir mekân olan kahvede yazar toplumu gözleme imkânı bulur. Bazen kendi ruhundan topluma geçer, bazen toplumdan kendine gelir. Bilinç akımı ile “Gece Lambalarının Işığında” hikâyesinde iç monolog tekniğini buluşturur.

“Senfoninin koro bölümü başlıyor. İnsanlık bu bölümde gerçek değerine ulaşıyor…” (s.120).

Yazarın “Bir Nikâh Töreni” adlı hikâyesinde de benzer durumları görmekteyiz: “Gözlerim gelini buldu. Her gelin gibi değil. Ailesinden kimseler yok törende. Çünkü bu nikâh, ailesinin rıza göstermemesine karşın gerçekleşiyor. Şimdi ne kadar üzüntülüdür, diye düşünüp bakışlarımı başka yana çevirdim.” (s.127).

Şipal’in sıklıkla başvurduğu tekniklerden birisi de geriye dönüş tekniğidir. Böylelikle sorgulamalar, hesaplaşmalar ve hikâyenin sonuca kavuşturulması sağlanır. “Rebeka”da çocukluğuna dönen yazar çocukluk aşkının kızı olan Rebeka ile tanışır. “Elbiseciler Çarşısı”nda geçmişine dönen Güner, bu sayede çatışmasının sebebini bulur.

71

Şipal öykülerini betimlemeler ve bilinç akımının hâkimiyetinde kaleme almaktadır. “Büyük Yolculuk”ta da hikâyeleri monotonluktan kurtaran monolog-diyaloglara yer verilmiştir:

“Ev sahibimin ısrarlı uyarılarına karşın buna yanaşmamış, uyumuş, evde olduğum zamanlar da kimselerden bir şeyler saklamadığını göstermek ister gibi pencerenin perdelerini hiç kapamamıştım.” (s.196).

Uzun monologların içinde diyaloglara da rastlanmaktadır.

“Adam sorusunu yanlış anlamamı önlemek ister gibi ‘Bakın!’ dedi. ‘Çift yataklı odada kalırsanız daha iyi sizin için. Çünkü fazladan bir para veremeyeceksiniz ki! Bu saatten sonra çift yataklı odalardan tek yataklı ücreti alırız. Rahat etmiş olursunuz.’ Bunu işitince ‘Pekâlâ!’ dedim.” (s.199).

Bir başka hikâye “Bol Uykular”dan bir diyalog nakledilebilir: “Enver Bey’i gördün mü?”

“Görmedim, ne var?”

“İki günden beri yok ortada. Hadi saklama, söylemiştir sana nere gittiğini.”

“Yok, vallahi, bana söylemedi bir şey. Ömer’in haberi yok mu? Belki ona söylemiştir.” (s.229).

Öykülerde iktibas sanatının da örneklerini görmekteyiz. “Gülümsedi Az” öyküsünde “Araf” suresinin 171. ayetinin mealine yer verilmiştir:

“Hani biz dağı adeta gölgeledik gibi çekmiş, üstlerine doğru yüceltmiştik ki neredeyse üstlerine düşecek sanmışlardı.” (s.253).

Benzer bir durumla “Hüsnü Yusuf” adlı öyküde de karşılaşıyoruz. Yazar burada da Kur’an ayetlerinden sıklıkla alıntılar yaparak iktibas ve montaj tekniğini uygulamıştır. Şipal’in ayrıca Mevlânâ’dan yoğunlukla alıntı yaptığını görmekteyiz:

“Çünkü her şey, Mevlânâ hazretlerinin “Mesnevi”sinde söylediği gibi, kendi karşıtıyla vardır ancak.” (s.299).

“Mevlânâ hazretlerine göre, söz yaydan çıkmış ok gibidir.” (s.303).

Kur’an’dan Ayetler Buhûrumeryem’de daha çok karşımıza çıkmaktadır. Dinsel motiflerin öne çıktığı bu eserde maneviyat üzerine didaktik tavır, alıntılarla belirginleşmiştir. Özellikle “Hüsnü Yusuf”ta meal okumaları dikkat çekmektedir.

“Allah bir ayetinde ‘Ben çalışana veririm.’ diyor.”

Yukarıdaki ayet “Ali İmran” suresinin 27.ayetidir. Yazar aynı öyküde diyalog tekniği ile yine “Ali İmran” suresinin 134. ayetini orijinal hâli ve meali ile birlikte

vermektedir (s.306). Bu sureyi söylerken de Harun Reşit’e telmihte bulunduğu görülmektedir.

Öyküler içerisinde en yoğun anlatıma sahip olanlardan biri de “Yedi Beyza”dır. Yazar bu yoğunluğu içerdiği telmihlerle sağlamaktadır. Öyküde Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Süleyman, Belkıs, Polikrates’e göndermeler vardır. Cinsellik, din, geçmiş ve bugün ekseninde zihinsel yolculuk yapılır. Kenarda, kıyıda, köşede kalmış bilgiler aklın kıyısından çıkartılır. Sonra öykü iki arkadaşın diyaloguyla devam eder.

“Yedi Beyza” hikâyesi Kur’an ayetleriyle yazılmış gibidir. Yazar sürekli olarak iktibas tekniğiyle ya da hikâyeye yedirerek ayetleri kullanır. Zaten “Yed-i Beyza” Kur’an’î bir kavramdır. Öyküde mitsel ve dinsel vakalara yer verilir:

“Elini çıkardı. Ne görsünler: O da temaşa edenlere (ışıklar saçan) bembeyaz (bir el).” “A’raf”: 108.

Olaylar ayetlerin direkt nakledilmesiyle anlatılır.

“Bir de elini koynuna sok da, diğer bir mucize olmak üzere, o ayıpsız ve bembeyaz bir hâlde çıkıversin.” “Tahâ”:22.

Yazarın öykü üzerine yoğun bir araştırma yaptığı, büyük bir çaba gösterdiği anlaşılmaktadır. Aynı olayın farklı surelerde geçen anlatımı bir araya getirilmiştir.

“Elini koynuna sok da Firavun’a ve kavmine (göstereceğin) dokuz mucize içinde, o kusursuz, bembeyaz olarak çıkıversin. Şüphesiz ki onlar fasıklar güruhudur.” “Neml”: 12.

Şipal öykülerinde derinliğe sahip anaforlar kullanmaktadır. Ancak ilk ve yüzeysel bir okuyuşta bu derinliği fark etmek mümkün değildir. Buhûrumeryem’de yazar dinsel ve mitsel öğeleri öne çıkarır. Bu öykülerden biri de “Nar Çiçeği”dir. Yazar bu kez bir hadis ile iktibas yapar.

“Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istedim.” (s.336).

Yine “Saflarınızı Sıklaştırınız” adlı hikâyede sıklıkla ayet ve duaya rastlıyoruz. Bir sonraki hikâye olan “Salih’in Devesi”nde son cümleler iki hadisten oluşmaktadır.

“Ey insanlar, nefislerinize karşı yumuşaklıkla davranınız. Ve bir başka hadis-i şeriflerinde buyuruyor: Ey nefislerine zulmedenler…” (s.367).

Öykülerinde en sık karşılaşılan yöntem geriye dönüştür. “Recep’in Nikâhsız Karısı Aysel” ile “Sizin Ev” hikâyelerinde geriye dönüş yaparak cinsellik dünyasının saklıda kalan yanlarını irdelemektedir.

Olaylar çağrışımlarla halka halka genişler ve yoğunlaşır. Bilinçaltı küçük olaylardan büyük vakalara doğru hikâyeyi kurar. Soyut öykücülük tarzını bilinç akışına yönelerek yapar.

Öykülerde sürekli tekrarlanan ara cümleler ve sembollerle bilinç akışı kurulur. “Nar Çiçeği”nde bilinç akışı nar çiçeğinden başlar:

“Karpuz kırmızısı, kiremit kırmızısı, kan kırmızsı mı? Evet, kan kırmızısı. Peki, kan görseniz? Nasıl yani? Bayağı kan. Ama siz devam edin saymanıza. Bordo. Fransa’da bir kent... Bordo şarabı. Demek bordo şarabı kırmızı oluyor…” (s.337).

Görüldüğü üzere yazar bilinç akışı, geriye dönüş, iktibas, montaj ve tasvir yöntemlerini sıkça uygulamıştır. Ancak Necip Tosun’un da dediği gibi betimlemeler sadece sahneleme amacıyla değil bazen olayı, anlatılanları derinleştirmek için kullanılır. 72

Benzer Belgeler