• Sonuç bulunamadı

ROMALILARIN DÜŞMANLIKLARI

Hıristiyanlık Filistin bölgesinde yayılmış olan bir dindir. Bu bölgede çok önceden doğmuş başka inançlar, başka dinler vardır. Hıristiyanlıktan önce Filistin bölgesinde yayılmış olan tektanrıcılık (monoteizm-tevhid) dini Yahudilik idi. Tarih boyunca komşu ulusların saldırılarından, egemenliğinden kurtulamayan İsrailoğulları

96 Matta, 8/28–34; Markos, 5/1–20; Luka, 8/26–39.

97Matta, 15/21-28; Markos, 7/24-30.

28 ülkesi, M.Ö. IV. yy. sonlarında Büyük İskender tarafından yeni bir saldırıya uğradı.

Büyük İskender çoktanrıcı (politeist) bir inanca sahip olduğundan İsrailoğulları’nın tektanrıcı dinine ilgisiz kaldı. Büyük İskender’in ölümünden sonra da yönetime yine çoktanrıcı inanca sahip olanlar geçti.

İşte bu dönemde Yahudilerin tektanrıcı inancı ile çoktanrıcı Roma inançları arasında bir çatışma baş gösterdi. Romalılar egemenlikleri altında bulunan ulusların inançlarına pek saygılı davranmadıklarından din çatışmaları, inanç anlaşmazlıkları zamanla toplumlar arasında çekişmelere, küçük boyutlu savaşlara dönüştü. Romalı yöneticiler, bütün yönetim kurumlarını kendi inanç düzenlerine göre yönetme eğilimlerinden ötürü, tektanrıcı dine bağlı bölgede kendilerine karşı çıkan ne varsa eziyor, baskı altına alıyor, cezalandırıyor, sürgüne gönderiyorlardı. 98

Romalılar düzenli yönetime, sağlam kurumlara dayanan, doğaya bağlı bir ahlâka inanıyorlardı. Onlar için önemli olan bu dünyanın egemenliğidir, bu dünyanın düzenidir. Romalıların amacı başkalarına egemen olmak, buyruk salmak, canının çektiği gibi yaşamak, yaşamın tadını çıkarmaktı.

Roma imparatorları M.Ö. I. yy. sonlarında, Doğu inançlarının etkisi altında kalarak kendilerini tanrılaştırmışlardır. İnsan-Tanrı ya da Tanrı-İnsan inancı Mısır’ın etkisiyle son dönem Roma İmparatorları arasında kesin biçimde benimsenmiş olduğundan yönettikleri ülkelerin insanlarına karşı davranışları da acımasızdı.

Romalılar kendilerini üstün, yönetimleri altında bulunanları da aşağı ve köle olarak görmeye alışkındılar. Bu katı tutum da, egemenlikleri altındaki insanları ezmelerine yol açıyordu. Hıristiyanlığın doğduğu topraklar üzerinde egemen olan Romalılar’ın bu tutumları zamanla inanç ve ahlâk alanlarına da yansımıştır. Egemenlik Romalılar’ın elinde olduğundan diğer toplumlar gibi İsrailoğulları’nı da istedikleri gibi eziyor, çalıştırıyor, köle olarak kullanıyorlardı.

Tarih boyunca sürgünlerde yaşamış, dağınıklık içinde kalmış, farklı ulusların inançlarıyla karışmış bir ahlâk ortamında bulunan Yahudiler, kendi dinlerinin buyruklarını unutmuşlar, kendi ahlâk düzenlerini kendileri farkında olmadan yıkmaya başlamışlardı. Bu tutum, Filistin ve çevresinde bir ahlâk dengesizliği, bir inanç

98 Muhammed Ataurrahim, Bir İslâm Peygamberi Hz. İsa, (çev. Kürşat Demirci), İnsan Yayınları, İstanbul 1985, s. 37-49.

başıboşluğu yaratmıştır. Toplum, alışılagelen ahlâk kurallarının dışına çıkmıştır.

Tevrat’ın yasakladığı bütün eylemler (zina, hırsızlık, adam öldürme, eşcinsellik, yakınlar arasında evlenme, yalancılık, vb.) büyük ölçüde yaygınlaşmıştır. 99

I. BİR MESİH BEKLENTİSİ

M.Ö. I. yy. boyunca toplum yaşamının oldukça bozulduğu gözükmektedir. Bu durumu düzeltecek bir kralın geleceği Tevrat’ı bilen Yahudiler tarafından haber verilmiştir. Artık Filistin halkı, kendisini büsbütün eski inançlara, eski gizemci geleneklere kaptırmış, kurtuluşu göklerden gelecek bir uludan beklemeye koyulmuştur.

Bu kurtarıcı Tanrı’nın görevlendirdiği bir kimse olacak, kendini Yahudi toplumunun kurtuluşuna, mutluluğuna adayacaktır. Bütün güçlüklere göğüs gerecek, acılara katlanacak, sonunda Tanrı’nın yardımıyla yeryüzüne doğruluk, iyilik, eşitlik, özgürlük getirecek; insanları özledikleri mutluluğa kavuşturacaktır. Tevrat, bu tanrısal görevlerle donatılan kurtarıcının bir peygamber değil, bir kral olacağını bildirmiştir. Mesih, Tevrat’a göre kutsal görev verilmiş bir kişi, bir kraldır. Oysa Yahudilerin bir bölümü, gelecek kurtarıcının bir peygamber olacağını düşünmeye başlamışlardır. Kurtarıcının bir kral olacağına inanan Yahudiler ile peygamber olacağını ileri süren Yahudiler arasında anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Kurtarıcının (İsa’nın) ölümüne yol açan da bu ilk anlaşmazlık olmuştur.100

İsa’nın yaşadığı dönemde Filistin bölgesi siyasi açıdan Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altındaydı. Yahudiler bu durumdan rahatsızlık duymakta ve sık sık isyan etmekteydi. Dinî ve sosyal açıdan ise fıkhî meselelerin yoğun bir biçimde tartışıldığı, Yahudi mezheplerinin ortaya çıktığı bir dönemdir. Yine bu dönem, Yahudi mezheplerinin birbirileriyle mücadele ettiği, şekilciliğin ön plana çıktığı, samimi dindarlığın ortadan kalktığı bir dönemdir. Bu bağlamda toplumun üst kesimlerinde ve büyük şehirlerde büyük bir ahlâkî çöküntü yaşanmaktaydı. Yoksul, zayıf ve namuslu insanlar ezilmekteydi. Halkın büyük çoğunluğu Tanrı’nın kendilerini yalnız bırakmayacağı, Davut soyundan bir Mesih’in geleceği ve bütün insanlığı kurtaracağı, her şeyin düzeleceği ümidi ve beklentisi içindeydi.101

99 “Hıristiyanlık”, Dinler Tarihi Ansiklopedisi, Media Ofset, İstanbul 1999. c II, s. 3.

100 “Hıristiyanlık”, a.g.e., c II, s. 3.

101 Zekiye Sömnez, “İnciller ve Kur’an Işığında Hz. İsa”, Dinler Tarihi Araştırmaları-III, Dinler Tarihi Derneği Yayınları, Ankara 2002, s. 153.

30 İncillere göre Yahya, gelecek kurtarıcının dünyaya gelmiş olduğunu ve bir peygamber olduğunu, yakında ortaya çıkacağını açıkladı.102 Bu söylenti halk arasına iyice yerleştikten kısa bir süre sonra milâdî yirmidokuz yılında,103 Tiberius’un imparatorluğunun on beşinci yılına doğru, Yahudiye’de İsa ortaya çıktı. Baskıdan yılmış, toplumsal sarsıntılardan bunalmış, çöküntüden ezilmiş Yahudi halkı, İsa’nın ortaya çıkışını, Tevrat’ın bildirdiği bir kurtuluş olayı diye yorumladı ve yavaş yavaş yeni peygamberin çevresinde toplanmaya başladı. Bu dönemde Vaftizci Yahya ona en çok yardım edenlerden oldu. Bütün Yahudi halkını kurtaracak olanın tanrısal görevlerle donatılmış bu genç adam olduğunu her tarafa anlatmaya çalıştı. İsa ise, insanları kardeşliğe, barışa, eşitliğe, doğruluğa, iyiliğe çağırmış; Tanrı’nın buyruklarının yerine getirilmesini, savaşların-vuruşmaların, haksızlıkların ortadan kalkmasını istemiştir. 104

İ. HALKIN HZ. İSA’YA KARŞI TEPKİLERİ

İsa görevlendirildikten sonra ilk önce Taberiye gölü kıyısındaki Kefernahum kasabasında tebliğ faaliyetine başlamıştır. Daha sonra mesajını Nasıra’da tebliğ etmenin daha iyi olacağını düşünerek oraya gitmiştir. Ancak o, Nasıralılar tarafından köylü çocuğu olarak düşünülmüş ve bu sebeple kabul görmemiştir. Bunun üzerine Kefernahum’a geri dönerek görevini burada yapmaya çalışmıştır.105

İsa, Kefernahum’da tebliğe başladığı anda, başta Yahudi din adamlarının, özellikle de Ferisî cemaati olmak üzere pek çok kişinin yoğun muhalefetiyle karşılaşmıştır.

Kudüs’e geldiği zaman halk onun etrafında toplandı. Çünkü yeni gelecek Mesih’in bir kral olacağı, Romalılar’dan öcünü alacağı beklentisi vardı. Ama İsa üç gün vaaz etti; Allah’ın rahmetinden, merhametinden, sevgiden, adaletten, kardeşlikten konuştu. Barnabas’ın bildirdiğine göre İsa, Allah’ın sözünü unuttuklarından ve kendilerini boş şeylere verdiklerinden dolayı halkı şiddetli azarladı. Kahinleri,

102 Markos, 1/4-9; Luka, 3/15-17.

103 Ernest Renan, İsa’nın Hayatı, (çev. Ziya İhsan), 2. bs., Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1964, s. 84.

104 “Hıristiyanlık”, a.g.e., c II, s. 5.

105 Renan, a.g.e., s. 98-100.

Yazıcıları, Muallimleri azarladı. O gün herkes ağladı ama İsa’ya karşı nefret duyan Kahinler ve reisler ağlamadı.106

Ferisîler ve din adamları önceleri sadece İsa’yı gözlemiş bulundukları halde zaman geçtikçe onu tenkit etmeye, onunla münakaşa etmeye başlamışlar; daha sonra şeytanlarla işbirliği yaptığı, yasayı çiğnediği ve Sebt yasaklarına muhalefet ettiği iddiasıyla onu suçlamışlardır.107

İsa din adamlarına ulaşamayınca mesajını halktan insanlara ulaştırmağa çalışmıştır. Yahudi din adamları, halktan ve devlet memurlarından bir kısım insanları aşağılamış ve onları günahkâr olarak nitelendirmişlerdir. İsa’nın bu adamlarla görüşmesini, onun günahkârlarla düşüp kalkması olarak kabul etmişler ve onu bu konuda da eleştirmişlerdir.108