• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: BOSNA-HERSEK’TEKĐ TASAVVUF AKIMLARI ve BOŞNAK TEKKELERĐNDEKĐ ADÂB-ERKÂNBOŞNAK TEKKELERĐNDEKĐ ADÂB-ERKÂN

2.1.6. Rifâilik ve Tekkeleri

Rifâilik, Ahmet Er-Rifâi tarafından XII. yüzyılda Irak’ta kurulmuştur. Anadolu’da XIII. yüzyılda görülmeye başlanan Rifâilik, XIV. asırda Mevlevîliğin desteğini alarak yayılmaya başlamıştır. XVI. yüzyılda Đstanbul’da etkin olmayan Rifâilere rastlanmış, XVIII. yüzyılda Mehmed Hadîdî’nin etkisiyle Đstanbul’da etkin bir tasavvuf ekolü olmaya başlamıştır (Muslu, 2004:547–548).

Rifâilik, XVIII-XIX. yüzyılda Makedonya, Arnavutluk ve Kosova’da görülmeye başlanmıştır (Đzeti, 2004: 212). Rifâilik; Balkan coğrafyasında Yunanistan, Bulgaristan,

Sırbistan’da da görülmüştür (Popovic, 2004: 170). Ćehajić, Bosna-Hersek’te Rifâiliğin

Osmanlı fetihlerinin başladığı dönemlerde görüldüğü ancak; sonraki dönemlerde Bosna-Hersek’te Rifâiliğin görülmediğini ifade etmektedir. Ćehajić’e göre, Oglovak ve Jivçiç’teki Nakşî tekkeleri, Kosova ve Makedonya Rifâileri tarafından zaman zaman ziyaret edilmiş ancak; Bosna-Hersek’te Rifâilik etkin olamamıştır (Ćehajić, 1986: 156). Günümüzde, Bosna bölgesinde Vareş kasabasında bir Rifâi tekkesi bulunmaktadır. Vareş merkezli bir yapılanma içindeki Boşnak Rifâiliği, Kosova-Prizren Rifâiliğine bağlı olarak hareket etmektedir.1 Şeyh Asmir, denetiminde geleneksel bir Boşnak evi görünümdeki tekke Semahane, kütüphane, Kahve Ocağı, Meydan odası vd. bölümlerden oluşmaktadır (Fotoğraf. 27, 28, 29).

Vareş merkezli Bosna-Hersek Rifâiliği Bosna-Hersek’teki diğer tasavvuf ekollerine göre farklılıklar göstermektedir. Bosna Rifâiliğinde, diz üstünde ve ayakta duruyormuş gibi el ele tutuşmuş dervişlerin halka oluşturarak yaptığı zikir dikkat çekicidir. Zikir esnasında, klasik çalgıların yanında Boşnak tekkelerinde rastladığımız ancak kullanıldığına şahit olmadığımız zil de aktif bir şekilde kullanılmaktadır2 (K1, K2, K3, K4).

Vareş Rifâi Tekkesinde, “Đcra” ya şahit olmadık; tekkenin şeyhi, Asmir Muftić Đcra’nın tekkelerinde yapılmadığı ifade etmektedir. Bosna-Hersek’te Đcra bilinmekte ancak;

1 Vareş’teki Rifâi Tekkesi’nden önce Prizren merkezli Rifâilik tarafından Bosna’da şeyh olarak kabul

edilen Asmir Muftić ile görüşme imkânı bulduk. Asmir Muftić, Yugoslavya döneminde Rifâiliğin bulunduğunu ancak bir tekkesini olmağını ifade etti (K14).

2 Vareş Rifâi Tekkesi’nin şeyhi Asmir Muftić, tekkeyi inceleme ve törenlere katılma izni vermekle

Boşnak din adamları ve Boşnak halk kültüründe bu Rifâi ritüeli olumlu karşılanmamaktadır (Ćehajić, 1986: 156). Bu sebeple, Bosna-Hersek Rifâiliğinde, Đcra’nın yapılmadığı kanaati ağırlık kazanmaktadır1

Vareş Rifâi Tekkesi; Sünnî Đslam’ın öğretilerini kabul etmekle birlikte, pratiklerde bazı farklılıklar göze çarpmaktadır. Boşnak tekkelerinin semahane bölümünde bulunan mihrabın tam karşı tarafında Bosna-Hersek’te diğer tarikatların tekkelerinde şahit olmadığımız ikinci bir mihrap bulunmaktadır (Fotoğraf. 31). Tekkenin şeyhi Asmir Muftić, tekkesindeki iki mihrabın anlamını açıklarken: “Birinin şeriat mihrabı,

diğerinin ise tarikat mihrabı” olduğunu ifade etmektedir. Đmamın namaz kıldırdığı

klasik mihraba şeriat mihrabı, zikir ve diğer pratiklerin yapıldığı ikinci mihraba ise tarikat mihrabı olarak kabul edilmektedir (K14). Vareş Rifâi tekkesinde dikkat çekici bir diğer unsur; matem rengi olan kırmızının baskın bir şekilde fark edilmesidir. Tekkenin bayrağı ve şeyhin postunun rengi kırmızıdır (Fotoğraf. 32). Bosna- Hersek’te vefat eden bir mürşidin ardından ve Muharrem ayındaki matem törenlerinin rengi olan kırmızı Boşnak Rıfailiğinde temel renklerinden biridir.

Rifâilik, Bosna-Hersek’te geçmişte olduğu gibi günümüzde de görülmekle birlikte; Boşnak halk kültüründe önemli bir etki bırakmamıştır. Küçük guruplar halinde varlığını devam ettiren Boşnak Rifaîliği, Bedevîlikle birlikte bir sentez görünümü vermektedir.

Kosova-Makedonya merkezli Balkan Rifâiliği; Bosna-Hersek’te Nakşî, Kadirî, Halvetî, Mevlevî ekolleri kadar etkili olamamıştır.

2.1.7. Hamzavîlik ve Tekkeleri

Bir Türk tasavvuf ekolü olan ve Hacı Bayram-ı Velî tarafından kurulan Bayramîlik, XV. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bayramîlik sonraki dönemlerde iki kola ayrılmıştır. Bunlar akımlar; Akşemseddin’in fikirleri doğrultusunda şekillenen Şemsîlik ve Ömer Sikkîni’nin fikirleri çerçevesinde şekillenen ve birçok tartışmayı beraberinde getiren Melamîliktir (Bayramoğlu ve Azamat, 1992:269).

Anadolu’da Bayramîliğin bir kolu olarak genişleyen Melamîliğin gelişimini üç devreye ayrılmak mümkündür. Birinci dönem, Abbasîler döneminde Horasan’da gelişen ve

1 Visoko’da yaşayan Rifâi şeyhi Ragib Zubic, Yugoslavya dönemindeki Rifâilerin Prizren’e gittikleri ve

Hind ve Đran kültürüyle zenginleşen, “Melamîlik-Kassarîlik”; Đkinci Dönem, Hacı Bayram-ı Velî’nin öğrencisi Ömer Sikkînî’nin Bayramîlik ile sentez haline getirdiği Melamîlik;1 Üçüncü dönem ise, Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî tarafından XIX. yüzyılda yeniden şekillenen, “Melamiyye-i Nûriye” dönemleridir (Đzeti, 2004: 255-256).

Hamzavîlik, Bayramî-Melamî döneminde Hüsameddin Ankaravî’nin öğrencisi Hamza Balî tarafından XVI. yüzyılın ortalarında kurulmuş bir tasavvuf ekolüdür. Hamza Balî, Anadolu ve Đstanbul’da öğretilerini yaymaya başlamış ancak; kendisine duyulan tepkiden dolayı memleketi olan Bosna-Hersek’te gitmek zorunda kalmıştır (Azamat, 1997: 503).

Hamza Balî’nin Bosna-Hersek’te klasik tasavvuf öğretisinin dışına çıktığı, ümmî olduğu, sapkın bazı uygulamalar içerisine girdiği, arkasındaki binlerce dervişi olumsuz yönde etkilediği yönündeki şikâyetler; imparatorluğun başkenti Đstanbul’a iletilmiştir. Osmanlı yönetimi bu iddiaların doğruluğunu araştırmak için Bosna-Hersek’e mübaşir göndermiştir. Bosna-Hersek’ten gelen bilgiler, dönemin Şeyhülislamı Ebüsuûd

Efendi’ye iletilmiş ve Ebusuûd Efendi, “Zındık” olarak gördüğü Hamza Balî’nin katlini

uygun görmüştür2 (Azamat, 1997:503; Đnalcık, 2009:200).

Memleketi olan Bosna-Hersek’te etkili olan Hamza Balî, öğretisini binleri bulan bir kitleye yaymıştır. Hamza Balî’nin idam edilmesi, Bosna-Hersek’teki Hamzavî-Melamî zümreyi derinden etkilemiştir. Osmanlı yönetimi bu ekolün temsilcilerini, “Mülhid” olarak görmüş ve bu kitleyle mücadele etmiştir (Azamat, 1997:504). Hamza Balî’nin idam edilmesi Melamî-Bayramî ekolün isim değişmesine ve Hamzavî olarak adlandırılmasına neden olmuştur.3 Hamza Balî’nin idam edilmesinin bir diğer sonucu, Melamîliğin Orta Anadolu’dan Đstanbul ve Rumeli’ye kaymasıdır. Hamza Balî’nin

1 Bayramoğlu ve Azamat; Bayramî-Melamî denilen “Đkinci Dönem Melamîliği”nin yapı olarak

Bayramîlikten uzaklaştığını, silsilenin Hacı Bayram-ı Velî’ye ulaşmasının dışında, Bayramî-Melamî sentezinin Hacı Bayram-ı Velî’ ile bir ilgisinin kalmadığı ifade etmektedir (Bayramoğlu ve Azamat, 1992: 271).

2

Nihat Azamat, Hamza Balî’nin idam edildiği tarihi 1572-73 olarak vurgularken (Azamat, 1997:503); Halil Đnalcık, idam tarihi 1561 olarak ifade etmektedir (Đnalcık, 2009:200).

3Ćehajić’e göre Hamzavîlik; Melamiliğin ikinci dönemi olan Bayramî-Melamîliğe herhangi bir değer

katmamıştır. Hamzavîlik, aslında “Đkinci Dönem Melamilik”ten başka birşey değildir. Bu yönüyle Hamzavîlik bir ekol değil; idamıyla birlikte şöhreti artmış olan Hamza Balî’den dolayı Melamiliğin yeni bir isimle adlandırılmasıdır (Ćehajić, 1886: 191).

idamından sonra, Melamîliğin yayıldığı toplum katmanları da değişmiştir. Bir çiftçi tarikatı görünümündeki Orta Anadolu Bayramî-Melamîliği, yeni şekli Hamzavîlik ile esnaf tabakalarında, şehirlerde ve yönetici sınıfı arasında yayılmaya başlamıştır (Ocak, 2008: 119).

Hamza Balî’nin idamıyla tarikatın öğretilerinde de çeşitli değişiklikler olmuştur. Bayramî-Melamîlikte benimsenen Mehdilik anlayışı varlığını devam ettirmekle birlikte, tarikat içinde uç noktalara kayan, Vahdet-i Vücud anlayışı gelişmiş; bu durum halk tabakalarında derin sarsıntılar yaratmıştır. Hamza Balî’nin idamının Bayramî- Melamîlik üzerindeki bir diğer etkisi de, bu akımın temsilcilerinin kendilerini gizleyip başka ekollerin içerisinde varlıklarını devam ettirme yoluna gitmeleridir (Ocak, 2008: 220).

Hamzavîlik, Hamza Balî’nin katlinden sonra silinmemiş varlığını devam ettirmiştir. XVII. yüzyılda Bosna-Hersek’le birlikte Edirne ve Đstanbul’da da etkili olan Hamzavîlik, halk arasında olduğu gibi yönetici sınıfı içerisinde de yayılmaya başlamıştır. XVI. yüzyılda olduğu gibi XVII. yüzyılda da Osmanlı Đmparatorluğu Hamzavîleri etkisiz kılmak için yoğun bir şekilde mücadele etmiştir (Đnalcık, 2009: 2001).

Osmanlı Đmparatorluğu, sünnî olmayan tasavvuf ekolleri dâhil olmak üzere, tarikatlara 1826 yılına kadar olumlu yaklaşmış ve isyana gitmeyecek akımlara genel olarak bir kısıtlama getirmemiştir. Osmanlı yönetiminin tarikatlara bu yumuşak yaklaşımının yanında; Hamzavîlere karşı sert tavır göstermesi, dikkat çekici bir durumdur. Osmanlı Đmparatorluğu’nun Hamzavîlik ve Bayramî-Melamîliğe yaklaşımı başlangıçtan beri olumsuz olmuştur. Bu durum, gerek Osmanlı yönetimini gerek Melami-Bayramîlerin (Hamzavî) açısından çeşitli sebeplere bağlanabilir. Hamzavîlere göre, siyasi otorite kendi şeyhlerinin ellerinde bulunması gerekiyordu. Bu sebepten dolayı, Osmanlı yönetimini tanımıyorlardı. Hamzavîlerin hulûl ve tenasüh olarak yorumlanacak pratik ve öğretileri Sünnî Đslam ulemasını rahatsız ediyordu. Hamzavîlerin halkı bir siyasi

hareket gibi isyana sevk ettiğini düşünen Osmanlı yönetimi, bu ekolü toplusal karışıklık çıkartacak, sapkın bir gurup olarak görmesine neden olmuştur1 (Ocak, 2008: 223–230). Hamza Balî’nin memleketi olan Bosna-Hersek’te, Hamzavî tekkeleri varlıkları ve nicelikleri hakkındaki bilgilerimiz sınırlıdır. Hamza Balî’nin Zvornik yakınlarındaki Orloviç’te doğması, araştırmacıları bu bölgedeki Hamza Dede Zaviyesi’nin Hamza Balî ile bağının olup olmadığını araştırmaya yönlendirmiştir. Hamza Dede Zaviyesi, 1519 yılında açılmış ve Osmanlı yönetimi tarafından Hamza Dede’ye temlik verilerek zaviyenin varlığını devam ettirmesi sağlanmıştır. Hamza Dede Zaviyesi; seyyahların, yolcuların ücretsiz olarak barınabileceği bir yapıya sahipti. Vakıf arazileri ve diğer yardımlarla etkinliğini devam ettiren zaviye, XIX. yüzyılın sonlarına kadar varlığını devam ettirdiği bilinmektedir. Tekkenin kuruluş tarihiyle Hamza Balî’nin yaşadığı dönem göz önüne alındığında, zaviyenin kurucusunun Hamza Balî olmadığı, o dönemde yaşayan başka bir mürşid ya da Hamza Balî’nin dedesi olabileceği tahmin edilmektedir (Hadzijahić, 1961:193–202). Osmanlı yönetiminin Hamzavîlerle olan mücadelesi; onları, “Mülhid” ve “Zındık” olarak görmesi, göz önüne alındığında böyle bir ekolün zaviyesine temlik vermesinin mümkün olmayacağı kanaatindeyiz. Söz konusu zaviyenin kurucularının başlangıçta Hamza Balî ile ilişkisi olsa bile, Hamza Balî’nin idamından sonra bir Hamzavî zaviyesinin -hem de devlet destekli- olarak varlığını sürdürmesi reel görülmemektedir.

Günümüzde, Bosna-Hersek’te Hamzavîliği temsil eden herhangi bir kitle bulunmamaktadır. Hamzavîlik, günümüz Boşnak tekkelerinde sapkın bir ekol olarak görülmemektedir. Boşnak tekkelerinin önemli simalarından Seid Strik, Hamzavîliğin Ehl-i Sünnet’e muhalif bir davranışının olabileceğine inanmadığını ifade etmektedir (K2). Kanaatimizce bu durum, Hamza Balî’nin idam edilmesinin dilden dile yayılması ve tasavvuf erbabının emik bakışının tezahüründen kaynaklanmaktadır.

1 Abdülkadir Gölpınarlı, Hamzavîliğin sünni ekollerden farklılıklarını kabul etse de onların tamamen bir

“Zındık” zümre olmaktan ziyade, “Vahdet sırrını ifşa” etmiş kitleler olarak değerlendirmiştir (Gölpınarlı, 1931: 204).

2.2. Boşnak Tekkelerinde Adâb-Erkân, Sembol, Uygulama ve Maddi Kültür