• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

3. KiĢinin kendi isteğiyle ġamanlığı seçmesi yoluyla ġamanlık görevi: Ġnsanın kendisinin ġamanlık yolunu seçmesi ve ġaman sırlarını öğrenmek için uzun bir

1.3. ġamanizm’de Tanrılar ve Ruhlar

1.4.10. Renk Sembolizm

Türklerin renk skalalarında, en eski zamanlarından baĢlayarak uzun zaman beĢ ana renk olarak kara, ak, kızıl, yeĢil ve sarı renkler esas görülmüĢ ve bu renklerden her biri dünyanın dört yönü ile merkezini ifade etmekte kullanılmıĢtır. Buna göre merkez: sarı, doğu: yeĢil (veya gök renk günümüz Türkiye Türkçesi‟nde de olduğu gibi bazen yeĢil, bazen de mavi anlamını ifade eder Ģekilde kullanılmaktadır), batı: ak, güney: kızıl (kırmızı, al) ve kuzey: kara renklerle ifade edilmiĢtir (Genç, 1999: 6). Bu bağlamda, Mete Han‟ın Çin ordusunu kuĢatmasıyla ilgili olarak Çin kaynakları Ģu bilgileri verir; Hun atlı birlikleri (Çin ordusunu kuĢatma esnasında) Ģöyle yer almıĢlardır. Beyaz atlıların hepsi batı yönünde yer almıĢlardı. Mavi (kır)

atlılar ise doğu yönünde sıralanmıĢlardır. Bütün siyah atlılar kuzeyde, kırmızı (doru ve ya al) atlar ise güneyde yer almıĢlardır (Ögel, 1984: 176-177).

Günümüzde Anadolu Türklerinin de, Türkiye‟nin kuzeyindeki denizi Kara Deniz, batısındaki denizi Akdeniz olarak isimlendirmeleri de eski geleneğin bir uzantısıdır. Bu KurtuluĢ SavaĢında Atatürk‟ün “Ordular ilk hedefiniz Ak deniz‟dir” demesine rağmen ordunun Ege Denizi (Ege ismi Yunanca‟dır ve Yunanlar Ege Denizi demektedirler) olarak isimlendirilen denize çıkmasıyla da örnekleyebiliriz.

Eski Türkler, ġaman törenlerinde kullandıkları bir ip üzerine asılmıĢ gök (yeĢil), kırmızı, sarı ve beyaz bezlerin ġaman'a gökyolunu gösterdiğine inanmıĢlardır. Bu durum yeĢil, kırmızı, sarı ve beyaz renklerin Türk inanç ve geleneklerinde önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. Selçuklu melikleri ve sultanları eğer 100.000 kiĢilik bir ordu toplasalar halife ve halife olmayanlar arasındaki fark belli olsun diye yeĢil, sarı ve kırmızı bayraklarını kullanırlardı. Osmanlılarda yeĢil sancak eskiden beri kullanılmaktaydı. Diğer taraftan Orta Asya‟da egemenlik kuran Kırgız Türklerinin de IX. yüzyılda yeĢil kumaĢtan bayrak kullandıklarına dair Arap seyyahı Ebu Dülef‟in kaydı, Orta Asya Türklerinde de, yeĢilin hakimiyet sembolü ve bayrak rengi olarak yaygınlık kazandığının iĢaretidir (Genç: 1999: 31-32-33-34).

Türk kültüründe renklerin toplum hayatının hemen her alanına girmesi, ġamanist dönemle ilgili bazı manevi inanmalardan kaynaklandığı söylenebilir. Örneğin;

“Ak” sözü Altay Türkçesinde cennet anlamına gelmektedir. ġamanist inançta cennet‟te oturan tanrılara da “Aktu”, yani “Aklılar”, rengi ve ruhu ap ak olan denmektedir. ĠnanıĢa göre, bunlar göğün üçüncü katında oturmaktadırlar. Aynı katta “Süt-Ak-Köl”, yani süt rengi gibi ak olan bir göl de bulunmaktadır. Ġnsanların tüm hayat ve ruhlarının bu göle bağlı olduğuna inanılmaktadır. Bir çocuk doğacağı zaman Tanrı Ülgen‟in oğluna emir verdiği, onun da “Yayuçı”ya yani, yaratıcılardan birine bu iĢi havale ettiği düĢünülmektedir. Yaratıcı bu “Süt-Ak-Göl”den ruh almakta ve doğacak çocuğa vermektedir (Ögel, 1998: 571).

“Kara” renk ise kuzey yönünü, çetin ve zorlu kıĢ Ģartlarını, yeri, toprağı, yaĢı sembolize etmesinin yanında ġamanist inançta habis, kötü ruhları temsil eder. Bu ruhlar en çok çekinilen ruhlardır. Çünkü insanlara zarar verirler. ġamanlıkta Kamlar da, Ak Kam ve Kara Kam olarak sınıflandırılırlar. Ak Kamlar gündüzleri aydınlık ruhlar Ģerefine kansız kurban ayin ve törenleri yaparlarken, Kara Kamlar kötü ruhlara ve karanlık tanrılarına ayin yaparlar (Ġnan, 1972: 83-84).

“Al” (kızıl-kırmızı); Türklerde Al ile Kızıl renkler birbirinden farklı tonlardadır. Al koyu turuncu anlamında, kızıl ise parlak kırmızı renk anlamında kullanılmıĢtır (Kırımhan, 2001: 109).

Türklerin en eski inançları ġamanizm ile ilgili olarak onlarda "Al Ruhu" veya "Al Ateş" adları verilen bir ateĢ tanrısının yahut da hami (koruyucu) bir ruhun varlığı bilinmektedir. “Al” kelimesinin “ateş kültü” ile alakalı olması, bu ruhun en eski devirlerde “ateş ve ocak ilahesi” olduğunu göstermektedir. Ancak en eski devirlerden beri iyi ve koruyucu ruhu temsil eden Al Ruhu, günümüz geleneklerinde kötü ve korkulan bir ruh olarak Albastı ismiyle karĢımıza çıkmaktadır. ĠnanıĢa göre kırmızı renkten çok korkan Albastı lohusalara musallat olmaktadır. Bunun için loğusanın baĢına beyaz yaĢmak ve kırmızı tül bağlanır. Lohusaya kırmızı altın takılır ve kırmızı Ģeker hediye edilir. (Ġnan, 1972: 173). Hastalık baĢladıktan sonraysa en güvenli yol ocaklara baĢvurmaktır ki ocak, ġaman‟ın bu günkü temsilcisinden baĢka bir Ģey değildir (Sencer, 1999: 55).

ġamanizm‟de ruhlar Ģerefine bayraklar dikilmektedir. Al ruhunun hami (koruyucu) sayıldığı devirlerde bunun Ģerefine dikilen bayrak, ateĢ rengine yakın bir renkte olmuĢtur. Türklerin Albayrak‟ları Al Ruhu‟nun ateĢ tanrısı veya hami ruh sayıldığı dönemlerden kalma bir hatıradır. Zira, Kazak, Kırgızlar bayrak kelimesi yerine Yalav kelimesini kullanırlar ki, aslı alav:alev'dir (Genç, 1999: 17). ĠĢte bunun içindir ki, Türkiye Cumhuriyeti‟nin bayrağı Al bayrak olarak isimlendirilir ve iĢte bunun içindir ki, Türk milleti bayrağını kutsal sayar ve onun için gözünü kırpmadan canını feda eder.

“Yeşil” renk; tabiatın sembolü, hayatın simgesi ve gençlik niĢanıdır. Ülgen‟in yedi oğlundan biri olan YaĢıl (YeĢil) Kaan‟ın ismidir. YaĢıl Kaan‟ın görevi bitkilerin

geliĢip büyümesini düzenlemektir. Türklerin hayatında otların yeĢerme zamanı çok önemlidir (Kırımhan, 2001: 110). Bu nedenle, 9-21 Mart tarihleri, yani otların yeĢermeye baĢladığı dönem, M.Ö. ki yüzyıllardan bu yana Türkler tarafından yılbaĢı ve bahar bayramı (Nevruz) olarak kutlanır.

Çoruhlu (2002: 191-192) yeĢil renk için; nasıl Türk mavisi rengini gökten (doğadan) alıyorsa, yeĢil de rengini doğadan alır. Bu nedenle mavi denince gökyüzü, yeĢil denince ağaç ve orman gelmektedir. Gök ve yer kavram çiftleri nasıl birbirlerini tamamlıyorsa, aynı Ģekilde mavi ve yeĢil de birbirini bütünlediğinden, Türk kültür ve mitolojisinde bu iki renk birbirlerinin yerine kullanılmıĢtır. Nitekim Uygur devrinde doğunun rengi bazen mavi (gök mavisi) bazen de yeĢil olarak ifade edilmiĢtir.

“Sarı” renk, Türklerde dünyanın merkezinin sembolü olarak kullanıldığı, bu anlayıĢın da onların en eski inançlarından olan ġamanizm'den kaynaklandığı görülmektedir. Gerçekten de iyilik Tanrısı Ülgen'in altın kapılı sarayı ve altın tahtı, Türklerde hep sarı renk (altın sarısı= sırma rengi) ile ifade edilmiĢ ve Ülgen'in tahtı nasıl devletin, ülkenin ve dünyanın merkezinde olarak algılanmıĢ ise, tıpkı onun gibi sarı renk de dünyanın merkezinin sembol rengi olmuĢtur. Yine bu ġamanist dönemde Türklerin inanıĢları arasında “Sarı Albastı” veya “Sarı Albıs” adlı koruyucu bir ruhun varlığı da anlaĢılmaktadır (Genç, 1999: 36).

“Mavi” renk; doğu yönünün simgesi ve göğünde simgesi olmasından, çoğu kere gök unsuruna iĢaret eden çeĢitli öğelerin simgesi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda bazen beyaz bazen de yeĢille bir tutulur. Sıfat olarak bir isimle kullanıldığında bu renk, o ismin Gök Tanrı ya da gökte olduğuna inanılan ruhlarla iliĢkili bir Ģey olduğunu gösterir. Gök ejderi‟nde olduğu gibi (Çoruhlu, 2002: 188).

Gök her zaman Türklerin inancında ululuğun ve yüceliğin sembolüdür. Gök tanrı inancından baĢlayarak günümüze kadar ulaĢması arzulanan fakat aynı zamanda ulaĢılmazlığın sebepleri ve sonuçlarından çekinilen bir mekân ve zaman değerlerinin bir bileĢkesi olarak yerini alan Gök aynı zamanda kendi renginin de adıdır. Sonsuzluğu, emniyet ve huzuru telkin eder. Ruhlar âlemini barındırır. Gök rengi mavidir. Bu aynı zamanda suyun rengi olarak da düĢünülür ve su hayatın esasıdır (Kırımhan: 2001: 111).