• Sonuç bulunamadı

Can Göknil’in Resimlerinde Tanrılar, Ruhlar ve Periler

BULGULAR VE YORUM

3.2. ÇağdaĢ Türk Resminde ġamanist Etkiler

3.2.6. Can Göknil’in Resimlerinde Tanrılar, Ruhlar ve Periler

Can Göknil, yurtdıĢında aldığı resim eğitimi, araĢtırmacı kiĢiliği ve köklü kültürü yanında sahibi olduğu birçok ödülle yurtiçinde ve yurtdıĢında adından söz ettiren Türk kadın sanatçılarındandır.

Resim eğitimini Amerika‟da yapmıĢ ve ilk kiĢisel sergisini 1971 yılında yine bu ülkede açmıĢtır. Ağaçlarla İlgili İnanışlar (1986), Anadolu Tanrıçaları (1994), Orta Asya‟dan Anadolu‟ya Yaratılış Efsaneleri (1996), Muskalar (1999), Akkızlar- Karakızlar (2001) ve Kader (2004) sanatçının seksenli yıllardan bu yana açtığı sergilerinden bazılarıdır.

Sergi baĢlıklarından; Can Göknil‟in son yirmi beĢ yıllık sanat anlayıĢının ana temalarını Türk mitolojisi ve Türklerin eski inancı ġamanizm‟e ait kavramların oluĢturduğu anlaĢılmaktadır.

Sanatçı, sanatsal esin kaynağını oluĢturan Türk mitolojisi ve Türk ġamanist inancına ait kavramlara olan ilgisini Ģöyle açıklamaktadır;“Mitolojiye olan ilgim,

kültürümüzün özünü tanımak istememden ileri gelen bir seçim. Bir sergi hazırlarken Türk kültürüne dayanan bir tema, motif bulup onu araştırıyorum. Araştırdıkça hem kendim öğreniyorum, hem de öğrendiğim konular bende coşku yaratıyor... Bu nedenle mitoloji bana çok uygun, çünkü benim öyküsel tarafım kuvvetli.... Öyküler beni harekete geçiriyor. Düşünmeye ve araştırdığım konuları resim olarak görmeye başlıyorum” (Çelikkurgan, 1999: 109). Yine konuyla ilgili olarak sanatçı, kiĢisel web sitesinde yer alan bir metinde Ģunları eklemektedir; “İnançların düşsel dünyası ilgimi çekiyor. Çünkü ilkel inançların sanata dönüşmesini, tarih öncesindeki yorumların doğallığını ve yalınlığını beğeniyorum” (Ural, 2006: 1).

Göknil, sanatsal yaratı süreci içinse; “Resim, heykel, gravür gibi klasik tekniklerden gerektikçe yararlanıyor, ahşap, kurşun, kumaş gibi malzemeleri amacımı vurguladığı sürece kullanıyorum. Bizim insanımıza ait söylenceleri ve folkloru etüd ediyorum. Bu araştırmalarım ve hayal gücüm, anlatımımı, renklerimi, kullandığım malzemeleri biçimlendiriyor. Sezgilerimin, duyarlılığımın, doğallığımın, eğitimimin ve araştırmalarımın birikimini mizah, hoşgörü ve şefkatle harmanlayarak tablolarıma aktarıyorum” (“Sanal-4”, 2010: 1) demektedir.

Sanatçının sözünü ettiği bu tabloları yakından incelendiğindeyse; Evren Ağacı, Akkızlar, Karakızlar, Tanrıça Umay, büyü, muskalar, tılsımlar, kader, kehanet, falcılık gibi ġamanist felsefeye dâhil motiflere geniĢ bir yer verdiği görülmektedir (Özgür, 2006: 3). Ayrıca sanatçının, bu motiflere ait derin araĢtırmalar sonucu edindiği kuramsal bilgiyi de, sadece görsel dile yansıtmakla kalmadığı, yazınsal bir dile de ortaya koyduğu, çeĢitli kaynaklardaki metinlerinden anlaĢılmaktadır.

Sanatçının, 1996 tarihli Akkızlar isimli eseri (Resim-34) incelendiğinde, Göknil konunun ardındaki felsefeyi Ģöyle açıklamaktadır; “ Biline ki evvelce, gökyüzünün yedi kat, on yedi kat, hatta otuz üç kat olduğu dönemlerde, gök tümbeğinin üzerinde, altın işlemeli, dağ gibi tahtında Tanrı Ülgen otururdu. Oraya, evreni yarattıktan sonra çekildi. Dokuz oğlu ve dokuz kızı vardı. Oğullarının ve diğer elçilerinin yardımıyla kamlara yol göstererek insanları yukarıdan yönetirdi. Bulutlar Tanrı Ülgen‟in duygularını yansıtırdı. Göğün katlarında pek çok âlemler vardı. Gamsız guguk kuşu herkese saz olurdu. Akkızlar‟la birlikte oynaşıp güler, eğlenirlerdi. Tanrı Ülgen‟in dokuz kızı tanrısal saflıkları ve güzellikleri nedeniyle ak olarak anılırdı. Ak,

Altay Türkçesi‟nde cennet demekti. Kamların ilham perileri olan Akkızlar‟ın şaman davullarına resimleri yapılır, kimi zaman da putları, Şaman cüppesine dikilirdi…” (Göknil, 2001: 1).

Resim-34: Can Göknil, Akkızlar, 1996, 105x90cm, TÜAB., (“Sanal”, 2009).

Eserde görülen Akkızlar‟ın üzerinde gezindiği ağaç ve ağacın altında yatan geyik figürü de ġamanist inançta geniĢ yer tutan öğelerdendir.

Akkızlar‟ın dalları üzerinde gezindiği ağacın, ġamanlıkta ruhani âlemle iliĢkiyi sağlayan Evren, Dünya ve Hayat Ağacı gibi farklı isimlerle anılan kutsal ağaç olduğu söylenebilir. Kuban (2002: 416); Hayat ağacı dünyanın ekseni ve merkezi sayılır. ġaman‟ın yer altı ve gökyüzü seyahatlerinde merdiven vazifesi görür demektedir.

Kompozisyonda kullanılan geyik figürü ise, ġaman‟ın gökyüzüne çıkmak için kılığına girdiği yardımcı ruh olduğu düĢünülebilir. Çoruhlu‟ya (2006: 146) göre; Geyik, ġaman törenlerinde suretine girilen hayvan ata ya da ruhlardan birisidir. Ayrıca, resimde Akkızlar‟ın kullandıkları telli, üflemeli ve vurmalı müzik aletleri ġaman‟ın tören esnasında kullandığı çalgıları anımsatmaktadır. Bu nedenle sanatçı tarafından izleyicide mistik bir etki yaratmak için bilinçli olarak kullanıldığı anlaĢılmaktadır.

Göknil‟in, “Umay Hatun I” (Resim-35) isimli gravür çalıĢması olan diğer bir eseri incelendiğinde ise; sanatçı, Umay‟ı adeta kutsal hayat ağacını andırır bir vaziyette, kollarını iki yana açmıĢ olarak betimlemiĢtir. Ayrıca eserde Umay‟ın kolları üzerinde küçük kuĢlar bulunmaktadır.

ġamanist inançta, Umay‟ın kadın (anne) ve çocukların koruyucusu olduğu inancı vardır. Konuyla ilgili olarak; Kültigin yazıtının doğu cephesinin otuz birinci satırında da Umay‟dan bahsedilmektedir; “Umay misali annem Hatun‟un kutu sayesinde, kardeşim Kültigin erkeklik adını elde etti. On altı yaşında, amcam Hakan‟ın devleti için şöyle başarılar kazandı…” . Parçadan, Gök Tanrı‟yı temsil eden hakanın hanımının da Umay‟ı temsil ettiği anlaĢılmaktadır. Kutunu aslında Umay‟dan alan hatun onun yardımıyla Kültigin‟i dünyaya getirmiĢ, Kültigin de bu kut sayesinde zamanı geldiğinde erkeklik adına sahip olmuĢtur (Çoruhlu, 2002: 39).

Divanü Lügat-it Türk‟te Umay‟ın doğumdan sonra çıkan “son” yani plesenta denilen bir “ruh özü” olduğuna inanıldığı belirtilmektedir. Doğumdan sonra vücudu terk etmesine karĢın, çocuğa bağlı kalmayı sürdürdüğü ve onu bütün yaĢamı boyunca koruduğuna inanılmaktadır (Korkmaz, 2003: 154).

Bu bağlamda, eserde Umay‟ın omuzları üzerindeki kuĢlarla, O‟nun koruyucu ve kollayıcı yönü olan anaçlığının vurgulandığı ve bu kuĢların henüz dünyaya gelmemiĢ bebeklerin ruhları olduğu söylenebilir. Öyle ki Umay‟ın açıkta kalan göğüsleri de ondaki bu anaç tavrı güçlendirmektedir.

Sanatçının Umay‟ı konu ettiği diğer yapıtlar ise; Umay Hatun II (1995), Umay Hatun III (1995) ve Koruyucu İlah Umay I (1994), Koruyucu İlah Umay II (1994)‟dir.

Yine sanatçının Karakızlar isimli serisine ait bir eserinde (Resim-36); ip atlama oyunu oynayan iki Karakız görülmektedir. Bu resimde Karakızların siyah çoraplı, siyah saçlı ve siyah dudaklı çizilmesi onların Kötülük Tanrısı ya da Yeraltı Tanrısı olarak anılan Erlik‟in kızları olmalarından kaynaklandığı söylenebilir.

ġamanizm‟de yer altına ait her Ģey kara renkle ifade edilmektedir. Bu nedenle sanatçı utanmaz maskaralar olarak da bilinen Karakızlar‟ı yüzlerindeki sert ve kötücül ifadeler, ince giysilerinin altından belli olan göğüsleri, kabare kızlarını anımsatan siyah çorapları ve hafif saldırgan duruĢlarıyla Yer altı âlemine yakıĢır bir biçimde ifade etmiĢtir (Özgür, 2006: 91).

Resim-36: Can Göknil, Karakızlar, 2000, 50x35 cm., TÜAB., (Özgür, 2006: 128)

Göknil‟in ġamanist âleme ait resimlerinde yer verdiği konular arasında Tufan konusu da geniĢ bir yer tutmaktadır (Resim-37). Sanatçı çalıĢmıĢ olduğu tüm konular gibi Tufan konusunu da seri halinde ki resimleriyle ele almıĢtır.

Resim-37: Can Göknil, Tufan, 1994, 80x80 cm., TÜAB., (Özgür, 2006: 124).

Kuran‟da da geçmekte olan Tufan konusu, kökü Ġslam dininden binlerce yıl eskilere dayanan ġamanist inançta önemli bir yer kaplamaktadır.

XIX. yüzyılın ortalarında Verbitskiy tarafından tespit edilen Altaylılara ait tufan efsanesine göre tufandan önce yeryüzünün hükümdarı Tengiz (Deniz) Han‟dı. O zamanda Nama (Kuran‟da geçen Nuh Peygamber) adında meĢhur bir adam vardı. Tanrı Ülgen bu adama dünya tufanı olacağını, insanoğullarını ve hayvanları kurtarmak için sınanmıĢ sandal ağacından gemi yapmasını buyurdu. Nama‟nın Soozunual, Saruul ve Balıksa isimli üç oğlu vardı. Nama oğullarına dağ tepesinde gemi yapmaları için emir verdi. Gemi, Ülgen‟in öğrettiği ve gösterdiği Ģekilde yapıldı. Nama, Ülgen‟in buyruğu ile insanları ve hayvanları gemiye aldı. Nama‟nın gözleri iyi görmezdi. Gemidekilere sordu: “Birşeyler görüyor musunuz?”.

“Yeryüzünü sis kaplamış, müthiş karanlık basmış.” dediler. O zaman yerin altından, ırmaklardan, denizlerden karalara sular fıĢkırmaya baĢladı, gökten de yağmur yağıyordu. Gemi yüzmeye baĢladı. Gök ve sudan baĢka bir Ģey görünmüyordu. Nihayet sular çekilmeye baĢladı. Dağların tepeleri göründü. Gemi, iki dağın tepesinde karaya oturdu. Suyun derinliğini öğrenmek için Nama kuzgunu gönderdi. Kuzgun dönmedi; kargayı gönderdi, o da dönmedi; saksağanı gönderdi, o da dönmedi. Nihayet güvercini gönderdi. Güvercin gagasında bir dal ile geri döndü. Nama güvercine kuzgunu, kargayı ve saksağanı görüp görmediğini sordu. Güvercin bunları gördüğünü, her üçünün de leĢe konup gagaladıklarını haber verdi. Nama “Onlar kıyamete kadar leş ile geçinsinler, sen benim sadık hizmetçim oldun, kıyamete kadar benim evladımla beraber yaşa” dedi. Tufandan sonra Nama Yayaçı (yaradıcı) ve Yayık (tufan) Han adıyla tanrılar sırasına geçti. Yeni nesiller ona kurban kesmekte devam ettiler (Aktaran, Ġnan, 1972: 22-23).

Sanatçının ġamanist kaynaklı Tufan efsanelerinden esinlenerek yaptığı Tufan isimli resminde insan Ģeklinde betimlenen Tanrı Ülgen‟le altı kardeĢi görülmektedir. Tufanın etkisi, deniz ve gökyüzü aynı mavi tonda boyanarak betimlenmiĢtir. Geminin üstündeki koyu renk bulutlar ve güvertede birbirine sokulmuĢ hayvanlar da bu betimlemeyi tamamlamaktadır. Gemideki bütün kuĢların ve hayvanların çifter çizilmesi de tufan efsaneleriyle bağdaĢmaktadır. Ancak, A.V. Anohin‟nin aktardığı eski Türklere ait baĢka bir tufan efsanesi Göknil‟in çalıĢmasıyla birebir örtüĢmektedir. Hikâye‟ye göre; tufan olacağını demir boynuzlu gök teke haber vermiĢtir. Bu teke yedi gün dünya çevresinde dolaĢmıĢ, acı acı melemiĢ, yedi gün deprem olmuĢ, yedi gün dağlar ateĢ fıĢkırmıĢ. Yedi gün yağmur yağmıĢ; yedi gün fırtına ile dolu yağmıĢ; yedi gün kar yağmıĢ. Tufan olacağını Ülgen ve altı kardeĢi bilmiĢler ve bir gemi yapmıĢlar, böylece insan ve hayvan neslini kurtarmıĢlar (Özgür, 2006: 88).

Buraya kadar ki incelemelerden sonra, Can Göknil‟in Orta Asya Türk topluluklarının, ġamanizm kaynaklı tanrılar ve ruhlar dünyası, yaratılıĢ ve tufan efsaneleri gibi birçok temayı titiz bir araĢtırmacı kimlikle inceleyerek, çalıĢmalarında yaratıcı esin kaynağı olarak gördüğü söylenebilir.