• Sonuç bulunamadı

AT REKABET HUKUKUNDA TEŞEBBÜSLERE

AT rekabet hukukunun konusunu teşebbüslerin oluşturması ve teşebbüsün içeriğinin de ekonomik nitelik taşıması nedeniyle, ihlal nedeniyle uygulanacak cezalar bakımından gerçek ve tüzel kişilere ihtiyaç duyulmaktadır. 17/62 sayılı konsey tüzüğünde belirlenen tüm süreli ve nihai para cezalarının teşebbüslere uygulanacağının belirlendiği görülmektedir. Buna karşın anlaşmanın 256 ncı (eski 192) maddesinde komisyonun devletler dışındaki diğer kişilere vereceği cezaların uygulanacağı belirlenmektedir. Bu cezaların uygulanmasında da üye ülkelerde özel hukuk hükümlerine göre “teşebbüsler” yerine “kişiler” muhatap kabul edilmektedir. Ulusal hukuklarda geçerli kişilikler haricinde kararların icra kabiliyeti bulunmadığından komisyon kararlarının uygulanabilmesi için para cezası veya süreli ceza hükümlerini gerçek veya tüzel kişilere yönelik olarak belirlemektedir. Eğer AT rekabet hukuku kurallarının ihlalleri teşebbüsler tarafından gerçekleştirilirken, cezalar gerçek veya tüzel kişilere yöneltiliyorsa, teşebbüslerin ihlallerinden sorumlu tutulan gerçek ve tüzel kişiler nasıl belirleniyor sorusu ortaya çıkmaktadır (Wouter, 2000: sf. 108-109).

46 Ortak girişimlerin rekabet hukuku açısından detaylı olarak incelenmesi için bkz.; Kayıhan, Lerzan, “Rekabet Hukuku Açısından Ortak Girişimlerin Değerlendirilmesi”, Rekabet Uzmanlığı Yükseltme tezi.

Çalışanı olmayan tek bir gerçek kişiden oluşan teşebbüslerde, oluşan ihlalde teşebbüsün tüm kararlarında söz konusu kişinin etkin olması nedeniyle, aynı kişi cezanın da muhatabı olmaktadır. Yanında bir veya birkaç kişi çalıştıran tek bir gerçek kişiden oluşan teşebbüslerde de, teşebbüsün ihlallerinden dolayı işverenin sorumluluğu prensibi yerleşmiştir. Tek bir şirketten veya diğer tekli tüzel kişiliklerden oluşan teşebbüslere yönelik olarak, ihlali gerçekleştiren tüzel kişilik belli olduğu için ceza da ona uygulanacaktır. Bu ihlale neden olan davranışların şirketin temsilcisi, idarecisi veya işçilerinden kaynaklanıyor olmasının bir önemi bulunmamaktadır (Wouter 2000,109-112).

Teşebbüsün grup şirketlerinden oluşması halinde tüzel kişiliklerin belirlenmesi detaylı inceleme gerektirmektedir. Burada ana şirket ile bağlı şirket veya ana şirket birkaç bağlı şirketle birlikte veya daha karışık gruplarda çeşitli seviyelerdeki bağlı şirketlerden oluşabilmektedir.

Bu ihtimallerden en basiti bir ana şirket ve tek bağlı şirket yapılanması olarak ele alındığında, eğer yavru şirket tamamen ana şirket tarafından yönlendiriliyorsa ve cezanın ödenmesi nedeniyle iki şirket de iflas riskine tabi değillerse cezanın biri veya diğerine verilmesi önem arz etmemektedir. Çünkü sonuçta ceza aynı ciro üzerinden belirlenmekte ve onlar tarafından ödenmektedir. Eğer yavru şirketin cezayı ödememe riski varsa ceza ana şirkete kesilebileceği gibi, müşterek ve müteselsil sorumluluk kapsamında ikisine birlikte kesilebilir. Benzer şekilde ana şirketin topluluklar dışında yerleşik olması halinde cezanın tahsili amacıyla yavru şirkete uygulanması söz konusu olabilecektir. Eğer yavru şirketin ana şirketin tam kontrolü altında bulunması söz konusu değilse, bu takdirde yavru şirkette azınlık paylarına sahip olmakla beraber, cezaya neden olan ihlalleri engelleme gücü bulunmayan ortakların da sorumluluğu paylaşması gibi adaletsiz bir durumun ortaya çıkmaması için cezaların ihlallere neden olanların belirlenerek ana şirkete, yavru şirkete ve ikisine birlikte verilmesi ihtimalleri değerlendirilmelidir. Bu çetrefilli sorunla karşı karşıya kalan Komisyon uygulamalarında, ihlalin ana şirketin politikalarından kaynaklanması hallerinde sadece onun sorumlu tutulması şeklinde bir yaklaşımının bulunduğu saptanmaktadır. Bu sorunun herhangi bir grup şirketi için genelleştirilmesinde ise ihlalin iki veya daha fazla şirketten oluşan bir teşebbüs tarafından gerçekleştirilmesi durumunda, komisyonun azınlık haklarını gözetmenin yanısıra, hangi şirketin cezayı ödeme gücüne sahip olduğu veya hangisinin ceza nedeniyle zor durumda kalacağını da değerlendirdiği görülmektedir. Ancak burada esas belirleyici olan unsur ise ihlalden büyük payı hangi şirketin gösterdiği ve bu şirketler arasında hiyerarşide hangisinin üstün olduğu yani, diğerleri üzerinde etkide bulunabildiğinin değerlendirilmesidir. Son planda Komisyon grup şirketlerinden oluşan teşebbüslerin yaptıkları ihlallerden dolayı istediği şirkete ceza uygulamakta yetkili bulunmaktadır. Eğer ceza verilen şirket tüzel kişilik olarak ortadan

kalkmışsa, Komisyon kararlarında cezanın, o tüzel kişiliğin ekonomik anlamda devamına verildiği görülmektedir (Wouter 2000,113).

21 Ekim 1998 tarihli Conduites Precalorifugees47 kararında Komisyon

teşebbüs kavramının ekonomik niteliği ve rekabet kurallarının konusunu oluşturması ile hukuk uygulamasına hukuki kişilik olarak cezalara konu olması arasında önemli bir ayrım getirmiştir. Komisyon kararında, teşebbüs teriminin ifade ettiği “ticari faaliyet gösteren tüm birimler” tanımlamasındaki ticari sıfatının özel bir tanımlama getirmediğini ve ekonomik faaliyetin eş anlamlısı olmadığını belirtmektedir. Bu anlamda, büyük bir uluslararası teşebbüsün oluşturduğu kompleks yapı içerisinde, Komisyon 81 inci maddenin uygulanması anlamında grubun tamamı veya sadece bazı alt grupları ya da yavru şirketlerini teşebbüs olarak kabul edebileceğini belirtmektedir. Bu bildirimin gerekçesi olarak rekabet sınırlamasının ekonomik niteliğinin ön planda olduğu ve uygulayıcılarının hukuki yapılarından bağımsız olduğu gösterilmektedir. Grup şirketleri söz konusu olduğunda, başta bulunan tüzel kişilik bir holding olabilmektedir. Bu durumda Komisyon hangi tüzel kişiliğin teşebbüs olarak belirlenmesi gerektiği hususunda tereddüte düşmektedir. Belirtilen kararda Komisyon’un tüzel kişilik olarak holdingi, söz konusu faaliyetlerin kendi konsolide yapısında gerçekleşerek yıllık raporlarında belirtilmesi ve grubun bütünleşmiş bir yapı göstermesi nedenleriyle sorumlu tuttuğu görülmektedir. Diğer bir anlatımla anlaşmaya konu olan aktiviteleri gerçekleştiren büyük orandaki yavru şirketlerin holding kontrolü altında bulunduğu belirtilmektedir. Burada anlaşmaya konu olan ürünün grubun birçok faaliyetinden birini oluşturması belirleyici bir unsur olarak görülmemiştir ( Blaise ve Idot 2000, 341-342). Bu kararla ekonomik birlik yaklaşımının komisyon tarafından iyice genişletilmek istendiği anlaşılmakta ve ilgili ürün pazarıyla da bağlantısı olmaksızın tüm holdingin sorumlu tutulabilmesi yorumuna doğru gidildiği anlaşılmaktadır.