• Sonuç bulunamadı

Psikologlar, insanlarýn izole biçimde yaþamalarýnýn, beden ve ruh saðlýklarý açýsýndan zararlý olduðunu

söylemekte-dirler. Demek ki kendimizi iyi hissedebilmek için mutlaka

diðer insanlarla etkileþim halinde olmamýz gerekmektedir.

Evimizde adý Flicker olan çok güzel bir diþi kedimiz var. Kalýn gri tüyleri öylesine kabarýk ki, ona bakan karþýsýnda minik bir aslanýn durduðunu zannedebilir. Ne yazýk ki Flicker biraz tuhaf bir kedi. Onu bize veren kiþi, Flicker'ýn insanlardan çok korktuðunu, her insaný kendisini öldürmeye gelen potansiyel

bir katil gibi algýladýðýný söylemiþti. Bunun ne kadar doðru olduðunu Flicker evimize geldikten sonra iyice anladýk çünkü kedimiz paranoid bir kedi olduðunu her vesileyle bize belli etmeye devam ediyor. Örneðin dün onunla evin holünde karþýlaþtýðýmýzda bana korkudan faltaþý gibi açýlmýþ gözleriyle

bak-SEVGÝ DÜNYASI

39

týktan sonra, bir füze hýzýyla mutfaða doðru koþtu. Ben de mutfaða doðru gittiðim için onu mecburen takip ettim. Flicker bu kez kendisini almaya geldiðimden çok emindi. Mutfakta bir dakikalýðýna durdu ama ben yürümeye hâlâ devam edince, gözlerindeki panik dolu bakýþlarla bu kez oturma odasýna doðru hamle yaptý. Onu þefkatli bir sesle çaðýrmaya çalýþtým ama bizim paranoid kediye hiç bir yumuþak sözün sökmeyeceði apaçýk ortadaydý. Oturma odasýnda onunla yeniden karþýlaþtýðýmda bu kez korkusundan havaya sýçradý ve sonra da kendini ön kapýya açýlan hole attý.

Flicker'ýn kendine düþmanca bir dünya yaratmýþ olduðunu düþünüyorum. Sanýrým onunla daha iyi anlaþabilmemiz ve içindeki bu vahþiliðin biraz olsun yumuþamasý için biraz daha zamana ihtiyacý var.

Bir kaç hafta önce ulusal bir radyo showu-na katýlmak ve bu kitapta yer alan bazý konu-lar hakkýnda konuþma yapmak üzere davet almýþtým. Programa Kansas'tan baðlanan ilginç bir dinleyici bana: "Hayvanlarýn ve bitkilerin de bu gezegende yaþam haklarýnýn olduðunu mu söylemek istiyorsunuz?" diye sordu. Ona: "Evet. Tam olarak bunu söyle-mek istiyorum" deyince, bu kez: "Bu görüþ sapýna kadar çevreci olanlarýn görüþü bunu biliyorsunuz deðil mi? Hani aðaçlara sarýlan o tuhaf ve radikal insanlarýn!" dedi. Ona: "Evet biliyorum. Peki sizin bu konudaki görüþ-leriniz nedir?" diye sorunca, bana: " Bilim ve ekonomiyi kullanarak bazý þeylere deðer ver-mek zorundayýz. Ancak ormanlarýn hepsini korumalý ve kesmemeliyiz görüþüne katýlmý-yorum. Çünkü kesilecek orman vardýr, kesilmeyecek orman vardýr. Bazý türler bizim-le birlikte yaþayabilirbizim-ler, örneðin inekbizim-ler, köpekler ve geyikler.. ancak diðerleri için kaygýlanmamýza gerek olmadýðýna inanýyo-rum" dedi. Kansas'lý dinleyicime bu kez: "Öyleyse, çizgiyi nerede çekiyorsunuz? Hangi türlerin korunmasý ve hangilerinin biz insanlarýn rahatý için ortadan kaldýrýlmalarý

gerektiðine nasýl karar vereceksiniz?" diye sordum. "Faydalý olanlarý tutalým, bize yeter!" diye cevap veren adam þöyle devam etti: "Kimin benekli baykuþa veya sümüklü böcek avlayan bir yalýçapkýný kuþuna ihtiyacý var, Allah aþkýna? Hepimizin iþe, ekonomik güvencelere, temiz sokaklara ve güvenli þehirlere daha fazla ihtiyacýmýz var. Çünkü bunlar hepsinden de önemli."

Kansas'tan arayan bu adama, varsayýmý doðru olsa bile (yani bu dünyanýn sadece insanlar için varolduðuna), yüzlerce türü doðadan silmenin ve atmosferin kimyasýný bozmanýn öngörülmeyen bazý kötü sonuçlar doðurabileceðini ve gezegenimizin böylece yaþanmaz bir hale gelebileceðini anlatmaya çalýþtým. Aslýnda dünyada olan da buydu ve bu konuda yazýlmýþ yüzlerce kitap ve yüzlerce kanýt vardý.

Gezegendeki üstünlüðümüzü iddia eden görüþü bir kenara býrakýrsak Eski Kültürün varolan her þeye deðer veren ve bu gezegende yaþamanýn her bir varlýðýn en kutsal hakký olduðuna inanan görüþünü benimsersek, üzerinde rahatça dolaþtýðýmýzý acýmasýzca ve akýlsýzca kullanmaktan da vazgeçeriz diye düþünüyorum.

Beni arayan Kansas'lý dinleyici, týpký ke-dimiz Flicker gibi, sadece tek bir dünyayý görüyordu. Bu dinleyicinin dünyasýnda par-lak, renkli ve gerçek insanlar vardý ama diðer her canlý varlýk onun gözünde mat bir renge bürünmüþtü. Dünyadaki her þey bizim hizme-timize sunulmuþtur ve bize neyin canlý kalmasý ve neyin ölmesi gerektiðiyle ilgili bilgi ve güç verilmiþtir. Dünyayý tek bir tür aðaç, buðday, sebze ve balýk kalana kadar çýplak býrakmak bizim menfaatimize olsaydý, dünyamýz da buna uygun yaratýlýrdý öyle deðil mi?.

Flicker'ýn dünyayý tek bir gözle görmesi, yani tüm insanlarý kendisine hücum edecek bir düþmanmýþ gibi algýlamasý gibi, Kansas'lý dinleyici de dünyada varolan her þeyin ken-disi için oraya konulduðuna inanýyordu. Ona,

gezegenimizdeki her þeyin kendisi için de varolma hakkýna sahip olduðunu

söylediðimde ise, arzu ettiði ekonomik güvencenin, temiz sokaklarýn ve güvenli þehirlerin elinden alýnacaðýna (yani kafasýnda kurduðu bir komplo teorisine) inanýyordu. Paranoyak insanlar, her düþüncenin kendine göre bir anlam ifade ettiði ve birbirini güçlendirdiði bir dünya yaratýrlar kendilerine. Üstelik de, bunu gayet ayrýntýlý bir þekilde yaparlar. Örneðin, köþe baþýndan onlara bakan adam bir CIA ajaný olabilir. Bu ajan onlarýn beyinlerine belki de bir verici yer-leþtirmiþtir. Adamýn göz temasý kurmamasýnýn nedeni, ajan olduðunu belli etmemek içindir. Arada bir bakmasý ise, vericinin farkýna varýp varmadýklarýný kontrol etmek içindir. Ajanýn otobüse binme nedeni takip etmek içindir, v.s.

Buna benzer þekilde, dünya görüþümüz hangisi olursa olsun, haklý olduðumuzu kanýt-lamak için deliller bulmaya çalýþýrýz. Flicker insanlarýn kendisini kovaladýðýna inanýyor ve baktýðý her yerde sadece bu delili görüyordu. Bunun gibi, çevrenizdeki her þeyin menfaa-tinize hizmet eden bir kaynak olduðuna inanýrsanýz, bununla ilgili iþaretler bulmaya çalýþýrsýnýz her yerde.

Psikanalizin babasý sayýlan Sigmund Freud, ölmeden önce bu konuda bazý ilginç gözlem-lerde bulunmuþtu. Freud, medeniyetimizin "saðlýklý ego" diye tarif ettiði þeyin, aslýnda, yaþamýn ilk yýllarýnda çevresindeki dünya ile yakýn baðlar kurmaya alýþkýn olan ego-larýmýzýn yaþadýðý deneyimlerin küçülmüþ (çekmiþ) kalýntýsý olduðunu öne sürmüþtü. Günümüz psikologlarýnýn çoðu ise, bu "çekme-küçülme" sürecinin yarattýðý sonuçlardan birinin, yaþlarý 15-27 arasýnda olan Amerikalýlarýn intihar etme eylemine sürüklenmesi olduðunu söylemektedirler.

Çevremizdeki dünyayla baðýmýzýn kopmasý, diðer bir deyiþle kendimizi izole edilmiþ kutulara hapsetmemiz bizim için yeni bir

deneyimdir. Dünyada þu an varlýklarýný sürdüren kabileler için ise, bu çok yabancý bir kavramdýr çünkü buralarda yaþayan insanlar arasýnda intihar etme oraný ölçülemeyecek kadar düþüktür.

Kaliforniya Üniversitesi profesörlerinden Hayward Theodore Roszak, insanlarla doðal hayat arasýndaki iliþkiyi tanýmlamak için Ekopsikoloji terimi kullanmaktadýr. "Dünyanýn Sesi ve Ekopsikoloji" isimli kitabýnda Roszak, insanlarýn fiziksel, zihinsel ve spiritüel yönden çevreleriyle baðlarýný koparmalarý yüzünden çeþitli hastalýklarýn patlak verdiðini söylemekte ve insanýn doðay-la odoðay-lan baðýný yeniden kurmasýydoðay-la birlikte bunun hem birey hem de toplum için nasýl güçlü bir terapi süreci yaratabileceðinin altýný çizmektedir.

Ýnsanýn doðayla olan baðýný koparmasý, yedi milenyum önce ilk medeniyetin kurul-masýndan itibaren uygarlaþmaya baþlamýþ olan insanlarýn yaþadýklarý tecrübelerin çekirdeðinde zaten mevcut olan bir gerçektir. Bu, ilk kez Aristo tarafýndan kainatýn ve tabi-atýn insanlar onu bir kez anladýktan sonra maniple edebilecekleri küçük partiküllerin (yani atomlarýn) toplamýndan baþka bir þey olmadýðýný söylemesiyle ortaya çýkmýþ, daha sonra tüm kainatýn dev bir makineden ibaret olduðu ve makineye benzeyen doðanýn, tesir-lerini en küçük kademeye kadar göndere-bildiði görüþünü ileri süren Dekart tarafýndan daha anlaþýlýr bir hale getirilmiþtir. Bu, levyelerin ve þalterlerin nerede olduðunu bilebildiði taktirde, insanýn bu makineyi her zaman kontrol edebileceði anlamýna gelmek-tedir. Ýnsan doðal dünyadan kendini çekmiþ ve þehirler ve kasabalarla kendine yapay bir dünya yaratmýþtýr. Zaman geçtikçe de geze-gende neyin doðru neyin yanlýþ olduðuna karar vermeye baþlamýþ, ihtiyaçlarýný karþýla-mak amacýyla da bazý þeyleri organize etmeye baþlamýþtýr.

SEVGÝ DÜNYASI

41

Gezegenimizi kainatýn tam ortasýna yer-leþtirmiþ kendimizi ise en üst hiyerarþi seviyesine koymuþuz. Genç Kültüre ait dinler ve filozoflar yaratýlýþýn sadece insan için olduðunu öne sürmüþler ve bunu savun-muþlardýr. Galie bile, dünyayý gözlemlemek için insan olmasaydý eðer, dünyanýn mevcu-diyetini sürdüremeyeceðini iddia etmiþti. Bu ben merkezci görüþten vazgeçtiðimizde ise, bu kez her hangi bir medeni toplumun dini inançlara sahip olan bireylerinin kainatýn spi-ritüel merkezinde bulunduðu görüþünü be-nimsedik.

Bunun sonucunda ise, insan eli tarafýndan yapýlmýþ olan þehirler medenileþmiþ, doðal dünya vahþileþmiþ ve insan sadece kendini ve kendi kültürünü öven ve yücelten bir psikolo-ji geliþtirmiþ ve gerçek fiziksel dünya ve onun olaðanüstü güçleri ve gizemleriyle olan irtibatýný koparmýþtýr.

Amerika'ya ayak basan ilk yabancýlar yakalayabildikleri her buffaloyu öldürdük-lerinde, Kýzýlderililer onlarýn bu acýmasýzlýk-larýný büyük bir þaþkýnlýk ve üzüntü içinde seyrediyorlardý. Yabancýlar nasýl olur da kýr-lardaki yaþamý sona erdirebilirlerdi? Nasýl olur da Yeryüzü Ananýn etini parçalara ayýra-bilirlerdi? Nasýl olur da gördükleri her aðacý kesecek kadar akýllarýný yitirmiþ olabilirlerdi?

Yabancýlar ise Kýzýlderililerin önlerinde duran buffalolarý nasýl olur da öldürmedikle-rine ve bu kadar deðerli bir kaynaðýn üzerinde nasýl olur da on bin yýldýr oturduk-larýna ve kullanmadýkoturduk-larýna þaþýyorlardý. Onlara göre Kýzýlderililer doðanýn kendile-rine sunduðu bu bolluktan faydalanmasýný bilmeyen yabani insanlardý.

Amerika'yý fethedenler için bu görüþ bir süre iþe yaradý. Çevresinde varolan her þeyi sömüren görüþ, çevresindeki kaynaklar tükenene kadar etkisini sürdürdü.

Arabalarýnýn kapýlarýný kilitlemeden veya camlarýný kapamadan arabalarýný süremeyen

insanlarýn yaþadýklarý þehirler, dioksin veya PCB atýklarýnýn gübre olarak kullanýldýðý çift-likler, kendi ellerimizle yarattýðýmýz bu dünyanýn çok az kiþi için iþe yarayacaðýný gösteriyor. Hiyerarþik ve üstünlük kurmaya çalýþan sistemlerin bu þekilde sona ermesi onlarýn doðalarýnda var olan bir özelliktir çünkü. Eski Kültürler on binlerce yýl ayakta kalmayý baþardýklarýndan dolayý yaþlýdýrlar. Genç Kültürler ise hâlâ deneyim geçirmekle meþguldürler. Genç Kültürler psikolojik ve spiritüel yönden hasta olan bir temelin üzeri-ne inþa edilmiþlerdir ki bu, Freud'un insanýn doðayla yakýn iliþkide olduðu eski ve güzel hayatlarýn çekmiþ ve küçülmüþ kalýntýsýdýr. Her geçen gün daha da kutularýn içine hapsol-makta ve bunun acýsýný giderek daha da aðýr bir þekilde çekmekteyiz.

Dünyayla Yeniden Ýrtibat Kurmak Neye Benziyor

Yine de içine hapsolduðumuz bu kutulardan dýþarýya çýkmak ve dünyayla yeniden etki-leþime geçmek mümkündür. Son 25 yýldýr yenilebilir vahþi bitkiler veya týbbi bitkilerle ilgili bilgilerimi geniþletmek ve öðrendikleri-mi uygulamak amacýyla bir çok çalýþmaya ve üniversitede verilen bir çok derse katýlmak-tayým. Bu amaçla ormanlara ve tarlalara bir çok kez ziyaretler yaptým. Bu ziyaretlerimin birinde hocamýzýn topraða mýsýr unu serptiði-ni görünce þaþýrmýþ ve ona bunun nedeserptiði-niserptiði-ni sormuþtum. Bana: "Bir bitkiyi kökünden sök-tüðümde veya bir yapraðý kestiðimde, bitki-lerin ruhuna saygý duyduðumu ifade etmek ve bize kendilerinden bir þeyler veren bitkilere ben de bir þeyler sunmak için topraða bir miktar mýsýr unu serperim" demiþti.

Kolombiya Üniversitesi psikoloji profesör-lerinden Julian Jaynes tarih öncesi devirlerde yaþayan insanlarýn, tanrýlarýn sesini iþite-bildiklerini iddia etmektedir. Jaynes'e göre bu

insanlar tabiata baktýklarýnda, orada periler ve kendileri gibi olmayan bir çok varlýklar göre-biliyorlardý.

Jaynes'in görüþüne göre o zamanki insan-larýn beyinlerinin her iki yarýsý da doðayla tam bir irtibat halindeydi, böylece beynin sol yarýsýnda bulunan iþitsel bölgeler sað yarýsýn-da bulunan sanrýlarla ilgili bölgelerle doðru-dan bað kurabiliyorlardý. Halbuki bu bölgeler modern insanlarda sadece rüya görürken aktif olmaktadýr. Beynin her iki yarýsý arasýnda doðrudan kurulan bu baðdan dolayý bizim þimdi halüsinasyon dediðimiz olaylar eski insanlarýn günlük hayatlarýnýn normal parçalarý sayýlýyordu.

Jaynes'e göre Mezopotamya'nýn yükseliþi ve yazýlý dilin kullanýmý, beynin her iki yarýsý arasýndaki bu baðýn kýrýlmasýndan büyük ölçüde sorumluydu. (Bazý Amerikan

Yerlilerinin binlerce yýl eskiye dayanan yazýlý bir dile sahip olduðunu, diðerlerinin ise lisan-larýný yazýlý bir hale getirmeye karþý direnç gösterdiklerini öðrenince çok þaþýrmýþtým. Örneðin Apaçi dili üç yüz yýl önce bir metodist misyoneri tarafýndan yazýlmýþ ve þifreli biçimde kodlanmýþtý. Apaçi kabilesin-den birisi bana: "Bunu yapmak büyük bir hataydý. Çünkü lisanýmýz yazýlamayacak kadar kutsaldýr bizim için" demiþti.)

Jaynes'in ortaya attýðý bu görüþ, tarihi kayýt-larla ve çaðdaþ nöroloji bilimiyle de bað kur-duðu için, oldukça inandýrýcý gözükmektedir. Jaynes'in perspektifi eðer doðru ise þimdiki insanlarýn eðer isterlerse, ruhlar, enerjiler ve seslerle dolu olan bir dünyada yeniden yaþayabileceklerini hayal edebiliriz. Eski insanlar okuma ve yazmayý öðrenerek mede-nileþtiklerinde, öte alemle olan baðlarýný da koparmýþ oldular.

Bu konuda görüþ ileri süren bir baþka kiþi ise "Tanrýlarýn Gýdasý" isimli kitabýn yazarý olan Terence McKenna'dýr. McKenna, eski kültürlerin, beyinlerinin her iki yarýlarýnýn bir-birleriyle irtibat halinde olabilmesi amacýyla bazý bitkilerden faydalandýklarýný

söylemekte-dir. Yazara göre insanlar, tanrýlarýn yaþadýðý dünyanýn kapýsýný açmak için halüsinasyon yaratma özelliðine sahip olan bazý bitkileri kullanýyorlardý. Yazar daha ileri giderek, modern dünyanýn verimsiz, sert ve ýstýraplý yaþamýnýn, bir zamanlar insanlarýn normal habitatlarýnda yetiþen bu bitkilerin þimdi devlet tarafýndan kontrol edilmesinden ve yasaklanmasýndan kaynaklandýðýný söylemek-tedir. McKenna, bu bitkilerin kullanýmýn insanýn bilincinin doðumuna katalizörlük yap-týðýný söylemektedir. Ýnsanýn yaþadýðý bu deneyim sonuçta mistik beyin/zihnin ortaya çýkmasýna hizmet etmiþ ve insana, ayný mistik veya kutsal deneyimleri bitkiler yerine kendi-sine dinler vasýtasýyla sunulan ilahi yasalarýn gücü yoluyla yaþayabilme gücünü

baðýþlamýþtýr.

Jaynes ve McKenna insan bilincinin tari-hine oldukça ýþýk tutmuþlardýr. McKenna bu tarz bitkileri kullanan kabileler içinde yaþamýþ ve onlarla çalýþmýþtýr. Jaynes ise tan-rýlarýn seslerini beyinlerinde duyduklarýný söyleyen geçmiþteki medeniyetlerin býraktýk-larý yazýlý kaynaklar üzerinde oldukça ayrýn-týlý çalýþmalar yapmýþtýr.

Shoshone Kýzýlderilileri kendilerine gýda aradýklarýnda, yeryüzünün kendilerine anlat-mak istediði þeyi dinlerler, bunun için de bitkilerin, hayvanlarýn ve gezegenin sesine kulak verirlerdi. Çünkü tabiat, o günkü rýzk-larýný nerede bulacakrýzk-larýný ve alacaklarý bu hediye için karþýlýðýnda hangi seremoniyi uygulamalarý gerektiðini onlara söylerdi.

Beyinlerimiz ve kültürlerimiz þimdi içinde yaþadýðýmýz þartlarý yaratmýþtýr. Bunu gerçek-ten anlayabilmek, büyük bir içgörüyü; geze-genimizin ve çocuklarýmýzýn geleceðini yeniden tanýmlamada ne gibi bir rolümüzün olduðunu fark etmek ise, büyük bir güce sahip olmayý gerektirmektedir.

Gelecek AY: "Genç Kültüre Dair

Hikâyeler" baþlýklý konuyla yazýmýza devam edeceðiz.

4. Uluslararasý

UFO ve

Yeniçað

Kongresi’nden

Benzer Belgeler