• Sonuç bulunamadı

Alt probleme İlişkin Bulgu ve Yorum “Edimsel Bir Problem Olarak Sanat Eğitimi Nedir?”

BULGULARI VE YORUMLAR

4.1. Alt probleme İlişkin Bulgu ve Yorum “Edimsel Bir Problem Olarak Sanat Eğitimi Nedir?”

Günümüz eğitim anlayışında sanat eğitiminin, geçmişten süre gelen algısal problemlerle kör-topal ilerlediğini söylememiz kaçınılmazdır. Sanat eğitimine yönelik ön yargılar ve kalıplaşmış nitelemeler, gerek sanatçı, gerek sanat yapıtı ve gerekse sanat alıcısının nefes darlığı yaşamasında temel teşkil etmektedir. Dolayısıyla, kendisine temas edene teneffüs ortamında nefes aldırmayı amaçlayan sanat eğitimi, niteliğinin ve içeriğinin yeterince kavranamamış olmasının getirdiği sınırlılıklarla kendisi suni teneffüs ihtiyacı hisseder olmuştur.

“ Genel eğitim dizgesi içinde sanat eğitimi (Resim-iş dersi) olması gereken ile var olan durumların sürekli çeliştiği bir alandır. Çünkü sanat eğitimi öteki alan dersleri gibi kendi başına yerleşmiş, tutarlı bir yapı oluşturmaz. Amaçları dağınık ve belirsizdir. Sürekli kendi dışındaki alanların ya yararcı yaklaşımla ya da toplumsal ve psikolojik gereksinimlerle işlevlerinin bir uygulama alanıdır. Görsel sanat alanının dışında sanat eğitiminden beklenen pek çok işlev, dersi bir disiplin alan olmaktan uzaklaşmıştır. Sonuçta sanat eğitimi karışlık ve belirsizlik içinde okullarda önemsiz bir ders durumuna düşmüştür.” (Kırışoğlu, 2005:1).

20 Çağdaş sanat eğitimi herkes için gerekli olup ustalık ve beceriyi amaçlamaz bireyin yaratıcı güç ve birikimlerini açığa çıkarır ve estetik beğeni yargısı kazanmasını amaç edinir. “Sanat eğitimi insanlarda duyarlılık ve sınırları zorlar, o sınırın daha genişlemesini olanaklı kılar. Bu yolla insan kendini bir kez de bu yönüyle tanıma olanağı bulur ve “kişi” olma, olabilme yolunda daha bilinçle ilerler.” (Erinç,1998:12). Bu tavır, sanatın plastik dili aracılığıyla ön yargıları kırarak, sanattan anlayan ve sanat destekleyicisi kişi modelini, seçkin sanat tüketicisi olarak ortak paydada buluşturma misyonunu ortaya koyar. “Sanat eğitimi, genel eğitimin önemli bir parçası olarak kabul edilir. Ancak, sanatın bir özgürlük ve bireysel yaratıcılık olgusu olduğunu dikkate alırsak, sanat eğitiminin kendine özgü çok özel yasalarının ve ilkelerinin varlığını da kabul etmek zorundayız (…). Bu nedenle, sanat eğitiminin eğitim dizgesi içerisindeki yerinin çok iyi belirlenmesi gerekiyor.(Gençaydın, 1990:44).

Zaman içinde başlangıç noktasına göre daha karmaşık, ayırımcı ve hızla değişmekte olan günümüz sanat etkinlikleri, teknoloji ve iletişimdeki baş döndürücü gelişmeleri de kullanarak, insanların ilgisini ticari, sosyal ve politik amaçlar doğrultusunda yönlendirmek için görsel imaj bombardımanı altında bırakılmaktadırlar. Bu ifadeden yola çıkarak; sanatın bugününün insanın günlük hayatını etkileyen bir kuvvet olduğunu ve görsel sanatların farklı formlarının insan hayatı içinde yer aldığı gerçeği kendini göstermektedir.

Kurbanov’un “Sanat Eğitimi ve Problemleri Üzerine Düşünceler” adlı makalesinde; kültür tarihinde birçok yetenekli ve geniş dünya görüşüne sahip insanın var olduğunun ancak bunların üniversallik yönündeki geniş ilgi alanlarına olan eğilimlerinin nedenini, sadece eğitim-öğretim veya okul muhiti (ortamı) ile izah etmek mümkün olmadığını belirtmektedir. Böyle bir ilginin çoğu zaman aileden, çocuğun yakınlarından ya da içerisinde bulunduğu sosyo-kültürel ortamdan kaynaklandığını belirtmektedir. Bu durumun tesadüfî olmadığını, bazen okul sürecinde kendisini yeterince aktif bir şekilde ifade edemeyen bir öğrencinin ileride çeşitli faaliyet alanlarında başarılara imza atabilmesine tanık olabildiğini belirtmiştir.

Monoton, ezberciliğe dayalı eğitim-öğretim süreci, yetenekli ve bireysel özellikleri ile ayrılan çocuklarımızı okullardan soğutabileceğini vurgulanmıştır. Dünyanın birçok bilim ve sanat adamı eğitim sisteminin daha çok rasyonel, statik, ezberciliğe, tüketim psikolojisine dayanan prensiplerini eleştirmekle birlikte burada duygusallığın, sanatsallığın ve estetiğin istenilen seviyede olmamasından dolayı kendi endişelerini dile getirmekten çekinmediklerinin görüldüğü, dolayısıyla bu durumun, sanat eğitiminin bu denli sığlaşmasının tesadüf olmadığının kanıtı olduğunu betimlemiştir.

Yine Kırışoğlu’na göre; yapılan araştırmalarda sanat duyuları arındıran, duyusal deneyimlerle anlamayı sağlayan bir alandır. Nasıl her bilgi edinme biçimi kendine özgü bilgi edinme formları kullanılıyorsa yine her bilgi alanı kendi anlatım biçimiyle ortaya çıkıyorsa görsel sanatlar da kendi bilgi edinme biçimlerini ve bu edindiği bilgiyi farklı biçimlerde anlatma yolları ile ortaya çıkmaktadır. “ Eğer eğitim sayısal ya da sözel gibi salt tek yanlı bilgi edinme ve anlatım yolları üzerine yoğunlaşır ve öteki simgesel anlatım ve yaratma alanlarını görmezden gelirse, öğrencinin öteki ussal etkinlik alanlarını keşfetme, o alanlarda yaratma ve deneyim kazanma olanaklarını sınırlamış olacaklardır. ( Eisner,1994; Kırışoğlu,2005).

Kurbanov’ un aynı adlı makalesinde aşağıda geçen örnek olay durumu somutlar niteliktedir. Ona göre;

Okullarımızın cazip olmaması ile ilgili böyle bir endişeyi vaktiyle ünlü filozof, pedagog, sanat felsefesi üzerine değerli bir kitabın (Turgut, 1993) yazarı Prof. Dr. İhsan Turgut da ifade etmiştir. İhsan bey “Yedi yıl resim, müzik okudum, bende bir güzel sanatlar zevki uyanmadı. Resim yapmıyorum, bir alet çalmıyorum. Yedi yıl beden eğitimi gördüm. Spor yapma zevkini alamadım. Bir oyun ya da yüzme öğrenemedim. Hâlâ yüzemiyorum. Gelişmiş ülkelerin okullarında, özellikle ilk ve ortaokullarda en önemli dersler resim, müzik ve spordur. Bunlar bizim okullarda ders bile sayılmaz. Veliler o derslerle hiç ilgilenmezler. Bu dersler Anadolu liseleri sınavlarında çıkmıyor(…) şeklinde itiraf ediyor. (Turgut, 1993: 89; Kurbanov,2010 ).

Nitekim sanatın bir disiplin olduğunu ve diğer disiplinlerde olduğu gibi sorun çözme ve yargıya varma gibi işlemeleri kendi olanakları nispetinde ve kendi ölçekleriyle değerlendirme yetisine sahip olduğunun farkındalığının uyandırılması

22 yoluyla sanatın us dışı, tinsellikten uzak bir alan olarak kodlanmasını engellenir. Bunun elde edilmesi ise ancak ve ancak sanat eğitiminin formal eğitim sistemi içerisinde sağlam bir kurumsal temellere dayandırılmasıyla sağlanır. “Sanat eğitiminin kendine özgü, açıklıkla ortaya konabilen, inandırıcı ve sürekliliği olan bir bilgi kuramına dayalı gerekçeye gereksinimi vardır. Eğer bunu yapmazsa, bir başka deyişle, sanat eğitimi bilmeye değer bilgi ve deneyim sağlayan bir alan olarak kabul görmezse okullarda program dışı, az önemli bir alan olarak görülmeye devam edecektir.”( Siegesmund, 1998)

Eğitim kurumlarımızda kuru bilgiler yüklenen, kürsü sıra ilişkisinden öteye geçmeyen yaklaşımlar aşılarak, iletişim boyutlarının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Yaşamla bağ kurabilen, sorgulayabilen, analiz ve sentez yapabilen davranışların kazandırılması çok yönlü düşünme alışkanlığını da edindirecektir. Yaşamın her devresinde insanın karşısına çıkan sorunların çok iyi örgütlenmiş bir tasarımcılar süzgecinden geçmediği sürece sağlıklı çözüme ulaşılamayacağının gerçeklerini bugün yaşamaktayız. Şekiller ve renkler dünyasında yola çıkan insanımıza şekillerin dilini öğretmek veya en azından farkına vardırmamakla ne denli kayıplara uğradığımızı, içinde bulunduğumuz toplum yapısına baktığımızda görmekteyiz. Yapılan her şeyin çoğunlukla çirkin ve işlemez durumda olması bunu kanıtlamaktadır. (Halıçınarlı, 1998:7)