• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: PLATON’DA TANRIYA BENZEME FİKRİ

2.1. Bir Retorik Olarak Tanrılara Benzeme Fikri

2.1.2. Phaidon

Phaidon diyaloğu ruhun ölümden sonraki durumu ile ilgili bir mit içermektedir. Platon

bu miti de kendi felsefe anlayışı çerçevesinde kullanmaktadır. Platon’un Phaidon diyaloğu, bir yandan erginlenme anlayışındaki dönüşümü yansıtırken, bir yandan da mitlerin retorik ürünü olarak kullanılmasına örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.

2.1.2.1. İdeal Filozof Tasviri ve Erginlenme Anlayışındaki Değişim

Phaidon diyalogunda asıl işlenen konu ruhun ölümsüzlüğü konusudur ve felsefe bu

diyalogda ölüme hazırlık yapmak olarak tarif edilmektedir (Phaidon: 64b). Diyalogda çizilen filozof portresi ve bunun takip ettiği felsefe tasavvuru, Theaitetos’un arasöz bölümünde tasvir edilen filozofla aynı paraleldedir.

Phaidon’da tanrıya benzeme fikri, tanrısal özellikler atfedilen ideaya benzeme fikri

olarak karşımıza çıkmaktadır. Ruh ve idealar ölümsüz olmaları bakımından benzer görülmüşlerdir.

Phaidon’un sunduğu ideal filozof, dünya güzellikleriyle, yiyeceklerle ve bunun gibi

şeylerle değil ruh ile ilgilenir:

“Filozof, sözde zevklerle mesela yeme-içmeyle mi ilgilenir? Kesinlikle değil. Ya da filozof bedene hizmet eden diğer zevklerle mi ilgilidir? Sence filozof bunlara değer mi verir hor mu görür? Bana göre hakîkî filozof bunları hor görür. Genel olarak, bu adamın meşguliyetinin beden olmadığını, yapabildiği kadar bedenden ruha kaçtığını düşünüyorsun değil mi?

-Evet.

-O halde her şeyden önce, hakîkî filozof diğer insanlardan daha fazla, mümkün olduğunca bedenden ruha yönelir” (Phaidon: 64d-e).

Phaidon’dan alıntıladığımız pasajda geçen, ‘mümkün olduğunca bedenden ruha kaçma’

ifadesiyle, Theaitetos (176c)’deki, ‘elinden geldiğince tanrı gibi olarak buradan kaçma’ ifadesinin benzer bir retoriği yansıttığını söyleyebiliriz. Theaitetos’ta burası-orası şeklinde ifade edilen metafor, Phaidon’da ruh-beden şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte eklemek gerekir ki, Theaitetos ve Phaidon’un bu ifadeleri arasında kurduğumuz benzerlik ibare düzeyinde bir benzerlik değildir. İki diyalogdaki ifadeler Yunanca metinde geçen ibareler açısından birbirinden farklıdır. İngilizce’ye aktarımında da yine literal değil mana bazında bir benzerlik gözlenmektedir. Bu durumda, burada iki

diyaloğun kullandığı metafor arasında benzerlik kuruyor oluşumuz literal değil anlam düzeyinde bir benzerliktir.

Phaidon’da insanın bedensel zevklerden ruha kaçması/yönelmesi, insanın arınmasına

dair kaygılarla bir arada ele alınır. İnsan bedensel zevklerden arındığı ölçüde gerçek anlamda felsefe ile meşgul olmuş olur: “Arınma, az önce söylediğimiz gibi, bedeni ruhtan elden geldiğince ayırmak, onu bedenin zincirlerinden kurtararak şimdi ve gelecekte öyle yaşamaya çalışmak değil midir?” (Phaidon: 67d). Bu bağlam, Theaitetos’ta tanrıya benzeme yoluyla ulaşılacak noktayla da yine anlam düzeyinde benzerlik taşımaktadır: “Kişi, adil ve arınmış olduğunda tanrıya benzemiş olur” (Theaitetos: 176c).

Phaidon’un filozofu yine metaforik olarak, ‘neredeyse bir ölü’ olarak tasvir edilir: “Hazzı

bedensel şeylerde bulmayan adam çoğunlukla yaşamaktan zevk almayacağı için ölüme yakın olarak düşünülür (Phaidon: 65a).

Arınmış olma durumunun Phaidon’da geçtiği başka bir pasajda arınma, erginlenme ile bağlantılı olarak ele alınmıştır. Bu bağlam ise, tezin birinci bölümünde ritüellerle irtibatlıdır:

“Muhtemelen gizem dinlerini kuran kişiler değersiz kişiler değillerdi. Bunlar çok uzun zaman önce, her kim erginlenmeden Hades’e giderse çamura yuvarlanır. Arınmış ve erginlenmiş olarak oraya gidenler ise tanrılarla yaşarlar demişlerdir. Aslında, erginlenmelerle ilgilenenlerin söylediği gibi, asa taşıyan çoktur fakat

Bakkhai olanlar azdır. Bu sonuncular [az olanlar], bence, doğru şekilde felsefeyi

tecrübe etmiş kişilerden başkaları değildir” (Phaidon: 69d).

Alıntıladığımız pasajda erginlenme/initiate olarak çevrilen kelimenin aslı τελετάς/rite/tören anlamındadır. Bu kelimenin Dionysos dinindeki tanrıya benzeme törenlerine verilen özel adla kavramlaştığını hatırlarsak metindeki vurgu netleşmiş olur. Bununla birlikte, Platon’un ‘asa taşıyan çoktur ama Bakkhai olan azdır’ ifadesine de dikkat etmemiz gerekmektedir. Bakkhos sözcüğünün, Dionysos’un diğer adı olduğunu söylemiştik. Bakkhai de Dionysos tapınmalarına katılan ve tabir yerindeyse

Dionysoslaşan inananlara verilen addır. Bildiğimiz kadarıyla bu kimseler, felsefî bir çaba

içerisinde olan kişiler değildir. Bununla birlikte Platon, ‘asa taşıyan çoktur ama Bakkhai olan azdır derken, gösteriş yapanların çok fakat gerçek anlamda tanrıyla birlik tecrübesini yaşamış kişilerin az olduğuna işaret ederken, enteresan bir şekilde, tanrıyla birlik kuran gerçek müritlerin aslında, felsefeyi gerçek anlamda deneyimlemiş kişilerden başkası

olmadığını söylemektedir. Burada kastedilen şey, ritüele katılanların yaptığı şeyin aslında felsefe olduğu değildir. Burada karşımıza çıkan husus, mükemmellik anlayışındaki değişimdir. Burada, dinî ritüeller aracılığıyla kazanılan, tanrı tarafından bahşedilen bir mükemmellik ve arınma anlaşıyından, insanın kendi felsefî çabasıyla ulaşabileceği bir mükemmellik anlayışına geçildiğini görmekteyiz.

Platon, toplumda halen kabul gören birtakım inanışları da yine metninde muhafaza etmektedir. Örneğin, oraya erginlenmeden önce gidenlerin çamura yuvarlanacağı, erginlenmiş ve arınmış olarak oraya gidenlerin ise (metinde oraya kelimesine karşılık olarak kullanılan kelime ekeise kelimesidir ve bu kelime Theaitetos’un ara sözünde geçen, buradan oraya kaçma ifadesindeki oraya kelimesini karşılayan kelimeyle aynıdır) tanrılarla birlikte yaşayacağı inanışı metinde varlığını korumaktadır. Hatta Platon bu inanışı bir eleştiriyle birlikte de vermemektedir. Üstelik, ‘gizem dinlerini kuran kişiler değersiz insanlar değildi’ diyerek onların söylediği ifadeleri de zımnen desteklemiş gibi görünmektedir. Dikkat edilirse Platon metinde, Bakkhai olma durumunun meşruiyetini açıkça reddetmiyor, öldükten sonra tanrılarla yaşama fikrine bir eleştiri getirmiyor, dinî ritüeller aracılığıyla arınma ve erginlenme fikrine bir itirazda bulunmuyor. Kültürel olarak hala toplumda karşılıklarının olduğunu anladığımız bu gibi durumlardan bahsediyor ve pasajın sonunda, ‘bu işin (arınma, erginlenme) hakkıyla yapılması felsefenin gerçekten tecrübe edilmesiyle mümkündür’ diyerek meseleyi felsefî çabayı merkeze alan bir yere çekiyor. Bu da az evvel ifade ettiğimiz, mükemmelik anlayışının dayandığı zeminin değişmesi şeklinde açıklanabilir: Artık insanı mükemmel kılan şey bir tanrının onun içine girip onu Bakkhos haline getirmesi değildir. Kişiyi mükemmelleştiren şey, kendi felsefî etkinliğidir.

2.1.2.2. Ruhun İdelere Benzemesi

Erginlenme anlayışındaki dönüşüme işaret ettikten sonra Platon’un ruh ve bedenin neye benzediği konusundaki açıklamalarına geçelim:

“Beden ve ruh bir arada olduğunda doğa birini nesne ve kendisine kural koyulan, diğerini ise lider ve kural koyan olarak ayarlar. Sonra yine, hangisinin tanrısala hangisinin ölümlüye benzediğini düşünürsün? Ölümlü olan doğası gereği kendisine kural koyulanken, tanrısal olanın doğasının kural koymak ve liderlik etmek olduğunu düşünmez misin? -Evet öyle. – O halde ruh neye benzer? – Elbette ki Sokrates, ruh tanrısal olana, beden ise ölümlü olana benzer. – O halde düşün Kebes, bütün bu söylediklerini takiben, ruh en çok tanrısal, ölümsüz, akıllı,

değişmeyen, bozulmayan, her zaman kendiyle aynı kalana benzer. Beden ise en çok insanî, ölümlü, çok biçimli, akıllı olmayan, çözünebilen ve her zaman aynı kalmayana benzer” (Phaidon: 80a-b).

Bu pasajda Platon, ruhun ölümsüzlüğünü temellendirmek için ruhu, ölmez, değişmez ve hep kendiyle aynı kalan ve tanrısal olarak tasvir ettiği idealara benzetmektedir. Benzetmeyi yaparken kullandığı kavram, insan-tanrı, ölümlü-ölümsüz alanlarının benzetilmesinde başvurulan ve ‘aynı’, ‘eşit’ anlamındaki homoiôn kelimesidir. Kelimenin aynı bağlamda Theaitetos’taki ara sözde de yer aldığı görülmektedir.

Alıntıladığımız pasajda insanın tanrıya benzemesi, insanın akleden ve asıl parçası olarak görülen ruhun, idealara benzemesi şeklinde yer almıştır. İnsanı temsil eden, onu asıl oluşturan, ölümden sonra da var olmaya devam edecek olan ruhtur. Tanrıyı temsil eden ise, tanrısal olanın tüm niteliklerinin kendisine atfedildiği, tanrısal idealardır. Ve ruh açık bir biçimde tanrısal olana benzer.

Platon’un felsefeyi, ölüme hazırlık olarak tarif edişini de bu pasajla birlikte ele almak gerekmektedir. Ruhun bedenle olan ilişkisi devam ettikçe ve insan bedenin ihtiyaçlarına hizmet etmeye devam ettikçe ruh kendisine benzeyene doğru gereği gibi yol alamaz. Hayatta bulunduğumuz müddetçe bedenle yaşamaya mahkûm olduğumuza göre, ruhun tam anlamıyla benzediği alanla irtibat kurması bedenden kurtulmaya bağlıdır. Hatta Platon’a göre sadece bedenle ruhun ayrılması bile ruhun tanrısal olanla gereği gibi irtibat kurmasına yetmez. Kişinin yaşarken gösterdiği çaba, beden ve ruh birbirinden ayrıldığında ruhun gideceği yeri belirler. Eğer yaşarken filozofa yakışır bir hayat yaşarsa, öldükten sonra da tanrılarla beraber olmuş olur. Yaşarken filozofa yakışır bir hayat yaşamak da bu durumda ölüme bir hazırlıktır ve felsefe de ölüm öncesi bir eğitimdir. Platon’un ifadeleriyle tanrısal olana doğru yol alış şu şekilde gerçekleşir:

“Ruh, bu durumda, görünmeyene, kendine benzeyene, ölümsüz, tanrısal ve bilge olana doğru yol alınca mutlu olacağı yere ulaşarak karışıklıktan, cehaletten, korkudan, aşırı arzulardan ve diğer insani hastalıklardan kurtulur. Erginlenme/inisiasyon yaşayanların dediği gibi, zamanının geri kalan kısmını tanrılarla geçirmiş olur”.

Phaidon’dan yaptığımız alıntılarda Platon, ruh ve beden ilişkisini felsefî eğitim sürecini,

insanın tekâmül yolculuğunu vurgulamak için yine metaforik bir şekilde karşımıza çıkarmaktadır. Pasajlarda insan bir arınma sürecinde olarak tasvir edilmektedir. Bu arınma süreci de insanın felsefî yolculuğuyla eşitlenmektedir. O gün için insanların önem

vermeye devam ettikleri ‘öldükten sonra nereye gidecekleri’ ile ilgili soruları, bu soru etrafında oluşmuş mitleri de felsefeye alan açan bir şekilde cevaplamaktadır.