• Sonuç bulunamadı

Dilsel Bir Kullanım Olarak Tanrı-Gibi Olma İfadesi

BÖLÜM 3: ARİSTOTELES’TE TANRIYA BENZEME FİKRİ

3.2. Dilsel Bir Kullanım Olarak Tanrı-Gibi Olma İfadesi

Aristoteles’in eserlerinde geçen tanrı gibi olma ifadesi kimi zaman dilsel bir ifade olarak, kimi zaman da erginlenme törenlerindeki ritüellere referansla yer bulmaktadır. İnsanın tanrı gibi olması ifadesi dilsel bir ifade olarak yer aldığında (gizemlerle yahut dinî arka planıyla daha az ilişkili olduğunda) diğer insanlardan daha üstün meziyetleri olan, insan

üstü bir mükemmelliğe sahip kişilere işaretle kullanılmaktadır. Aristoteles bir yandan etik

açıdan bu kişilerin durumunu değerlendirirken bir yandan da politik sistemde bu kişilere bir yer bulmaya çalışmakta ve durumlarının ne olacağını açıklamaya girişmektedir. İlk olarak, sadece dilsel bir ifade olarak mükemmellik anlamında tanrı gibi olma durumuyla başlayabiliriz. Aristoteles, Nikomakhos’a Etik’in 7. Kitabının girişinde, uzak durulması gereken alışkanlıklardan bahsetmektedir. Bunları, kötülük yapma, kendine hâkim olamama ve vahşilik olarak verir ve her bir kötü hasletin karşıtını da belirtir. Metin şu şekildedir:

“Bunlardan ikisinin karşıtı açıktır- birini mükemmellik, diğerini ölçülülük olarak adlandırırız. Vahşilik, en iyi, kahramanlara has ya da ilahî, insanüstü mükemmellikle dengelenebilir. Homeros, Priamos’un Hektor’a şöyle söylediğini aktarır: “O çok iyiydi, çünkü kendi gibi görünmüyordu, ölümlü bir adamın oğluydu fakat, tanrıdan gelen bir tohum gibiydi.” Bu nedenle eğer, insanlar aşırı mükemmelliği nedeniyle tanrılar [gibi] oluyorsa bu türden bir mükemmellik, vahşilik durumunun karşıtı olmalıdır. Vahşilikte bir mükemmellik de kusur da olmaz. Tanrıda da olmaz. Tanrının durumu, mükemmellikten daha yüksektir. Bu tarz bir vahşilik kusurdan daha farklıdır. Şimdi, tanrı gibi insan çok nadiren bulunduğu gibi Lakonlar birine çok hayran kaldıklarında “tanrı gibi adam” derlerdi- vahşilik de insanlar arasında çok nadiren bulunur” (Nikomakhos’a Etik: 1145a-1145b).

Bu pasajda görüldüğü gibi Aristoteles, tanrı-insan ayrımı üzerinden gitmektedir. Tanrıda bir mükemmelliğin de, bir kusurundan olmayacağı zikredilmiş, bu duruma benzer insanların aşırı mükemmelliklerinin vahşilik ifadesi olabileceğini belirtmiştir. Ancak bu

gibi bir insanla çok nadiren karşılaşılacağı için, Lakonlar (Sparta halkı) çok mükemmel birini gördüklerinde bu kişiye tanrı gibi insan demektedirler. Burada tanrı gibi insan deyiminin, Sparta halkının kullandığı, çok mükemmel, harikulade anlamında olduğunu düşünmek mümkündür. Buradaki kullanım, tezin başında theios aner başlığında zikrettiğimiz kullanımla benzer görünmektedir. Aristoteles’in metninde geçen kelime de zaten, σεῖος ἀνήρ (theios aner) kelimesidir.

Yukarıdaki pasajdaki tanrı gibi ifadesinin yankısı kabul edilebilecek başka bir pasajı da

Politika’da bulmaktayız. Politika’daki ifade de şöyle gelmektedir:

“Eğer orada, [o şehirde], şehrin bütünlüğünü sağlayacak kadar değil, bir kişi ya da birden fazla mükemmel ve mükemmelliği diğerleriyle karşılaştırılamayacak üstünlükte kişi bulunursa, o kişi ya da kişiler, politik sistemin bir parçası kabul edilemez. Onları kendisinden daha aşağıda olanlarla, mükemmellikte ve politik sistemde sadece eşit kabul etmek, adalet olmaz. Bu türden bir adam, insanlar arasında bir tanrı kabul edilmelidir. İlgilendiğimiz yasama kararları, doğum ve kapasite yönünde eşit olanları ilgilendirir. Bu kişi mükemmellik yönünden çok seçkin olduğundan, bunun için bir kanun yoktur. Bu kişiler kendileri kanundur. Onlar için bir kanun yapmaya çalışan kişi saçma bir iş yapmış olur. Muhtemelen Antishtenes’in fablında geçen sert cevapla karşılaşırlar. Aslanların canavarlar meclisinin, herkesin eşit olduğunu iddia eden tavşanlara söyledikleri55 ile karşılaşırlar. Bu sebeple, demokratik devletlerde sürgün etme uygulanmaktadır. Eşitlik, diğer tüm şeylerden ziyade demokratik devletlerin amacıdır. Ve üstelik, zenginlikçe, arkadaş sayısınca, ya da siyasî etkice kendilerinden çok üstün olanları sürgün edip şehre girmelerini bir süre yasaklarlardı (Politika, 1284a1-20).

İnsanların arasında bir tanrı gibi olmak ifadesi, bu pasajda da aşırı mükemmel birisini

tasvir için kullanılmaktadır ve hatta bu tarz kişiler demokratik sistem için bir sorun olarak görülmektedir. Aristoteles bu pasajın devamında, mitolojiden bir örnek verir ve Herakles’in benzer bir sebeple Argo gemisine alınmadığını ifade eder. Bu gemi, diğer yolculardan daha büyük birini taşımadığından Herakles’i gemiye almayıp bırakmıştır (Politika: 1284a20).

Aristoteles aşırı zenginlik, aşırı güç gibi unsurların bir şekilde tırpanlanarak şehirden gönderilmesine izin verir ve bu sürgünün bir dereceye kadar adil olduğu söyler. Peki, bir kişi diğerlerinden üstün ve mükemmelse bu durumda sırf mükemmel olduğu için şehirden sürülmeli midir? Aristoteles böyle bir kişiyi şehirden sürgün etmeyi uygun görmez, yukarıdaki ifadeleriyle uyumlu olarak onu kanun altına almayı da uygun bulmaz. Onları

55 Perseus Digital Library’nin dipnotunda aslanlar, eşitlik iddiasındaki tavşanlara, “pençeleriniz ve dişleriniz nerede?” diye sormaktadır. Barnes’in edisyonunda ise soru açıkça yer almamaktadır.

kural altına almak “Zeus’tan hakimiyetini paylaşmasını istemek gibi olur”. Bu durumda Aristoteles’in bulduğu tek yol, “ona mutlulukla boyun eğmektir. Doğadaki düzende de gördüğümüz gibi, bu gibi bir adam kendi şehrinde kral olmalıdır” (Politika: a.y).

Tanrı gibi olmanın, Aristoteles’te dilsel bir kullanıma karşılık geldiği başka bir örnek de Kutsanmışlar Adalarıyla (μακάρων νῆσοι) ilgili anlatılardır.

Aristoteles’in Kutsanmışlar Adaları ile ilgili anlatıları, tezimde, insanın tanrısallığa en yakın olduğu zihin durumunu gösteren dilsel bir kullanım olması açısından yer almaktadır.

Aristoteles her ne kadar insanın tanrı gibi olması yahut ölümsüz olmaya çabalaması konusundaki mitolojik anlatıları ve mit kaynaklı ritüelleri reddetse de mitsel kökenleri olan başka bir unsuru koruduğunu söyleyebiliriz. Koruduğu ya da en azından diğer uygulamalara gösterdiği karşı reaksiyonu göstermediği bu unsur Kutsanmışlar Adaları hakkındaki anlatıdır. Aristoteles bu konu hakkında gelenekten devraldığı mirası, kendi rasyonel tanrı benzeri hayat kurgusu ile uyum halinde işlemeye çalışmıştır.

Isles of the Blessed ya da Blest, yani Kutsanmışlar Adaları, bilge kişilerin öldükten sonra

gidecekleri ve tanrı gibi yaşayacakları mitolojik bir yerdir. Bu adaların önemli bir özelliği ise, burada yaşanacak tanrı gibi hayatın pür temaşa hayatı olması, bu dünyada ihtiyaç duyduğumuz ahlâkî erdemlere orada ihtiyaç duyulmamasıdır. Bunun sebebi de tanrısal yaşamın bu gibi erdemlerden münezzeh olarak konumlandırılmış olmasıdır.

Aristoteles farklı metinlerinde kutsanmışlar adalarından bahsetmektedir. Bunlardan biri

Protreptikos56 diğeri ise Politika’dır. Protreptikos’a göre bu adalar, tamamıyla temaşa hayatının yaşandığı, “yaşamın özgür bir halidir” (Protrepticus: 53.9). Aristoteles’e göre:

56Aristoteles’in Protreptikos adlı eseri Türkçe çalışmalarda kaynak olarak kullanılmasına çok da alışık olmadığımız bir eserdir. Bu sebeple, eserin otantikliği ile ilgili birkaç kayıt düşmek yerinde olacaktır. Aristoteles’in, Platon’un akademisinde iken yazdığı exoteric nitelikteki bu eserden günümüze kalan tam bir fragman mevcut değildir. 1860’larda Iamblichus’un Protreptikos’tan alıntılar yaptığı keşfedilmiş ve üzerinde çalışılmaya başlanmıştır. Iamblichus’un ne kadar Protreptikos’u kullandığı ne kadar Aristoteles’in başka kaynaklarından da istifade ettiği üzerine çalışmalar yürütülmüştür. Protreptikos’un uzunluğunun ne kadar olduğu, bunun bir diyalog olup olmadığı araştırma konusu edilmiştir. Eseri ilk reconstruction sürecine tabi tutan çalışmalardan biri (Düring: 1961) adlı çalışmadır. 2003 yılından bugüne devam eden başka bir yeniden inşa projesi ise, Prof. D. S. Hutchinson ve Prof. Monte R. Johnson tarafından yürütülmektedir. Halen devam eden bu proje, ulaştıkları her yeni aşamayı internet sitelerinden ilgilileriyle paylaşmaktadır. Protreptikos’un bu sitede güncel olarak yayımlanan versiyonunda, eserin Aristoteles’e ait olduğu kesin olan pasajları bold ifadelerle gösterilmekte, ona ait olup olmadığı kesin olmayan ifadeler daha

“Burası, herhangi bir şeyin üretilmeyeceği, faydanın olmadığı; geriye sadece düşünme ve temaşanın kaldığı bir yerdir. Buna yaşamın özgür bir hali de denebilir. Kutsanmışlar Adalarında yaşama hakkı bize verildiğinde kişi bunu başaramazsa bu onun kendi hatasındandır. Böylece, bilginin insanlarına vereceği lütuf küçümsenebilir değildir. Bilge şairlerin söylediği gibi, [dünyada] adaletin lütfu bize iletilir. Bunun gibi kutsanmışlar adalarında da aklın lütfu iletilir” (Protrepticus: 53.2-15).

Kutsanmışlar adalarında ise, tanrıların pür temaşa hayatı yaşanmaktadır. Kişi buraya gitmeye layık görülür de gidemezse, kendi hatası sebebiyledir. Burada dikkat çekilmesi gereken husus, kutsanmışlar adalarında ahlâkî erdemlerin gereği olan herhangi bir şey bulunmaz, herhangi bir fayda beklenmeden yapılan pür temaşa vardır.

Kutsanmışlar adalarına Aristoteles’in yaptığı bir diğer atıf, Politika’dadır. Fakat

Politika’daki vurgu, Protreptikos’daki vurgudan biraz daha farklıdır. Protreptikos’ta,

kutsanmışlar adaları, öldükten sonra tanrı gibi hayatın yaşanacağı ve teorik felsefeden başka hiç birşeye ihtiyacın olmayacağı bir yerdir. Fakat Politika’da ise, bu adalarda kişilerin felsefenin yanında adalet ve ölçülülüğe de ihtiyaçlarının olduğu zikredilir:

“O halde onlar, en iyileri olacak, her iyi şeye sahip olacak gibi görünürler. Adalete ve ölçülülüğe özel bir ihtiyaç duyarlar. Örneğin, onlar (eğer şairlerin dediği gibi böyle bir yer varsa), kutsanmışlar adalarında kalıcı olacaklardır. Yukarıda geçtiği gibi felsefeye ve ölçülülüğe ve adalete sahip olacaklardır. Bolluğun ortasında yaşayarak, çok fazla boş zamanları olacaktır” (Politika: 1334a28-34).

Politika’nın belki de genel bağlamı sebebiyle kutsanmışlar adaları, pür temaşa hayatının

yaşandığı mitolojik bir yer gibi değil, sanki ideal bir toplum gibi anlaşılmış ve bu bağlamda yer almıştır. Bu sebeple hem akla hem adalete ihtiyaç duyulur.

Aristoteles’in kutsanmışlar adalarından Protreptikos’ta bahsediş şekli, Aristoteles’in

theoria anlayışının yorumlanmasında da etkili olmuştur. Özellikle, theoriayı

dışlayıcı/dominant tarzda yorumlayan yorumcular, Protreptikos’taki yorumları,

Nikomakhos’a Etik’in son kitabındaki insanın taklit etmesi gereken tanrısal yaşamın

farklı bir yazımla gösterilerek ayırt edilmektedir. Benim bu tezde Protreptikos’a yaptığım atıflar, Prof. Johnson’un söz konusu projesinin ürünü olan metinde yer alan ve sadece bold ile vurgulanmış pasajlaradır. Johnson’un Protreptikos metninde yer alan fakat Aristoteles’e ait olup olmadığı kesin olmayan paragraflara tezimde atıf yapmadım. Bunun sağlamasını yapmak ve söz konusu proje ile ilgili daha detaylı bilgi almak isteyenler http://www.protrepticus.info/ adlı internet sitesine müracaat edebilirler. Protreptikos’un otantikliği ile ilgili oldukça detaylı fakat bu tezin ilgi sınırlarını aşan, çok ayrıntılı bilgiler içeren bir makale olarak (Hutchinson & Johnson: 2005) isimli çalışmaya müracaat edilebilir. Ayrıca Protreptikos’un, içerdiği ifadeler ve bağlamı itibariyle de Aristoteles’e aidiyeti kesin olan Nikomakhos’a Etik ile olan benzerliklerini inceleyen başka bir makale için de (Johnson & Hutchinson: 2014) makalesine bakılabilir.

niteliğinde, kendi durdukları noktayı desteklemek için kullanmışlardır. Kutsanmışlar adalarında, sadece tefekküre yer olması, bu dünyada ihtiyaç duyduğumuz ahlâkî erdemlere dahî orada ihtiyaç duyulmamasını, theoria faaliyetinini insanî olan tüm gereksinim ve durumları dışlaması gerektiği şeklinde okumuşlardır. Bu yorumları ve ilgili tartışmayı theoria başlığına havale edelim ve Aristoteles’in tanrı gibi hayat kurgusu olarak theoriaya hangi aşamalardan geçerek ulaştığına bakmaya çalışalım: