• Sonuç bulunamadı

Aristoteles’in Reddettiği Uygulamalar: Gizemler Yoluyla Tanrı Gibi Olma

BÖLÜM 3: ARİSTOTELES’TE TANRIYA BENZEME FİKRİ

3.1. Aristoteles’in Reddettiği Uygulamalar: Gizemler Yoluyla Tanrı Gibi Olma

Aristoteles, dinî gelenekte var olan, birinini dinî bir ritüel aracılığıyla tanrılaşması, tanrıyla birlik yaşaması gibi uygulamaları, tamamen reddetmiştir. Bunun yanında, bir insanın özel bir şey yemek içmek suretiyle ölümsüzlük kazanacağına dair efsaneler de Aristoteles’in sisteminin dışında bıraktığı unsurlar arasında zikredilebilir.

Aristoteles’in Yunan tanrılarına kendisinden öncekilerin atfettiği rolleri atfetmediği, insana ve evrene müdahale etmeyen ve hatta buna tenezzül dahi etmeyen bir tanrı kurguladığını biliyoruz. Buradan hareketle gizem tapınmalarına ve mistik erginlenmelere de Aristoteles’in mesafeli yaklaşmasını beklemek doğaldır.

“Aristoteles gizemlerle ya da Dionysos ile, dinî ya da felsefî bir bakış açısıyla ilgilenmemiştir: O, felsefede, Bacchic sahiplenmeye herhangi bir önem atfetmemiştir ve Dionysiac eylemlerin insan üzerindeki etkisiyle ilgilenmemiştir. Üstelik, o, inisiasyon ve felsefe arasında bir ilişki de bulamaz” (Bernabé, 2016: 27).

Aristoteles kendinden geçerek tanrılaşma ritüellerini sadece felsefeye konu etmemekle kalmaz, bunların insanların mizaçlarından kaynaklanan durumlar olduğunu ve hatta hastalıklı durumlar olduğunu öner sürer. Aristoteles, bilincin bu değiştirilmiş durumlarıyla ilgili, tümüyle seküler ve bilimsel açıklamalar bulmaya çalışmıştır. Üstelik,

Problemler’deki pasajda, mizaçların vücut üzerindeki etkisini incelediği yerde,

Aristoteles, maniayı yorumlamaktadır. Bu yoruma göre, kendini bir süreliğine tanrı tarafından ele geçirilmiş yahut tanrının etkisi altında zanneden kişiler, bir hararet artışı nedeniyle böyle hissetmektedirler. Ve bu durum geçici bir bilinç değişimi olarak görülebilir (Bernabé, 2016: 31).

Aristoteles’in bacchic çılgınlık ve sahip olunma durumlarıyla ilgili atıf yapılan pasajlarından biri Problemler kitabının (954a34) pasajıdır. Burada Aristoteles, Bacchic çılgınlığa uğramış kadın ve erkeklerin durumunu bir çeşit hararet artması olarak tasvir etmektedir:

“Eğer bu hararet akla yakın bir bölgeye yaklaşırsa, çılgınlık ve sahip olunma hastalığına sebep olur. Bu, kâhin ve falcıların ve tüm ilhamlanmış kişilerin, hastalıktan değil doğal bir hararetten etkilendiklerinde, kökenidir. Sicilyalı Marakus, aklı başında değilken daha iyi bir şairdi” (Problemler: 954a34).

Bu metinde kastedilenin sadece kâhin ve falcılar olmadığı, şairlerin yaptıkları şiirsel üretimin de bir çeşit hararet artışı olarak görüldüğünü söylemek mümkündür. “Aristoteles’e göre, Bacchic çılgınlık kara safranın (black bile) aşırı ısınmasından başka bir şey değildir. Aristoteles aynı zamanda, bu mistik çılgınlıkları, bir çeşit müziğin ruha etki etmesi olarak yorumlar” (Bernabé, 2016: 31).

Aristoteles başka bir pasajda, flütün şiir ve Bacchic çılgınlık üzerindeki etkisinden bahsetmektedir:

“Şiir bunu kanıtlamaktadır. Bacchic çılgınlık ve benzer duygular, flüt ile ifade edilmeye en elverişli duygulardır. Diğer tüm modlarından ziyade Frigyalı moduyla düzenlemek daha iyidir. Örneğin Dithyramb, Frigyalı olarak tanınmıştır” (Politika: 1342b).

Aristoteles insanların belirli türden müziklerin etkisi altında birtakım bilinç değişimleri geçirdiklerini düşünmektedir. Bu müziklerin de modları arasında ayrıma giderek, bazı modların diğerlerinden daha çok etkili olduğunu belirtir.

“Aristoteles, korolara uygun niteliklere referansta bulunur. Frigyalı modunun,

Dionysiac sahiplenme ile ilişkilendirilen geleneksel davranışları sergileyenlerde

etkili olduğu ifade edilmiştir. Problemler’de geçen pasajdaki görüşten, Aristoteles’in ilahî sahiplenmenin gerçekliğine inanmadığı ve ona göre bacchic teriminin, geleneksel olarak değiştirilmiş bir zihin durumunu ifade için kullanıldığı yorumu çıkarılmıştır: Ona göre zihin ya fizikî olarak belli mizaçların etkisi ile tesir altında bırakılmıştır, ya da psikolojik olarak müziğin etkisindedir” (Bernabé, 2016: 31-32).

Aristoteles’i bacchic sahiplenme ritüellerinin karşısına yerleştirdiğimizde şunu da hatırda tutmamız gerekebilir: Aristoteles, bu kendinden geçme ritüellerini, psikolojik ve fizikî bir

etkilenme olarak açıklamaktadır. Fakat Platon’un da bu tanrılaşma ritüellerini olduğu gibi

kabul etmediğini ve bu ritüellerde daha önceden insanın iradesini dışlayan /pasif olarak

yer açan bir tarzda ele aldığını incelemiştik.54 Fakat Platon ve Aristoteles’in tanrılaşma ritüellerine karşı sahip oldukları pozisyonda şöyle bir fark olabilir: Platon, insanın pasif, tanrının aktif durumda kabul edildiği ve tanrının insana nüfuz ettiği, ele geçirilme

anlamında tanrılaşmayı yeniden yorumlayarak, bu uygulamalarla ilgili kullanılan

kavramları bir dönüşüme tabi tutmuştu. Bir anlamda tanrıyı, insanı ele geçiren aktif ve kimi zaman habis bir güç olmaktan çıkarıp, insanın iradesinin aktif bir şekilde rol aldığı bir hale dönüştürmüştür. Ancak Aristoteles’in söz konusu tanrılaşma ritüellere karşı tutumu, Platon’dan bir adım daha ileri gitmek şeklinde olmuştur.

Aristoteles, bu ritüelleri bir çeşit hararet artmasıyla meydana gelen durumlar olarak görür ve bu ritüellerden hareket ederek oluşacak bir dindarlığa doğru yol almaz. Aristoteles’te bu ritüellerin etkisi sadece telos kavramı üzerinden – belki dolaylı olarak- takip edilebilir. Bunu ise telos başlığında tartışacağız.

Bernabé, gizemler yoluyla tanrı gibi olma konusunda Aristoteles’in Platon’dan farklı düşündüğünü ifade ederek şöyle yorumlar:

“Gizemlere erme bir tecrübedir. Aslında, bu tecrübe, aniden meydana gelen, güçlü zıtlıklarla üretilen kuvvetli bir hadisedir: Yaşam/ölüm, aydınlık/karanlık, korku/mutluluk. Bu zıtlıklar, ruhu kendi kimliğinde, aşkın bir gerçeklikle bireysel temaslar sağlayarak, güçlü ve akıl-dışı bir şokla baskı altına alır. Üstelik, teletailere katılan biri kendini doğada ve kozmosun tarihinde hisseder. Nihayet, sanki kelimeler olmaksızın insan, bu dünyadaki yerini, hayatın anlamını, gelecekteki kaderini öğrenir. Erginlenmeyle birlikte, bunun için bir çeşit prova vardır. Bu özetle teletailer, belirsizliklerden, anksiyetelerden kurtulma için, kişinin bu dünyada ve sonrasındaki yerini kabullenmede kullanılan bir araçtır. Fakat, Aristoteles, ritüellerin bu kurumsal fonksiyonlarını kabul etmez. (…) Diğer yandan, o aynı zamanda, felsefeyi bir çeşit erginlenme olarak gören ve filozofu, diğer dünyaya göç eden gerçek Bacchant olarak gören hocası Platon ile de görüş ayrılığı içindedir. Aristoteles’e göre, çılgınlık/sapıtma ve kendinden geçme fenomenleri, olgusal nedenlere bağlıdır. Ve bu sebeple, söylemsel bir şekilde iletilen bir metin olmadığı için o, erginlenmeyi bir bilgi olarak düşünmez. Erginlenme, psikolojik bir etkiyle gerçekleşen basitçe duygusal bir tecrübe olduğu için akıl ve zekayı etkilemez. (…) Onun için felsefe, bundan radikal olarak farklıdır” (Bernabé, 2016: 38).

Görüldüğü gibi bu alıntı, öncelikle Platon ile Aristoteles’in konuyu ele alış farkına temas etmektedir. Bernabé’nin yorumunda Aristoteles’in tanrıyla birlik yaşama tecrübelerini reddediyor oluşu isabetle yer alırken, yazarın Platon’u yorumlarken kullandığı, diğer

dünyaya göç eden gerçek Bacchant olarak filozof ifadelerini de dikkatten kaçırmamamız

gerekmektedir.

Aristoteles için gizemler yoluyla kişinin tanrıyla birlik yaşadığını düşünmesi olgusunun neye tekabül ettiğini gördükten sonra, bu ritüellerin başka bir yorumuna değinebiliriz. Ritüeller, Aristoteles’ten önceki dönemde tanrının gücüyle kurulan bir iletişimin aracıları idi. Fakat Aristoteles’te erginlenme törenleri birer sosyalleşme aracı olarak yer bulmuştur. Aristoteles bu ritüelleri, bir çeşit sıradan doğal şenlik olarak değerlendirir ve insanlarda bir rahatlama sağladığını ifade eder (Makolkin, 2015: 74). Aristoteles şöyle demektedir:

“Bazı toplulukların da haz için oluştuğu yani dinî ritüeller ve sosyal aktiviteler için ortaya çıktığı görülür. Bunlar sırasıyla, kurban sunma ve yoldaşlık için ortaya çıkarlar. Bunlar o sırada elde edecekleri yararı değil, hayatın genelinde sağlayacağı yararı hedeflerler. Kurbanlar sunar ve bu amaç için toplantılar düzenler, tanrıya şeref payesi verip kendi aralarında onları rahatlatacak hazlar sağlarlar. Antik kurbanlar ve toplantıların, bir çeşit ilk meyvenin hasadından sonra meydana geldiği görülmektedir. Çünkü bu dönem insanların boş vakitlerinin olduğu dönemdir. Tüm topluluklar o halde, politik topluluğun bir parçası olarak görünür ve bu tür dostluklar da bu tür ilişkilerle oluşmuş olur” (Nikomakhos’a Etik: 1160a).

Bu ifadeler Aristoteles’in dinî âyinler yapmak amacıyla bir araya gelen insanların durumunu nasıl değerlendirdiğini görmemize imkân sağlamaktadır. Daha önceki bölümlerde zikrettiğimiz gibi, insanlar bu âyinleri, tarım alanlarında da yapmaktaydılar. Fakat hatırlanacağı üzere bu durum, dinî anlatıların daha etkili olduğu dönemlerde, tanrıdan beklenen tarımsal bir bereketin ifadesi olarak yorumlanmaktaydı. İnsanlar tarım alanlarında, abartılı orgie gösterilerinde bulunarak tanrıdan bereket dileniyorlardı. Aristoteles ise bu toplulukların tarım alanlarında ve hasat sonrasında bir araya gelmelerini, ancak o zaman boş vakitleri oluyordu şeklinde değerlendirmektedir. Ayrıca dinî âyinler yapmak amacıyla bir araya gelen bu toplulukları, sosyal komünitinin bir parçası olarak görerek, bir çeşit arkadaşlık ve sosyal birliktelik faaliyeti olarak değerlendirir.

Görüldüğü gibi, Aristoteles, tanrıyla bir olma anlamında kendinden geçme durumlarını,

maniaları, tanrı tarafından sahip olunma inanışlarını ve eylemlerini, iki türlü

yorumlamaktadır. Bunlardan biri, bu fiillerin kendisine getirdiği açıklamadır. Aristoteles insanların tanrılaştıklarını düşündükleri anlardaki durumu, fiziksel bir etki altında gerçekleşen geçici bir zihin durumu değişikliği olarak ele almıştır. İnsan bir fizikî ya da psikolojik etki altında, birtakım yoğun duygusal değişiklikler yaşar ve bu değişiklikler

sonucunda vücutta bir hararet meydana gelir. Bu ısı değişimi, aklın bulunduğu bölgede meydana gelirse, kişide zihinsel değişimler görülebilir ve kişi, dışardan bakıldığında dinî bir tecrübe yaşıyor gibi görünebilir, kendisi de böyle hissedebilir. Bir de bu olayın sosyal cihetine getirdiği yorum vardır ki, bu yorum da insanların sosyalleşme ihtiyacına ve boş zamanlarının oluşuna dayanır. Buna göre, bu eylemlerin tarımsal olaylarla bağlantısı insanların boş zamanları o vakte denk geldiği içindir ve dinî amaçlarla bir araya gelen insanlar aslında arkadaşlık kurma ve sosyalleşme gibi sebeplerle bir araya gelmişlerdir.