• Sonuç bulunamadı

4. MUHAFAZAKÂR DÜŞÜNCENİN TÜRKİYEDE TEMSİLCİLERİ

4.5. Peyami Safa

Türk Muhafazakârlığı’nın önemli düşünce adamlarından olan Peyami Safa, hayatını yazarak kazanman ve ömrünün sonuna kadarda yazmaktan vazgeçmeyen bir yazardır. Gazeteciliğin yanı sıra, Server Bedi imzasıyla çok sayıda aşk ve cinayet romanları, Peyami Safa imzasıyla da edebi romanlar yazmış, üstelik roman tekniğine ciddi yenilikler getirmiş bir edebiyat adamı, resimden ve müzikten de çok iyi anlayan bir eleştirmen ve ciddi tezleri bulunan bir fikir adamıdır.

“Peyami Safa’nın fikirleri, belirgin çizgilerini I. Dünya savaşı ve Mütareke yıllarında kazanmaya başlamıştır. Bu yıllar, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başarısızlığı yüzünden “Büyük Türk Birliği” hülyasının söndüğü yıllardır” (Ayvazoğlu, vd., 2009: 221). Bu dönemin önemli değişimlerinden biri, Batı ile girilen savaşlar nedeniyle Garpçılığın önemini yitirmesi ve bunun sonucu olarak milliyetçilik damarının güçlenmeye başlamasıdır.

“Safa, Batıya dönük kimliğiyle, eserlerinde, eşlerini aldatan kadınları, yasak aşkları, metres hayatını vb. konuları anlatmaktan çekinmemiştir. Harf devriminin yapıldığı 1928 yılı, Safa’nın, Rusya’dan Türkiye’ye gelen Nazım Hikmet ile dostluk kurduğu ve birazda içine kapanık yaşadığı bir yıldır. Nazım Hikmetle olan dostluğu nedeniyle sosyalizme sempati duyduğu düşünülmüştür. Ancak Peyami Safa birkaç yıl sonra Nazım Hikmet ve arkadaşlarından kopmuş, 1930’ların başında başta

Mustafa Şekip Tunç ve Hilmi Ziya Ülken olmak üzere, birçok felsefeciyle yakın dostluk kurmuştur” (Ayvazoğlu, vd., 2009: 222).

“Avrupa seyahatleri sonrasında Avrupa’yla Osmanlı-Türk arasındaki farka dikkat çeken eserler vermeye başlamıştır. Yakın gözlemleriyle Batı’nın sadece ilim ve akıldan ibaret olmadığı, medeniyette de ilerlemiş olmasına dikkat çekmiştir. Peyami Safa geçmiş-gelecek bağını önemseyen bir yazar olmuştur. Bu nedenle “eski- yeni” kavgasını gereksiz bulduğunu aktarmış ve muhafazakârlıkla inkılâpçılığın birbirinin zıddı değil tamamlayıcısı olduğu görüşünü vurgulamıştır” (Ayvazoğlu, vd., 2009: 220-229).

Peyami Safa, hem muhafazakâr hem de inkılâpçılığa olan yakınlığını şu şekilde dile getirmektedir: “Sahici modern adam üç zaman içinde de yaşamasını bilendir. Modernliği, bugüne münhasır olmadığı için, devamlıdır. Geçmişi, bugünü ve yarını aynı liyakatle temsil eder. Modern olduğu kadar muhafazakâr ve muhafazakâr olduğu kadar da inkılâpçıdır” (Atay, vd., 2009: 167).

“Hem cumhuriyet ve inkılâp yanlısı bu yaklaşımlar hem de değişimin geçmişten getirilen bazı toplumsal mirasların saklanarak devam etmesine olan inanç Türk siyasi literatüründe “cumhuriyetçi muhafazakârlık” olarak adlandırılan bir yaklaşımı gündeme taşımıştır” (Çiçek, 2007: 26).

“... cumhuriyetçi muhafazakârlık, dönem içinde baskın bir değişim modeli olarak gelişen Kemalist hukuki-idari reform stratejisinin öngördüğü tepeden aşağı devrim metodunun eleştirisine dayanan muhafazakâr bir inkılâp yorumu olarak gelişerek, bir uygarlaşma siyaseti biçiminde ilerleyen cumhuriyetçi reformizmin bizzat Tek Parti döneminde çıkan ilk felsefi-siyasal eleştirisi olmuştur... Mustafa Sekip Tunç, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Ahmet Ağaoğlu, Hilmi Ziya Ülken ve Peyami Safa gibi cumhuriyetçi muhafazakâr hareketin merkezi aydınlarının ideolojik- bilimsel çalışmaları içinde açık bir felsefi-siyasal içerik ve derinlik kazanmıştır.” (İrem, vd., 2009: 106-107).

“Fikir serüveninin ana istikameti başından beri Milliyetçilik olan Peyami Safa, milliyetçiliğin Batı’da da, Doğu’da da felsefe tarihine ait bir akide değil, “ancak hayatî prensiplere ircaı mümkün olabilecek bir hamle” olduğu kanaatindedir” (Ayvazoğlu, vd., 2009: 224). Aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhuriyetçi muhafazakârları olarak anılabilecek olan Safa ve arkadaşları, “cumhuriyet”ten ziyade, cumhuriyetin devrimlerinin tarzına karsı daha ılımlı yaklaşımı savunmuşlardır. Aslında muhafazakâr çevrelerin eleştirerek ve mesafeyle yaklaştıkları bu yaklaşım, daha sonraki yıllarda Peyami Safa’nın muhafazakâr kimliğinin alt yapısını oluşturmaktadır.

“Cumhuriyetçi muhafazakârlık, Safa’nın “Arap ve Frenk maymunluğu” kavramlarıyla ifade ettiği gibi İslamcı hareketlerin ümmetçi anlayışlarıyla bir kültür üretme tekniği olarak Batıcılığı sosyal bir reform programının hedefi yapan reform girişimlerine cumhuriyetçi seçkinler arasından gösterilen milliyetçi bir tepki niteliğinde ortaya çıkmıştır. Doğusu itibariyle Türkçü-milliyetçi hassasiyetleri yansıtan cumhuriyetçi muhafazakârlık, hem dinin sosyal, hukuki ve siyasal yaptırımların kaynağı olmasını amaçlayan dinci tepkici hareketlere hem de cumhuriyetçi siyaset içinde gelişen liberal ve sosyalist hareketlere karsı milliyetçi siyaseti güçlendirerek, Kemalist siyaseti bu karşıtlıklar ekseninde geliştiren yeni bir muhafazakâr değişim anlayışına uygun bir hale getirmek çabalarına yön vermiştir. Dolayısıyla cumhuriyetçi muhafazakârlar sadece liberal, sosyalist, Osmanlıcı, İslamcı çevrelerle değil, pozitivist-hümanist felsefeden güç alan Aydınlanmacı tezler çerçevesinde Türk inkılabının hedeflerini belirleyen yönetici Kemalist seçkin gruplarıyla da karsı karsıya gelmişlerdir.”( İrem, vd., 2009: 108).

“Safa’ya göre: sınıf yoktur, millet vardır; ferdi menfaat yoktur, milli menfaat vardır; hak yoktur, vazife vardır; ben yoktur, biz vardır. Fakat bu arada bahsedilen “yok” izafidir: Önce millî sonra ferdi menfaat; önce vazife, sonra hak; önce biz sonra ben demektir” (Ayvazoğlu, vd., 2009: 226).

Cumhuriyet döneminin ilk zamanlarında pek çok gazetede yazarlık yapan ve pek çok dergide siyasi görüşlerini halk ile buluşturan Peyami Safa’nın yayımcılığını kendisinin yaptığı, Türk Düşünce Dergisi’nin ilk sayısı 1953 yılının Aralık ayında çıkarılmıştır. Murat Yılmaz’a göre Peyami Safa tarafından kurulan Dergi, muhafazakârlığın tek parti dönemi sonrasında, 1946’dan sonra siyasal ve kamusal alana çıkısıyla yaşadığı dönüşümü hem yansıtan hem de yönlendiren entelektüel bir kulvar olarak gösterilmektedir. Dergi’nin diğer yazarları arasında İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Hilmi Ziya Ülken, Behçet Kemal Çağlar, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi isimler sayılmaktadır. Türk Düşüncesi’nde az yazmakla beraber muhafazakârlıkla ilgili genel çerçeveyi çizen bir isim olan Mustafa Sekip Tunç’un amacı; “Türk muhafazakârlığını, “şuurlu muhafazakârlığa” dönüştürmek olarak ifade edilmektedir” (Yılmaz, 2003 : 216-233)