• Sonuç bulunamadı

5. MUHAFAZAKÂR DEMOKRASİ

5.7. Muhafazakârlık, Demokrasi ve Demokrat Parti

Cumhuriyetin kuruluş yıllarına bakıldığında görülmektedir ki, muhafazakârlık sadece bir entelektüel düşünce olarak kendini hissettirmiştir. Bu dönemde muhafazakârları ne herhangi bir siyasal hareket içerisinde görmek mümkündü nede bir halk ayaklanmasından söz edilebilirdi. Bu süreç 1930-1950 yılları arasında bu şekilde varlığını sürdürmüştür. Ancak 1950’li yıllara gelindiğinde durum farklıdır. 1950’li yıllar Türk muhafazakâr düşünce yapısının siyasi bir kimliğe büründüğü yıllardır. Bu kimliğin adı Demokrat Parti’dir.

Bu tarihlerde, muhafazakâr düşünce ile şekillenen Demokrat parti büyük bir oy oranıyla iktidara gelmiştir. Ancak bunun sebebi Anadolu halkının muhafazakâr olması değildir.

“Anadolu’da o yıllarda geleneksel bir din anlayışıyla beslenen bir Müslümanlık vardı. Tıpkı kurtuluş savaşında savaşan halkın hilafete ve padişaha bağlı oluşu ve Cumhuriyeti kurmak gibi bir amaç taşımaması gibi o günkü halk da Kemalist modernleşmeye karşı muhafazakâr modernleşmeyi tercih ettiğinden dolayı Demokrat Parti’ye oy vermiş değildi. Halk yalnızca Cumhuriyet Halk Partisi’nden kurtulmak istiyordu” (Aktaşlı, 2011:152).

Tepeden inme Kemalist ideoloji karşısında kendi kültürel yaşamına uygun bir söylem ile ortaya çıkan ve özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin yarattığı baskı ve

kısıtlamalara karşı bir politik tutum içinde lanse edilen Demokrat parti halk tarafında oldukça hızlı bir biçimde kabul gördü.

“Demokrat Parti’nin milli düzeydeki kurucularının çoğu, Cumhuriyet Halk Partisi liderleri gibi, bürokratik seçkinlerden olmasına rağmen, parti kısa sürede çevrenin kültürü ile özdeşleşti. Demokrat Parti kırsal kesimde taraftar toplayan ilk parti haline geldi ve bazı Cumhuriyet Halk Parti’li bürokratlar Demokrat Parti’nin kırsal kesimden adam toplama başarısını – Demokrat Parti üyelerini “kaba köylüler” ve “taşralı ahmaklar” şeklinde niteleyerek- tepki gösterdiler. Demokrat Parti’liler de bunu hemen partini “halk Karakteri”nin bir kanıtı olarak gördüler ve kendilerini, nefret edilen merkeze karşı çevrenin savunucuları olarak göstermek için her türlü çabayı sarfettiler “ (Leder, 1979:84)

Selçuklulardan bu güne gelene kadar, Anadolu topraklarında “İslamiyet” daima kurucu ve belirleyici bir unsur olarak karşımıza çıkmıştır. Ancak İslami geleneği olan halkın muhafazakârlaşması Demokrat parti süreci ile gerçekleşmiştir. Demokrat Parti’nin gerçekleştirdiği bu değişim kendisinden sonra gelen diğer sağ tandanslı partiler tarafından da güçlenerek desteklenmiştir.

“Demokrat parti ile birlikte Müslümanlar modernleşmeye, merkeze doğru gelmeye ve sisteme eklemlenmeye başlamıştır… Anadolu muhafazakârlığı Demokrat partinin nedeni değil sonucudur” ( Aktaşlı, 2011:152).

Kemalizm ya da cumhuriyetin, modernleşme pratiği içerisinde muhafazakâr anlayışla ortak bir noktada buluşmak zorunda kalmasının temel sebebi; değişim ve modernleşme sürecine halkın başka hiçbir ideolojik yaklaşım ile katılmamış olmasındadır. Bu bakımdan Demokrasinin temel parametrelerinden birisi olan “halkın katılımı” ilkesi Türkiye ölçeğinde ancak muhafazakâr ideoloji ile realiteye kavuşmuştur. Muhafazakâr anlayış ile kendisini ifade ettiğini düşünen halk, modernleşme yönündeki dönüşümünü ancak muhafazakâr modernleşme projesi içerisinde kabul edebilmiştir.

“1839’dan 1950’ye kadar yüz on yıl boyunca modernleşme süreçlerine bir cevap üretemeyen “Anadolu Müslümanlığı” Demokrat Parti’nin açtığı yolla cevap üretemediği modernleşme sürecine dahil olmuştur” (Aktaşlı, 2011: 153)

Muhafazakâr modernitenin temelini oluşturan bu süreç hem siyasi hem de ekonomik anlamda pek çok değişimi de beraberinde getirmiştir. Özellikle İkinci dünya savaşı sonrasında galip gelen liberal ülkeler bloğunun yarattığı baskılar ve dünyanın değişen perspektifi Türkiye’yi de etkilemiştir. Bu etkiler ve baskılar Demokrat Parti’nin liberal ekonomik politikalar geliştirmesine neden olmuştur. “Demokrat parti aynı zamanda Türkiye’de Muhafazakârlık ve liberalizmin buluşma noktasını da temsil etmektedir” (Aktaşlı, 2011: 153). Bu durum aslında dünyanın pek çok yerinde rastlanan bir durumdur. Özellikle muhafazakârlığın özel mülkiyete atfettiği önem ekonomik anlamda liberalizm ile paralel noktalar bulmasına neden olmaktadır.

“Politikanın, elit kesimlerin denetiminden çıkarılarak halka mal edilmesi süreci Demokrat parti ile gerçekleşmiştir demek pekte yanlış olmayacaktır. Çünkü demokrat parti politikanın halkın günlük yaşamının içine taşımıştır. Kısaca “politika” halkın kendisini var edebilmesinin bir unsuru olarak yepyeni bir algılamayla kavranmıştır” (Kahraman, 2010: 346).

5.7.2. 1960

27 Mayıs ihtilalinin ve 60’lı yılların Türk muhafazakârlığı açısından çok önemli bazı sonuçlar doğurduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Bu dönemin en önemli sonucu; Demokrat Parti döneminde muhafazakârlaşan islamın, süreç içerisinde Türk- İslam Sentezi niteliği taşıması ve bu yönde evrilmesidir. 60’lı yılların en önemli parametrelerinden biri ise sadece Türkiye’de değil aynı zamanda tüm Dünya’da sol hareketin önemli bir yükselişe geçmesidir. “Tüm dünyada kapitalist emperyal politikaların karşısına sol tandanslı ideolojiler çıkmaya başlamıştır. İşte tamda bu süreçte Muhafazakârlık ve Türkçülük arkasına devletinde desteğini alarak sol harekete karşı ortak bir cephe kurmuş ve bunun sonucunda da ortaya Türk-İslam

sentezi bir anlayış çıkmıştır” (Aktaşlı, 2011: 158). Türkçülük anlayışı işte bu tarihlerde kurulan ittifak sonucunda bünyesinde o güne değin çokça yer almayan dini öğeler eklemeye başlamıştır. “… O güne kadar İslam’la uzlaşmaz bir çizgide gelişen Türkçülük, dindar bir Türkçülüğe dönüşmeye başlamış, muhafazakar düşünce muhafazakarlaştırdığı Anadolu halkına birde Türkçülüğü benimsetmiştir” (Aktaşlı, 2011: 158).

Milliyetçi ideolojiler ile eklemlenmeye çalışılan muhafazakâr anlayış, milliyetçi ideolojilerin genel itibari ile zayıf olması dolayısıyla düşünsel anlamda durağan bir dönem yaşamıştır. Bu sebeple dönemin sol ideolojileri muhafazakârlık karşısında oldukça güçlü bir söylem ile ortaya çıkmıştır.