• Sonuç bulunamadı

Pervâne’nin Hayırseverliği İle İlgili Rivayetler

3. MENKIBELERE GÖRE MEVLÂNA VE PERVÂNE MU’İNÜ’D-DÎN

3.6. Pervâne’nin Hayırseverliği İle İlgili Rivayetler

Eflâki, Mevlâna’nın ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi için, her gün Pervâne’ye ve başkalarına en aşağı on ile on iki tezkere gönderdiğini ve hiçbirinin de reddedilmediğini rivayet etmiştir (I, 2001: 567).

Eflâki, bir gün Mevlâna’nın Pervâne’nin evinde yaptığı sohbetin bir kısmını şu şekilde nakleder:

Bir gün müminlerin emiri Osman b. Affân (Tanrı ondan razı olsun), Mustafa’nın (Selâm onun üzerine olsun) yanında kendi servetinin çokluğundan şikâyet edip nefret gösterdi ve: “Ne kadar zekât veriyor, sadaka dağıtıyor ve fazlasıyla harcıyorsam da servetim daha fazla oluyor. O ilgilerin engellerinden tamamı ile kurtulamıyor ve kayıtsız olamıyorum. Gerçekten can huzurunun ve din olgunluğunun fakirlik âleminde olduğunu biliyorum ve: “Hafifletilmişler, kurtuldular” sözündeki hikmet de fakirliktedir. Nihayet Peygamber hazretleri, bu hususta nasıl bir çare düşünüyor” dedi. Peygamber hazretleri: “Ey Osman, git, Tanrı’nın verdiği nimet için yaptığın şükürde kusur et ve bir zaman onun verdiği nimete karşı nankörlükte bulun ki malın azalsın ve çabucak fakir olasın, hiç de bereketin kalmasın” buyurdu. Bunun üzerine Osman “Ey Tanrı’nın elçisi! Tek olan Tanrı’ya ve onun sonsuz nimetlerine şükretmek, benim canımın enisi ve dilimin virdi olmuştur. Ona alışmışım, nasıl olur da şükretmiyeyim?” dedi. Hazreti Mustafa (Selât ve selâm onun üzerine olsun) buyurdu ki: “Kur’an-ı Mecid’te: “Eğer şükrederseniz nimetinizi arttırırım” (İbrahim, 14/7) âyetini okumadın mı? Yani her türlü kusurdan arı duru olan yüce Tanrı Kelâm-ı Kadim’inde Tanrı şükredenlerin şükrüne fazlasiyle vaitte bulunmuştur ve: “Şükür, nimeti avlamak için bir vasıta, elde bulunan nimeti korumak için de bir bağdır” sözü de benim sözümdür. “Nimete şükretmek, nimetini arttırır. Nimete küfretmek ise, nimetini avucundan çıkarır. Çünkü nimete şükredene fazla nimet verileceği vadedilmiştir. Nitekim secdenin mükâfatı, Tanrı’ya yakınlıktır.” O halde ey Osman! Senin için bu zenginlik ve servetten kaçınmak imkânsızdır. Senin malına da asla bir hasar, ziyan ve noksanlık gelmiyecektir. Osman, bu müjdenin şükranesi olarak siyah gözlü, kıvırcık tüylü üçyüz deveyi, üç yüz gaziye gereken teçhizatla birlikte

Peygamberin gazilerine feda etti. Peygamber hazretleri (Tanrı’nın selât ve selâmı onun üzerine olsun), mübarek kaldırarak Osman’a dua etti ve: “Ey Osman! Senin verdiğini ve sakladığını Tanrı mübarek etsin” dedi (Eflâki, I, 2001: 335-337).

Bu sohbetin ardından Mevlâna bu hikâyeyi Pervâne için söylediğini buyurmuş ve Pervâne’nin hayırseverliği ile ilgili şunları söylemiştir:

Tanrı’ya hamd ve minnet olsun ve kuvvet ve kudret de onundur. Zamanımızda da Emîr Muineddin Süleyman, Osman gibi, yüce Tanrı’nın verdiği nimetlere tam bir ciddiyetle şükrediyor, bütün bilginleri, fakirleri, sâlihleri ve arifleri besliyor. Ümmetin bütün müstahak olanlarına türlü yardımlarda bulunuyor ve: “Şefkat, Tanrı’nın mahlûku içindir” sözü gereğince halkı korumayı kendine vâcıp biliyor; daima gönüller Kâbe’sinin etrafını dolaşıyor, velilerin makamlarının hüccetleri olan bu Arafat’ta güzel gayretler gösteriyor. Şüphesiz o da bunların dua ve himmetinin bereketiyle ne tarafa dönse ve nereye el atsa muzaffer ve galip oluyor. Her türlü kusurdan arı duru olan yüce Tanrı da, onun şükrüne karşılık günden güne ona nimet üzerine nimet, devlet üzerine devlet veriyor. O ne kadar lütuf ve inayette bulunsa o nispette nimete mazhar oluyor ve ilerliyor.

Pervâne, Mevlâna’nın bu müjde ve iltifatının ardından sevincinden Mevlâna’nın ayaklarına kapanmış, müritlere, şeyhlere, yetim ve fakirlere bağışlarda bulunmuştur (Eflâki, I, 2001: 337-338).

Pervâne’nin hayırseverliğine delil olarak Eflâki yine bir rivayetinde, Mevlâna’nın dostlarından biri, iki veya üç yüz dinara yakın borçlanmıştır ve ödemeye gücü yoktur. Tüm ailesi ile Mevlâna’ya gelip bu hususta Pervâne’nin borca indirim yaptırması veya biraz mühlet verdirmesi için rica etmiştir. Mevlâna derhal bir pusula gönderip Pervâne’den yardım istemiştir. Pervâne de, “Bu işin divanla

ilgisi vardır” demiştir. Mevlâna ona cevap olarak, “Devler Süleyman’ın hükmündedirler. Süleyman devlerin hükmünde değildir” diye yazılmasını

emretmiştir. Pervâne’nin adı Süleyman olduğu için çok sevinip bu cevaptan haz duymuş, pusulayı öpmüş ve o kişinin borcunu da indirmiştir. Mevlâna duâlar edip,

gözükmek isterse Şark ve Garp ülkesini kaplar” diye söyler. Bunun üzerine, “Bu nûr ne nûrdu” diye sorarlar, Mevlâna, da “Bu nûr bizim aşkımızın nûrudur” diye cevap

verir. Müritler bunu Pervâne’nin kulağına ulaştırırlar, Pervâne de bunu işitince çok sevinip hediyeler göndermiştir (I, 2001: 405-406).

Bir başka rivayette, medresede büyük bir Sema vardır. Zamanın şeyhlerinden Fahreddin-i Iraki o anda cezbelenip hırkası düşmüş bir halde dolaşarak bağırıyor ve Mevlâna da diğer bir köşede Sema yapıyordur. Semadan sonra, Ekmeleddin Tabib:

“Hüdavendigar, şeyh Fahreddin-i Iraki hakikaten bundan sonra hoş rüyalar görecek” der. Mevlâna “Eğer başını bu tarafa çevirip uyarsa.” diye buyurur.

Mevlâna’nın müsaadesi ile Pervâne, Şeyh Fahreddin-i Iraki’yi Tokat tarafına çağırır ve onun için yüksek bir tekke yapılmasını emreder. Fahreddin-i Iraki o tekkenin şeyhi olur. Şeyh Fahreddin-i Iraki’nin daima medresenin Sema’ında hazır bulunduğu ve Mevlâna ile ilgili: “Hiç kimse Mevlâna’yı gerektiği gibi anlayamadı. O bu

dünyaya garip olarak geldi, garip olarak gitti” diye söylediği rivayet edilir.

Fahreddin-i Iraki şu beyiti söyler:

“Dünyaya geldi, Bize bir iki gün yüzünü gösterdi, Fakat öyle çabuk gitti ki, Kim olduğunu bile bilemedim (Eflâki, I, 2001: 618-619).

Bütün bu rivayetlerden Pervâne’nin evine sürekli olarak başta Mevlâna olmak üzere zamanın şeyhlerini davet ettiği, ikramlarda bulunduğu, sohbetlerine katıldığı ve bu şeyhler için her türlü yardımlarda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu davetlerin yanında onlar için tekke yaptırmış ve onların her türlü isteklerini yerine getirmiştir. Bu yaptığı yardımlardan dolayı Mevlâna, Pervâne Mu’inü’d-Dîn Süleyman’a zamanın Hz. Osman’ı gibi, bütün bilginlere, fakirlere, sâlihlere ve ariflere her türlü yardımlarda bulunduğu şeklinde iltifatlarda bulunmaktadır.