• Sonuç bulunamadı

2.4.1. Tutum Kavramı

Tutum kavramı davranışla ilgili tüm bilim dallarında her geçen gün daha da önemli hale gelmektedir (Fishbein ve Ajzen1975). Rokeach (1986), tutumların kişilik psikolojisi için vazgeçilmez olduğunu ifade etmektedir (Akt. Karr, 2009). Tutum kavramının tanımlanmasına ilişkin birçok çalışma mevcuttur (Triandis, 1971; Fishbein ve Ajzen, 1975; Kiesler, Collins, Miller, 1969). Araştırmacılar başlangıçta bu kavramın temel özelliklerini belirlemekte ve üzerinde anlaşılmış bir tanıma ulaşmakta büyük zorluklarla karşılaşmışlar ve uzun tartışmalardan sonra standart tutum ölçme tekniklerinin ve tutuma bağlı davranışları ana bileşen olarak görmek için deneysel araştırmalarda büyük işbirliğinin geliştirilmesi sağlanmıştır (Ajzen ve Fishbein 2011). Kiesler, Collins ve Miller (1969) birçok araştırmacının ve sosyal psikologun denediği ve üzerinde fikir birliğine vardığı tutumu “belirli bir nesneyle ilgili olumlu yada olumsuz bir şekilde öğrenilmiş tepkisel bir eğilim” olarak tanımlamıştır (Akt . Fishbein ve Ajzen, 1975, s. 8). Richardson (1996) tutumu ve inançları “yapı gruplarının harekete yön veren düşüncelerini tanımlayan ve açıklayan bir alt kümesi” olarak tanımlamaktadır (Akt. Rimm-Kaufmann ve Sawyer, 2004). Kağıtçıbaşı (1988, s. 84) ise tutumu, “bir bireye atfedilen ve onun psikolojik bir obje ile ilgili duygu, düşünce ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilim” olarak tanımlamaktadır. Birçok psikoloğa göre tutum, “zihni (bilişsel) bir öğe, bazılarına göre davranışı yönlendiren duyumsal bir ön düşünce, kimilerine göre de ideoloji ya da kanaat oluşumunu etkileyen bir değerler bütünü, bir vaziyet alıştır” (İsen ve Batmaz, 2006, s. 279).

Fishbein ve Ajzen (1975), tutumu diğer kavramlardan ayıran ve en vazgeçilmez yönü olarak nitelendirdikleri etkilerin duyuşsal ya da değerlendirici etkiler olduğunu savunmuştur. Doğrudan gözlenemeyen tutumlar davranışlardan anlaşılabilir ve ”söz konusu nesneye yönelik olumluluk ya da olumsuzluk hislerinin veya bu değerlendirme endeksine göre tasarlanmış tek bir sayıya ulaşan” araçların çoğunluğu tutumu ölçmek için geliştirilmiştir (Fishbein ve Ajzen, 1975). Buna karşın Triandis (1971) ise tutumun, bilişsel, duyuşsal ve davranışsal olmak üzere üç bileşenden oluşmakta olduğunu öne sürmüş ve bilişsel öğelerin yeni bilgilerin kazanılması yoluyla, duyuşsal öğelerin tutum nesnesi içeren tatsız deneyimler yoluyla ve davranışsal öğelerin davranış değişikliğine zorlayan normlar ya da kurallardaki

25

değişiklikler yoluyla değiştirilebilir olduğunu açıklamaktadır (Akt Karr 2009). Binbaşıoğlu (1995) ise bireyde genellikle tutarlı halde bulunan ve tutumun öğeleri olarak nitelediği bu üç bileşeni a) gözlenebilen bağımsız değişkenler, b) gözlenemeyen fakat varsayılan ara değişkenler, c) davranış, olarak ifade etmektedir. Tutumlar üzerinde yukarıda bahsedilen kendilerini oluşturan öğelerin dışında, bireyin özellikle ilk yaşlardaki yaşantıları, çocuğun büyürken değişen bedensel, duygusal, zihinsel ve toplumsal yetenekleri, bireyin daha önce edindiği önyargı, dogma, inanç ve değerler, bireyin içinde bulunduğu grup ve toplum içindeki konumu, bireyin benlik duygusu, çevrede bulunan ve saygınlığı olan başka insanların tutumları ve görülen öğrenim gibi birçok faktörün etkili olduğu bahsedilebilir (Binbaşıoğlu, 1995).

Araştırmacılar, her ne kadar tutum kavramı üzerinde fikir birliğine varmış olsalar da derinlemesine bazı kavramlarda hala anlaşmazlıkların bulunduğu görülmektedir. Bu noktada basitçe herkesin üzerinde anlaştığı tutumun üç özelliğinden bahsedilebilir; öğrenilebilir olduğu, eylemi gerçekleştirmeye uygunluğu ve bu tür eylemlerin sürekli olarak bir objeye yönelik olumlu ya da olumsuz olması (Fishbein ve Ajzen, 1975). İsen ve Batmaz, (2006) tutumların temel ortak özelliğini belirli örgütlenmiş düşünce yapılarını içermesi olarak ifade etmektedirler. Tutumların hem tümüyle hem de tek tek öğeleri için bazı ortak özelliklere sahip olduğunu açıklayan Kağıtçıbaşı (1988 s.125) ise bu özellikleri; güç derecesi, karmaşıklık, diğer tutumlarla ilişki ve merkezilik, öğeler arası ve tutumlar arası tutarlılık olarak tanımlamaktadır.

Güç derecesi, bir tutumun şiddetini ve gücünü gösterir ve genellikle kuvvetli tutumların değiştirilmesi zor olarak görülmektedir. Tutumlar öğelerinin karmaşıklığı bakımından da farklılıklar gösterebilirler. Bir konu hakkında edinilen bilgilerin içeriği, aynı zamanda o konudaki tutumun bilişsel öğesini yalından karmaşığa giden bir boyut üzerinde belirli bir yere yerleştirilmesidir. Tutumlar diğer tutumlarla ilişkileri bakımından da farklılıklar gösterirler. Bazı tutumlar diğerleriyle sıkı sıkıya bağlı oldukları halde bazıları diğerlerinden kopuk adeta tek başlarına bulunabilirler. Tutumların öğeleri genellikle birbirleriyle tutarlıdır. Ayrıca güçlü ve aşırı tutumlarda bu tutarlılığın daha fazla olduğu saptanmıştır. Bir tutumun tümünün kişinin başka bir tutumuyla ya da diğer tutumlarıyla tutarlılık derecesi de önemli bir özelliğidir.

26

Bireylerin tutumları genellikle tutarlı olma eğilimi göstermekle beraber bu tutarlılık, tutumların var olması için şart değildir (Kağıtçıbaşı, 1988).

Genellikle bir kişinin bir objeye ilişkin tutumunun büyük ölçüde o kişinin nesneye yönelik davranışının belirlediği kabul edilmiştir (Fishbein ve Ajzen, 1975). Tutum ve davranış arasındaki ilişkinin kavramsal bir çerçevede açıklanması üzerine değişik tartışmalar olsa da genel olarak akademisyenler tutumun diğer faktörlerle birlikte büyük bir doğrulukla (kesinlik) davranışı önceden belirleyebileceğine (tahmin edebileceğine) inanmaktadırlar. Örneğin; Triandis (1971) davranışların, tutum, normlar, alışkanlıklar ve beklenti olmak üzere dört öğeye dayalı olarak tahmin edilebileceğini ve bu dört bileşen tutarlı olduğunda tutumla davranış arasında güçlü bir bağın; tutarsız olduğunda ise zayıf bir bağın söz konusu olduğunu iddia etmektedir (Akt. Karr, 2009). Buna karşın Fishbein ve Ajzen (1975) davranışın, tutum ve subjektif normlarla oluşturulan ve tutumun bu yapının belirleyicilerinden biri olduğu davranışsal amaçlar aracılığıyla tahmin edilebileceğini savunmaktadırlar. Tutum kavramının bu kadar geniş bir alanı kapsamasına rağmen, her türlü davranışın tutumsal bir içeriğe sahip olduğu söylenemez ve tutumları diğer sıradan düşünce yapılarından ve bunların oluşturduğu davranışlardan ayırt etmekte kolay değildir (İsen ve Batmaz, 2006). Bu ayrımı yapabilmek amacıyla Sherif ve Sherif (1969) tarafından aşağıda yer alan altı kriter geliştirilmiştir (Tolan, İsen ve Batmaz, 1991, s. 260-262):

1. Tutumlar doğuştan getirilemezler, sonradan edinilirler.

2. Tutumlar bir kez ortaya çıktıktan sonra az ya da çok belirli bir süre devam ederler bu nedenle geçici düşünsel durumlar olarak görülmemelidirler. 3. Tutumlar, birey ile nesneler arasındaki ilişkilerin kararlı ve düzenli olmasına

yardımcı olurlar.

4. Özellikle tutumlar aracılığıyla belirlenen insan-nesne ilişkisinde bir etkilenme-güdülenme (yanlılık) süreci ortaya çıkmaktadır.

5. Birbirleriyle karşılaştırma yapılabilecek birçok öğrenin birlikte bulunması tutumların oluşması ve biçimlenmesi açısından gereklidir.

6. Tutumların kişilere özgün oluşumuyla ilgili ilkeler, toplumlara özgü tutumların oluşmasında da kullanılabilir. Toplumsal tutumlar başlığında toplumsal nesne, değerler, konular, gruplar ya da konulardan bahsedilebilir.

27

Tutumlar, değerler sistemi ve davranışlar arasında kişiliği etkileyen yakın bir ilişki bulunmakta ve tutumlar, birbirine bağlanarak bireyin değerler sistemini meydana getiren bütünü oluşturmaktadır (Silah, 2000). Burada önemli olan bireyin yaşantılarının, düşündüklerinin ve sahip olduğu koşulların etkileşimde olduğu varlıklara, durumlara, olaylara, kavramlara ve toplumsal yaşam rolleri olan mesleklere yönelik tutumlarının oluşturulmasını sağlamasıdır (Eraslan ve Çakıcı 2011).

2.4.2. Tutum ve Öğretmenlik Mesleği

Öğretmenlik mesleği sabır, özveri ve sürekli çalışmayı gerektiren bir meslek olduğundan mesleği severek ve isteyerek yapmak son derece önemlidir (Çapa ve Çil, 2000). Mesleğini sevmeyen birinin mesleğinde başarılı olamayacağı ve herhangi bir mesleğe yönelik olumlu tutum kazanılmasının, o meslekteki başarıyı da olumlu yönde etkilediği görüşü toplumda oldukça yaygındır. Öğretmenlik mesleği sadece bilgi ve becerilere dayalı bir meslek olarak görülmemeli, mesleğin gerektirdiği tutumları ve düzenli alışkanlıklar da göz ardı edilmemelidir (Kartal, 2009). Öğretmenlerin inançları tutumları ve öncelikleri sınıftaki davranış ve uygulamaları ile yakından ilgilidir. Üstüner’e (2006) göre öğretmenlik mesleğini yapan bir kişinin bu mesleğe karşı tutumunun niteliği, öğretmen davranışlarını belirleyen temel etkenlerden birisidir. Çünkü öğretmenler sınıflarında sürekli kararlar alırlar ve onların inançları, tutumları ve öncelikleri bu kararlar için bir yapı oluşturur (Rimm- Kaufman ve Sawyer, 2004).

Öğretmenlik mesleğine yönelik olumlu tutum geliştiren öğretmen adaylarının mesleğe başladıklarında gösterdikleri davranışlarla tutarlılık göstermesine ve öğretmen ile ilişkili tüm unsurların da olumlu yönde etkilenmesine sebep olacaktır (Çakır, 2005). Eraslan ve Çakıcı (2011) mesleğe yönelik olumlu tutuma sahip öğretmenlerin kendini sürekli geliştiren, öğrencilere karşı sabırlı, güvenilir, dürüst, hoşgörülü olan, lider, arabulucu, onları topluma ve hayata hazırlamaya çalışan, eleştiriye açık olma vb. kişilik özelliklerine sahip olduklarını belirtmektedirler. Hargreaves (1984) ise sınıf baskısı, okul yönetimi gibi problemlerin öğretmenlerin mesleğe yönelik tutumlarını olumsuz yönde etkilediğini ve bu durumun öğretmenler

28

üzerinde sürekli bir stres hali oluşturarak öğretim hedeflerini etkileyebileceğini ifade etmektedir (Akt. Kaufman ve Sawyer, 2004). Öğretmenlik mesleğine yönelik olumlu tutumlar geliştirildiğinde mesleğe ilgi duymak, çocukları sevmek, eğitim ve öğretimin önemini görebilmek vb.; olumsuz tutumlar ise öğrencileri sevmemek, kendini geliştirmemek, heyecanlı ve istekli olmamak vb. gibi ifade edilebilir (Semerci ve Semerci, 2004).

Herhangi bir mesleğe yönelik tutumların sonradan öğrenildiği göz önüne alındığında, öğretmenlerin mesleki eğitiminde de tutumların önemi ortaya çıkmaktadır (Can, 1987; Akt. Demirtaş, Cömert ve Özer, 2011). Şimşek (2005) öğretmen niteliğinin adayların seçimi, hizmet öncesi eğitim ve mesleğe yönelik tutumlarıyla ilişkili olduğunu belirtmektedir. Öğretmen yetiştirme programlarında öğrencilere seçtikleri mesleğe yönelik kazandırılacak bilgiler, beceriler ve tecrübelerle onların mesleki yaşamdaki davranışlarının daha etkili olması sağlanmaya çalışılmaktadır. Bununla beraber öğretmenlik mesleğini tercih eden bireylerin mesleğe yönelik olumlu tutumlarının olması, bu mesleğin gerekliliklerini başarılı bir biçimde yerine getirebilmelerinin koşullarından birisidir (Demirtaş, Cömert ve Özer, 2011). Bu yüzden öğretmen yetiştirme programlarının öğretmen adaylarının mesleğe yönelik tutumlarını da olumlu yönde geliştirmelerine imkân sağlayacak şekilde yapılandırılması ve eğitim sürecinin mutlaka öğretmen adaylarının öğrenme biçimlerine uygun yöntem, teknik, araç- gereç, strateji vb dikkate alınarak düzenlenmesi önemlidir (Ekici, 2008).

Benzer Belgeler