• Sonuç bulunamadı

Yıl Yıl "Suç Grubuna Göre" Mahpuslar

PATOLOJĠK KURUMLAR OLARAK HAPĠSHANELER

Ġnsanları “insan olmak”tan çıkarabilir, yas alanı dıĢına atabilir, “kutsal insan” konumuna indirgeyebilir tüm bunların sonucunda da öldürülebilir kılabilirsiniz. Ancak söz konusu olan hapishanelerde gerçekleĢen öldürme olayları olduğunda durum biraz daha farklılaĢıyor. ĠĢin içerisine bir kurum ve bu kurumun hem “öldüren” hem de “öldürülen” üzerindeki etkileri ve otorite giriyor. Stanford ve Milgram‟ın deneyleri de bu konuya odaklanıyor ve yeni bir bakıĢ açısı kazandırıyorlar.

Psikoloji profesörü Philip Zimbardo tarafından Stanford Üniversitesi‟nde gerçekleĢtirilen deney, “Stanford Hapishane Deneyi” veya “Zimbardo Deneyi” olarak bilinmektedir.161

Zimbardo, Amerikan Deniz Kuvvetleri tarafından finanse edilen deneyini 1971 yılında gerçekleĢtirir ve askeri hapishanelerdeki gardiyanlarla tutuklular arasındaki iliĢkilere

odaklanır. Deney, katılmak isteyen bir grup insanın yarısının gardiyan yarısının ise mahpus olarak konumlandırılmasıyla gerçekleĢtirilir. Aradan daha birkaç gün geçmeden gardiyanlar sadist davranıĢlarda bulunmaya mahpuslar ise psikolojik sorunlar yaĢamaya baĢlar. Çıkan sorunlar nedeniyle iki hafta sürdürülmesi planlanan deney altıncı gün sona erdirilmek zorunda kalır. Deney sonucunda, çevresel etkenlerin insan kiĢiliği üzerindeki etkilerine dair önemli bulgulara ulaĢılır. Deneye göre; çevresel etkenler, ki deney içerisinde bu çevresel etken hapishane olmaktadır, insanın otorite kurmasını, Ģiddete yönelmesini, Ģiddet uygulamasını ve otoriteye boyun eğmesini önemli oranda etkilemektedir. Bu durumda deneyden yola çıkarak hapishane kurumunun kendisinin sorunlu olduğu söylenebilir. Prof. Dr. Melek Göregenli de deneyin sonucunu Ģöyle özetlerken bu duruma vurgu yapmaktadır:

Bu çalıĢmada gözlenen negatif, antisosyal reaksiyonların, farklı boyutlarda kötü

kiĢilikler'in bir araya gelmesi ile yaratılan bir ortamın ürünü değil, temel olarak normal bireylerin davranıĢlarını bozabilen ve yönlendirebilen patolojik bir ortamın sonucunda oluĢması söz konusuydu. Buradaki anormallik, bu duruma

maruz kalanların değil, durumun, ortamın sosyal-psikolojik yapısında bulunuyordu.

Ġnsanları birbirine karĢı her türlü kötü muamele yapmaya teĢvik eden asıl olarak hapishane ortamının kendisiydi (Göregenli, 2003).

Hapishane kurumunun kendisi “kötülük” yaratmaktaysa eğer “bu kötülük

hapishanenin kendisine içkin midir yoksa kötülükten ayrı bir hapishane düĢünmek mümkün müdür” soruları haklı sorulardır. Ancak bu sorulara cevap vermeden Milgram Deneyi ıĢığında bu kötülüğün kendisini gösterdiği yere, insana da bakmak gerekir.

Stanley Milgram “ElektroĢok Deneyi” olarak da bilinen deneyine 1961 yılında, Nazi savaĢ suçlusu Adolf Eichmann‟ın Kudüs‟te yargılanmasının ardından baĢlayan “otoriteye itaat” tartıĢmalarının etkisiyle baĢlar.162

161

Deneye ilişkin ayrıntılı bilgiler ekler bölümünde verilmektedir.

162

Milgram Deneyine ait kısa belgesel filmler de çekilmiştir. Bunlara internetten ulaşabilmek mümkün. Adam Kargman’ın çektiği ve Milgram’ın “The Perils Of Obedience” adlı makalesine dayanan, yaklaşık 8 dakika süren

143

Deneyde, denekten, sorduğu sorulara yanlıĢ cevaplar veren bir kiĢiye giderek artan dozda elektrik vermesi istenmiĢtir. ElektroĢok aletinde 15 volttan baĢlayıp 450 volta kadar çıkan 30 kademe vardır. Aslında ortada verilen bir elektrik yoktur ancak denek bunu

bilmemekte ve elektrik verdiğini zannetmektedir. Elektrik verdiğini sandığı kiĢi önce Ģikayet etmekte, sonra acıdan haykırmakta, deneyi bırakmak istemekte fakat araĢtırmacı denekten devam etmesini istemektedir. Deney, bu çeliĢkili ortama rağmen, kendisine “devam et” komutu veren otorite karĢısında deneğin nereye kadar devam edebileceğini ölçmeyi amaçlamıĢtır. Ġtaat eden deneklerin oranı, baĢlangıçtaki beklentilerin çok üstünde çıkar. Deneklerin yüzde 62‟si otoriteye sonuna kadar itaat etmiĢ, karĢısındaki kiĢinin haykırıĢlarına rağmen 450 volt elektriği vermiĢtir. Milgram bu deneyinin sonuçlarını “bizim için üzücü” sözleriyle özetlemiĢ ve iyi kiĢilerin yetkenin iĢlemleri karĢısında büküldüğünü ve kötü eylemlerde bulunduğunu söylemiĢtir. Milgram‟ın dikkat çektiği önemli bir konu da, bu insanları sadist olarak nitelendirmenin yanlıĢlığıdır. Böyle bir nitelendirmeyi akıntıya kapılmıĢ bir adamın hızlı yüzücü olduğunu söylemeye benzetir Milgram (Milgram, 2006: 105-107).

Milgram da tıpkı Zimbardo gibi “yüzücüye” değil “akıntıya”, “ortama” dikkat çekmiĢtir. Zimbardo deneyinin akla getirdiği “hapishane kurumunun kendisi „kötülük‟ yaratmaktaysa eğer bu kötülük hapishanenin kendisine içkin midir yoksa kötülükten ayrı bir hapishane düĢünmek mümkün müdür?” sorularına, Milgram deneyinin ardından “Ortam ile birey arasındaki iliĢki, ortamın bireyi tamamıyla belirlediği bir iliĢki midir?” sorusunu da ekleyerek dönülebilir ve cevaplar aranabilir.

Ortam Otorite Birey Üçgeni...

Zimbardo deneyi ortama odaklanırken Milgram deneyi direk otorite kavramına atıf yapar. Zimbardo, hapishane ortamının kendisinin, dolayısıyla da bu ortamda kiĢiye biçilen rolün kiĢinin davranıĢlarını etkilediğine dikkat çekmektedir. Milgram ise öğretmene “devam et” diyen araĢtırmacının otoritesinin kiĢi üzerindeki etkilerini vurgular. Bu ince ayrımdan yola çıkarak, “Acaba ortamı kötü kılan kötü otoritenin varlığı mıdır?” gibi bir soru akla gelebilir. Ancak, Zimbardo deneyinde, Zimbardo‟nun gardiyanlara “kötü muamele edilmeyecek, Ģiddet kullanılmayacak” demesine rağmen ortaya çıkan sadistçe davranıĢlar, bu durumun sadece otoriteyle açıklanamayacağını göstermektedir. Üstelik gardiyanlar hapishanenin 24 saat boyunca mikrofon ve kameralarla gözlem altında olduğunu bilmediklerinden, hapishane yöneticilerinin onları görmediklerini zannettikleri durumlarda çok daha

acımasızlaĢmaktaydılar. Bu durum otoritenin yanı sıra ortam içerisindeki ve ortamla etkileĢimdeki bireyin özel yerine dikkat çekmektedir.163

belgesel için bakınız: http://facebookvideoindir.gen.tr/otoriteye-itaat-milgram-deneyi.html; bir başka versiyon için bakınız: Otoriteye Boyun Eğer Misin 1-2, http://www.izlesene.com/video/otoriteye-boyun-eger-misin- seyret-ogren-i-bol/2567999

163

Burada akla, “Sorumlu otorite değil ortamdır demek, otoriteyi ve bizzat failleri aklayabilir mi? Faillerin failliği ortadan kalkar mı?” gibi sorular gelebilir. Hannah Arendt, Eichmann davasından yola çıkarak bu konuya dair şunları söyler: “Davalının kendisini bir insan olarak değil de sadece bir görevli olarak hareket etmesine, bu görevde kendisinin yerine kuşkusuz başka birisinin de olabileceğine dayanarak savunması, bir suçlunun -falanca

144

Zimbardo deneyinden ortamın yanı sıra bireyin önemini de gösteren bir baĢka ayrıntı daha yakalamak mümkün. Zimbardo, deneyin ardından gardiyanlarda görülen davranıĢlara bakarak onları üçe ayırmıĢtı: Hapishane kurallarına harfi harfine uyan ama adil olan, keyfi, aĢağılayıcı davranıĢlarda bulunmayan gardiyanlar; mahpuslara yardımcı olmaya çalıĢan ve asla onları cezalandırmayan “iyi adamlar” ve son olarak da gardiyanların üçte birini oluĢturan, mahpuslara düĢmanca, keyfi ve aĢağılayıcı tutumları olan gardiyanlar.164

Bu durum, ortamın kiĢi üzerinde etkili olduğunu ancak bu etkinin, bir belirleyicilik iliĢkisi olarak

görülemeyeceğini, sadece bir etki olarak ele alınması gerektiğini gösteriyor. Zira aynı ortam herkesi aynı Ģekilde etkilememiĢtir. Bu durumdan yola çıkılarak, “Ortamın failliği ortadan kalkar mı?” sorusu akla gelebilir. Bireylerin farklı davranıĢlar sergilemesi, ortamda var olan kötülüğü ortadan kaldırmaz. Zira Zimbardo‟nun deneyinde, olanlardan memnun olmayan gardiyanlar dahi bu olanlara itiraz etme, Zimbardo‟ya Ģikayetçi olma, deneyi bırakma yolunu tercih etmemiĢ, ortamın kendisini verili ve değiĢmez olarak kabul etmiĢtir. Arendt de, totaliter yönetimin özünün ve belki de her bürokrasinin doğasının, insanları yetkililere ve yönetim mekanizmasındaki çarklara dönüĢtürmekten ve onları insanlıktan çıkarmaktan ibaret olduğunu söylemektedir (Arendt, 2009: 294).

Ortamın, her zaman otoriteyle aynı Ģey olmadığı daha önce de ifade edilmiĢti.

Zimbardo deneyinde hapishane ortamıyla Zimbardo‟nun idaresinin aynı Ģey olmayıĢı gibi. Bu durumda, kötü ortamda iyi bir otorite ne derece anlamlı ve dönüĢtürücü olabilir gibi bir soru ile karĢılaĢabiliriz. Bu konuda Milgram deneyi bazı ipuçları sunuyor. Milgram, deneylerinin bazı versiyonlarında denek ile araĢtırmacının mekansal iliĢkisinin otoriteye itaatteki rolünü araĢtırmıĢtır. Bu amaçla araĢtırmacının fiziksel yakınlığını ve denetim derecesini değiĢtiren dört ayrı deney tasarlamıĢtı. Bunlardan ilkinde araĢtırmacı denekle aynı odada, yanında durmakta; ikincisinde deneyle ilgili talimatı verdikten sonra laboratuardan ayrılmakta ve sonraki talimatlarını telefonla vermekte; üçüncüsünde araĢtırmacı deneğe hiç görünmemekte ve talimatlarını denek laboratuara girince çalıĢmaya baĢlayan bir teyp aracılığıyla vermekte; sonuncu varyasyonda ise araĢtırmacı deneyin ilk bölümünde laboratuarın dıĢında durmakta, denek Ģoku yükseltme talimatlarına uymayınca laboratuara girmektedir. Bu deneyler

göstermiĢtir ki; araĢtırmacı fiziksel olarak laboratuardan uzaklaĢınca itaat kesin düĢüĢ göstermiĢtir. AraĢtırmacının laboratuarda bulunduğu koĢullarda itaat eden deneklerin sayısı, telefonla talimat verildiğinde uyan deneklerin sayısından üç kat daha fazladır. Bu deneyler otoritenin ortamdaki önemini göstermektedir. Otorite çeĢitli düzenlemelerle ortamdaki ağırlığını arttırabilmektedir. Bu durumda “iyi” bir otoritenin ortamdaki “iyiliği”, “kötü” bir otoritenin de ortamdaki “kötülüğü” arttıracağı söylenebilir. Ancak bu durum da ortamın kendi niteliğini değiĢtirmez. Hapishane ortamının kendisi patolojiktir ve saldırgan bir yaratığa benzetilebilir. Bu saldırgan, kan dökücü yaratık “iyi bir otorite” tarafından kontrol altında tutulmalıdır. Bu durumda “Hapishanede iyi otorite nedir, nasıldır?” gibi bir soru ile

yerde bir günde şu kadar suçun işlendiğini gösteren- suç istatistiklerine dikkat çekerek sadece istatistiksel olarak bekleneni yaptığını, bu suçu bir başkasının değil de kendisinin işlemesinin rastlantıdan ibaret olduğunu, zira öyle veya böyle birinin bunu yapması gerektiğini öne sürmesine benzer (Arendt, 2009: 294). Bu sözlerinin ardından da hırsızlık durumunda, suçlunun ekonomik sıkıntısının suçu mazur göstermeyeceğini söyler Arendt. Arendt’in söylediklerinden de yola çıkılarak, ortamdaki kötülüğün varlığı, faillerin failliğini ortadan kaldırmaz denilebilir.

145

karĢılaĢılır. Ancak bu konuya geçmeden önce hapishaneler ve hapishanelerde sürmekte olan “mücadele”ye iliĢkin bakıĢı ele almak yararlı olacaktır.

KĠMLĠK MÜCADELESĠNĠN SÜRDÜĞÜ ALANLAR OLARAK