• Sonuç bulunamadı

KĠMLĠK MÜCADELESĠNĠN SÜRDÜĞÜ ALANLAR OLARAK HAPĠSHANELER

Yıl Yıl "Suç Grubuna Göre" Mahpuslar

KĠMLĠK MÜCADELESĠNĠN SÜRDÜĞÜ ALANLAR OLARAK HAPĠSHANELER

Türkiye‟de hapishaneler söz konusu olunca, genellikle, tarafları oldukça net bir Ģekilde ikiye ayırmak mümkündür. Bir yanda var olan uygulamaları sonuna kadar savunanlar, diğer yanda ise var olan uygulamalara sonuna kadar karĢı olanlar. Ara tonlar ise genellikle oldukça silik ve cılız kalırlar. Hapishanelerin gündeme getiriliĢi de bu taraflara göre Ģekillenir. Bir taraf hapishanede yaĢananları terör olayları, hapishaneleri de “terör kampları” olarak nitelendirir ve F Tipi Hapishaneler benzeri yeni uygulamaları, bunu sona erdirecek olumlu geliĢmeler olarak görürken; diğer taraf ise hapishanelerde siyasal kimliğini koruma ve insanca yaĢama mücadelesi verdiğini savunur.

Hapishanelerin kendisi, üzerinde, kendine has mücadelenin sürdüğü, farklı bir alan olarak görülebilir. Hapishane, iĢin siyasal ve kültürel boyutu bir yana, üzerinde bulunan insanları kendisi etiketler, onlara roller biçer. Bir yanda idare, diğer yanda mahpuslar vardır hapishanede. Taraflar ve roller bellidir. Ġdare, “idare etmeye”, mahpus ise kendi yaĢam tarzını, kendi çıkarlarını savunmaya çalıĢır. Çünkü idare için, buraya getirilen kiĢi “suçlu”dur. Bu suç onun yaptıklarından, davranıĢlarından, tutumlarından, dolayısıyla kiĢiliğinden kaynaklanır (“Kendisinde zararlı etkiler var olan” sözleri hatırlansın). Bu nedenle, onların kiĢilikleri “hasta”dır. Onları bu “hasta kiĢiliklerinden” arındırıp, yeni bir kiĢilik vermek, “normal bireyler” olarak, “topluma yeniden kazandırmak” gerekir.

Ġdare tarafından “iyileĢtirme” dayatılınca, mahpuslara, boyun eğmek ya da direnmek tercihlerinden baĢkası kalmıyor. Hapishanelerde meydana gelen direniĢler; “isyanlar”, açlık grevleri, ölüm oruçları, kurulan barikatlar bu zeminde anlaĢılabilir. Ancak var olan sadece tepkisel bir karĢı koyuĢ, sadece bir direniĢ değildir. Hapishanelerde bir “kimlik

mücadelesi”nin sürdüğü söylenebilir. Ġdare, buraya getirilenleri, geçmiĢ, var olan

kimliklerinden soyutlayıp, kendi biçtiği kimliği onlara dayatmaktadır. Bu amaçla eğitim programları çıkarmayı öngörmekte, kurallar koymakta ve tutsakları tüm bunlara uymakla yükümlü kılıp, uyulmadığı taktirde disiplin cezaları vermeyi öngörmektedir. Hapishanelerdeki siyasi mahpuslar ise, kendilerinin birer tabula rasa olmadığını belirtip, kimliklerinin

tanınmasını talep etmektedir. Egemen yapı bu insanları, “suçlu”, “terörist” gibi negatif etiketlerle yeni bir kimliğe bürünmeye zorlarken, bu insanlar ise siyasal nedenlerle tutuklandıklarını belirterek “siyasi tutsak” veya “esir” olarak görülmeleri gerektiğini öne sürmekte ve böylelikle kimliklerine sahip çıkmaya çalıĢmaktadırlar.

Kimlik mücadelesi, günlük yaĢamda kendisini ortaya koymaktadır. Kimliğin kendisini gösterdiği, var ettiği yer önemli oranda günlük yaĢamdır. Eğer sana eklenen etiketleri kabul eder, o kimliği benimsersen, seni “iyileĢtirmek” amacıyla hazırlanmıĢ olan ve 24 saatini belirleyen programlara da uymak zorundasındır. Bir “siyasi tutsak” olarak, kendi kimliğini korumaya çalıĢtığında ise bu direniĢ anlamına gelecek, bir yandan sana dayatılan programlara

146

karĢı direnirken diğer yandan kendi kimliğinin korunması anlamına gelecek tarzda yaĢamaya çalıĢacaksındır. Yani kimlik üzerinden yürüyen mücadele, hapishanlerde, yaĢam tarzı

üzerinden yürüyen bir mücadeledir.

Hapishanelerde sürmekte olan direniĢlerin temelinde kimlik ve yaĢam tarzı üzerinden yürüyen mücadele vardır. KoğuĢ yapılanmasından hücre tarzı hapishanelere geçiĢ de,

mahpuslar açısından, yaĢam tarzlarını tamamen değiĢtirecek, onları var olan otorite karĢısında tamamen savunmasız kılacak ve “kimliksizleĢtirme” saldırılarına tamamen açık hale getirecek bir geliĢmedir. 1980‟lerden günümüze basına yansıyan her yeni uygulama ve buna karĢı geliĢen direniĢ haberleri, hapishanelerde sürmekte olan bu mücadelenin tezahürleridir sadece. Zeminde sürekli varlığını koruyan bu mücadelenin, var olan haliyle hapishanenin varlık koĢulu olduğu söylemek mümkündür. Çünkü var olan egemen sistem, iktidar, tutsağı, “suçlu”, “iyileĢtirilmesi gereken” olarak görüyor. Hapishane de otomatikman, “suçluların” ıslah

edileceği yer olarak konumlandırılıyor. Bu hapishane kendisini, idare ile tutsak arasındaki kimlik ve yaĢam tarzı mücadelesi üzerinden kurmakta ve var etmektedir. Zeminde var olan mücadele bazen gündelik ayrıntılar Ģeklinde sürerken, bazen de tırmanıĢa geçmekte ve ölüm orucu direniĢleri Ģeklinde kendini göstermektedir.

Foucault‟da hapishanelerin kendisini bu konumlandırıĢına dikkat çekmekte ve bu konumlandırıĢın bir baĢka iĢlevine iĢaret etmektedir: “Günümüzde, bizim sistemimizde, marjinalleĢme hapishane tarafından gerçekleĢtiriliyor” (Foucault, 2005b: 115). Hapishaneler bir kesimi “suçlu”, “iyileĢtirilmesi gereken” olarak konumlandırıp, damgalayıp

marjinalleĢtirmekte ve böylece üzerine konuĢulmasını da zorlaĢtırmaktadır.

Hapishaneler hakkında konuĢmanın zorluklar (Sunulan kavramalarla konuĢmanın getirdiği taraflılık; “suç”, “suçlu”, “ceza”, “iyileĢtirme” gibi kavramların beraberinde getirdiği bagaj ve bu kavramlarla konuĢmayı reddettiğinizde ortaya çıkan yaftalar) hapishaneler

hakkında konuĢmayı ve hapishanelere akademik bakıĢı imkansız kılmamalıdır. Çünkü hapishaneler üzerinde kimlik mücadelesinin sürdüğü kendine has bir alanlar; mahpuslar da siyasal kimlikleriyle var olma mücadelesi veren kiĢiler olarak görülebilir. Bu pencereden bakıldığında, hapishanelerde bulunan mahpusların kendi kimliklerini koruma ve bu kimliğin gerektirdiği tarzda yaĢayabilme hakkı ve bu mahpusların kendi yapılarını, kendi

temsilciliklerini oluĢturarak hapishanedeki yaĢantıları üzerinde söz sahibi olma hakkı

demokratik haklar olarak ele alınabilir ve savunulabilir. Bu, Melluci‟nin de vurgu yaptığı gibi aynı zamanda hakim kültürel kodlara yönelik, sistemin herkese kendi etiketlerini

yapıĢtırmasına karĢı da bir mücadele olacaktır (Melluci, 1999). Sorunun özünde dört duvar arasına kapatılan insanların cezasının kapatılmayla sınırlı olup olmadığı sorusu vardır. Hapishanedeki insanların yaĢamlarını kendilerinin belirlemesi, kendi siyasi görüĢleri

doğrultusunda istedikleri kitapları okuyup, kendi istedikleri eğitimleri yapması bir hak olarak görülecek midir yoksa onlara yeni bir anlayıĢ mı dayatılacaktır. Ġster “yeniden sosyalleĢtirme” denilsin isterse de “tretman”, “rehabilitasyon” veya “iyileĢtirme” bu yaklaĢım otoriteryen bir yaklaĢımdır ve mahpuslara dıĢarıdan, idarenin makul gördüğü bir anlayıĢı empoze eder. Empoze etmekle de kalmaz direniĢ gösterilmeksizin kabullenilmesini, içselleĢtirilmesini ve yeni davranıĢ Ģekilleriyle pratiğe geçirilmesini Ģart koĢar. Bu otoriter yaklaĢım, bu otoriter öz hapishanelerin patolojik yapısının bir bileĢenidir. Bu öze karĢı durulmalıdır. Bu anlamda, bu

147

mücadele sadece tutsakların ve yakınlarının mücadelesi değil, kimlik üzerinden mücadeleyi esas alan tüm sosyal hareketlerin de mücadelesidir.

F Tipi Hapishanelere karĢı 2000 yılında ölüm orucuna baĢlayan mahpusların

yayınladığı Siyasi Tutsaklar Ne İstiyor broĢürü, mahpusların taleplerinin önemli bir kısmının kimliklerini korumak, geliĢtirmek ve ifade etmek olduğunu göstermektedir:165

A- Hapishanelerde tutuklu ve hükümlülerin insani, sosyal, siyasal talepleri karĢılanmadan insanca yaĢam koĢulları sağlanamaz.

1- Bina içi düzenlemelerde tutuklu ve hükümlülerin talepleri ve ihtiyaçları temel alınmalıdır.

2- Tutuklu ve hükümlülerin dıĢ dünya ile iliĢkileri engellenmemeli sınırlandırılmamalıdır.

3- Siyasi tutukluluk hakkı tanınmalıdır. 4- Tutuklu temsilciliği kurumlaĢmalıdır.

5- Ġtirafçılık ve piĢmanlık dayatmalarına son verilmelidir.

6- Tecrit-sürgün politikalarına, tabutluk uygulamalarına son verilmelidir. 7- Disiplin ve cezalandırma uygulamasına son verilmelidir.

8- Savunma hakkına yönelik kısıtlama anlamına gelen tutuklu-avukat iliĢkilerine yasaklayıcı engelleyici uygulamalara son verilmelidir.

9- Kitap-yayın izleme önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.

10- Tutuklu ve hükümlülerin yeterli beslenme olanakları sağlanmalıdır. 11- KoğuĢ aramaları baskı, gözdağı, talan aracı olmaktan çıkartılmalıdır. 12- Sayımlar taciz ve baskının bir aracı olmaktan çıkarılmalıdır.

13- Tutuklu ve hükümlülerin ruh ve beden sağlığını temel alacak Ģekilde sağlık koĢulları, tıbbi olanaklar yaratılmalıdır.

14- Tutuklu ve hükümlüler spor yapabilme olanaklarına sahip olmalıdır. 15- Tutuklu ve hükümlüler üniversite dahil her düzeyde öğrenim hakkına sahip olmalıdır.

16- Özelikle adli tutuklular için çalıĢtırma, angarya, kiĢiliksizleĢtirme ve sömürü aracı olmaktan çıkarılmalıdır.

148

17- Hapishane personeli “zindancı” anlayıĢtan kurtulmuĢ ve hapishane koĢulları belli bir yeterlilik düzeyine sahip olmalıdır.

B- Tutsak hakları tanımlanarak yasal bir statü ve güvenceye kavuĢturulmalıdır. C- Tarafsız ve etkili bir denetim mekanizması-sistemi kurulmalıdır.

D- infaz sistemi ve uygulamalarındaki eĢitsizlik-ayrımcılık ortadan kaldırılmalıdır. E- Terörle mücadele yasası bütünüyle iptal edilmelidir.

F- DGM‟ler kapatılmalı yaptığı yargılamalar yenilenmelidir.

Hapishaneler bir defa üzerinde kimlik mücadelesinin yürütüldüğü alanlar olarak kabul edildikten sonra, hapishanelerdeki iyi otorite sorunu da bu çerçeve içerisinde ele alınabilir.