• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti’nin İlerleyişi Karşısında Oryantalizm

2. ORYANTALİZM’İN TARİHİ GELİŞİMİ

2.3. Osmanlı Devleti’nin İlerleyişi Karşısında Oryantalizm

Yedinci yüz yıldan 1571 İnebahtı savaşına kadar savaşına kadar İslam, ister Arap ister Osmanlı, ister Kuzey Afrikalı ve isterse İspanyol şeklinde görülsün. Hıristiyan Avrupa’ya karşı devamlı bir tehlike unsuru olmuştur.49

14. yy.dan başlayarak Avrupa’ya politik, ekonomik ve siyasi alanda devamlı engel çıkaran tek bölge Arap ve İslam dünyasıydı. Batı yönünde yol alan fetihler yapan Osmanlı Devleti Bölgenin hâkimi olarak Avrupa’nın hedefi durumuna geldi.

Haçlı Seferleri’nden sonra Batıya karşı İslami siyasal güç olarak bu sefer Osmanlı devleti ortaya çıkar. Özellikle Niğbolu ve Varna Savaşlarındaki başarı, Hıristiyan dünyasının İslam-Doğuya karşı bütün cesaretini kırmıştır.

Bizans, 14 ve 15. yüzyıllarda Osmanlılar tarafından tehdit edilir. Dünya ticaret yollarının Osmanlıların eline geçmesiyle de Batılılık bilinci iyice güçlenir. Bu

48 İsmail Süphandağı, Batı ve İslam Arasında Oryantalizm, İstanbul, 2004, s. 95. 49 Edward Said, Oryantalizm, (Çev. Nezih Uzel), İrfan Yay., , İstanbul, 1998, s.112

süreç içinde karşılıklı bir kültür etkileşiminin de yoğun biçim de yaşandığı ortadadır.50

Ortaçağın sonlarında, fütuhatını günden güne genişleten Osmanlı devleti ile olan siyasi ve diplomatik ilişkiler de, oryantalist araştırmaların ilerlemesinde etkili olmuştur, İspanya ve İtalya’nın Anadolu, Suriye ve Mısır ile olan ticari ilişkilerinin de, şarkiyat araştırmalarının canlanmasında büyük etkileri olmuştur.

Martin Luther, Osmanlı Sultanı’nın Papa’ya benzetmekte onun Tanrı’nın bir imtihanı ve Papa’yı cezalandırmak için yarattığı bir bela olduğunu söylemekteydi. Bu düşünce İslam dünyasının Batı karşısında yekpare bir biçimde algılandığını göstermektedir.

İstanbul’un fethinden sonraki Osmanlı tehdidinin, Avrupa için küçümsenecek hiçbir yanı bulunmamaktaydı. 1453–1553 yıllarında Osmanlı Devleti’nden, Avrupa’da hem korkuluyor, hem de bu devlet, askeri ve siyasi kurumları tehdit edilecek üstün bir güç olarak algılanıyordu.51

XVI. asır ve daha sonrasında Rönesans gerçeği ile beraber ortaya çıkan hümanist eğilimler, Avrupa'da eskiye nispetle daha tarafsız araştırmaların yapılmasına vesile olmuştur. Öte yandan Papalık da, misyonerlik faaliyetlerinin yararına olması düşüncesiyle doğu dillerini öğrenmeyi ve doğu sahasında araştırmalar yapmayı teşvik etmeye başlamıştı. Pedro de Alcala (Petrus Hispanus) adlı İspanyol bilgin, 1505 yılında Arte para ligaremente saber la kngua araviga adını verdiği eseri tabetmiştir. Bu, bir Avrupalı tarafından hazırlanan ilk Arapça gramer kitabı olarak bilinir.

Batı Avrupa'daki bu manzarayı gördükten sonra Doğu Avrupa'ya geçecek olursak, Müslüman Türk varlığının fütuhatına şahit oluruz. Türklere karşı başlatılan "Balkan Haçlı Savaşları" ve Bizans Rum Ortodoks Patrikliği ile Roma Kilisesinin birleşme çabaları başarısızlıkla sonuçlanmıştı. İstanbul’un Türkler tarafından fethedilmesine ilk tepki, bazı entelektüellerin gayretleriyle nispi bir açılım oldu: Jean de Segovie (1400–1458) Hıristiyan din adamları ile Müslüman fukaha (fıkıh âlimleri) arasında, tarafların dinleri hakkında diyalog toplantısı yapılmasını teklif etti.

50 İsmail Süphandağı, Batı ve İslam Arasında Oryantalizm, İstanbul, 2004, s. 97. 51 İsmail Süphandağı, Batı ve İslam Arasında Oryantalizm, İstanbul, 2004, s. 102.

Nicolas de Cusa (1401–1464) De pace fidei kitabını yayınlayarak büyük dinlerin temsilcilerini diyaloga çağırmıştı. Üstelik o, Jean de Segovie tarafından teklif edilen diyalogu gerçekleştirmek için bazı pratik teklifler de ileri sürmüştü. Onun Sa Cribratio Alcoran (1460) kitabı, İslam ile Hıristiyanlık arasındaki benzerlik ve farklılıkları dikkatle incelemeye çalışır. Yeni Papa II. Pie Jean de Segovie'nin teklifi üzerine, Fatih Sultan Mehmed'e, iki dünya arasında aklı ve iyi niyeti hâkim kılacak bir diyalog teklif ediyordu. Sebepleri ne olursa olsun, Avrupalıların Osmanlı devletine ilgi duyduklarını, onun idaresini, mali kaynaklarını, dinî yapısını öğrenmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bundan böyle Avrupalılar, Osmanlı devletini tanıma gayretlerini arttırmışlar, İslam’ı Osmanlı elbisesinde izlemeye devam etmişlerdir.52

Geleneksel Hıristiyan-İslam çatışması 16. Yüzyılda şu imajlara yerini bırakır. Türkler, Sanatı, bilim ve şehirleri yok eden barbarlardır. Dinleri kaba zihinlerini yontmaya elvermediği için cahildirler. Protestanların kanaatine göre Tanrı, Hıristiyanları, Türkler aracılığıyla cezalandırıyordu. Türkler savaş temsil ediyor, Hıristiyanlar barışı. Avrupa; Hıristiyan prenslerin çıkarlarının Osmanlı’ya karşı toplamıdır. Türkler kendi içlerinde kanaatkârdır, çare onları içten bölmektir. Osmanlı’da soylu sınıf yoktur. Devşirme sistemi vardır. Temel tüketim mallarına kolayca ulaşabiliniyor. Hanlar, hamamlar, külliyeler, çeşmeler fiyatların denetlenmesi gibi sosyal görüntüler dikkat çekiyor. Doğu, liberal olmayan, etkin ayrımcı ve organik ulus anlayışı zayıf bir sivil toplum ve onu ezen otoriter, despotik bir devlet anlayışına hâkimdir. Tarihsel anlamda düzensiz gelişen şiddetle sosyal patlamaların, tarihsel felaketlerin yeridir.53

Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere arasında 1806’da imzalanan Şanak antlaşmasından sonra “Question d’Orient: Doğu sorunu” günden güne artan bir ağırlıkla Akdeniz ufuklarını sarmaya başlamıştı. İngiltere’nin Doğu’daki çıkarlarını Fransa’ya oranla dahi ileri ölçülerde idi.54

İmparatorluğun en uzun yüz yılı şeklinde ince bir vurguyla tanımlanan 19. yüzyıl, İslam dünyası için bir kıvrılma devresidir. Batının emperyal amaçları kısmi

52 Suat Yıldırım, Oryantalistlerin Yanılgıları, Ufuk Yay., İstanbul, 2003, s. 24. 53 İsmail Süphandağı, Batı ve İslam Arasında Oryantalizm, İstanbul, 2004, s. 69. 54 Edward Said, Oryantalizm, (Çev. Nezih Uzel), İrfan Yay., , İstanbul, 1998, s. 264

olarak gün yüzüne çıkmış, Batı orijinli ideolojiler, İslam memleketlerinde boy göstermeye başlamıştır.

19. yüzyıla gelinceye dek, Osmanlı tarihinin misyonu, İslam ve Doğu dünyasının, Batı’ya karşı savunuculuğunu yapmak olmuştur. Doğu-Batı ilişkilerinde Osmanlı Devleti kimlikle tebarüz etmiş ve dünya siyaset dengeleri içerisinde de bu kimliğiyle yar almıştır.55

Osmanlı devleti ile olan siyasi ve diplomatik ilişkiler de, oryantalist araştırmaların ilerlemesinde etkili olmuştur. İspanya ve İtalya’nın Anadolu, Suriye ve Mısır ile olan ticari ilişkilerinin de, şarkiyat araştırmalarının canlanmasında büyük etkileri olmuştur.56

Oryantalist, Doğu hakkında belirli bir politika düzenlemek isteyen bir Batı’lı devletin gizli ajanı gibi çalışmak zorunda kalabilirdi. Ancak gizli oryantalizmin doktrinleri ile açık oryantalizmin gösterileri arasındaki bu ayırım hiçbir zaman birinci Dünya Savaşının sonunda İngiltere ve Fransa Türkiye’yi parçalamaya kalkıştığı zamanda olduğu kadar açık ve seçik biçimde ortaya çıkmamıştı. Ameliyat masasının üzerinde tüm zayıflığı, karakteristik çizgileri ve ana hatları ile Avrupa’nın hasta adamı yatıyordu.57

Sebepleri ne olursa olsun, Avrupalıların Osmanlı devletine ilgi duyduklarını, onun idaresini, mali kaynaklarını, dini yapısını öğrenmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bundan böyle Avrupalılar, Osmanlı devletini tanıma gayretini artırmışlar, İslam’ı Osmanlı elbisesinde izlemeye devam etmişlerdir.58

Kemal Tahir’in vurguladığı şekliyle Osmanlı, Doğunun sömürülmesini önleyen tek güçtür. Bu yüzdende yıkılıncaya kadar Batının hedefi olmuştur.

Benzer Belgeler