• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti’nde Propaganda

4. ĐKTĐDAR VE PROPAGANDA ĐLĐŞKĐLERĐNDEN TARĐHSEL

4.5. Osmanlı Devleti’nde Propaganda

Osmanlı Devleti, kurulduğu günden tarih sahnesinden çekildiği güne değin, büyük devletlerin kullana geldikleri bütün propaganda yöntemlerinden azami ölçüde yararlanma yoluna gitmiştir. Osmanlı Devleti daha henüz kurulma aşamasındayken, Anadolu’da birbiriyle savaş halinde bulunan beyliklerin aksine kendine yegane düşman olarak Bizans’ı benimsemiş ve bu siyasi tavrını da güçlü bir propaganda anlatımıyla

Anadolu’da yaşayan tüm halka izah etme gayretinde olmuştur. Nitekim hemen kuruluş aşamasında benimsenmiş olan bu stratejik propaganda haklılığını göstermiş ve kısa süre içerisinde tüm beyliklerin tek bir çatı altında, Osmanlı Devleti çatısı altında, birleşmelerini mümkün kılmıştır.

Yine Osmanlı Devleti, bir propaganda faaliyeti olarak, fethedeceği bir bölgeye önceden seçip hazırladığı zahitlerini, dervişlerini gönderir ve o bölgenin Osmanlı yönetimine geçmesi halinde elde edecekleri imkânlar bölge halkına teferruatlı bir şekilde anlatılırdı. Bu yolla daha Osmanlı ordusu o bölgeye gelmeden çok öncesinde, halk nazarında bir sempati halesinin oluşturulması sağlanırdı.

Bu yöntemin yanı sıra Osmanlı ordusu, savaş öncesinde ve sırasında adeta bir özel kuvvet hüviyetinde olan ’delilerini’ de gönderirdi. Rumeli beylerbeyliğine bağlı olarak çalışan ‘deliler’ birliği, düşman askerlerinin moral kaybına sebep olacak destek propagandasını yürütebilecek tarzda eğitilmiş bir gruptu. Bu birlik, düşman ahalisini korkutmak ve sindirmek maksadıyla karşı tarafın topraklarına sızarak, hiç olmadık anlarda şok edici faaliyetlere girişmekte, giyinmiş oldukları korkutucu kıyafetlerde halk üzerinde maneviyatlarını bozucu bir tesiri hâsıl etmeye çalışmaktaydılar. Aynı zamanda söylenti çıkarmak ve olmadık şayiaları halk arasına yaygınlaştırmak yine bu birliğin görevleri arasındaydı. (Özsoy, 1998: 59)

Tarih boyunca bütün güçlü devletlerin başvurmuş olduğu sanat eserleri vücuda getirmek suretiyle yürütülen iktidar propagandasına Osmanlı Devleti de büyük önem vermiştir. Osmanlı, yeni fethettiği bir bölgeyle ilgili olarak çok hızlı bir imar politikasına girişmekte, böylece hem fethedilen coğrafyanın halkı üzerinde olumlu tesirler bırakmakta hem de yeni yerleşim alanlarını kendi mimari yapısını uygun bir biçimde oluşturmaktaydı.

Đstanbul’un fethinden sonra görüldüğü üzere, bu yöntem çoğu zaman bir güç gösterisi ve devletin yeni ulaştığı coğrafyalara propagandasını yayması açısından camiler, çeşmeler, hanlar, hamamlar, köprüler inşa ettirmek suretiyle yapılmaktaydı. Hatta Osmanlı hanedanında böylesi kalıcı eserleri yaptırmak bir aile geleneği haline dönüşmüştü.

Benzeri bir propaganda yöntemi, Mehter takımının kuruluşu ve gelişmesi aşamasında görülmektedir. Osmanlı’nın çıktığı her savaşta mutlaka yanında hazır kıta bekleyen mehteranı, askerlerin moral motivasyonunu güçlendirmek, karşı tarafa ise korku ve ümitsizlik aşılamak gayesiyle çalışmaktaydı. Mehteran’da görevli olan

askerlerin kıyafetlerinin gösterişi ve heybeti, söylenen ve çalınan marşların anlamları, parçalarda kullanılan enstrümanların ağırlıklı olarak vurmalı çalgılardan oluşması propaganda etkisinin pekişmesinde önemli bir yere sahipti. Bu sayede Mehteran’ın coşkusu ve heyecanı ritmik anlamda Osmanlı askerinin savaş meydanındaki cesaret ve azmini de kamçılayacak bir anlamı ifade ediyordu.

Neredeyse bütün Osmanlı padişahları kendi dönemlerine uygun olacak bir şekilde propagandayı kullanma yoluna gitmişlerdir. Özellikle Osmanlı’nın tarih sahnesinden ağır ağır çekilmeye başladığı 19. yy’da, siyasi belirsizlik ve çalkantılı atmosferin etkisiyle propaganda daha çok başvurulur bir yöntem haline gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecine girdiği son dönemlerde, Sultan Abdülhamit’in propagandayı bir siyaset aracı olarak çoğu kez kullanışı, bu yöntemin nasıl hayata geçirildiği hakkında da bize detaylı bir örnek teşkil etmektedir.

Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülhamit, psikolojik savaş yöntemlerini bilen ve kullanan birisiydi. Balkan savaşı sonrasında kendisiyle yapılan bir görüşmede Đttihatçılara hitaben psikolojik savaşı bir dünya siyaseti üretmek adına nasıl kullandığını şöyle anlatır: ‘Ben Balkanlarda kiliseler arasındaki kavgayı halletmedim. Bunu birleşip bize saldırmasınlar düşüncesi ile bilerek yaptım. Sizin (ittihatçıların) bu ihtilafı çözmeniz yanlıştı.’(Tarhan, 2006: 42)

Benzeri bir propaganda hassasiyeti ile; II. Abdülhamit’in ‘Ertuğrul Gemisi’ni, hem sömürge devletlerinin baskısı ve yönetimi altına girmiş olan Đslam ülkeleriyle bağların kopmaması hem de Uzak Doğu ile kurulacak sıcak ilişkilerin bir başlangıcı olması niyetiyle sefere çıkarması da siyasi bir propaganda başarısıdır.

Bu açıdan Sultan II. Abdülhamit bu gemiyi tam anlamıyla bir propaganda gemisi olarak kullanmış ve geminin uğradığı liman ve şehirlerdeki tesirinin daha fazla olması için, geminin zabit ve mühendislerine çeşitli rütbeler vermiş ve gemi personelinin önemli kişilerden oluşmasını sağlamıştır. Böylece geminin uğrayacağı limanlarda daha yoğun bir ilgi ve alaka ile karşılanması sağlanmış olacaktı. Ayrıca gemi kumandanlığına getirilen Osman Paşa’nın Padişah’ın yaverlerinden olması, geminin Halifeliğin bir temsilcisi olduğu görüntüsünü pekiştiriyordu ki, bu durum Güney Asya Müslümanları için oldukça heyecan vericiydi.

Đkinci Abdülhamit’in planladığı gibi Ertuğrul Gemisi Japonya’nın Yokohama Limanına varıncaya kadar uğradığı her limanda, özellikle Đslam ülkelerinde, büyük bir coşku ve heyecan dalgasını hasıl etmiştir. Bu heyecan dalgası öyle boyutlara varır ki,

geminin 1889 yılının Ekim ayında Hindistan’ın Bombay limanına demir atmasının ardından buradaki Müslümanlar üzerinde oluşturduğu büyük sevinç ortamı, sömürge idarecilerini oldukça ürkütmüş ve telaşlandırmıştı. Heyecan o boyutlara varmıştı ki, halk gemiyi görmek için adeta hücum etmiş, merdivenlerinden giremeyenler düşüp boğulmak tehlikesine aldırmadan gemiye atlamışlar, “bağımsız Müslüman toprağı” diyerek gemide namaz kılmışlardı. Akşam hava kararıncaya kadar halk gemiyi terk etmişti. (Özsoy, 1998: 67)