• Sonuç bulunamadı

BATI’DA LĐBERALĐZMĐN ORTAYA ÇIKIŞI ve TÜRKĐYE’DE LĐBERALĐZMĐN GELĐŞĐMĐ

2.2. Türk Tarihinde Liberalizm

2.2.1. Osmanlı Döneminde Liberalizmin Gelişim

Osmanlı çoğu olayda olduğu gibi, batılılaşma ve özgürlük alanında da batılı ülkelerden etkilenmiştir. Fakat bu düzenlemeler döneminde Osmanlı batılı ülkeleri birebir örnek almamış, kendi iç dinamiklerini göz önüne alarak bir plan çıkarmıştır.

Osmanlı’nın devlet yapısına ve yönetim tarzına bakıldığında batıyla benzeşen ve ayrışan yanlar ortaya çıkmaktadır. Osmanlı Devleti, despotik olmayan mutlak bir imparatorluktur. Osmanlı Đmparatorluğu benzer yönetim tarzlarına sahip diğer ülkelere

93

Kemal, Yakut, Çağdaş Dünya Tarihi, Anadolu Üniversitesi Açık öğretim Yayınları, 1999, Eskişehir, 1999, s:78

94

göre daha demokratik ve üstün özelliklere sahiptir. Osmanlı Devleti’nin asıl özelliği teokratik olmasıydı. Osmanlı Devleti’nde hâkimiyetin sahibi millet değil, Tanrı idi. Hanedanı Al-i Osman, Tanrı adına devleti yönetiyor ve yetkiyi bizzat Tanrıdan alıyorlardı. Halk bu sistemde devletin bir organı değil, pasif bir unsuru idi. Halk çalışır, eker, biçer, asker olur, devletin gelir kaynağını teşkil eder fakat devlet iradesine iştirak edemezdi. Osmanlı’da halk çeşitli milletlerden oluştuğu için bu kitleye millet değil, ümmet denirdi.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşu, hâkimiyetin kimler tarafından ve nasıl kullanılacağı, devletin nasıl idare edileceği, ferde ve devlete ait kaidelerin tümü şeriat denilen Đslami kaidelerle açıklanmak istenmiştir. Osmanlı hükümdarı aynı zamanda halifedir. Kullandığı iktidar siyasidir fakat aynı zamanda dini bir mahiyete sahiptir.95

Osmanlı Đmparatorluğu’nda batılılaşma hareketleri Lale Devri’ne kadar uzanmaktadır.96 Bu dönemde Batı, Doğu’ya göre sadece teknik yönden değil, ayrıca medeni yönden de üstün görülüyordu. Osmanlı artık Avrupa’ya göre daha güçsüz ve zor durumdaydı. Đçinde bulunulan bu durumun çıkış yolu olarak Batılılaşmayı gören Osmanlı bu dönemden sonra var olmak için Batılılaşma hareketlerine ağırlık vermeye başlamıştır. Batılılaşma sürecinde birçok soru işareti doğal olarak gündeme gelmiş ve haliyle bu harekete karşı çıkan odaklar kendini göstermeye başlamıştır. Bu odakların en fazla engelleme girişimleri, Lale Devri ve Nizamı Cedit hareketleridir. Lale devri döneminde Paris’e ilk elçi gönderilmiş, ilk matbaa kurulmuş, geniş tercüme çalışmalarına girişilmiş, ilk tiyatro piyesi oynatılmıştır. Bunların hepsi ülke içerisinde tepkiyle karşılanmış ve devamında Patrona Halil Ayaklanması çıkmıştır. Askeri ıslahat ve ilmi ıslahatlara öncelik verilmiştir. Fransızcadan astronomi ve tıp kitapları Türkçeye çevrilmiş, Osmanlı ordusuna yabancı uzmanlar kabul edilmiştir.97

Fransız Đhtilalinin meydana geldiği sırada Osmanlı Devleti yönetiminde bulunan III. Selim, Batı'nın devlet toplum ve ekonomik yapısının gelişmiş olduğunu görerek "Nizam-ı Cedit" adıyla anılan ıslahat hareketinin doğmasını sağlamıştır. Batı alışıldık haklar sistemini yıkarak insan hakları sistemini getiriyor, insanların hür ve eşit olmaları, bağımsızlık gibi fikirleri güçlendirmeye çalışıyordu. Aynı dönemde Osmanlı

95 Tarık Z. Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, Yedigün Matbaası, Đstanbul, 1960, s:7–9

96

Vahit, Bıçak, Liberalizmin Đncelenmesi Friedrich Naumann Vakfı’nın Türkiye’de On Yıllık Siyasi

Çalışması: Uluslararası Konferans: Ed: Vahit Bıçak, Ankara, 4–6 Mayıs 2001, s:2

97 Tarık Z. Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, Yedigün Matbaası, Đstanbul, 1960, s:19–21

Devleti’nde bu etkilerin hiçbiri görülmüyordu. III. Selim zamanında yapılan yenilikler de toplumsal olmaktan uzak, askerî alana yönelik bir durumdaydı. Yenileşmenin askerî yenilikler üzerine kurulup, ziraat, ticaret, ilim, sanat alanına dönüştürülmesi düşünülmüş ise de, inkılâp hareketine karşı olan güçler tarafından Padişah III. Selim’in 1807'de çıkan ayaklanmayla öldürülmesi sonucunda, bu yenilik faaliyeti de uygulanamamıştır.98

III. Selim döneminde en önemli düzenleme, Nizamı Cedit idi. Nizamı Cedit; dar anlamda askeri bir düzenden başka bir şey değildi. Fakat geniş ve gerçek anlamında, mevcut rejimin yerine yenisini koymak anlamına geliyordu. Nizamı Cedit şu hususları içine alıyordu; a) Yeniçeriliği kaldırmak, b) Uleman sınıfının nüfuzunu kırmak, c) Avrupalılaşmak.

III. Selim’in ıslahat programının, Osmanlı’nın bütün ıslahat hedeflerini içerdiği dikkati çekmektedir. Fakat istenilen hedefe ulaşılamamıştır. Birbirini inkar eden iki kurumun, kültür seviyesi düşük ve hurafelere bağlı bir toplum içinde bir arada yaşatılmak istenmesi ıslahat hareketlerini ölü doğmuş hale getirmiştir.

Tüm bu rahatsızlıkların neticesinde başını ‘’ Moskof olurum, Nizamı Cedit olmam.’’ diyen Yeniçerilerin çektiği gruplar bir araya gelmiştir. Kabakçı Mustafa’nın ıslahatçı devlet adamlarının öldürülmesi yönünde fetva yayınlaması üzerine III. Selim öldürülmüştür.99 Bunun üzerine tahta II. Mahmut çıkarılmıştır. Bu dönemde ki önemli adımların ilki 1808 Sened-i ittifak’tır. Halk üzerinde kendi otoritelerini kurmuş bulunan ayanlar, karşılıklı vaatlere dayanan bir sözleşmeyle padişaha karşı bir takım haklar elde etmişlerdir.100 1808 Sened-i Đttifak, padişah ve feodal beyleri bir taraf olarak tanımıştır. Padişah feodal beyleri yerel yetkilerine ortak etmiştir.101 Ancak Sened-i Đttifak’ı imzalayan II. Mahmut güçlendiği anda bu belgeyi yürürlükten kaldırmıştır.102 II. Mahmut 1826 tarihinde yenilik hareketlerinin en büyük düşmanı olan Yeniçeri Ocağı'nı kaldırarak, yerine Asâkir-i Mansure-i Muhammediye adı verilen orduyu kurmuştur.103II. Mahmut kıyafet, adliye, nüfus, posta, pasaport, karantina, Takvim-i Vekayi isimli ilk resmi gazetenin çıkarılması, eğitim kurumları ve halkın dinî inançlarına karşı eşitlik konusunda olumlu faaliyetler içerisinde bulunmuştur.104

98

Ergün, Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Đzmir, 1987, 3.Baskı, s:21–22

99 Tarık Z. Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, Yedigün Matbaası, Đstanbul, 1960, s:22–24

100 Đlber, Ortaylı, Đmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Đletişim yayınları, Đstanbul, 2002, s:28 101

Tarık Z. Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, Yedigün Matbaası, Đstanbul, 1960, s:25

102 Đlber, Ortaylı, Đmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Đletişim yayınları, Đstanbul, 2002, s:30 103Mahmut, Goloğlu, Demokrasiye Geçiş 1946–1950, Goloğlu Yayınları, Đstanbul, 1982, s: 13 104

1839’da II. Mahmut’un ölümü üzerine tahta Padişah Adbülmecid çıkmıştır. Liberalizm için asıl önemli gelişmeler bu tarihten sonra yaşanmaya başlanmıştır. Tanzimat fermanı ve ardından yayınlanan Islahat Fermanı önemli açılımlar sağlamıştır. Tanzimat fermanı öncelikle Türkiye’de anayasal yönetime doğru atılmış, liberalleşme açısından önemli bir adımdır.105 Tanzimat fermanı, padişahın kulu durumundaki Osmanlı üst bürokrasisinin padişah yetkilerini evrensel yazılı hukuk kuralarıyla sınırlandırma isteğiyle oluşturulan bir belgedir.106

Tanzimatçılar, yaptıkları reformlarla merkezi ve güçlü bir devlet yapısı öngörürlerken, bir ikilem olarak, birey ve onun haklarını devlet karşısında koruyan, hukuk devletine doğru bir gelişmenin önünü açtılar. Çelişkili gibi görülen bu iki süreç, Osmanlı’nın girdiği bu yeni aydınlanma evresinde bir arada gelişmesini sürdürdü.

Tanzimat’ın kurucusu Mustafa Reşit Paşa’nın can, mal, ırz dokunulmazlığı kavramlarının yanı sıra, Müslüman ve gayrimüslim eşitsizliğin kaldırılması yolunda attığı adımları 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı daha da genişletti. 1858 yılında çıkarılan Arazi Kanunnamesi ile özel mülkiyetin tanınması, bu yolda girişilen küçümsenemeyecek bir hareket olarak, bireyin mal edinebilmesi ve bunun hukuksal çerçevesini çizmiş olması bakımından önemli olmuştur.

1839–1876 süreci, Osmanlı Đmparatorluğu’nda modern siyasal düşünce akımlarının da doğuşuna yol açan ortamı yarattı. Tanzimat’ın getirdiği sınırlı ortamı Avrupa’ya açılma ile birlikte yeni Türk ya da Osmanlı aydınlanmasının doğuşuna ortam hazırlamıştır. Đlk siyasal oluşum diyebileceğimiz Yeni Osmanlılar Cemiyeti hareketi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi gibi Osmanlı aydınları bugün bile Türk siyasi hayatında etkili olan düşünce akımlarını ilk kez seslendirebilen kişilikler ortaya çıktılar. Bu aydınlar özellikle ekonomik alanda liberalizmi savunan yazılar kaleme aldılar, tekel usulünün kaldırılmasını savundular. Yine bu dönemin önde gelen devlet adamlarından Mustafa Reşid, Ali ve Fuat Paşa’lar ekonomide liberalleşmeyi, birazda dış politik etkiler ve çıkarlar nedeniyle savunan insanlar olmuşlardır. Đlk özel teşebbüs, halen Đstanbul’da faaliyette olan Şirket-i Hayriye Vapur işletmesi bu dönemde kurulan özel işletme olarak ortaya çıkmıştır.

105 Mehmet, Seyitdanlıoğlu, Yayla Atilla, Liberal Düşünce Dergisi, Sayı:10–11,1998,s:55

106 Ersin, Kalaycıoğlu, Sarıbay A. Yaşar, Türk Siyasi Hayatının Gelişimi, Beta Yayınları, Đstanbul, 1986, s:13,14

Tanzimat dönemindeki bu gelişmeler, Yeni Osmanlıların düşüncelerinin akış yönü, Osmanlı’yı daha demokratik bir yapıya yöneltti. Bilindiği üzere, 1876–1878 Meclisi Umumisinin kurulmasına, yani Birinci Meşrutiyet dediğimiz ve demokrasimizin ilk evresinin doğuşuna yol açmıştır.107

Batı’nın siyasal fikir akımlarından etkilenen aydınlar, mutlak yönetim ve onun baskısına karşı mücadele edecek, I. ve II. Meşrutiyet hareketleri ile Batılılaşma sürecine katkıda bulunacaklardır.

I.Meşrutiyet kısmen Batı’nın baskısı ile ilan edilmiştir. Đngiliz siyasal rejimine hayranlığı ile bilinen Ahmet Mithat Paşa’nın gayretleri ve II. Abdülhamit’in bir fermanı ile 1876’da ilan edilen, Rumi Takvime göre 1293 Kanun-u Esasi olarak da anılan Osmanlı Devleti’nin ilk yazılı anayasasının getirdiği en büyük yenilik, iktidarı tanrısal bir kavram olmaktan çıkarıp, seçmenin ilgilendiği bir yeryüzü olayı durumuna getirmesidir.108

I.Meşrutiyet Anayasası'na göre, ‘’Padişah, yani devlet başkanı kutsal ve sorumsuzdur. Başbakan ve bakanları seçer. Kanun önünde herkes eşittir. Kanunsuz vergi ve ceza olamaz, din ayrılığı yoktur. Kanunları parlamento yapar, padişah onaylar. Parlamento iki meclisten meydana gelir. Biri, üyeleri padişahça atanan Ayan Meclisi’dir; öteki ise, üyeleri her dört yılda bir halk tarafından seçilen Meclis-i Mebusan’dır. Mebuslar yani milletvekilleri düşüncelerinden ve oylarından sorumlu değildirler. Seçimler gizli oy temeline dayanır, seçimin nasıl yapılacağı ayrı bir kanunla belirtilir’’.109

I. Meşrutiyet Batı’yı örnek alan yeni bir düzen amaçlamakla birlikte, bu rejimin getirdiği yenilikler içinde partiler, organize seçimler, özellikle siyasal partiler kanalı ile kullanılan siyasal özgürlükler yoktur. Bunların yanı sıra, sırasıyla Yeni Osmanlılar, Jön Türkler adlarını benimseyen aydınlar grubu, ülke içinde ve dışında gizli siyasi mücadele teşekkülleri kurmaya başlamışlardır. Bu faaliyete Osmanlı Đmparatorluğu’ndaki azınlık gruplarının da katılmasıyla, 48 yıl süre ile yurt içinde ve dışında istibdada karşı mücadele amacıyla 17 gizli kuruluş faaliyete geçmiştir. Özellikle Jön Türkler kurdukları dernekler aracılığıyla taşıdıkları fikirleri kitlelere ileten bir siyasal baskı grubu olarak II.

107 Vahit, Bıçak, Liberalizmin Đncelenmesi Friedrich Naumann Vakfı’nın Türkiye’de On Yıllık Siyasi

Çalışması: Uluslararası Konferans: Ed: Vahit Bıçak, Ankara, 4–6 Mayıs 2001, s:2-3

108

Tülay, Özüerman, Türkiye’nin Batılılaşma ve Demokratikleşme Açmazı, Dokuz Eylül Üniversitesi,

Đzmir, 1998, s:22

Meşrutiyet’le birlikte etkinliklerini duyurmuşlardır. Osmanlı tarihinde ilk kez aşağıdan yukarıya bir hareketin temsilcisi olmuşlardır.110

Jön Türk hareketinin doğuşu, bugün Türk politikasını anlamak bakımından da önemlidir. Çünkü Jön Türkler kendi içerisindeki düşünce farklılıklarıyla Osmanlıcılık, Türkçülük, Đslamcılık ve liberalizm diyebileceğimiz düşünceleri temsil eden kişilere veya kendi içerisinde hiziplere her zaman sahip olmuştur. Daha sonra Đttihat ve Terakki, Avrupa’daki pozitivist düşünceleri Osmanlı’ya getirdi ve 1908 II. Meşrutiyeti doğurdu.

Osmanlı’da Mülkiye Mektebinin açılmasıyla, Sakızlı Ohannes Paşa’nın doğrudan Adam Smith’den etkilenerek liberal ekonomik politikaları ve uygulamaları savunan düşünceleri, Osmanlı’ya doğrudan ifade ederek taşıması da bu dönemde orta çıkmıştır. Adam Smith’in Ulusların Zenginliği eserini, adından başlayarak Đlm-i Servet-i Milel ismiyle yeni baştan kaleme almış ve Türk ekonomisinin ancak liberalizm ile kalkınabileceğini savunmuştur ve ancak servetin ve bireyin özgürlüğünün, servetin üretimi, dolaşımı, bölüşümü ve tüketimi ile sağlanabileceğini savunmuştur.

Ohannes Efendiyi, Maarif Nazırı Münif Paşa’nın kurduğu ve genişlettiği Mecmua-i Fünun çevresinde oluşan bir grup izlemiştir. Bu grup içerisinde bu fikirlerin yeni baştan geliştiğini de görürüz ki, bunlardan en önemlisi, kuşkusuz Türkiye’de liberalizmin öncülerinden sayılan ve Đttihat ve Terakki’nin önemli ismi olan, maliye nazırı Cavit Bey’dir. Cavit Bey, Mecmua-i Fünun’da bu düşünceleri savunur ve kamuoyuna ulaştırmak için uğraşır. Daha sonra Đttihat ve Terakki’nin iktidarı döneminde ise kısmen bu fikirlerini uygulamaya koymaya çalışır. Ama genelde Đttihat ve Terakki’nin iktisat anlayışı daha çok milli iktisat veya milli burjuvazinin doğuşu ve tercihi yönüne kayar. Tabi burada Cavit Bey’in Ulum-u Đktisadiye ve Đçtimaiye Mecmuasını da yine 1908–1910 yılları arasında, liberalizmi savunması bakımından zikretmek, bundan söz etmek gerekir. Yine 1910’lu yıllarda kurulan Đtibar-ı Milli Bankası, Cavit Bey tarafından, Türkiye’de özel sektörün, burjuvazinin gelişmesini amaçlamış bir iktisadi kuruluş olarak göze çarpmaktadır.

II. Meşrutiyetin liberal anlamda bir diğer önemli gelişmesi de, az önce de söz edilen

Đttihat ve Terakki’nin içerisindeki gruplardan biri olarak kabul edebileceğimiz, Prens Sabahattin ve arkadaşlarının ve temsil ettikleri düşüncenin daha bir ön plana çıkması ve gelişmesidir. Prens Sabahattin bunu kısaca, şahsi teşebbüs ve adem-i merkeziyet

110 Tülay, Özüerman, Türkiye’nin Batılılaşma ve Demokratikleşme Açmazı, Dokuz Eylül Üniversitesi,

sözcükleriyle formüle etmiştir. Bu düşünceye sahip liberaller, 1908 sonrası Đttihat ve Terakki iktidarıyla Đttihat ve Terakki’nin liberal olmayan tutumlarını da eleştirerek, ilk liberal partimiz diyebileceğimiz Ahrar Fırkasını, 1908 sonrasında kurmuştur.

Ahrar Fırkası, Đttihat ve Terakki Fırkası gibi çok güçlü ve katı bir parti karşısında ciddi bir varlık gösterememiştir. Prens Sabahattin ve arkadaşlarının 1909 ayaklanması veya o günlerin meşhur deyişiyle, 31 Mart Vakası, irtica olayıyla ilişkili bulunarak bastırılmasından sonra, yine liberal olduğunu iddia eden Hürriyet ve Đtilaf ismiyle bir fırkayı da görüyoruz. Ancak, Hürriyet ve Đtilaf Fırkası, liberalizmi savunmasına rağmen, liberalliği konusunda birçok tartışmaya sebep olan bir fırka olmuştur. Daha çok Đttihat ve Terakki’ye muhalefet eden, farklı unsurların bir araya gelmesinden oluşan bir fırka olmuştur.111