• Sonuç bulunamadı

Üçüncü masal “Abdal” bozkırda geçer. Abdal, öldüren ayaza rağmen bozkıra yabancı sayılmaz. Bu ortama asıl yabancı olan baĢka çağlardan baĢka yerlerden buraya gezmeye gelmiĢ olan diğer öykü kiĢisidir.

“Bir Ortaçağ Abdalı” ile “Avından El Alan”ın benzer uzam tasarımları vardır. Biri denizde, diğeri bozkırda geçmesine rağmen her ikisi de insanlar tarafından mesken tutulmamıĢ, boĢ uzamlarda seyreder. Her ikisi de dıĢ uzam anlayıĢıyla ĢekillenmiĢtir ve üzerinde bulunan kiĢiye tehdit oluĢturabilecek doğal özelliklere sahiptir: Deniz, derinliği, bozkır ise ayazı, ıssızlığıyla öldürücüdür. Ġnsanlar tarafından ĢekillendirilmemiĢ, dokunulmamıĢlardır; dolayısıyla kültürün karĢıtı olarak “burada” değil, “orada” olarak konumlandırılmıĢlardır. Ġkisi de yabandır. Hem deniz hem de bozkırda doğa, insanlaĢtırılmamıĢ tersine insan

45

doğalaĢtırılmıĢtır. Balıkçının deniz tarafından yutulması, Bozkırda yol alan Abdalın hayvanını kuĢanık imgesi, modern adamın ise Doğu‟nun ve geçmiĢ zamanların kurallarının hakim olduğu bir uzamda bir hayvan tarafından yenmesi ya da hayvan ile kurulan iliĢkiler, “insanın doğallaĢtırılması”na örnek gösterilebilir. Doğanın kültür karĢısındaki bu ayrıcalıklı konumu diğer öykülerde de tekrarlayan bir öğe olacaktır.

GKB öyküleri boyunca karĢımıza çıkan rollerin sınırlarının belirsizliği (avcının av

olması ya da özne-nesne iliĢkisindeki karĢılıklı gidiĢ geliĢler, insan-hayvanlar ya da hayvan-insanlar), temelde Doğa-Kültür karĢıt ikilisi arasındaki mesafelerin aĢılma olanakları olarak okunabilir.

Öyküde yer alan ikinci uzamsal imge handır. Açık uzam, bozkır, içerisinde bir nokta olan hanın duvarları vardır. Yani sınırlı, kuralları olan bir iç uzamdır burası. Ġnsan eliyle inĢa edilmiĢ olması, sıcaklığı, içeride yiyecek ve barınma imkânının bulunması, onun, bozkırla tam bir karĢıtlık içerisinde değerlendirilmesine olanak verir. Ölüm ve sonsuzluğu imleyen çetin doğa ile çevrili bir kültür noktasıdır Han. DıĢarının türlü tehlikelerine karĢı bir güvenlik kalesidir. Geceleri kapılar kapanır ve dıĢarı ile içeri arasına kesin(liği tartıĢmalı) bir sınır çizilir. Artık, Abdal gibi dıĢarıya, yaban olana ait her ne varsa içeriye alınmayacaktır.

Ancak öykü kiĢisi, bir yabancı olduğu için bozkırın ve konakladığı hanın kurallarından habersizdir. (Hanın kuralları gereği) yapmaması gerekirken gece yolda kalmıĢ olan abdalı içeri alır. Burada iki farklı uzam ve zaman vardır: Abdalın uzam- zamanı ve Adamın uzam-zamanı. Bu ikisi fiziksel olarak, “eĢik kronotopu” olarak gösterebileceğimiz han duvarı ile birbirinden ayrılmıĢlardır. Her eĢikte olduğu gibi han duvarlarının çizdiği eĢiğin de birbirine bağlı iki yönelimi vardır. Hanın duvarları sadece içeriyi dıĢarıdan ayırmakla kalmaz aynı zamanda içeri ile dıĢarıyı birbirine bağlar. Cassirer, mitik düĢüncede uzamın zihinsel ifade formu olarak “içteki” ile

46

“dıĢtaki”, “öznel” ile “nesnel”in statik bir durum değil, tersine, bunların harekete geçirici unsurlar olduğunu belirtir. “ Ġçteki, dıĢtakinin ve dıĢtaki de içtekinin yanında gerçekten ayrılmıĢ bir alan olarak bulunmaz; tersine, her ikisi bir birine yansır ve bu karĢılıklı yansımada, kendi gerçek içeriklerini diğerine açar” (II, 155). Dolayısıyla mitik bilincin uzam tasarımı arasındaki mesafe, tıpkı “ben” ve “öteki” arasındaki mesafede olduğu gibi mutlak bir hal değil, bir tür geçiĢ olanağıdır. Bu nedenle eĢik de, bir temas noktası olması bakımından bir tür ara yerdir ve burada ne hanın ne de bozkırın zamanı geçerlidir.

Lotman iç/dıĢ uzam semiolojisini Ģu Ģekilde açıklar: “Eğer iç dünya evreni üretiyorsa, öteki taraf da kaosu, anti-dünyayı, yapılandırılmamıĢ ve canavarlar, ölümsüz güçler ya da onlarla iliĢkisi olan insanlar tarafından mesken tutulmuĢ yeraltını, öteki dünyaya ait uzamı temsil eder” (140). “Normal” uzamın sadece coğrafi değil ama aynı zamanda zamansal sınırları da vardır. Geceye özgü zaman, bu sınırların ötesinde yatar. Dolayısıyla tekinsiz sonuçlar doğuracak karĢılaĢma kültürün normal ve güvenli olarak kabul ettiği uzam ve zamanın sınırlarında gerçekleĢecektir.

Duvarda yüzyıllar sonrasında açılacak gediğin o anda açılması ve abdalın içeri girmesi ile bu iki öykü varlığının uzam-zamansal konumlar da bir araya gelmiĢ, çakıĢmıĢ olur. Bu “öteki” ile olan bir karĢılaĢma söz konusudur eĢikte: Modern adam, yaban olan ile, hayvanını kuĢanık olan adam ile karĢılaĢmıĢtır. Söz konusu karĢılaĢmanın tekinsiz sonuçları olacaktır.

Sonuç olarak “Abdal”, her iki uzamın çakıĢması fenomenolojik olarak dıĢarıyı, dıĢı imleyen bozkırın, içeriyi, ben olanı, bedeni imleyen han ile

karĢılaĢması; geçmiĢ ile Ģimdinin çakıĢmasını konu alır. Yabancı olan uzam-

47

bilinen benin, bedenin içine girmesi, tekinsiz bir olanaklı dünyanın kapılarını açacaktır. Gaston Bachelard, dıĢarısı ile içerisi parçaları arasında bir tür diyalektik iliĢki olduğunu belirtir: “Bu diyalektik, her Ģeye karar veren evet ve hayır

diyalektiğinin kesin sarihliğine sahiptir. Bu diyalektiği, farkına varmadan tüm olumlu (positif) ve olumsuz (negatif) düĢüncelere kumanda eden bir hayal tabanı haline getiririz” (2008, 255). Oysa durum, kendisinin de belirttiği gibi, hiç de “evet” ve

“hayır”ın kesinliğine sahip değildir.30

Nitekim öyküde “hayır” ya da ölüm yalnızca dıĢarıda değildir. Bozkırın açıklığı, ayazı öldürücüdür elbette ama asıl ölüm metinde göründüğü Ģekliyle burada gerçekleĢmez (bozkırda kimse ölmez). Ölüm asıl olarak içeride gerçekleĢir. Hayvanın eti kemirmesi, adamı parçalaması ya da modern adamın abdalın resmini çizdikten sonra böğrüne imzasını atması ve (sembolik de olsa) ölümüne yol açması hep iç uzamlarda gerçekleĢmiĢtir. Dolayısıyla öyküde yer alan iç/dıĢ uzamlar yukarıda bahsedilen evet/hayır mantık kesinliğine sahip

kutuplaĢmalar sergilemez ya da dıĢ olan iç olana sızdığı için böyle bir kesinlik kalmamıĢtır. Ölüm ya da tehdidin dıĢ uzamda bulunana, ötedekine, dıĢarıda kalana gelmesi çokça iĢlenmiĢ bir konudur. Ama ölümün içeriye sokulması, bilindik olana bulaĢması açıkça tekinsizin alanına girer. Çünkü bir zamanlar güvenli bulunan içerinin aniden hiç de sanıldığı gibi güvenilir olmadığı anlaĢılır. Böylece içeri ile dıĢarı arasındaki duvarlar anlamını yitirir.

30 Bachelard hayalgücünün yaĢadığı içerisi ile dıĢarısının, geometrik karĢıtlık ölçütleriyle ele

alınamayacağını belirtir; çünkü dıĢarısı “engin”, içerisi de “somut” olduğu için aralarında simetri bulunmaz. “Somut ile engin arasındaki karĢıtlık açık değildir” (259)

48

BÖLÜM V