• Sonuç bulunamadı

2.1 Mutluluk (Öznel İyi Olma)

2.1.4 Mutluluk Kavramının Bileşenleri

2.1.4.2 Olumlu ve Olumsuz Duygular

Olağanüstü karmaşık deyimler olan duyguları bazı bilim adamları öznel (sübjektif) hisler olarak görmekte ve sadece bu duyguları yaşayan insanların sözel açıklamalarını incelemeye değer bulmaktadırlar (Deiner vd., 2000).

İnsanın yaşadığı içsel deneyimler duygusallık kavramıyla açıklanmaktadır. Duyguların aşağıda belirtilen 5 temel unsuru olduğu söylenebilir (Barutçugil, 2002):

1. Fiziksel (dışsal) ve psikolojik (içsel) uyarı,

2. Genellikle zevk alma ya da almama şeklinde kendini gösteren hisler, 3. Deneyimin bilinçli olarak farkında olmak ve değer vermek,

4. Duygusal olarak açıklayıcı davranışlar, 5. Duygusal davranışın çevresel sonuçları.

Duygular bir insanı biyolojik, psikolojik ve sosyal olarak bütünüyle kapsar. Lazarus’a göre duygular kişinin hedeflerine bağlı olarak tanımlanmaktadır. Ona göre olumlu ve olumsuz duyguların hepsi hedef odaklıdır. Kişi hedeflerine ulaşamadığında hissettiği duygulara olumsuz duygular adı verilmektedir. Örneğin çok çalışıpda sınavı geçemeyen bir öğrenci hayal kırıklığı, sinir, suçluluk, utanç, düşmanlık, kıskançlık gibi olumsuz duygular hissedecektir. Okulundan başarı ile mezun olan bir kişi ise mutluluk, gurur, sevgi, memnuniyet gibi olumlu duygular hissedecektir (Kreitner, Kinicki, 2004).

Çok boyutlu analiz teknikleriyle gerçekleştirilen araştırmaların (Russel, 1980; Watson ve Clark, 1992; Davidson, 1993) sonucunda bireylerin öznel iyi olma (mutluluk) durumuna yönelik değerlendirmelerinin pozitif ve negatif duygu alanlarını ayrıştıracak biçimde belirlediklerini göstermektedir. Russel (1980) tarafından geliştirilen modelde pozitif ve negatif duygu alanlarının görünümü 4’lü

33

ayrışım modeli ile açıklanarak bireylerin duyarlılıkları altyapılara ayrıştırılmış, mutluluk ve mutsuzluk gibi zıtlıklar bir araya getirilmiştir. Mutluluk alanı alt alanlara ayrılarak memnuniyet ve coşku gibi, mutsuzluk alanı da depresyon ve gerilim gibi alt boyutlara ayrıştırılarak kişilerin iyi olma haline etki eden duyguların varlığı ortaya konulmuştur (Russel, 1980).

Solmuş’a (2005) göre bireyin, belirli bir olay, kişi ya da duruma karşı gösterdiği öfke, sevinç, ağlama ve üzüntü gibi tepkileri ifade eden duygulanım olumlu ve olumsuz olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Olumsuz duygulanıma sahip bireyler genel olarak yaşadıkları dünyanın ve insanların hep olumsuz yönlerine odaklandıkları için hayata, insanlara ve en önemlisi kendilerine karşı hep olumsuz tutumlar gösterirler. Örneğin, olumsuz duygulanıma sahip bireyler; insanlara güvenmez ya da hayatında hiçbir şeyi değiştiremeyeceğine ya da hiç sevilmeyeceğine ya da değer görmeye layık biri olmadığına inanırlar. Öfke, nefret, küçümseme, suçluluk duygusu, korku ve depresyon yaşamaya eğilimlidirler ve genel olarak hayattan yeterince tatmin sağlayamadıklarını savunurlar. Buna karşın olumlu duygulanıma sahip bireyler ise; enerjik, heyecanlı, yaşamdan zevk alan, güdülenmeleri yüksek, sevgi dolu, bağışlayıcı, yaratıcı, yardımsever, kibar ve sosyal kişilerdir (Solmuş, 2005).

Rhoades, Arnold ve Clifford (2001) sorun çözücü yaklaşım gösteren kişilerin olumlu tutumlara sahip olduklarını belirtmişlerdir (Rhoades, Arnold, Clifford, 2001). Barsade (2002) tarafından gruplarla yapılan çalışmada da olumlu duyguların grup üyeleri arasında yardımlaşma ve işbirliğine yol açtığı bulunmuştur (Barsade, 2002). Olumlu duygular kişilerin sadece zorluklara daha kolay dayanmalarını sağlamaz. Aynı zamanda negatif (olumsuz) durumlarla karşı karşıya kaldıklarında da daha kolay üstesinden gelmelerine destek olur (Ünal, 2014).

Kızgınlık gibi olumsuz duyguların kişinin karşı tarafa tutumu ve çatışma sırasındaki davranışlarını etkilediği gibi müzakere sonuçlarını da olumsuz etkilemektedir. Olumsuz duygusal deneyimler, farklılık ve anlaşmazlıklar konusunda açık iletişim kurmayı engellemenin yanısıra sorun çözmeyi de zorlaştırdığı için kişilerin karşı karşıya gelip kavga etmesine veya yüzyüze gelmekten kaçınmasına neden olmaktadır (Börü ve İslamoğlu, 2007).

34

Mutluluğun (öznel iyi oluş) duygusal boyutlarının yanı sıra bilişsel boyutları da karmaşık bir olgu olarak birçok araştırmacı tarafından incelenmiştir. Dilmaç ve Bozgeyikli (2009) tarafından 600 kişi üzerinde yapılan araştırmada öznel iyi oluş ile karar verme stilleri arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Rasyonel karar verme ve sezgisel karar verme stilleri ile öznel iyi oluş arasındaki ilişkinin de pozitif olduğu gözlemlenmiştir (Dilmaç ve Bozgeyikli, 2009).

Mutluluk (öznel iyi oluş) seviyesi yüksek olan insanlar kendi yaşamlarında meydana gelen olayları ve yaşam koşullarını olumlu değerlendiren bireylerdir. Mutsuz insanlar ise yaşamlarındaki faktörlerin birçoğunu zararlı ya da amaçlarını engelleyici bir güç olarak değerlendiren bireylerdir (Diener, 1994).

Mutluluk, korku ve öfkenin aksine hoş bir duygu olarak sınıflandırılmakta ve bir ihtiyacın tatmini sağlandığında ya da bir hedefe ulaşıldığında duyulan hoş bir duygu olarak tanımlanmaktadır. Bir bireyin ihtiyaçları ve amaçları sürekli olarak değiştiği ve ulaşılan amaçları daima yeni amaçlar izlediği için mutluluğun hem nedenleri hem de ölçütleri sürekli olarak değişebilmektedir. Örneğin; ilk bebeklik döneminde ihtiyaçlarımız çoğunlukla fizyolojik kökenli olduğu için fizyolojik ihtiyaçlarımız karşılandığında kendimizi mutlu hissederiz. Yaş ilerledikçe yeni amaçlar ve ihtiyaçlar ortaya çıktığı için mutluluk bu yeni ihtiyaçların tatmini ve amaçların gerçekleşmesine bağlı olarak değişecektir (Özkalp ve diğerleri, 2005).

Profesyonel ve özel hayatta duygular ve duyguların yönetiminin önemi birçok akademik ve güncel yayında vurgulanmıştır. Duyguları fark edip önemini anlamak evde, okulda, işte ve sosyal hayatta kişiler arası ilişkileri etkili bir şekilde yönetebilmek için önem taşımaktadır (Bodtker ve Jameson, 2001).

Son zamanlarda olumlu ve olumsuz duygu hallerinin örgüt davranışını etkilediğini gösteren örgüt ve yönetim alanında birçok çalışma yapılmıştır. Deneysel olarak olumlu ve olumsuz duygu hallerinin değerlendirildiği çalışmaların bazılarında olumsuz duygu hali içinde olan çalışanların olumlu duygu hali içinde olanlara kıyasla daha az öz-yeterlilik ve iş doyumu hissettikleri gözlemlenmiştir. Türkiye’de iş yerinde gözlenen duygular ve duygusal düzenleme dinamiğini incelemek amacıyla,

35

temel olarak “Duyuşsal Olaylar Kuramı”nın yöntemine göre yapılan bir çalışmada iş yerinde gözlenen ayrık duygu yaşantıları ve bunları başlatan öncül olaylar ile ortaya çıkan duyguların düzenlenmesi konusu araştırılmıştır. Bu çalışma ağırlıklı bir şekilde servis sektöründe çalışan 150 kişiyle yarı-yapılandırılmış görüşme tekniğiyle birebir çalışma ortamlarında veri toplanarak yürütülmüştür. Duygusal işçilik hem müşteri hem de çalışma arkadaşlarıyla olan ilişki kapsamında ele alınmıştır. Katılımcılardan son 1 hafta içerisinde iş yerlerinde müşteriler ile yaşadıkları ve kendilerinde yoğun bir duygu yaşatan bir olayı hatırlamaları ve bu durumda ne hissettiklerini, müşteriye nasıl bir duygusal tepkide bulunduklarını hatırlamaları istenmiştir. Bu çalışmanın sonucuna göre müşterilerle ilişki sırasında hissedilen ve yansıtılan duygular sıralamasında mutlu – neşeli hissedenlerin yüzdesi sadece %3.95, iş arkadaşlarıyla ilişki sırasında hissedilen duygulara göre de %5.67 olmuştur (Solmuş, 2007).

Günümüz dünyasında bireyler en çok zamanı çalışırken harcadığı için çalışanların duygusal durumlarına daha fazla önem verilmelidir. Bu nedenle duygular iş hayatının içinde yer alır ve iş hayatının ayrılmaz parçasıdır. Örneğin; mutsuz bir birey iş ortamında meydana gelen olayları olumsuz bakış açısıyla algılama ve yorumlama eğiliminde olduğu için yaşadığı yoğun duygusal gerilimi ve temelde kendisi ile ilgili olan inançlarını (ne zaman neyi becerdim ki zaten ya da benden iş çıkmaz, ben böyleyim gibi) besleyeceği için mutsuzluk ve iş tatminsizliği yaratacaktır. Koşullar ne olursa olsun olumsuz duygulanıma sahip mutsuz çalışanlar yaşama dair olumsuz algı ve beklentileri nedeniyle olumlu duygulanıma sahip mutlu çalışanlar kadar mutlu olmayacaklardır. Daha mutlu ve doyumlu bir iş yaşamı için koşulların değişmesi yeterli değildir. Önemli olan kişinin koşullara karşı gösterdiği algı, beklenti ve inançlardır yani kişiye ait özelliklerdir. İş yaşamı açısından bakıldığında olumsuz duygulanıma sahip çalışanların, yoğun olarak iş-özel yaşam dengesini kuramadıkları ve sık sık çatışma yaşadıkları, buna bağlı olarak özellikle iş performanslarının olumlu duygulanıma sahip çalışanlardan daha düşük olduğu, işten kaç eğiliminde oldukları ve başarı konusundaki güdülerinin de düşük olduğu görülmektedir. Myers ve Diener’a (1995) göre mutluluğun en önemli belirleyicileri olumlu bakış açısına sahip olma, olumsuz bakış açısına sahip olmama, hayattan memnun olma bileşenlerine ek olarak kendini gerçekleştirme, kişisel gelişimini sağlayabilme ve hayata dair amaç ve hedeflerine ulaşmak için çaba sarf etmesidir (Kaya, 2010).

36

Benzer Belgeler