• Sonuç bulunamadı

2.1 Mutluluk (Öznel İyi Olma)

2.1.1 Mutluluğu İnceleyen Çeşitli Felsefe Akımları

Filozoflar çok erken bir çağda mutluluğu bulma konusunda çalışmalara başlamışlardır. Düşüncelerin, soyutun uzmanı olan filozofların mutluluk gibi son derece somut olan bir konu hakkında çalışma yapmaları şaşırtıcı gelebilir. Epikuros, İÖ 3. Yüzyılda "Felsefe hayatı mutlu kılan bir etkinliktir" diye belirtmiştir. Felsefe salt bir söylemden ve mutluluk üzerine düşünmekten ibaret değildir aynı zamanda bir eylemdir. Bilgelik ise ona sahip olanı mutlu ettiğine göre mutluluğu dolayısıyla hayatın anlamını ve değerini tanımlama işini filozoflar yapabilir. Felsefe de amaç, insanları tanımak, insanları da kendilerini tanımaya yönlendirmektir. İnsanı tanımak, ona uyan kendi ölçüsünde ve kimsenin yardımı olmadan ulaşabileceği bir mutluluk sunmak demektir (Comte-Sponville vd., 2012).

Her insan mutlu olmak istediği halde çok az insan mutlu olmayı başardığı için Aristo ve Sokrates başta olmak üzere birçok filozof bunun nedenlerini araştırmıştır (Kara, 2010). Aristoteles, mutluluk kelimesi yerine “eudaimonia” sözcüğünü kullanmayı seçmiştir. Bu sözcükte yer alan, “eu” iyi, “daimon” da ruh yani bizim dünyamızla tanrılar dünyası arasında aracılık yapan varlık, “eudaimonia” ise içinde iyi bir tanrı barındıran ya da iyi bir tanrısı olan anlamına gelmektedir. (Vernon, 2011). Felsefe tarihinde yer alan farklı filozofların mutluluk tanımları Şekil 1’de sıralanmıştır (Kara, 2010):

16

Şekil 1- Filozofların Mutluluk Tanımları Kaynak: Kara, 2010

Filozoflar mutluluğu her zaman iyi olma hali olarak tanımlarlar. Peki, hangi faktörler mutluluğu sağlar? Mutluluğumuz çevremizde olan insanlarla yaptığımız kıyaslamalara bağlı olarak değişir. Kıyaslama kriteri bazen para, akademik başarı veya romantik ilişkiler olabilir.

18. Yüzyıl Fransız filozofu Charles Montesquieu'ya göre eğer bir kişi sadece mutlu olmak isterse bu mümkün olabilir. Fakat insanlar diğer insanlardan daha mutlu olmak isterler ve bu her zaman çok zordur. Önemli mutluluk teorilerinden biri olan "Sosyal Mukayese (Kıyaslama) kuramı da Montesquieu'nun mutluluğun doğası ile ilgili düşüncelerini destekler niteliktedir. Bu teoriye göre, insanlar içinde bulundukları durumu çevrelerinde yer alan diğer insanlarla kıyaslar ve eğer diğerlerine göre daha iyi konumda iseler de mutlu olmaktadırlar. Bu konuyu destekler şekilde kolej öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırma sonucuna göre, öğrenciler sınıflarında kendilerinden daha başarısız olan bir öğrenci olduğunda daha mutlu hissetmişlerdir. (Sdorow, 1993).

Adaptasyon seviyesi teorisine göre de insanların mutluluğu sadece başkalarıyla kıyaslamasına bağlı değildir. Aynı zamanda kişi kendisi de kendisiyle de kıyaslama yapar. Kişiler mevcut içinde bulundukları durum ve halleriyle geçmişteki hal ve durumlarını kıyaslarlar. Eğer kişinin içindeki bulunduğu durum iyileşirse

17

mutluluk standardı da yükselir. İkramiye kazanan kişilerin mutlu olma eşik seviyelerin, ikramiye kazandıktan sonra çok fazla yükselmesi araştırmalarla kanıtlanmıştır. 50.000-1 milyon arasında ikramiye kazanmalarına rağmen bu kişilerin mutluluk seviyelerinin ikramiye kazanmadan öncekinden daha yüksek olmadığı sonucuna varılmıştır. İkramiye kazandıktan sonra bu kişiler televizyon seyretmek, kıyafet alışverişi yapmak veya arkadaşlarla sohbet etmek gibi eğlenceli günlük aktivitelerden zevk almamaya başlamışlardır. Çünkü onların mutluluk standartları artmış ve mutluluk artık daha ulaşılmaz olmuştur (Sdorow, 1993).

Zihin, duygular ve beden arasındaki ilişkiyi gösteren birçok araştırma mevcuttur. Fizikçiler hastalarına iyileşmenin en önemli etkeninin yaşama hevesi olduğunu yüzyıllar boyunca söylemişlerdir. Yunan filozof Hipokrat bundan 2400 yıl önce öğrencilerine olumsuz duygu ve düşüncelerin hastalığa neden olabileceğini, olumlu duygu ve düşüncelerin ise iyileşme sürecinde önemli bir faktör olduğunu aktarmıştır (Prentiss, 2013).

Mutlu, enerjik ve heyecanlı olan kişilerin bağışıklık sistemi olumlu etkileneceği için sağlıkları optimum seviyede kalacaktır. Umutsuz, mutsuz, üzgün, yalnız, acı çeken ya da degresif olan kişilerin ise bağışıklık sistemi bu hisleri yansıtacak şekilde yanıt verecektir. Beyin ve beden sürekli alışveriş halinde olduğu için mutluluk, bağışıklık sistemi ve sağlık da birbirini sürekli olarak etkilemektedir. Yakın dönemde yapılan araştırmalara göre de insanlar sadece beyinleriyle değil tüm bedenleriyle düşünüp harekete geçmektedir. Tüm vücut beynin bir uzantısı olduğu için birçok bilim adamı “beden beyin” olduğumuzu düşünmektedir (Prentiss, 2013). Beynimiz duygu, düşünce ve kararlarımızı yönlendirken, bedenimizde beyinden gelen yönlendirmelere göre haraket etmektedir.

Vücudumuzun muhteşem iletişim ağının önemli bir kısmını hücre reseptörleri oluşturmaktadır. Herbir hücre milyon adet reseptör barındırabilir ve her hücrede de 7 adet farklı reseptör çeşidi vardır. Dr. Pert duygunun molekülleri adlı kitabında bir hücrenin yaşamı ve herhangi bir anda o hücrenin ne yaptığı, yüzeyinde hangi reseptörün bulunduğuna ve reseptörlerin ligandlar tarafından sarılmış olup olmadığına bağlı olduğunu savunur. Nöratransmitterler (sinir taşıyıcıları), steroidler ve peptitler olmak üzere üç adet kimyasal ligand türü vardır. Tüm ligandların %95

18

kadarını oluşturan peptitler, beynin tam ortasında bulunan salgı bezi hipotalamusta düşündüklerimiz ve hissettiklerimize bağlı olarak üretilir. Peptitler, kızgınlık, nefret, mutsuzluk, hayal kırıklığı, depresyon, neşe ve coşku gibi her duyguyu ikiye katlar. Peptitler güverteye çıkıp tayfasına emirler yağdıran bir kaptan gibi davranışlarda, fiziksel etkinliklerde hatta ruh halimizde büyük değişimler yaratabilir. Hücre bölünmesi hücrelerin çoğalması, büyümesi, yenilenmesi ve zarar görmüş olanların yenilenmesi için gereklidir. Dakikada yaklaşık 300 milyon hücre bölünerek ölenlerin yerini alır. Kan hücrelerimizin ise hergün %2’si ölür ve yenileri yerine geçer. Her iki ayda bir kan hücrelerimiz tamamen değişir. Bir hücre oluştuğunda her zaman eski hücrenin bir klonu olmaz, bölünmesine sebep olan peptidin ne olduğu ile ilgili olarak farklı bir hücre olabilir. Eğer depresif duygular içinde üretilmiş bir peptit alırsa, yeni hücre daha fazla depresyon reseptörüne sahip olduğu için iyi hisler sonucu oluşan peptitler ile çok daha az ilişkiye girecektir. Kişi 1 saat boyunca depresif hissettiğinde yaklaşık 18 milyar depresyon odaklı peptiti çağıran, iyi hisssetmesini sağlayacak peptiti de daha az çağıran yeni hücreler üretmiş olur. Kasvetli düşünmek, mutluluk düşünmeye odaklı bedenden ziyade kasvetli şeyler düşünmeye odaklı beden yaratır. Kişi hangi duygu ya da davranış ile daha fazla içli dışlı olursa ona olan ihtiyacı daha çok artacaktır. Bu depresyon dışında öfke ve mutluluk içinde geçerlidir. Örneğin; kişi öfkelendiğinde çok kuvvetli bir uyarıcı olan adrenalin üretir. Kişi bu uyarıcıya ihtiyacı olduğu için öfkeye bağımlı olur. Yani öfkeye üzerimizde yarattığı psikolojik ve fiziksel etkisi yüzünden daha bağımlı olup, eşimizle, arkadaşlarımızla, iş arkadaşlarımızla ya da bir münakaşaya girebileceğimiz herkesle kavga ederiz. Mutluluğa daha duyarlı bir beden yaratmanın tek yolu da mutlu olmaktır. Beynimiz hayal edilen tecrübe ile gerçekten yaşanmış tecrübe arasında ayırım yapamadığı için bazı insanlar bir parça tebeşirin tahtada çıkardığı gıcırdama sesini hayal ettiklerinde bile tüyleri ürperir. Limon tadını düşündüğümüzde ağzımız buruşur veya kabus gördüğümüzde gerçekten yaşamış gibi korkarız. Harvard Üniversitesi araştırmacıları tarafından yapılan beyin taramalarında, ağaç resminin görülmesiyle, ağacın hayal edilmesinin beynin aynı bölgesini harekete geçirdiği gözlemlenmiştir (Prentiss, 2013).

19

Benzer Belgeler