• Sonuç bulunamadı

ADNAN OKTAR: Bir de kardeşim, dünyada ne var yani?

Yemek var, yani onu bile bir tabak, birkaç tabak yenebiliyor yense bile. O da kilo aldırıyor insana, rahatsızlık veriyor. Öyle bir şey yok.

Uykudan uyanıyorsun, zaten bakın 8 saat uyku mecburiyetindedir insanların büyük bir bölümü, %90’ı. Hadi 6 saat diyelim, 7 saat diyelim. Genellikle böyle. Bu insanın aczi açısından çok dev bir olay.

Çünkü en hayati, en güzel saatler uyku ile geçmiş oluyor. Mesela gece saatleri uykuya mecbur oluyor. Yemek yemek de yani o kadar kolay bir şey değildir. İnsan zaruri olduğu için yemek yiyiyor değil mi? Mesela dişini fırçalıyor vs. Mesela televizyon reklamlarına bakı-yorum; işte falanca krem sizin ağrınızı giderir. Baş ağrınızı, diş ağrı-nızı, sırt ağrınızı giderir, ağrı ile ilgili krem. Saçınız dökülüyorsa diyor, şu ilaç var piyasada diyor. Gözünüz görmüyorsa, falanca has-tane diyor sizin için çok ideal diyor, göz hastalıkları için diyor.

Mesela kulağınız işitmiyorsa diyor, bizde alet var, bakın diyor, işit-me aleti. Bunu şu kadar indirim ile satıyoruz diyor. Tansiyonunuz yüksekse diyor, işte doktorlar toplanıyorlar, şu şu şu yiyeceklere dik-kat edin, sürekli de ölçün. Size bakın otomatik tansiyon aleti satı-yoruz diyor. Yanında da hediyesi var diyor. Bakın hep insanların aczini, hep çektikleri zorlukları ortadan kaldırmak için Allah’ın yarattığı alet edavatlarla insanlar iç içe yaşıyorlar.

Onları da Allah yaratıyor. Sırf aczlerini görsünler diye, mesela tan-siyon aleti. Şekeriniz yükseldiyse diyor, işte şekerin tespiti için kan alıp hemem anında tespit yapan, bakın alet çıktı diyor. Onu da Allah yaratıyor acz için. Mesela o kadar çok insan şeker hastası ki.

Yani nefes aldırmayan bir sistemdir şeker hastalığı, müthiş aczdir.

Tansiyon mesela müthiş bir aczdir. Ama mesela bir kokona toplu-luğu oluyor bazen, televizyonda da gösteriyor, böyle kokoş toplulu-ğu. Mesela 50 tane filan kokoş; oksit sarı kafaları, ojeler, dört kat ojeden böyle artık üstü kırmızı, altı yeşil, kat kat... Mobilya dökülür de böyle altından astarı çıkar ya öyle. Takma dişler karmakarışık, gözünde lens. Efendim orasında burasında silikonlar, işte yüzünde silikonlar, suratını germek için binbir türlü operasyon, ilaç. Tansiyon ilacını alıyor gitmeden önce, şekerini önce bir kontrol ediyor.

Romatizma da var, romatizma ilacını da alıyor yürüyebilsin gibisin-den. Sonra gidiyor toplantıya sanki hiçbir şey olmamış gibi. Millet birbirini böyle çeliktenmiş gibi görüyor. Halbuki herkes, oraya top-lananların hepsi sürünüyor, perişan vaziyetteler. Kiminin böbrek taşı var böbreği ağrıyor, kiminin tansiyonu var, tansiyon ilacı almış zor ayakta duruyor. Kimi kanser tedavisi görüyor. Ama orada bir sahte mutluluk içerisindeler. Ellerinde viski bardaklarıyla böyle;

dinle, imanla, İslam’la alay ederek, eğlenerek -haşa- bir sahte mut-luluk tablosu yapıyorlar. Kafalarında peruk, peruğu kayıyor, onu düzeltiyor. Değil mi? Suratı silikondan şişmiş, ağzı burnu silikon, uyuşmuş böyle silikondan ağzı. İçtiğinin farkına varmıyor. Veya botox yaptırmış ağız tamamen uyuşmuş, ağız kontrolü yok.

Gülemiyor bile artık. Yüzde anlamsız bir ifade. Mutluluk resimleri çektiriyorlar beraber topluca, gazetecileri topluyorlar filan. Diyor işte, “falancazadeler bilmem ne gününde çok mutluydular” diyor.

Ama iki ayağı birden mezara sallanmış mesela. Artık perişan vazi-yette, öldü ölecek yani. Tek bir kere Allah’ı ağzına almıyor, tek bir

kere. Müslümanlara karşı nefretini coşkuyla anlatıyor böyle azgın-ca anlatıyor. İşte bu da bir mucizedir. İnsanın bu kadar aczine bu kadar zavallılığına rağmen, bazı insanların bu perişan şartlar altındaki yaşama azmi ve Allah’ı unutma azmi ve dine karşı olma azmi bir mucizedir. Çok şaşırtıcıdır. Halbuki orada insan aczini görür, Allah’a tam teslim olur. “Ya Rabbi ben senin huzuruna geleceğim kısa sürede. Benden dertleri, elemleri uzak tut, ben sana ram oldum, sana kendimi teslim ettim” diyerek, ruhunu cennete çevirmesi gerekir. Yani öyle bir şeyde insan vücudunun acısını bile duymaz. Hastalığın rahatsız-lığını bile duymaz. Mesela tansiyon da genelde asabiyetten oluyor.

Şeker yine asabi olarak çıkıyor. Mesela birçok gencin boyunlarında fıtık var, boyun fıtığı. Birçoğunun sırtında fıtık var insanların. Mesela ondan da kimsenin haberi olmuyor. Bel korsesiyle geliyor; “işte falanca doktor bir sırt şeyi yaptı” diyor, “bununla merdivenleri 15 yaşındaki gibi koşarak çıkmaya başladım” diyor. Bak o da bir insa-nın aczi yani. “İşte mıktanısla bir şey oluşturdu” diyor, “yelek gibi bir şey”. Üzerine giyiyor böyle kat kat. Altta romatizma bantları.

Bakın burada da romatizma bileziği altta diyor. “Koluma bakır romatizma bileziğimi taktım” diyor. “Şeker ilacımı aldım” diyor,

“insülin iğnesi de oldum” diyor, “bomba gibiyim” diyor. “Tansiyon ilacını da aldık” diyor. Peruk da kafaya tam oturmuş. “Bu sefer zamklı peruk, bu daha da sağlam” diyor. “Zamkla yapıştırdık, çık-mıyormuş” diyor. Yani bu perişanlığı içerisinde daha hala dine, Kuran’a, Allah’a haşa kendince saldırmaya kalkıyor. Ve şu kadarcık yerde yaşıyor bakın. Bu kadarcık yerde ve görüntü olarak yaşıyor.

Görüyor musun insanın zavallılığını, aczini? Ve buna rağmen haşa kendince Allah’a meydan okumaya kalkıyor. Yalnız onu yaratan da yine Allah’tır. (Sayın Adnan Oktar’ın 4 Mart 2010 tarihli www.harunyahya.tv röportajından)

ŞEY TA NIN HİÇ DUR MA YAN FA ALİ YE Tİ

Allah Hz. Adem (as)'ı yarattığı ve tüm meleklere "Adem'e secde edin" emrini verdiği zaman, şeytan akılsızca karşı gelmiş ve bu çirkin isyanı yüzünden sonsuza dek lanetlenmiştir.

Bunun üzerine o da, kıyamet gününe kadar insanları saptırmak için Allah'tan süre istedi. Allah bu izni verince de şu vaadde bulundu:

De ki: "Ma dem öy le, be ni az dır dı ğın dan do la yı on la rı (in san la rı sap tır mak) için mut la ka se nin dos doğ ru yo lun da (pu su ku rup) otu ra ca ğım. Son ra mu hak kak ön le rin den, ar ka la rın dan, sağ la rın dan ve sol la rın dan so ku la -ca ğım. On la rın ço ğu nu şük re di ci bul ma ya -cak sın" (Araf Su re si, 16-17)

Bir baş ka ayet te, şey ta nın "sap tır ma" va adi şöy le an la tı lır:

"On la rı ne olur sa ol sun şa şır tıpsap tı ra ca ğım, en ol ma dık ku run tu la ra dü şü re ce ğim ve on la ra ke sin ola rak da -var la rın ku lak la rı nı kes me le ri ni em re de ce ğim ve Al lah'ın ya rat tık la rı nı de ğiş tir me le ri ni em re de ce ğim."

Kim Al lah'ı bı ra kıp da şey ta nı dost (ve li) edi nir se, kuş ku -suz o, apa çık bir hüs ra na uğ ra mış tır. (Ni sa Su re si, 119) Eğer in san şey ta nın bu vas fın dan ha ber siz olur sa, ken di ni on dan ko ru ya maz ve tu za ğı na ko lay ca dü şe bi lir. Bu ne den le, mü mi nin Ku ran'da ha ber ve ri len bu ger çe ği her an ak lın da tut ma sı, şey ta nın sap tı rı cı tel kin le ri ne kar şı uya nık dav ran ma sı ge re -kir. Ni te kim bir ayet te şöy le buy rul mak ta dır:

Ger çek şu ki, şey tan si zin düş ma nı nız dır, öy ley se siz de onu düş man edi nin. O, ken di gru bu nu, an cak çıl gın ca ya nan ate şin hal kın dan ol ma ğa ça ğı rır. (Fa tır Su re si, 6) Şeytana karşı en dikkatli olması gerekenler ise, müminlerdir.

Çünkü şeytan asıl olarak onlarla uğraşır. İnkarcıları saptırmak

için uğraşmasına gerek yoktur, çünkü onlar zaten şeytanın ordusu haline gelmişlerdir. Bu yüzden, tüm gücünü kendi aklınca müminleri zayıflatmak, onları türlü şekillerde din ahla-kını yaşamaktan geride bırakmak için harcar. Bu nedenledir ki Allah, şeytanın fitnesine karşı müminleri şöyle uyarmaktadır:

Ey iman eden ler, şey ta nın adım la rı na uy ma yın. Kim şey ta nın adım la rı na uyar sa, (bil sin ki) ger çek ten o (şey -tan) çir kin utan maz lık la rı ve kö tü lü ğü em re der. Eğer Al lah'ın üze ri niz de faz lı ve rah me ti ol ma say dı, siz den hiç bi ri ebe di ola rak te mi ze çı ka maz dı. An cak Al lah, di -le di ği ni te mi ze çı ka rır. Al lah, işi ten dir, bi -len dir. (Nur Su re si, 21)

Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, şeytanın bu faaliyeti ihlaslı müminleri etkilemeyecektir. Fakat zayıflık gösteren ve gaflete dalanlar, şeytanın sürekli olarak vermeye çalıştığı olumsuz tel-kin ve kuruntudan etkilenebilirler. Unutmamak gerekir ki şey-tan faaliyetini hiç durmadan, ara vermeden, durup dinlenme-den, uyumadan sürdürmektedir. Mümin de buna karşı sürek-li Allah'ı anmalı, her an dikkat ve manevi teyakkuz hasürek-linde olmalıdır.