• Sonuç bulunamadı

Pandemi, uluslararası iş birliği duygusunu zedelemiş, devletler arası ilişkilerde kırılma-ları tetiklemiş veya meydana getirmiştir. BM, Dünya Sağlık Örgüt (DSÖ) ve Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası kuruluşlar beklenen destekleri yerine getirmekte zorlanmış veya gecikmiştir. Örneğin, BM Güvenlik Konseyi 2014’te Ebola virüsüne karşı mücadelede 1 gün sonra karar alırken 2020’de Covid-19’a ilişkin bir karar almak için 3 ay bekledi. 2019 yılında Ticaret Savaşları ile artan korumacılık ve milliyetçilik eylemleri, bir açıdan, pande-mi dönepande-minde artan devletlerarası güven-sizlikle güçlendi. 16 Ekim 2020 itibariyle, 93 ülke veya bölge tıbbi malzemeler üzerinde ihracat kontrolleri uyguladı. Birçok ülke, başka bir ülkeye giden tıbbi malzemelere el koymayı tercih etti. Covid-19, çok taraflı

kurumlar içindeki büyük güç rekabetini şid-detlendirerek ve milliyetçi ve korumacı duy-guları yoğunlaştırarak, çok taraflı iş birliği krizini şiddetlendirme potansiyelini çoktan ortaya çıkardığı, henüz verilerle desteklene-miyor olsa da potansiyel bir risk olarak orta-ya konabilir. EUISS’ye göre, sınırlı çok-taraflı-lıkla çok-kutupluluğa doğru giden bir dünya artık bir gerçektir ve en kötü ihtimalde; Çin, Rusya ve ABD’nin (Avrupa, Japonya mütte-fikleriyle ortaklığında) karşı karşıya geldiği Soğuk Savaş çift-kutupluluğuna dönüşebi-lecek bir çok-kutupluluk öngörmek kuvvetli bir olasılıktır.

Bu çatışmaya sebep olacak temel saikler ise ulus aşırı küresel tehditlerdir. Çevre, terörizm, siber güvenlik, salgın

hastalık-lar, doğal afetler, açlık gibi tehditlere karşı ulusların tek başlarına mücadele etmesi mümkün olamayacağından veya ancak uluslararası iş birliği ile çareler üretilebi-leceğinden mütevellit uluslararası iş birli-ğinin artması da yukarıda bahsedilenlerin aksine bir olasılık olarak mümkün görüle-bilir. Nitekim ABD’de Trump’tan Biden’a devredilen yönetim, uluslararası iş birliği anlayışını yeniden ABD dış politikasına taşıyacaktır; zira Biden’ın ilk kararları ara-sında Paris İklim Anlaşması’na geri dönüş ve Dünya Sağlık Örgütü’ne yeniden üyelik yer almıştır. Biden yönetimiyle uluslarara-sı iş birliklerini güçlendirmeye yönelecek bir ABD, AB’nin de desteğiyle çok taraflılı-ğın 21.yüzyıl için güncellenmesi ve adapte edilmesine öncülük edebilir. Çok taraflılık yanlısı hükümetler desteğe katılırsa en iyi ihtimalde, küresel tehditlere karşı müca-delede son dönemlerde Güvenlik Konseyi üyelerinin “veto mütekabiliyetleri” gölge-sinde etkisiz kalan BM’nin kurumsal ya-pısının güncellenmesi ve mevcut dünya siyasal yapısına uygun hale gelmesi bile gündeme gelebilir. Rusya’nın petrol fi-yatlarındaki rekabetten ötürü yaşamakta olduğu ekonomik sıkıntılar, Rusya’nın ça-tışmalardaki yaklaşımlarını değiştirmeye yeterse uluslararası iş birliğinin önü de açı-labilir.

Nitekim 2020 yılında bölgesel ölçekte

eko-ne başlamıştır. Türkiye ise, Yunanistan ile Doğu Akdeniz’deki deniz sınırı paylaşım-larıyla alakalı istikşafi görüşmelere baş-lamıştır. İsrail ile BAE arasında imzalanan Abraham Anlaşması’na, Fas, Bahreyn ve Sudan katılmış ve Suudi Arabistan’ın da katılması gündemdedir. 2020’de imzala-nan bu anlaşma Orta Doğu’da Arap-İsrail barışını sağlamak amacıyla, Filistin Devle-ti yok sayılarak, imzalanmıştır. Katar harici Körfez Arap ülkelerinin otokratik yönetim-lerinin Trump döneminde bulduğu sınırsız desteği demokrasi yanlısı ve uluslararası olaylara daha çok vakit harcayacak olan Biden yönetiminden bulamayacağı bek-lentisi Orta Doğu’daki bu yakınlaşmaların ana etkeni olmuştur. 2020 yılının başında İran Devrim Muhafızları Birliği Kudüs Gücü lideri Kasım Süleymani’ye düzenlenen sui-kast ile başlayan ve yıl boyu gerilim eşiğini yüksekte tutmaya devam eden ABD-İran ilişkilerinde, Trump yönetiminin çekildiği P5+1 İran nükleer anlaşmasının imzalan-dığı dönemde ABD Başkan Yardımcı ola-rak rol alan Joe Biden’ın ABD yönetimine geçmesi, bu gerilimin düşeceğine yönelik beklentileri de güçlendirmiştir. Trump yö-netiminin Trans Pacific Partnership (TPP) anlaşmasından çekilmesiyle Çin’in bölge-deki üstünlük arayışları, Kapsamlı Bölgesel Ortaklık Anlaşması’nı (RCEP) doğurmuş ve Asya-Pasifik’te, Hindistan kenarda bırakıla-rak, 15 ülkenin katılımıyla nihayetlenmiştir.

Pandemi sürecinde yaşanmakta olanlar, sosyal eşitsizliğin ve kırılganlıkların birçok boyutunu doğurduğu sağlık krizi ve dolaylı sonuçları ile dünya kamuoyunun adeta yü-züne vurmuştur. MSC’nin derlediği veriler, pandeminin tüm dünyayı etkilediğini ama herkesi aynı oranda etkilemediğini ortaya koyuyor. ABD’de salgının başlangıcından Temmuz ayına kadar olan dönemde ölüm oranlarındaki değişim beyaz insanlarda %9 artış siyahilerde ise %30 artış olarak gözlem-lenmiştir. OECD üyesi ülkelerde 10.000 kişiye düşen doktor sayısı ortalama 29 iken, en az gelişmiş ülkelerde bu rakam 3’tür. Temmuz 2020’ye kadar olan pandemi sürecinde, Av-rupa’da milyon kişi başına 74.255 test yapıl-mışken, Afrika’da bu rakam 4.200’dür. Bulu-nan aşı ve ilaçların eşit dağılımı da Ocak 2021 itibariyle mümkün olmaktan uzaktır. Ayrıca pandemi Covid-19’un ötesinde bir sağlık kri-zini de yaymıştır. Sağlık hizmeti aksaklıkları nedeniyle tahmini Covid-19 dışı ölümler 2 milyonu geçmiş, Temmuz ayına kadar kı-zamık aşılarını askıya alan ülke sayısı 29’u bulmuş, DSÖ’nün sıtma ölümleri tahmini 2020’de 769 bin olarak açıklanmıştır.

Pandemi eğitimi de derinden etkilemiştir.

Pandemi kaynaklı alınan tedbirler kapsa-mında MSC verilerine göre, eğitime geçici ara verme uygulamalarından etkilenen öğ-renci oranı %91’dir. Pandemi başlangıcın-dan Nisan 2020’ye kadar okula gidemeyen öğrenci sayısı 1,6 milyardır. 2021’in sonunda Batı ve Orta Afrika’da 3,6 milyon çocuğun okullarını bırakması beklenmektedir. Diji-tal ortamda yürütülen eğitimlere erişimde

teknolojik imkânlara sahip olma noktasında ciddi bir eşitsizlik söz konusu olduğu açıktır.

Ülkelerin internet altyapı ağlarının tüm öğ-rencilere eğitimde fırsat eşitliği yaratama-yacağı bir gerçektir. Eğitime erişimdeki eşit-sizlik gelecek yılların en temel sosyopolitik sorunlarında belirleyici olacaktır.

Pandeminin getirdiği veya tetiklediği en büyük risklerden bir diğeri ise gıda güven-liği ve yoksulluktur. MSC verilerine göre, Covid-19’un neden olduğu akut gıda gü-vensizliği ile karşı karşıya kalan insan sayı-sında %100’ün üzerinde artış yaşanacağı beklenmektedir. BM Gıda ve Tarım Örgü-tü, 2020’nin sonuna kadar yetersiz beslen-meyle karşı karşıya kalacak toplam insan sayısının 828 milyonu bulacağını tahmin et-mektedir. BM, dünyanın en az son elli yılın en kötü gıda krizinin eşiğinde olduğu konu-sunda uyarıda bulunmuştur. Pandemi, kü-resel gıda tedarik zincirlerini alt üst etmiş ve verdiği ekonomik zararın bir sonucu olarak aşırı yoksulluğu tetiklemiştir. Atlantic Coun-cil, Küresel Gıda Krizi’ni yüksek ihtimalden de öte olarak, “zaten var olan” gerçekleşme ihtimali seviyesinde bir yakın gelecek riski olarak tanımlamıştır.

Benzer Belgeler