• Sonuç bulunamadı

Olay (Vaka) Zamanı

3.2. ZAMAN

3.2.2. Olay (Vaka) Zamanı

Olay zamanı öykü içerisinde yaşanan zamanı ifade eder. Öykünün başından sonuna kadar geçen zamanın süresini anlatır. Öyküde ileriye gidişler ve geriye dönüşlerle öykünün zamanı genişletilir. Türü gereği boyut anlamında kısa olan

öykünün imkânı zenginleştirilir. Sazyek, olay zamanını ‘iç zaman’ olarak ifadelendirirken bu konuda şu cümleleri kurar:

“Geriye doğru genişleyen kronolojik yapı, romana, figürlerin yüklendiği, temsil ettiği, yaşadığı sosyal, kültürel, psikolojik oluşumlar ve değerler bakımından zenginleştirici birer katkı sunar. Eserin işlediği konu ve irdelediği sorunsal noktasında bütünleştirici/olgunlaştırıcı bir boyut kazanır.”161

Şengül, psikolojik tahlillerin yoğunlaştığı bölümlerde vaka zamanının genişlediğini söyler ve bu şekildeki bir kullanımın yazarın zaman üzerinde daha rahat hareket etmesini sağladığını ifade eder.162

Öyküde olay zamanıyla her ne kadar gerçek dünya algısı uyandırılsa da bu sadece benzerlikten ibarettir. Çünkü öykü kurmaca dünyanın bir öğesidir. Bu nedenle anlatılanlar itibarî âlemden okura yansıyanlardır. Ancak anlatılanlar kurmaca olsa da insanın bakış açısında bir değişim gerçekleştirdiği unutulmaması gereken bir husustur.

Tosun’un öykülerde olay zamanını bazen mevsimlerle bazen namaz vakitleriyle belirttiğini görürüz. Öykü içindeki ifadelerden karanlık, gece vb. öykünün geçtiği an anlaşılır. Ayrıca yazarın zamanın süresi noktasında net bir tavır sergilemediği de bilinmelidir.

Yazarın yirmi sekiz öyküde zamanı geriye dönüşlerle genişlettiği görülür. Geriye dönüş ve bakışın yapıldığı öyküler sayı bakımından daha fazladır. Bu öykülerde yazar geçmişteki olayı sonlandırır sonrasında o olayın yaşanan ânda kahraman üzerindeki etkisine yönelir. Bazı öykülerde yer alan olay zamanını alıntılarla ele alalım.

“Uçurumlar” öyküsünde olay zamanı olarak bir Eylül günü seçilir. Öykünün kahramanı ailesinden uzak kaldığı yılların sonrasında memleketine döner. Öykü burada başlar. Kahraman evine gelmesiyle birlikte çocukluk yıllarında ailesiyle geçirdiği günleri hatırlar, özler. Anlatıcı, kahramanın kız kardeşinin radyo alındığı yıllarda radyoya olan tutkusunu, annesinin bahçeyi temizleme ânlarını, dedesiyle sabah namazlarında yaptıklarını geriye bakışla hatırlama düzeyinde okura aktarır.

161

Sazyek, a.g.e., s.173.

162

Mehmet Bakır Şengül, Romanda Zaman Kavramı, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 4, Sayı 16, Kış 2011. s.431.

“O vakitler, henüz güneş doğmadan, o doyumsuz uykunun en güzel yerinde ezan sesiyle uyanır, abdest alırdınız. İğde kokuları arasında dedenizin arkasına geçer, tarifsiz bir tat alırdınız bundan. Hafif bir esinti kavak yapraklarını hışırdatır, masmavi gökyüzünde kuşlar uçuşurdu. Sonra kahvaltı hazırlanıncaya kadar, Kur’an’ı açar, dedenize Yasin okurdunuz. Bembeyaz sakalından yaşlar süzülürdü. Sonra doyumsuz uykulara yatar, uçar, uçar, uçardınız. Anneniz bu halinizi nasıl da severdi.” (KU.s.73)

“Kamera” öyküsünde iyi bir oyuncu olmak isteyen Hakan Fırat’ın bu hayalini gerçekleştirmeme süreci bir model yarışmasında birinci olduğu günlere gidilerek anlatılır. Öykünün sonundaki intihar sahnesine anlam katılır. Hakan Fırat, o günlere geriye bakış seviyesinde götürülür. Normalde bir günden az olan olay zamanı bu şekilde genişletilir.

“Oysa her şeyi daha dün gibi hatırlıyorum. Bir Nisan sabahında, hayatta hep incelikler arayan bir insan olarak, elimde valizim, şehre inmiştim. Sabahın bu erken saatlerinde, şehrin nereye gideceğini bilen insanları, diledikleri yere doğru gidiyorlardı. Ama ben erişilmez tutkularla, hayallerimin dünyasına doğru gidiyordum. O sabah bindiğim metroyu ne kadar da sevmiştim. Mesafesi yeryüzünün en kısa mesafesi de olsa. Jeton, o zil sesi, alçak oturaklar, yeniden zil sesi, kapının açılması, ayağımın hemen kaldırımlara değmesi, sonra yukarı doğru kıvrılış. Lisenin önünden geçip, İstiklal Caddesi’ne giriş. Hatırlıyorum, sabahın ilk saatleriydi.” (KU.s.76)

“Sessiz Konuşmalar” öyküsünde anlatıcı çok yakın olduğu bir kişinin ömrünün panoramasını sunar. Anlatıcı ağabey olarak benimsediği kişinin diğerkâm biri olduğunu söyleyerek onun geçmişte insanlara yaptığı yardımları geriye dönüşlerle fragmanvarî bir biçimde aktarır. Bu şekildeki aktarımlar, ağabey olarak benimsenen kişinin anlatıcının gözündeki değerini ortaya koyar. Okuyucu tarafından davası adına hangi ölçülerde kendinden fedakârlıklar yaptığının anlaşılmasını sağlar. Öykünün anlatıcı tarafından aktarıldığı zaman birkaç saattir.

“Ankara’ya gelindiğinde ilk onun kapısı çalınırdı, tayin için, iş bulmak için, her şey için. Sevinç de acı da onun odasında paylaşılırdı. Hiç tanımadığı taşradan gelmiş bir öğrenciyi kolundan tutar bir yurda yerleştirir, hiç görmediği, görmeyeceği bir bayanın tayini için uğraşır, koridorda odacılara bayram harçlığı toplardı.” (AH.s.66)

“Bahçeler ve Duvarlar” öyküsü günlük tarzında kaleme alınan bir öykü olması yönüyle zaman açısından dikkat çeker. Öyküde öncelikle anlatıcı/kahramanın 1980 öncesinde bir akşam arkadaşlarıyla dönemin kamplaşmış gençliğinin yaptığı

eylemlerden olan sokağa afiş asma hadisesi anlatılır. Sonrasında polis gelir ve kahramanın arkadaşlarını yakalar. Kahraman ise kaçar, kurtulur. Öyküdeki ifadelerden anlatılan günün bir yaz günü olduğu anlaşılır. Bununla birlikte öyküde akşamdan sabaha uzayan bir zaman dilimi yer alır. Öykünün sonundaki özetleme ise anlatılan günün çok eskide kaldığını gösterir.

“Sondan Sonra

Mehmet: Darbeden sonra tutuklandı, işkenceden akli dengesini yitirdi. Meçhul bir cinayete kurban gitti.

Hasan: Körlere uygun bir iş buldu, Polis Evi’nde santral memuru oldu, hafta sonları düğünlerde saz çaldı.

Kemal: Trafik polisi oldu. Yani şapkasını hiç çıkarmadı. Yıllar sonra görüştüğümüzde tam da benim iş yerinin olduğu kavşakta çalıştığını öğrendim. Belki de her gün karşılaşmışız.

Muzaffer: Kasabada rakip partiden belediye başkanı oldu. Çok şişmanladı. Adı pek çok yolsuzluk olayına karıştı.

Ben: Hâlâ o bakışın anlamını kavramak için yazıyorum.” (AH.s.115)

“Mektup” öyküsünde bir annenin ölümünü kabullenemediği kızına mektup yazma/yazamama süreci mektuptaki duygularla okura sunulur. Öykü mektuptaki geri bakış haricinde doğrusal bir zaman algısına dayalıdır. Mektuptaki geriye bakış anneye kızıyla birlikte yaşadığı günleri anımsatan bir fonksiyon üstlenir. Ayrıca okurun kızının neden Londra’ya gittiğini anlamasını sağlar. Öyküdeki zaman geriye gidiş dışında bir günle sınırlıdır.

“ “Bazen o günler gerçekten yaşandı mı diye düşünüyorum. O üç katlı evimiz, bahçedeki fıstık ağacı, çam ağaçları içindeki havuz, havuzdaki renk renk balıklar. Hiç bilmiyorum. Her şeye buzlu camın arkasından bakıyorum sanki. Elimdeki sararmış fotoğraflar da hiçbir şeyi izah etmiyor. Belki bir kıpırtı, ucundan tutabileceğim bir tutamak yakalarım umuduyla eve gidiyor, bir zamanlar içimi titreten o odalarda, bahçede dolaşıyorum. Ama her şey o kadar uzak, silik ve boş ki. Bütün bunlar artık hiçbir şey ifade etmiyorlar. Pencereler kırılmış, ahşaplar çürümüş, çatı çökmüş. İçerisi ise bomboş. Her şey bir müzayedede satılmış sanki. Anılar, sesler, kokular. Artık ne sen varsın, ne sesin, ne de kokun. (…)” ” (OP.s.23-24)

“Sis Çanları” öyküsünde dostuna yardım etmek onu eski günlerine döndürmek isteyen kahramanın bu eylemini, eski günlerdeki arkadaşının haliyle anlamlandırırız. Anlatıcı, kahramanın arkadaşının geçmişte nasıl biri olduğunu ve şimdi nasıl bir davranış şekline sahip olduğunu geriye dönüşlerle okura aktarır. Geriye dönüşlerle o günlere dönme isteğini sebeplendirir. Öykü bir günden az bir süre içerisinde işlenir.

“Onu hep burada, caminin şadırvanına oturmuş, etrafında üç beş kişi, sakalından süzülen abdest damlalarını silerken, hiç bitmeyecek bir masaldan fırlamış bir ermiş gibi, hep bir şeyler anlatırken görürdü. Hesapsız, kitapsız, içtenlikle anlatır, anlatırdı.” (OP.s.53)

“Kırılmalar” öyküsünde anlatıcının ablasının ölümüyle birlikte onunla yaşananlar yâd edilir. Hatırlama düzeyindeki ânlarla onun anlatıcı için değeri bildirilir. Ablanın ölümün ardından mezarlığa götürülüşü anlatılırken ablaya yardım etmek isteyen Üzeyir Amca’nın bu yardım isteğinin kaynağı geçmişte aranır. Sebep bulunur ve bu konuda kahraman bir aydınlanma yaşar. Öyküde geriye dönüşlerle aydınlatılması gereken sorulara cevaplar bulunduğu görülür. Öyküde yaşananlar bir günden az bir süreyi içerir.

“Arkadaşım, “Uyu,” diyordu, “ben seni Ankara'ya girerken uyandırırım.” Ama uyku ile uyanıklık arasında Üzeyir amcanın kızı zihnimde canlanmaya başladı. Hem de tüm canlılığıyla. Yeşil bir süveteri vardı. Hep tozlu sarı saçları. Ablamın en candan arkadaşıydı. Bir tatil günü mahallemiz tıklım tıklım insan doluydu. Taksi çarptı demişlerdi. Ablam arkadaşının ölümüne çok üzüldü. Günlerce sokağa çıkmadı. Üzeyir amcayı o günden sonra seyrek görüyorduk. Evini satmış, köye göçmüştü.

Uykum kaçmıştı. Acımayla karışık bir utanç duyuyordum. Yüzümün kızardığını hissettim. Doğruldum. “İbni Sina’ya aslında kızı için geldi. Çünkü ablam, kızından bir parçaydı, onun peşinden geldi,” dedim.” (OP.s.110-111)

“Bakışlar” öyküsünde zaman bir hastane fotoğrafçısının akşam eve geldikten sonra çay suyu koymasıyla başlar. Öykünün zamanı takriben yarım saattir. Ancak öyküde zamanla ilgili olarak dikkat çeken bir bölüm bulunur. Bu bölüm fotoğrafçının pencereden baktığında hayatın tek düze duruşunu anlatmak adına öykünün gelecek zaman kipiyle anlatılan kısmıdır. İnsanların sokaklarda neden yürüdükleri, eve

gittiklerinde ne yapacakları ve yarın için tekrar aynı eylemlerde bulunacakları zamanda ileriye dönük bir tahminle ortaya konur.

“Birazdan çöp yığınlarının yanından, rüzgârın salladığı akasyaların altından geçecek, terlemiş alınlarına vuran rüzgârla irkilecek, köşeyi dönüp evlerine gireceklerdi. Çocuklarıyla tek kelime konuşmadan televizyonun karşısına geçecek, ilgisiz şeyler seyredecek, nemli yataklarında sabaha kadar hayallerin peşinde savrulacaklardı. (…) Saatler geçecek, gece bitecek, sabah olacaktı. O sabah hiçbir şey olmamış gibi uyanacak, kendi hikâyelerinden kopuk, hafızasız, yeni bir güne başlayacaklar, girdikleri her yerde ayrı bir bakış, değişik bir çehre takınıp, yalanlarla çevrili o hayata karışacaklardı. Maskeli, iki yüzlü, kendilerinin olmayan hayata…” (OP.s.99-100)

Benzer Belgeler